-
İçerik sayısı
262 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
3
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by Mantılı
-
@Emre_1974tr Hayalet ve vampirlerden korunmak için ne önerirsin? Bunların varlığını reddetmeyeceksin değil mi?
-
Bilimin bir güzel yanı da hatalı olduğu ispatlanabilir olmasıdır. Bilim insanları bir tez öne sürerken "şöyle olursa tezimin hatalı olduğu anlamına gelir" de derler. Tezlerinin bir gün aksi ispat edilirse de hakikate bir adım daha yaklaştıkları için sevinirler. Tabii bu idealde olması gereken. Kendine bilim insanı diyen herkes o unvana layık olacak diye bir şey yok. Öte yandan dinde aksini ispat etme girişimi yoktur. Düşünülemez bile. Sözde kutsal kitaplarının hakikati yansıttığı baştan kabul edilir. Dini tartışmalar her zaman bu ilk varsayımla başlar, gerisi yoruma bırakılır.
-
Sizi de anlıyorum tabii. O türden insan çok ne yazık ki. Ben de yoldan çevirdiğiniz sıradan insanlardan bahsetmiyorum tabii ki. Bu konularda bilgili insanlarla tartışmak çok daha farklı oluyor. Bunu açıkça ifade ettiğimi düşünüyordum. Ayrıca konuştuğum kişi anlamak istemeyebilir, doğru. İslam savunuculuğu görevini üstlenmiş biriyse zaten tartışmanın sonunda tezinden en ufak şekilde vazgeçmesini bile beklemem. Benim hedeflediğim insanlar tartışmayı dinleyen kişiler. Bu insanların da ilk başta anlamak istemeyeceğini de peşin peşin kabul ediyorum. Çünkü çocukluktan itibaren endoktrine edilmiş bir insanın bütün hayatını oturttuğu bir inancı kolayca yıkması söz konusu olamaz. Kaldı ki bütün dinler sırf bu yüzden insanları inançlarıyla çelişen her şeyi inkar etmeye programlar. Olsun, sorun değil. Bir şeyler öğrenirse kendi faydasına olur, inkar ederse de elimden gelen bir şey yok. Bir kişinin aklına yatsa benim için yeterli. Önyargılı olmaları tartışmada izleyeceğim yöntemi değiştirmek için yeterli bir gerekçe değil benim için.
-
Mantık hatalarını bilimsel yöntemle irdelemeyi tercih ediyorum. Öbür türlü eleştiriler benim gözümde iddiadan öteye geçmiyor. Ayrıca karşı taraf bunları kolayca görmezden gelebiliyor. Çünkü müslümanlar bile kendi içinde her konuda anlaşabilmiş değil. Çoğu mevzu yoruma açık. Mezhepler arasındaki yorum farklarının yanı sıra aynı mezhepten olan insanlar bile farklı yorumlayabiliyor. Örneğin kitap olması/olmaması mevzusu. Bir müslüman bunu gayet de şöyle cevaplayabilir. "Evet, kitap yoktu. Bu da allahın geleceğe dair kehanetlerde bulunduğunu ve bu kehanetlerin doğru çıktığını kanıtlar. Dolayısıyla iddianızda belirttiğiniz kitap söylemi kurandaki bir çelişkisi veya hata değil, allahın yüceliğini, kuranın gerçekliğini gösteren bir mucizedir." Eleştiren insanlara her daim tavsiyem aceleci davranıp, "işte bir çelişki buldum" hatasına düşmemeleri. Herhangi bir tartışmada öncelikle karşı tarafın iddiasının ne olduğunu tam olarak anlamamız lazım. Hadisleri olduğu gibi reddeden insanlar da var mesela. Reddetme gerekçeleri çoğu zaman peygamberin "ben size allahın kelamını indiriyorum, benim sözlerimi niye yazarsınız" mealinde bir sözüne, yani yine bir hadise dayanıyor. Karşınızdaki kişinin hadislerle ilgili düşüncesini bilmeden hadisler üzerinden eleştirirseniz karşı taraf bu konuda size katılabilir ve bir anda dinleyenlerin gözünde saldırgan bir kişi olarak görülmeye başlarsınız. Dolayısıyla karşı tarafın bu konudaki düşüncelerini bilmediğim sürece hadisleri de tartışma alanının dışında tutuyorum. İslamı veya herhangi bir dini eleştirmek ilk bakışta kolay gibi görünse de bu işi ciddiye alan ve dersine iyi çalışmış bir müslümanla münazara edecekseniz konuya belli bir ölçüde hakim olmak zorundasınız. Bunun için ilahiyatçı olmak lazım demiyorum elbette. Ben genellikle tümevarım yöntemiyle mantıksal açıdan ele almak ve karşı taraftan delil istemekten yanayım. İddia onlara ait, ispat sorumluluğu da onlara düşer çünkü. Ancak bugüne kadar çoğu zaman gördüğüm şey şu, başlangıç argümanı ne olursa olsun doğru soruları sorarsanız eninde sonunda bir noktada "inancım böyle" demek zorunda kalıyorlar. En kötüsü de kitaplarındaki bir yanlışlığı (günümüzde kabul görmüş ahlak anlayışına aykırı bir şeyde mesela) yanlış olarak kabul etmekten ziyade o yanlışı savunmaya başlamaları. Hristiyanlarla münazara etmekse bazen daha zor, bazen de daha kolay. Zorlaştıran kısım, hristiyanlığın islama göre çok daha fazla denominasyonuna bağlı çok farklı şekillerde yorumlanabiliyor olması ve buna bağlı olarak karşıdaki kişinin tanrıyı nasıl tanımladığını doğru anlamak zorunda olmanız. Öte yandan islamın en zayıf noktalarından biri kuranın tanrının mükemmel ve son kitabı olduğu iddiası. Bunun sebebi de henüz islamda, hristiyanlıktakine benzer bir reformasyonun yaşanmamış, birtakım hataların giderilmemiş olması.
-
"Kuran mantığa dayalıdır ve kuranı düz mantıkla okuyan herkes onun tanrıdan geldiğine hükmeder" iddiası üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Kuranın tanrının kelamı olduğu, tutarsızlık ve çelişkiler barındırmayan kusursuz bir kitap olduğu söyleniyor genelde. Zaten aksini iddia etmek tanrının mükemmel olmadığını veya tanrının kelamının doğru aktarılamadığını, yani kuranın hatalı olduğunu iddia etmek olur. Oysa ki kuranda çok büyük bir mantık hatası vardır. Hem de ironiye bakın ki, tam da kuranın mantığa dayalı olduğunu açıklayan ayette. (Nisa, 82). Önce ilgili ayeti ve tefsirini paylaşayım. Ondan sonra da ayeti mantıksal açıdan inceleyelim ve ufak bir değişiklik yaparak daha mantıklı hale gelmesini sağlayalım. Nisa Suresi, Ayet 82 Meal: "Hâlâ Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı." Tefsir: Kur’an’a inanmayan, Allah ve resulüne itaat etmeyen gayri müslimlerin Kur’an üzerinde düşünmeye davet edilmeleri iki önemli gerçeğe dayanmaktadır: a) Kur’an’ın eşsizliği (i‘câz) inancı, bir bilgi ve hidayet kaynağı olarak öneminin anlaşılıp tasdik edilmesi yalnızca müminlerin –imana dayalı– sübjektif değerlendirmelerine bağlı ve bunların sonucu değildir. Normal, akla ve mantığa sahip her insan düzgün düşündüğü ve Kur’an’ı peşin hükümsüz incelediği zaman bu sonuca varacaktır. b) Kur’an’ı Allah’tan alıp tebliğ eden Resûlullah ona güvenmektedir. Yâre ve ağyâre onu sunarak incelemelerini, onun Allah’tan olduğuna aklen hükmettikten ve vicdanen kanaat getirdikten sonra inanmalarını istemektedir. Bunu isteyebilmektedir; çünkü onda hiçbir tutarsızlık ve çelişki yoktur. Kur’an-ı Kerîm yaklaşık yirmi üç yıl içinde gece ve gündüz, kışın ve yazın, hazarda ve yolculukta, sıkıntıda ve rahatlıkta, darlıkta ve bollukta, savaşta ve barışta parça parça gelmiştir. Muhtevası fevkalâde zengin ve çeşitlidir. İnsan ve insaniyetle ilgili her konuya, varlığın başlangıç ve sonuna, yaratılış ve yok edilişe, ahlâkî erdemlere, fert ve cemiyet olarak insanla ilgili kurallara ve kanunlara, tarihî olaylara, kıssalara temas etmekte, insanları eğitmeye yönelik öğüt ve ibret tablolarına yer vermektedir. Buna rağmen onun ne üslûbunda (eşsiz ifadesinde, edebî seviyesinde) ne de temas ettiği konular, getirdiği hükümler ve verdiği bilgiler arasında bir tutarsızlık, bir çelişki ve –kaynak farkı düşüncesine götürecek– bir farklılık vardır. İnansın inanmasın düz mantıkla düşünen herkesin Kur’an’ı inceleyerek ulaşabileceği bu sonuç, onun Allah’tan geldiğinin reddedilemez bir delilini teşkil etmektedir. Şu halde onun davetini kabul etmeyenlerin bu tavır ve kararları, akıl muhakemesinden ve bilgiden ziyade kökleşmiş peşin hükümlere, beşerî zaaflara, aklıselimin işleyişini engelleyen duygu ve tutku hâkimiyetine dayanmaktadır. Nitekim “Kur’an’ı okuyup düşünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var!” (Muhammed 47/24) meâlindeki âyet, sağlıklı düşünmeyi engelleyen bu psikolojik etkenleri daha canlı bir biçimde vurgula Kaynak: https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/tefsir-2/nisa-suresi-4/ayet-80/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1 Bu ayette bir mantık hatası var. Dolayısıyla ya tanrı temel mantık kurallarını bilmiyor ya da aktarımda bir hata var ve kuran mükemmel değil. Neden mi? "Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı." Temel mantık kurallarını bilen, sağlıklı düşünebilen bir insan mantık hatası, tutarsızlık ve çelişki içermeyen bir yazı yazabilir. İçinde çelişki olmayan her yazı tanrıdan gelmek zorunda değildir. Burada başvurduğum mantık hatası tabirinin yanlış anlaşılmasını istemem. Yapısal açıdan sıkıntılı bir tasımda varılan sonucun da hatalı olduğunu iddia edemeyiz. Sonuç hala doğru olabilir ama bu sonuca yanlış yöntemler izleyerek vardığınız anlamına gelir. Lakin yukarıda çok bariz bir mantık hatası var. Tanrıdan başkasının yazacağı her şeyin çelişkilerle dolu olacağı söyleniyor ve bu açıkça yanlış. Kaldı ki varılan sonuç doğru olsaydı bile argüman hatalı kurulduğu için ciddiye almamız mümkün olamaz. Kurulan mantık özetle şöyle: Önerme 1: Eğer kuran allahtan geldiyse içinde kusur bulunayacaktır. Önerme 2: Kuranda hiçbir kusur bulunmamaktadır. Sonuç: Dolayısıyla kuranı allah göndermiştir. Buradaki hatayı görebiliyor musunuz? Şundan hiçbir farkı yok: Önerme 1: Bahar geldiği zaman bazı ağaçlar yeşerir. Önerme 2: Bazı ağaçlar yeşermiştir. Sonuç: O halde bahar gelmiştir. Hayır, ağaçlar yaz mevsiminde de hala yeşil olabilir. Bazı ağaçlar yıl boyu da yeşil olabilir. Buradan baharın geldiği veya bahar aylarında olduğumuz anlamı çıkartılamaz. Aynı şekilde kuranı tanrı göndermiş olmasaydı bile kusursuz bir şekilde yazılabilirdi. Bu hata sonculun kabulü hatası olarak bilinir. Merak edenler için: (https://tr.wikipedia.org/wiki/Sonculun_kabulü) Şimdi gelelim söz konusu ayeti mantık açısından düzeltmeye. Bunu başardığımız takdirde tanrının kelamındaki bir mantık hatasını, bir tutarsızlığı, bir eksikliği gidermiş olacağız. Nisa 82, Versiyon 2.0 "Hâlâ Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Şayet Kur'an Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı tutarsızlıklarla dolu olması gibi hatalı bir beklentiye düşülebilirdi. Lakin bu beklenti akla uygun değildir. Kur'an'ın hakikati, varsayılan mükemmelliğinde değil, hakikat ile uyumundadır." Ne düşünüyorsunuz? Kuran mantıklı mı sizce?
-
Müthiş bir iddia. İçimizdeki bazı amiplerin bile az da olsa bir şeyler bildiğini göz önüne alınca gülmeden edemedim. Delil sunulmadan ileri sürülen bir iddia yine delil sunmaksızın görmezden gelinebilir.
-
Hayat görüşleriniz için dinden esinleniyorsanız dininizin ne olduğu önemli değil, kibirli olma eğilimindesiniz. Çünkü en basitinden bilmeniz mümkün olmayan konularda mutlak bilgiye sahip olduğunuzu iddia etmek zorundasınız. Öte yandan kuşkuculuk size başta kendi görüşleriniz olmak üzere her şeyi sorgulamayı öğretir. Bu da insana mütevazılık kazandırır. Şahsen kibirli olmayı veya mütevazı olmayı önem sıralamasında en tepeye yerleştirmiyorum. Kişisel nitelikler bunlar ve uç noktalara çıkmadığı sürece gerçekten çok umurumda değil. Benim için hayatta inandığım doğruların mümkün mertebe çok, yanlışların da bir o kadar az olması çok daha önemli. Günün birinde aynaya bakıp "kandırıldım" demek istemiyorum.
-
En sevdiğim sözlerinden biri "Buna Amerikan Rüyası diyorlar, çünkü inanmak için uyuyor olmanız gerekir." Paylaşım için teşekkürler.
- 2 yanıt
-
- 1
-
-
Çoklu evren teorisinden bahsediyorsan, bu henüz ispatlanmış bir gerçek değil. Gözlemleme yeteneğimiz kendi evrenimizle kısıtlı olduğu sürece de ispatlanması pek mümkün görünmüyor. Lakin kulaktan dolma bilgileri ispatlanmış bir hakikat gibi görmen beni hiç şaşırtmadı. Sözde kutsal kitabını da bu yöntemle doğrulama girişimleri içindesin çünkü.
- 26 yanıt
-
- 1
-
-
Çok ilginç bir noktaya değindiniz, çünkü köleliğin kaldırılması başlığı altına çok uyacak bir ayetle yanıt vereceğim. Nur Suresi, Ayet 31 der ki: "Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!" Burada saçların örtülmesi gerektiği açık ve net bir biçimde yazmıyor. Başörtüsü giyilsin de demiyor. O dönemde yaşayan kadınların zaten başörtüsü kullandığı imasında bulunuyor. Bunu sorduğunuz güzel oldu. Mümin kadınların köle sahibi olduğunun kuranda açıkça söylendiği bir ayete ulaşmış olduk.
-
Nazik sözleriniz için teşekkür ederim. Bu platformda yazdıklarım bugüne kadar kendini yetiştirmiş insanlarla yaşadığım etkileşimler (görüşmeler, kitaplar vb) sonucunda vardığım düşüncelerden ibarettir. Aralarında tamamen kendime ait olan düşünceler kadar saygı duyduğum insanlardan alarak benimsediklerim de vardır. Dikkat çektiğiniz cümle de büyük oranda bir alıntıdır ve asıl sahibi Aron Ra'dır.
-
Doğada var olan şeylerin kuranda geçiyor olması bunları mucize yapmaz. Sana mucizenin tanımını öğretmeye kalkacak değilim. Verdiğin bir sürü örnek içinden de sadece bir tanesine değinecek kadar enerjim var. Ne yalan söyleyeyim... Bezdirdin beni. Son yazdığın örnek. Öncelikle, Bakara Suresi 26. Orada alıntıladığın metin de hatalı. Doğrusu aşağıda. "Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, "Allah örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?" derler. (Allah) onunla bir çoklarını saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır." Tefsir: "Temsil, teşbih, örnekleme edebî sanatlardan olup hem sözün güzelleşmesini hem de anlamanın kolaylaşmasını sağlar. Sonsuz merhamet ve lutuf sahibi olan Allah, kitabını kullarının zevkle okumaları ve kolay anlamaları için gerektiğinde bu sanatları da kullanmıştır. İnkârcıların yağmur, bulut, örümcek gibi örnekleri ileri sürerek “Allah böyle şeyleri örnek vermez” demeleri üzerine, “Gerektiğinde sivrisineği, hatta daha küçük ve önemsiz şeyleri bile örnek verir” denilerek bu düşünce reddedilmiştir." Kaynak: https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/tefsir-2/bakara-suresi-2/ayet-26/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1 Kısacası yine saçmalıyorsun. Okuduğunu bile anlamıyorsun. Düştüğün hatayı 5 dakikalık bir araştırmayla bile bulabilecekken tenezzül bile etmiyorsun. Dürüst değilsin.
-
İncilin veya başka bir kitabın çelişkili olduğunu iddia ederek bir şey ispatlamaya çalışan herkese aynı tavsiyeyi veriyorum. Bir yerlerden çelişkiler listesi bulduğunuzda paylaşırken dikkatli olun. Söz konusu kitab belli bir ölçüde kavradığınızdan emin olun. İnanca dayalı bir iddia ortaya atmamaya ve argümanınızın sadece başkalarının ifadelerini tekrardan ibaret olmamasına dikkat edin. İncildeki kitaplarda çelişkiler vardır derken incilin çok farklı yazarlar tarafından kaleme alındığı, günümüze ulaşan halinin orijinal metnin kopyasının kopyasının kopyasının tercümesinin tercümesi olduğunu göz önünde bulundurmak lazım. Birtakım yazım hataları olması gayet doğal bir durumdur. Zaten çoğu hristiyan apologist bu konuda şunu söyler: "İncil orijinal formunda mükemmeldir." Ancak bu söylemde şöyle bir sıkıntı var. Orijinal formu hiçbir yerde yok. Dolayısıyla orijinal formunun mükemmel olduğu ispatlanabilir bir şey değil, tamamen inanç temelli bir iddiadır. Bu da özünde tanrının kötü olmadığı, bizi kandırma amacı gütmediği ve asla hata yapmayacağı inancına dayanır. Ancak bu akla başka bir soruyu getirir. "İncilde yazanların ne anlama geldiği konusunda neden şüpheler var o zaman? Bu karışıklık niye var? Tanrı neden yarattığı varlıklarla şüpheye hiç yer bırakmayacak şekilde iletişim kuramıyor?" En azından bu kitapları iyi niyetli ve dürüstçe okuyan bir kişinin yanlış anlamasına izin vermeyecek kadar açık ve net olması gerekirdi. Bu konuyu daha da ileri götürecek olursak, bu kitapları okuduğu zaman doğru anlamasına mani olacak zihinsel bir sorunu olan şahısların varlığı da önemli bir problem. Sözde her şeyi bilen ve her şeye kadir olan bir tanrı bu şahıslarla iletişim kurmak için çok yanlış bir yöntem seçmiş anlamına gelir bu. Kaldı ki geçen zaman içinde dillerin evrim geçirdiği, deyimlerin ve tabirlerin anlamlarının değiştiği bir dünyada sözlü aktarım yolunun tercih edilmesi başlı başına mantıksız bir yaklaşım olarak görünüyor. Tanrının sonsuz bilgeliğini insanlığa aktardığının iddia edildiği bir metinden bahsediyoruz. Harry Potter'daki çeviri hatalarından değil. Bu yüzden bir usul hatasının da büyük ağırlığı var. Sonuç olarak "şu bölümde şöyle yazıyor, bu bölümde böyle yazıyor, işte bu bir çelişki" diyerek işin içinden çıkmamızın zor olduğunu düşünüyorum. Tüm bu metinler yoruma açık olduğu sürece karşı taraf bunu farklı açıklamalarla kolayca reddedebilmektedir. Dolayısıyla bu tür karmaşık tartışmalara girmektense kutsal kitapların gerçeklikle bariz bir şekilde çeliştiği örneklere odaklanırsak yoruma açık olmayacak bir şekilde tartışabilmemizin mümkün olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Yaratılış (Genesis) (https://incil.info/kitap/gen/1) 1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. 2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. 3 Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu. 4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. 5 Işığa “Gündüz”, karanlığa “Gece” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu. 6 Tanrı, “Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın” diye buyurdu. 7 Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. 8 Kubbeye “Gök” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu. Buna göre tanrı kainatı yaratırken önce dünyayı yarattı. Henüz ışık bile yokken. Işığı daha sonra yarattı. Oysa bu güneş sistemimizin, hatta herhangi bir güneş sisteminin meydana gelişine aykırı bir durum. Bilinen gerçeklikle bu kadar çelişen bir metin, bu hatalı ifadelerin yazıldığı dönemdeki insanların bir nevi varoluşlarını açıklama teşebbüsü olduğuna, her şeyi bilen bir tanrıya ait bir bilgi olamayacağına işaret eder. Kısacası bu sözde kutsal bilgi kaynağı daha ilk cümlelerinden sahte olduğunu gözler önüne sermektedir. Öte yandan yarasalara kuş, balinalara da balık diyen incilin içindeki bu tür hatalı bilgilerin karşı taraf için pek de önemli olmayabileceğini göreceksiniz. Bana kalırsa odaklanmamız gereken asıl mevzular işte tam da bu sebepten bu tür çelişkiler olmamalı. Yukarıda neden bir karışıklık olduğunu sordum. Kafa karışıklığı yani. Neden var? Olmaması gerekirdi. Neden mi? Buyurun buradan yakın. 1. Korintliler Bölüm 14, 30-33 der ki: 30 Toplantıda oturanlardan birine vahiy gelirse, konuşmakta olan sussun. 31 Herkesin öğrenmesi ve cesaret bulması için hepiniz teker teker peygamberlikte bulunabilirsiniz. 32 Peygamberlerin ruhları peygamberlerin denetimi altındadır. 33 Çünkü Tanrı karışıklık (confusion) değil, esenlik Tanrısı’dır. Kutsalların bütün topluluklarında böyledir. 33 ne diyor bize? Tanrının kafa karışıklığına yol açma amacı gütmediğini ifade ediyor. Oysa incili farklı şekillerde yorumlayan yüzlerce farklı denominasyon veya mezhep var. Herkes aynı şeyi anlamıyor. Hepsi de gerçek hristiyanın kendisi olduğuna inanıyor. Şimdilik aklıma gelenler bu kadar. Selamlar, saygılar.
-
Günde 5 vakit ibadetin tek amacı insanların kendi kendilerini ikna etmelerine vesile olmak. Günde 5 kere dünyanın düz olduğunu söyleyip kendini inanmaya zorlasan çok geçmeden ona da inanırsın. Düşünce kontrolü bu tamamen. İbadet konusuna gelince... Şu hayatta gerçekten tapılmayı hak eden bir varlık olsaydı karşısındaki insandan kendisine tapılmasını istemeyecek kadar yüce bir varlık olurdu. Buysa kendisine tapılmasını istemekle kalmıyor, akla mantığa uygun hiçbir gerekçe sunulmadan körü körüne inanmayı büyük bir erdem gibi gösteriyor. Halbuki inanç denen şey doğası gereği dürüst olmayan bir durumdur. Dürüst bir insansan bir şeyi bildiğin zaman biliyorum, bilmediğin zaman da bilmiyorum dersin. Oysa inanç bilmediğimiz, hatta bilme şansımızın olmadığı bir konuda bizi bildiğimizi söylemeye zorlar. Dinin sırf bu yanı bile ne kadar büyük bir yalan olduğunu göstermeye yeter. Çocukluktan çıkamamış, kendi adına düşünmeyi öğrenememiş insanlar bu yalanlara kanarlar ve kendilerini yalan söylediklerinin farkında bile olmadıkları bir konumda bulurlar. Ahiret inancı insanlara şu anki hayatlarının geçici bir bekleme odası olduğunu, kurallara uydukları takdirde öldükten sonra saraylarda yaşayacaklarına inandırır. Dolayısıyla şu anki hayatlarındaki zorlukları olduğu gibi kabullenme, mücadele etmeme ve güzel bir hayat sürebilmek adına en değerli şeyleri olan haysiyetlerinden vazgeçme eğiliminde olurlar. Öte yandan bu yalanlara kanmayan insanlar öldükten sonra ikinci bir şansları olmayacağını bilirler. Teselli arayışı içine girmektense sahip oldukları tek hayatı daha güzel yaşamak için aktif bir çaba içinde olurlar. Kimseye kul ve köle olmazlar. Kendilerini kul köle olmaya zorlamaya kalkanlarla mücadele ederler. Evet, böyle düşünen insanlar olmasaydı İngilizin, Fransızın ve bilimum başka milletin kölesi olurduk. Sadede geleyim. Son 70-80 yıldır ülkemizde bazı kesimlerin hortlatmaya çalıştığı ve özellikle son 20 yıldır ayyuka çıkan dine dayalı yönetim ve yaşam tarzı, hür doğan milletimize kısa bir süreliğine tattığı özgürlükleri unutturma, yeniden kul köle olmayı benimsetme gayretidir. Benim hiçbir müslümanla derdim yok aslında. İslamla derdim var. Bir de islamı kullanarak insanları kendi amaçlarına hizmet ettirme amaçlı insanlarla derdim var. @Emre_1974tr gibi insanlar özgür düşüncenin katliamında azmettirici iken, buna izin veren herkes ise kendi aklının katilidir. "Din tarih boyunca sıradan insanların gözünde hakikat, bilgelerin gözünde yalan, yöneticilerin gözünde ise yararlı olarak görülmüştür." - Lucius Annaeus Seneca
-
Gelelim şu kapitalizm/sosyalizm konusuna. Kapitalizm veya sosyalizm arasında bir seçim yapmak zorunda değiliz. İkisi arasında bir bağ tesis edilmeli. İkisi de birbirini dengelemeli. Böylece herkes ikisinin de olumlu yönlerinden faydalanabilmeli. Demokrasi ve cumhuriyet arasındaki ilişki gibi bir nevi. Sağlam bir cumhuriyetin temelinde yatan yasaları aşındırırsanız demokrasiniz de kısa bir süre içinde oklokrasiye dönüşür. Oklokrasi bilgisi ve yetkinliği olmayan geniş halk kitlelerinin desteğini alan popülist siyasetçilerin devlet yönetiminde mutlak güç elde etmesiyle oluşan bir yönetim tabiridir (kaynak viki). Bilmiyorum tanıdık geldi mi... Kendimize sormamız gereken çok basit bir soru var. Bizim için insan hakları mı daha önemli yoksa şirketlerin çıkarları mı? Sistemler arası dengeyi sağlayacaksak kriterlerimizden biri bu olmalı.
-
@Emre_1974tr Sana çok basit bir soru sordum. Cevap vermeye niyetin yok belli ki. Kendiyle çelişen insanların son kıvranmaları. Konuyu değiştirip bir şekilde özgür irade, demokrasi, sosyalizm, bireycilik, liberalizm gibi konulara geçmişsin. Özgür irademiz varmış ama tanrı bizim ne yapacağımızı önceden biliyormuş. O zaman böyle bir sınava ne gerek var? Kimin cennete kimin cehenneme gideceği belli zaten. Ahirette itiraz hakkı kalamazmış öyle mi? Kendini kandırmaya devam et sen. Bu kadar anlamsız ve boş bir sebep için milyonlarca insanı işkenceden farksız bir hayat sürmeye mahkum eden bir tanrı olsa olsa kötülüğün tanrısıdır. Kaldı ki kötülüğü de diğer her şeyi yaratan tanrın yaratmış. İslam ne mübarek bir din ki bütün islam ülkeleri günümüzde refah içinde yaşıyor, değil mi? Bireysel haklar ve özgürlükler abidesi ülkeler bunlar. Senin gibi insanlar yüzünden canım ülkem bu hallere düştü. Eleştirel düşünceye domuz bağı yapıp Türkiye'yi dogmalar ülkesi haline getirmeye kalkıştınız. Orta çağ öncesi arap ahlak kurallarını yalanlarla ve tehditlerle yerleştirmeye çalışıyorsunuz. Düşün artık bu milletin yakasından! Hadi buna da cevap verme. Hadi! En ufak bir yüzün kızarıyorsa cevap verirsin.
-
Köle olarak kulluk etmiyor ki. Kulluk etmek için tapması lazım. Kitaptaki anlamı bu en azından. Mecazen kulluk etmek değil kasıt. Ayrıca net olarak yazsaydı dikkatli okumak zorunda kalmazdık. O zaman bana işte derdin, bak, ayet bilmem kaç, müslümanların köle sahibi olması haramdır yazıyor derdin. Hadi diyelim ki kabul ettim. Diyelim ki az önce belirttiğim gibi bir ayet var, yok ya, var diyelim. Benim en başta yazdığım ayetlere karşı bir argümanın var mı? Bu çelişkiyi nasıl açıklayacaksın? Kaçmadan bu soruma cevap ver şimdi.
-
Kaset no 1'i takmış bu yine. Hiç tartışmasız ve net ifadeleri göstersene hadi.
-
Aynen dediğiniz gibi. Bir de böyle durumlarda hiç utanmadan "allah sevdiği kulunu cennetine daha erken çağırır" gibi vicdan yoksunu yorumlar yapıyorlar pişkin pişkin. Dinlerin belki de en büyük amacı insanlara kul köle olmayı, sorgulamamayı öğretmek. Bir yandan da dini kurumlarda çocuklara yapılan iğrenç muameleleri sözde ahlak abidesi insanlar dinle açıklamaya, daha doğrusu çirkinliği örtbas etmeye çalışıyorlar.
-
Ne demek istediğinizi daha iyi anladım sanırım. Açıklığa kavuşturduğunuz için teşekkür ederim. Amacım herhangi bir imada bulunmak değildi. Yahudi lobisinin bu konuda ciddi girişimleri olduğu doğrudur. Bize düşen tarih konusunda bilinçli nesiller yetiştirmektir. Bu da ancak devletin eğitim politikası ile gerçekleşebilir. Ne yazık ki ülkemizde tarihe verilen değer seçilmiş birkaç kişinin televizyondaki tartışma programlarını izlemekten ibarettir. Toplumumuzda sorgulama, eleştirel düşünme ve verilere dayalı olarak kendi adına değerlendirme konusunda yerleşmiş bir kültür bulunmamaktadır. Cehalete methiyeler dizen, hatalarından ders çıkarmak yerine eleştiriyi düşmanlık olarak gören, düşünmeden fikir sahibi olan bir toplum da her zaman başkalarının yazdığı tarihi kabullenmeye mahkumdur. İğne çuvaldız ilişkisini unutmayalım. Saygılar.
- 21 yanıt
-
- 1
-
-
Dinlerin veya tanrının varlığını savunma gayreti içinde üretilen argümanlardan bugüne kadar karşılaştıklarımı aşağıda sıralıyorum. 1. Kozmolojik Argüman: Evrendeki her şeyin bir nedeni olduğunu öne sürer ve sonsuz bir neden zinciri imkansız olduğundan, evrenin bir ilk nedeni olmalıdır der. Bunun da Tanrı olduğunu öne sürer. Burada genelde karşılaştığımız şey kompozisyon yanılgısıdır. Yani evrendeki her şeyin bir nedeni olduğunun varsayılmasından yola çıkan evrenin de bir nedeni olmalı fikridir. Ayrıca nedensellik kavramının evrenimizin dışında da geçerli olup olmadığından da emin değiliz. 2. Teleolojik Argüman: Evrenin karmaşıklığı ve düzenliliğinin hareketle bir akıl sahibi tasarımcı olması gerektiğini öne sürerler. Buna karşılık olarak genellikle doğal seçilim ve antropik prensiple yanıt verilir. 3. Ahlaki Argüman: Objektif ahlaki değerlerin ve görevlerin var olduğunu öne sürerler. Dolayısıyla ahlaki bir yasa koyucu olduğunu ve bu kişinin de Tanrı olduğunu ima ederler. Ancak dini inançtan bağımsız ahlaki sistemler olduğu gibi kötülük denen şeyin de var olması bu tezi çürütür. Ayrıca ahlakın evrimle beraber ortaya çıktığı ve halen değişmekte olduğu gerçeği de karşı argüman olarak kullanılabilir. 4. Kişisel Deneyim: Bireyin dini bir varlıkla karşılaştığını veya Tanrı'nın varlığını hissettiğini ifade ettiği kişisel deneyimlere atıfta bulunur. Karşı argüman olarak Tanrı'ya yönelik kişisel deneyimlerin psikolojik etkenlerden etkilendiğini ve dışsal bir gerçeği belirtmediğini öne sürebiliriz. 5. Kutsal Metinlerin Kanıt olarak öne sürülmesi: Tanrı'nın varlığını destekleyen deliller olarak dini metinlere atıfta bulunurlar. Bunları Tanrı'nın vahiyleri olarak gördükleri için Tanrı'nın varlığının ispatlandığını düşünürler. Dini metinlerin güvenilirliği ve yorumlanması tartışmaya açıktır. Bunları delil olarak kabul etmek abesle iştigal etmektir. 6. İnce Ayar Argümanı: Evrenin temel sabitlerinin ve koşullarının yaşamı desteklemek için çok iyi ayarlandığını öne sürerler. Bu da bir yaratıcının evreni bilinçli olarak tasarladığını gösterir derler. Dizayn argümanına çok benzeyen bu argümana karşı çoklu evren hipotezi ve yine antropik prensip ileri sürülebilir. 7. Tarihe dayalı kanıtlar: Tanrı'nın varlığına ve insan işlerine müdahalesine dair tarihsel olaylara, mucizelere veya dini kişilerin hayatlarına atıfta bulunur. Tarihi kayıtların güvenilirliğini meçhuldür , var olanlar ise önyargının etkisi altında ve yoruma dayalıdır. Bahsedilen mucizeler belgelenmemiştir. 8. Varoluşsal Argüman: İnsan yaşamında anlam, amaç ve ötesine olan özlemin, bir yüksek güç veya nihai gerçeklik olarak yorumlanabilecek bir şeyin varlığının bir göstergesi olarak yorumlanabileceğini öne sürer. Karşı argümanlar arasında anlam ve amaç arayışının doğal bir insan eğilimi olduğu ve yüksek bir gerçekliğin kanıtı olmadığı iddiası bulunur. Ayrıca varoluşsal sorulara felsefe ve psikoloji ile cevap vermek mümkünken teolojiye yönelmek gereksizdir. 9. Bilinç temelli Argüman: Bilincin ve öznel deneyimin sadece materyalist veya natüralist yollarla açıklanamayacak kadar zor olduğunu öne sürerler. Oysa bilinci nörobilim ve diğer bilimsel disiplinlerle açıklamak mümkündür ve Tanrı gibi doğaüstü bir açıklamanın gereksiz olduğunu söylemek gerekir. 10. Transandantal Argüman: Mantıklı koşulların bazı gerekli koşullarının, mantığın, ahlakın ve doğanın düzeninin sadece bir Tanrı gibi bir üstün kaynaktan açıklanabileceğini öne sürerler. Bu gerekli koşulların doğal yöntemlerle açıklamak mümkündür. Argümanın Tanrı ve doğal açıklamalar arasında yanlış bir ikileme dayandığını belirtmek gerekir. 11. Boşlukların Tanrısı Argümanı: Bilimsel bilgi veya anlayıştaki boşluklar için Tanrı'nın bir açıklama olarak kullanıldığını öne sürerler. Oysa bu tür boşluklar doğal süreçlerle daha sonra açıklanmıştır ve Tanrı'nın varlığını destekleyecek yeterli kanıt olmaksızın boşluklara doğaüstü açıklamalar koymak mantıksızdır. Bilmiyorum, o halde Tanrı yapmış olmalı argümanı kısacası. Kaldı ki tüm bu argümanlarda teistler Tanrı'nın var olduğunu varsayım olarak kabul ederler. Genelde düşülen bir hata da söz konusu tanrının ne gibi özelliklere sahip olduğu konusunda farklı kişilerin farkli fikirler öne sürmesidir. Kısacası kendi aralarında tanrının ne olduğu konusunda hemfikir değillerdir. Aklıma gelen bazı argümanları vaktim yettiği ölçüde açıklamaya çalıştım. Başka argümanlar da var. Çok fazla detaya girmedim. Tanrının varlığını ispat edebileceğini düşünen ve benim gibileri aydınlatmaya hevesli varsa buyursun bu postun altında denesin şansını. İkna edilmeye açığım.
-
Merhaba, Söz konusu soykırıma dair tarihi belgeler mevcut diye biliyorum. Hollywood filmlerini bilemem, ayrıca diğer soykırımlara kıyaslayacak veri de elimde yok. İddianızı destekleyen kaynakları paylaşabilir misiniz?
-
Bu yalanların sana cennette arsa alacağını mı düşünüyorsun yoksa yeryüzündeki efendilerinin talimatıyla para karşılığı trollük mü yapıyorsun?
-
@Emre_1974tr Sana en başta bir ton ayet yazdım, bir tanesine bile cevap vermeyip "ispatladığım üzere" diye tutturmuşsun. Başkaları konuşurken kulaklarını tıkayıp aynı şeyleri tekrar ediyorsun. Senin gibilere "apologist" diyorlar. Dininin gerçekte olduğu kadar kötü olmadığını savunmak için aklını ve iradeni bir kenara bırakmışsın. Seninle konuşmak tam anlamıyla vakit kaybı gibi görünse de bir gün sırf senin gibilerin nasıl utanmadan yalan söylediğini gün yüzüne çıkarmak için youtube'da bir tartışma programı düzenleyeceğim. Türkiye'nin gözünü açmak için atabileceğim ilk adım en azından.
-
Bir rivayete göre kama sutra ve yüzüklerin efendisi de onunmuş. "Haydi bakalım, aksini ispatlayın." Bir de utanmadan böyle diyorlar ya... Yukarıdaki ayetlerden seç beğen al, hangisini alsan elinde kalıyor. En saçmalarından biri de şu. Yanlışlıkla birini öldürürseniz kefaretini ödemek için ceza çekmenize gerek yok. Öldürülen kişinin ailesine bir miktar para verin ve bir kölenizi azat edin. Haa, bunlara imkanınız yok mu? İki ay art arda oruç tutun, allah sizi affeder. Fakirseniz ailesinin sizi affetmesine de gerek yok. Ne güzel değil mi? En başında da bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir demiyor mu? Belli ki bu yüzden tüm mezhepler birbirlerini öldürmeden önce karşı tarafın kafir olduğunu söylüyor. Her şeyin bir yolu var.