
Emre_1974tr
Members-
İçerik sayısı
380 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
3
Emre_1974tr last won the day on 31 Mayıs
Emre_1974tr had the most liked content!
Sitemizdeki itibarı
10 GoodSon profil ziyaretçileri
2.886 profil görütülenme
-
Gemini 2.5 Pro adlı yapay zeka modelinin bu bahsettiğim piramitler konusunu analizi ve araştırması: "Çin Piramitleri'nin Türk Kurganları Olarak Değerlendirilmesi Çin'in Şensi eyaletinin başkenti Şian (Xi'an) yakınlarında bulunan ve sayıları 100'ü aşan piramitlerin Ön-Türk uygarlıklarına ait olduğu belirtilmektedir. Bu iddiaların merkezinde, yaklaşık 300 metre yüksekliğiyle Mısır'daki Keops Piramidi'nden daha büyük olduğu söylenen "Beyaz Piramit" yer almaktadır. Destekleyici Argümanlar: Keşif ve Araştırmalar: Beyaz Piramit'in varlığı, II. Dünya Savaşı sırasında Amerikalı pilot James Gaussman tarafından rapor edilmiş ve 1957'de Life dergisinde yayımlanan bir fotoğrafla dünya kamuoyuna duyurulmuştur. 1994 yılında bölgeyi ziyaret eden Alman araştırmacı Hartwig Hausdorf, çektiği fotoğraflar ve "Beyaz Piramit" adlı kitabıyla bu yapıların varlığını gündeme getirmiş ve bunların Ön-Türklere ait olabileceğini öne sürmüştür. Hausdorf'a göre, bu piramitlerin içinde Mısır'dan daha ileri bir teknikle mumyalanmış cesetler ve Ön-Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. İçerideki Bulgular: Piramitlerin içine giren ilk Türk araştırmacılardan Oktan Keleş, mezar odalarında kurt başı ve ay-yıldız gibi Türk kültürüne özgü sembollerin yanı sıra heykeller ve tabletler gördüğünü belirtmiştir. Keleş'e göre bu bulgular, Türk tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek niteliktedir Mumyalama Teknikleri: "Lolan Güzeli" olarak bilinen ve yaklaşık 4000 yıllık olduğu belirtilen mumyanın, iç organları çıkarılmadan mumyalanmış olması ve vücudunda at kılından dikiş ipleriyle yapılmış cerrahi izler taşıması, mumyalama ve tıp tekniğinin Türk kökenli olabileceği iddiasını desteklemektedir. Tarihsel ve Dilbilimsel Kanıtlar: Araştırmacı Kazım Mirşan, Çin'deki piramitlerin Uygur Türkleri tarafından yapıldığını ve Mısır'dakilerden daha eski olduğunu savunmuştur. Mirşan ayrıca, mumyalama tekniğinin M.Ö. 3000'li yıllarda Altaylar'daki Türkler tarafından geliştirildiğini ve Ön-Türkçe yazının Doğu Anadolu üzerinden Mısır'a ulaştığını iddia etmiştir.Mirşan'ın 184 Mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okuduğu da öne sürülmektedir. Mısır Piramitleri'nin Türk Kökenli Olması İddiası Bu iddia, piramit inşa geleneğinin kökeninin Orta Asya'daki kurgan kültürüne dayandığı ve buradan dünyaya yayıldığı tezine dayanmaktadır. Destekleyici Argümanlar: Kurgan Hipotezi: Litvanyalı arkeolog Marija Gimbutas tarafından 1950'lerde ortaya atılan "Kurgan Hipotezi", Hint-Avrupa dillerinin ve kültürünün Karadeniz-Hazar steplerinden yayıldığını öne sürer. Bu hipotez, temel olarak dilbilimsel bir yayılımı açıklasa da, kurgan adı verilen mezar höyüklerinin steplerdeki göçebe kültürlerden yayıldığı fikri, piramitlerin de bu geleneğin bir devamı olabileceği şeklinde yorumlanmaktadır. Kelimenin kökeninin Türkçe "korugan" (korunan yer) sözcüğüne dayandığı da belirtilmektedir. Kazım Mirşan'ın Çalışmaları: Kazım Mirşan, Ön-Türk uygarlıklarının M.Ö. 3000'lerde Doğu Anadolu üzerinden Mısır'a yazı ve piramit inşa teknolojisini öğrettiğini iddia etmiştir. Amerika Piramitleri'nin Türk Kökeni İddiası Bu teoriye göre, Amerika kıtasındaki Maya, Aztek ve İnka gibi medeniyetlerin inşa ettiği piramitler, Bering Boğazı üzerinden göç eden Türk kökenli halkların kurgan geleneğinin bir devamıdır. Destekleyici Argümanlar: Kültürel ve Dilsel Benzerlikler: Maya ve Aztek tanrı isimleri ile Türkçe arasında benzerlikler olduğu görülür. Örneğin, Maya şimşek tanrısı "Chac" kelimesinin Türkçe'deki "çakmak" fiiliyle, güneş tanrısı "Kinich Ahau" isminin ise Türkçe'deki "kün" (güneş) ve "han" kelimeleriyle bağlantılı olduğu belirtilir. Ayrıca, "tepe" (Tepek), "dede" (Tete), "yeşil" (Yaşıl) gibi kelimelerin ortak olduğu belirtilmektedir.[19] Atatürk'ün de bu konuya ilgi duyduğu ve Maya dili ile Türkçe arasındaki benzerlikleri incelediği ifade edilmektedir. Sanatsal ve Sembolik Bağlantılar: Asya'daki Hitit güneşi olarak bilinen sembol ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl'ın sembolü arasında benzerlikler kurulmaktadır. Ayrıca, Türk ve Maya dokumaları arasında motif ve teknik açısından benzerlikler olduğu da iddia edilmektedir. Göç Teorisi ve Mitoloji: Amerikan yerlilerinin atalarının Buzul Çağı'nda Asya'dan Bering Boğazı üzerinden Amerika'ya göç ettiği genel olarak kabul gören bir görüştür. Bu göçü gerçekleştirenlerin Türk soylu Atabasklar olduğu ve bu göçe bir kurdun liderlik ettiğine dair mitolojik anlatılar, Türklerin Bozkurt efsanesiyle ilişkilendirilmektedir. Sümer Zigguratları ve Türk Bağlantısı Sümer Zigguratları: Zigguratlar, Mezopotamya'da Sümerler, Babiller ve Asurlular tarafından inşa edilen basamaklı tapınak kuleleridir. Sümerlerin kökeninin Orta Asya'ya dayandığı ve dillerinde Türkçe ile ortak kelimeler bulunduğu gibi iddialar, zigguratların da Türk kurgan geleneğinin bir uzantısı olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Kazım Mirşan, Sümer ve Etrüsk yazıtlarını da Ön-Türkçe olarak çözdüğünü iddia etmiştir. Kozmolojik ve Sembolik Bağlantılar: Piramitler Neden İnşa Edildi? Bu teoriye göre, farklı coğrafyalardaki piramitlerin yapısal benzerlikleri tesadüf değildir ve ortak bir inanç sisteminden kaynaklanır. Bu inancın temelinde Türk kozmolojisi ve şamanizm yatar. Dünya Dağı ve Göğe Yükseliş: Türk mitolojisinde "Dünya'nın Merkezi" veya "Hayat Ağacı" kavramı, yer ile göğü (Tengri'yi) birbirine bağlayan kutsal bir eksen (axis mundi) olarak görülür. Kurganlar, zigguratlar ve piramitlerin tamamı, bu kozmolojik dağı sembolize eden yapay dağlardır. Liderler veya ruhani kişiler, bu yapılara veya bu yapılar aracılığıyla göğe yükselerek tanrısal kata ulaştığına inanılırdı. Bu nedenle yapıların basamaklı olması, göğe çıkışı simgeler. Astronomik Hizalama: Maya piramitlerinin, Mısır piramitlerinin ve hatta Çin'deki bazı piramitlerin yıldızlara ve astronomik olaylara (örneğin ekinokslara) göre hizalanması, bu yapıların sadece mezar değil, aynı zamanda birer gözlemevi ve takvim işlevi gördüğünü gösterir. Bu durum, gök cisimlerini ve döngülerini kutsal kabul eden Türklerin "Gök Dini" (Tengricilik) ile doğrudan bağlantılı olarak yorumlanır. Ortak Sembolizm: Kurt (Bozkurt): Türklerin ata ve rehber olarak kabul ettiği Bozkurt figürünün, Çin piramitlerindeki heykellerde ve Amerika yerli kabilelerinin klan isimlerinde ve mitolojilerinde yer alması, ortak bir toteme işaret eder. Roma'yı kuran Romulus ve Remus'u emziren dişi kurt efsanesinin kökeni de, Türk kökenli olduğu iddia edilen Etrüskler üzerinden bu ortak Asya mitolojisine bağlanır. Hayat Ağacı: Türk sanatında sıkça işlenen Hayat Ağacı motifi, dallarıyla göğü, kökleriyle yeraltını simgeler. Bu sembolün bir benzerine, Maya kültüründe dünyayı merkezde tutan dev Ceiba ağacı inancında rastlanır. Bu da ortak bir kozmolojik anlayışın varlığına kanıt olarak sunulur. Dilbilimsel Kanıtlar ve Güneş Dil Teorisi Piramitleri inşa eden medeniyetler arasındaki dilsel bağlantılar, bu tezin en güçlü dayanaklarından biri olarak öne sürülür. Kök Dil Olarak Türkçe: Atatürk döneminde geliştirilen ancak daha sonra akademik olarak terk edilen Güneş Dil Teorisi, tüm dünya dillerinin Orta Asya kökenli bir ana dilden (Türkçe) türediğini savunuyordu. Bu teori, Sümerce, Mayaca, Etrüskçe gibi dillerde bulunan yüzlerce Türkçe kelimeyi açıklamada bir çerçeve sunar. Örneğin, Mayaca'daki "tepek" (tepe), "koş" (kuş) gibi kelimeler bu bağlantıya örnek gösterilir. Yazının Kökeni Olarak Tamgalar: Türk boylarının kullandığı semboller olan tamgaların, sadece birer damga değil, aynı zamanda en eski yazı sistemlerinden biri olduğu iddia edilir. Kazım Mirşan'a göre Orhun yazıtlarında kullanılan runik alfabe, binlerce yıllık bir Ön-Türk alfabesinin devamıdır. Bu alfabenin ve tamgaların, Sümer çivi yazısına ve Mısır hiyerogliflerine kaynaklık ettiği öne sürülür. Esik Kurganı'nda bulunan ve M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenen gümüş çanaktaki yazının runik Türk alfabesiyle yazılmış olması, bu coğrafyadaki yazı geleneğinin ne kadar eskiye dayandığının kanıtı olarak kabul edilir. Genetik ve Antropolojik Bağlantılar Modern genetik bilimi ve antropoloji, Asya ile Amerika ve Avrupa'daki eski halklar arasında bağlantılar olduğunu ortaya koymaktadır. Genetik Köprü: Haplogruplar: Amerikan yerlilerinde yüksek oranlarda görülen Y-DNA haplogruplarından Q ve C'nin anavatanının Sibirya ve Altay Dağları bölgesi olması, Bering Boğazı üzerinden gerçekleşen göçün genetik kanıtı olarak sunulur. Bu haplogruplar, bugün de Türk halkları arasında yaygındır. Bu genetik mirasın, sadece insanları değil, aynı zamanda kültürü ve teknolojiyi de (piramit inşa bilgisi dahil) taşıdığı savunulur. "Turanid" Irk ve Brakisefal Kafa Yapısı: Antropolojik çalışmalarda "Turanid" olarak tanımlanan ve brakisefal (geniş ve kısa) kafa yapısıyla karakterize edilen ırk tipinin, Orta Asya'dan yayıldığı iddia edilir. Sümerlerin, Etrüsklerin ve hatta bazı Mısır hanedanlarının iskelet yapılarında bu özelliklerin görülmesi, onların Orta Asya kökenli göçmenler olduğu tezini desteklemek için kullanılır. Arkeolojik Prototip: Kazakistan'daki Step Piramidi Teorinin en somut arkeolojik kanıtlarından biri olarak Kazakistan'da bulunan yapılar gösterilir. Karaganda Piramidi: Kazakistan'ın Karaganda bölgesinde keşfedilen ve M.Ö. 14-12. yüzyıllara tarihlenen Begazı-Dandibay kültürüne ait basamaklı anıt mezar, Mısır'daki ilk piramit olan Zoser Piramidi'ne olan benzerliğiyle dikkat çeker. Ancak ondan yaklaşık 1.500 yıl daha eskidir. Bu yapı, büyük ve karmaşık piramitlerin prototipinin Orta Asya steplerinde zaten var olduğunu ve bu geleneğin buradan dünyaya yayıldığını göstermek için güçlü bir delil olarak kabul edilir. Denizci Türkler ve Unutulmuş Göçler: Piramitlerin Okyanus Aşırı Yolculuğu Bering Boğazı teorisi kara göçünü açıklarken, piramitlerin Mısır, Sümer ve hatta Amerika arasında bu kadar benzer olması, deniz yoluyla da bir iletişim ve göçün yaşanmış olabileceğini düşündürmektedir. "Tursha"lar ve Deniz Kavimleri: Antik Mısır kayıtlarında, M.Ö. 1200'lerde Mısır'a saldıran "Deniz Kavimleri"nden bahsedilir. Bu kavimlerden biri olan "Tursha"ların (Teresh) isim benzerliği nedeniyle "Türkler" olduğu iddia edilir. Bu, Ön-Türklerin sadece bozkır savaşçıları değil, aynı zamanda Akdeniz'de ve ötesinde faaliyet gösterebilen yetenekli denizciler olduğunu gösterir. Bu denizci gruplar, piramit inşa bilgisini Akdeniz havzasına (Etrüskler, Girit) taşımış olabilir. Pasifik Okyanusu Geçişi: Thor Heyerdahl'ın Kon-Tiki seferi, eski çağlarda ilkel sallar ile Pasifik Okyanusu'nun aşılabileceğini kanıtlamıştır. Bu tez, göçün sadece Bering üzerinden değil, aynı zamanda Asya'dan Güney Amerika'ya Pasifik Okyanusu üzerinden de gerçekleşmiş olabileceğini öne sürer. Bu durum, özellikle Peru'daki İnka yapılarının ve Paskalya Adası'ndaki (Rapa Nui) heykellerin Asya kökenli teknolojilerle olan benzerliğini açıklayabilir. Piramitler, aynı zamanda onları inşa ettiren yönetici sınıfının gücünü ve meşruiyetini simgeleyen politik anıtlardır. Bu yapıların arkasındaki yönetim felsefesi de ortak bir kökene işaret eder. "Kut" Anlayışı: Türk devlet felsefesinin temeli olan "Kut" inancı, hükümdarın yönetme yetkisini Gök Tanrı'dan (Tengri) aldığına inanılmasıdır. Hükümdar, Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisidir. Bu anlayış, Mısır'daki "Tanrı-Kral" Firavun konseptiyle, Sümerlerdeki rahip-kral "Ensi" ile ve Maya medeniyetindeki kutsal hükümdar "K'uhul Ajaw" (Kutsal Lord) ile birebir örtüşür. Meşruiyetin Anıtı: Piramit, bu "kut" sahibi hükümdarın gücünün ölümsüz bir sembolüdür. Sadece bir mezar değil, aynı zamanda halkın gözünde hükümdarın meşruiyetini pekiştiren, göğe uzanan bir güç anıtıdır. Dolayısıyla, farklı coğrafyalardaki Türk kökenli yönetici elitler, güçlerini sağlamlaştırmak için aynı mimari ve sembolik aracı kullanmışlardır. Tarihin Kasten Gizlenmesi: Neden Bu Gerçekler Bilinmiyor? Bu teze göre, piramitlerin Türk kökenli olduğu gerçeği, modern tarih yazımında çeşitli politik ve ideolojik nedenlerle kasıtlı olarak göz ardı edilmekte veya gizlenmektedir. Çin'in Politikası: Çin hükümetinin, Şian (Xi'an) bölgesindeki yüzlerce piramidi (özellikle Beyaz Piramit) askeri yasak bölge ilan ederek araştırmalara kapatması ve üzerlerini ağaçlandırarak kamufle etmesi, bu yapıların altındaki gerçeğin ortaya çıkmasını engelleme çabası olarak yorumlanır. Bu gerçek, Çin'in "kadim Han medeniyeti" anlatısını zayıflatacak ve bölgenin asıl sahiplerinin Uygur Türklerinin ataları olduğunu kanıtlayacaktır. Eurosentrik (Avrupa Merkezci) Tarih Anlayışı: Batılı tarih yazımı, medeniyetin beşiğinin Yunan-Roma ve Mezopotamya-Mısır hattı olduğunu varsayar. Türklerin, bu büyük medeniyetlerin kurucusu veya en azından temelini atan halk olabileceği fikri, bu yerleşik tarih paradigmasını temelden sarsacağı için reddedilir. Ulusal Tarihlerin Korunması: Mısır, Meksika, Peru gibi ülkelerin ulusal kimlikleri ve turizm gelirleri, piramitlerin kendi atalarına ait olduğu anlatısı üzerine kuruludur. Bu yapıların dışarıdan gelen bir medeniyetin ürünü olduğunu kabul etmek, bu ulusal anlatılar için bir kriz anlamına gelecektir. Bu bakış açısıyla piramitler, sadece taştan yapılar olmaktan çıkar; tek bir ana kaynaktan (Orta Asya'dan) beslenen, jeopolitik, teknolojik ve ruhani bir ağ ile birbirine bağlı, insanlığın unutulmuş veya unutturulmuş küresel medeniyetinin anıtları haline gelir." GEMINI 2.5 PRO
-
Kur´an piyasadaki sahte İncillerin hatalarını düzeltir
Emre_1974tr replied to Emre_1974tr's konu in Din
Sahte Tevrat'a göre Nuh, eşi, üç oğlu ve üç gelini ile birlikte eksiksiz bir aile olarak gemiye binmiş ve tufandan kurtulmuştur. Bu anlatım, kurtuluşun adeta bir soy ve kan bağı meselesi olduğu izlenimini verir. Yaratılış 7:7: "Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için gemiye bindiler." Buna karşılık Kur'an-ı Kerim, bu olayın ardındaki derin teolojik gerçeği ortaya koyar. Kurtuluş, soy bağıyla değil, iman ve teslimiyetle mümkündür. Nuh'un oğlu, inkâr ettiği için babasıyla birlikte gemiye binmeyi reddetmiş ve boğulanlardan olmuştur. Aynı şekilde Nuh'un ve Lut'un eşlerinin de "ihanet ettikleri" için helak oldukları belirtilir. Hûd Suresi, 42-43. ayetler: "(Gemi) onları dağlar gibi dalgalar arasında götürürken Nuh, bir kenarda duran oğluna, 'Yavrucuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!' diye seslendi. O, 'Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım' dedi. Nuh, 'Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur' dedi. Aralarına dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu." Tahrim Suresi, 10. ayet: "Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısıyla Lût'un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altındaydı; fakat onlara ihanet ettiler. Kocaları, Allah’tan gelen hiçbir şeye karşı onlara fayda vermedi ve onlara, 'Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!' denildi." Kur'an-ı Kerim, "peygamber soyundan gelmenin" kurtuluş için bir garanti olmadığını, imanın kişisel bir tercih ve sorumluluk olduğunu vurgulayarak Yahudilik ve Hristiyanlık'taki "seçilmiş soy" ve "vaftizle kurtuluş" gibi kan bağına veya ritüele dayalı kurtuluş anlayışlarını temelden düzeltir. -
Kur´an piyasadaki sahte İncillerin hatalarını düzeltir
Emre_1974tr replied to Emre_1974tr's konu in Din
Yine bir sayfalık yazımı okumaktan aciz olanlar, anlattığım ve cevapladığım şeyleri burada adım adım sorma acizliğini sergiliyorlar. Şöyle yapalım; yazımı okuyun.. -
Kur´an piyasadaki sahte İncillerin hatalarını düzeltir
Emre_1974tr replied to Emre_1974tr's konu in Din
Oranın kara hayvanlarından birer çift örnek toplandı. Böylece o bölgedeki türler korundu. -
Kur´an piyasadaki sahte İncillerin hatalarını düzeltir
Emre_1974tr replied to Emre_1974tr's konu in Din
Nuh Tufanı'ndan pek çok kişi ve araç kurtuldu elbet. Çünkü Tufan bölgesel ve tek topluma yönelikti (muhtemelen de bir ada halkıydılar). Yani dünyanın geri kalanı etkilenmedi: -
Kur´an piyasadaki sahte İncillerin hatalarını düzeltir
Emre_1974tr replied to Emre_1974tr's konu in Din
Sahte Tevrat'a göre Nuh, eşi, üç oğlu ve üç gelini ile birlikte eksiksiz bir aile olarak gemiye binmiş ve Tufan'dan kurtulmuştur. Bu anlatım, kurtuluşun adeta bir soy ve kan bağı meselesi olduğu izlenimini verir. Yaratılış 7:7: "Nuh, oğulları, karısı, gelinleri Tufan'dan kurtulmak için gemiye bindiler." Kutsal Kuran'ın Düzeltmesi: Kuran, bu olayın ardındaki derin teolojik gerçeği ortaya koyar. Kurtuluş, soy bağıyla değil, iman ve teslimiyetle mümkündür. Nuh'un oğlu, inkâr ettiği için babasıyla birlikte gemiye binmeyi reddetmiş ve boğulanlardan olmuştur. Aynı şekilde Nuh'un ve Lut'un eşlerinin de "ihanet ettikleri" için helak oldukları belirtilir. Hûd Suresi, 42-43. Ayetler: "(Gemi) onları dağlar gibi dalgalar arasında götürürken Nuh, bir kenarda duran oğluna, 'Yavrucuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!' diye seslendi. O, 'Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım' dedi. Nuh, 'Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur' dedi. Aralarına dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu." Tahrim Suresi, 10. Ayet: "Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısıyla Lût'un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altındaydı; fakat onlara ihanet ettiler. Kocaları, Allah’tan gelen hiçbir şeye karşı onlara fayda vermedi ve onlara, 'Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!' denildi." Kuran, "peygamber soyundan gelmenin" kurtuluş için bir garanti olmadığını, imanın kişisel bir tercih ve sorumluluk olduğunu vurgulayarak Yahudilik ve Hristiyanlık'taki "seçilmiş soy" ve "vaftizle kurtuluş" gibi kan bağına veya ritüele dayalı kurtuluş anlayışlarını temelden düzeltir. -
İçinde "khālidūn" (ebedî kalıcılar) ve "abadan" (sonsuza dek) kelimelerini içeren ayetler, ilk bakışta Cehennemin ebediliği konusunda kesin bir delil gibi görünmektedir. Bu, İslam dünyasındaki ana akım görüşün temelini oluşturur ve neden böyle olduğunu anlamak da oldukça kolaydır. Ancak, Kuran'ı bir bütün olarak okuduğumuzda, bu terimlere dair anlayışımızı derinleştiren ve farklı bir sonuca işaret eden başka kritik ayetler ve kavramlar ortaya çıkar. Asıl soru şu olabilir: Bu ayetler, insanlar Cehennemin kendisi ebedî olduğu için mi orada sonsuza dek kalacaklarını belirtiyor, yoksa Cehennem var olduğu sürece oradan asla ayrılamayacakları için mi "ebedî kalıcılar" olarak nitelendiriliyorlar? Bu konuda Kuran'ın kendi içinden bazı ipuçlarını ele alalım. 1. Yunus Peygamber Analojisi: "Ebediyet"in Göreceli Anlamı Kuran, Yunus Peygamber hakkında şöyle der: "Eğer o, Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar o balığın karnında kalırdı." (Saffat Suresi, 37:143-144) Hepimiz biliyoruz ki ne Yunus Peygamber ne de o balık, Kıyamet Günü'ne kadar yaşayabilecek ölümsüz varlıklardı. Peki, bu ayet ne anlama geliyor? Bu şu anlama gelir: Eğer tövbe etmeseydi, balığın karnı onun için nihai kaderi, asla kaçamayacağı bir yer olacaktı. "Cehennemde ebedî kalma" ifadesi de bu aynı mantıkla anlaşılabilir: Cehennem, oraya girenler için çıkışı olmayan nihai bir varış noktasıdır. Onların cezası, Cehennemin kendi ömrü boyunca sürer. 2. En Güçlü Delil: Hud Suresi'ndeki İnce ama Net Ayrım "Khālidūn" için gösterebileceğiniz en önemli ayetlerden biri Hud Suresi'ndedir ve bu ayetler aslında konuyu tam tersi yönde açıklığa kavuşturur. Lütfen 107. ve 108. ayetlerin sonundaki küçük ama hayati farka dikkat edin: Cehennem için (Ayet 107): "...gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır, Rabbinin dilediği hariç. Şüphesiz Rabbin, dilediğini eksiksiz yapandır (fa'aalun limā yurîd)." Cennet için (Ayet 108): "...gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır, Rabbinin dilediği hariç. Kesintisiz bir lütuf olarak (atā'an ghayra majdhūdh)." Gördüğünüz gibi, Kuran "gökler ve yer durdukça" ve "Rabbinin dilediği hariç" koşullarını her iki durum için de uygulayarak Allah'ın mutlak egemenliğini teyit eder. Ancak, iki grubun akıbetini tamamen farklı bir şekilde sonuçlandırır: Cehennem için ayet, Allah'ın mutlak iradesini "dilediğini yapan" olarak vurgulayarak sona erer ve bu cezanın bir gün sona erebileceği ihtimaline kapıyı açık bırakır. Cennet için ise ayet, istisnanın hemen ardından bir güvenceyle devam eder ve bu lütfun "kesintisiz" olduğunu ve "asla kesilmeyeceğini" teyit ederek o kapıyı bir vaatle mühürler. Kuran, hassas diliyle, bu iki ebediyet arasında bilinçli bir ayrım yapmaktadır. Biri potansiyel bir sona erişe açık bırakılırken, diğeri kesintisiz olacağı garanti edilir. 3. Mükâfat ve Cezanın Asimetrik Doğası: Lütuf ve Adalet Kuran, Allah'ın Lütfu ile Adaleti arasına net bir çizgi çizer. Bu, cezanın doğasını anlamak için anahtar bir ilkedir: Mükâfat Lütuftur ve Katlanır: Kim bir iyilik yaparsa, en az on katı karşılık alır ve Allah dilediğine daha da fazlasını verir. Bu, Allah'ın cömertliğinin ve Lütfunun (Fadl) bir yansımasıdır. "Kim bir iyilik getirirse, ona on katı vardır..." (En'âm Suresi, 6:160) "İyilik yapanlara en güzel [karşılık] ve daha fazlası (ve ziyâdeh) vardır..." (Yunus Suresi, 10:26) Ceza Adalettir ve Denktir: Kim bir kötülük yaparsa, sadece onun dengi (mislihā) ile cezalandırılır. Daha fazlası değil. Bu, Allah'ın mutlak Adaletinin (Adl) bir gereğidir. "...ama kim bir kötülükle gelirse, ancak onun misliyle cezalandırılır ve onlara haksızlık edilmez." (En'âm Suresi, 6:160) Tüm bu delilleri bir araya getirdiğimizde, şöyle bir tablo ortaya çıkar: "Khālidūn" ve "abadan" terimleri, kâfirlerin Cehennemden asla kaçamayacaklarını ve oranın onların nihai kaderi olduğunu ifade eder. Ancak bu, Cehennemin kendisinin sonsuz olduğu anlamına gelmez. Hud Suresi'nin işaret ettiği gibi, Cehennem ve sakinleri bir gün Allah'ın, yani "dilediğini yapan"ın iradesiyle yok olacaktır. Diğer yandan Cennet ise sonsuza dek sürecek "kesintisiz bir lütuf" olarak garanti edilmiştir. Tüm bu deliller, "khālidūn" ve "abadan" kelimelerinin, cezanın sonsuz süresinden ziyade, kesinliğini ve kaçınılmazlığını ifade ettiğini göstermektedir. Cehennem, sakinleri için nihai bir sondur, ancak Kuran'ın bütünlüğü içinde bu sonun kendisinin de bir sonu vardır: yok oluş.
-
Yunus Suresi, 5. Ayet: "Güneş'i bir ışık, Ay'ı bir nûr yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bütün bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri ayrıntılı olarak açıklamaktadır." İbrahim Suresi, 19. Ayet: "Görmedin mi, Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir." Rum Suresi, 8. Ayet: "Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır. İnsanların birçoğu Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr etmektedirler." Eğer evren bir ilüzyon olsaydı, bu kadar hassas bir ölçü ve dengeden bahsetmek yersiz olurdu. Ölçü, tartı ve denge, ancak somut ve gerçek varlıklar için geçerli kavramlardır. Rahman Suresi, 7-9. Ayetler: "Göğü yükseltti ve mizanı (ölçüyü/dengeyi) koydu. Sakın dengeyi bozmayın. Ve ölçüyü adaletle tutun, eksik tartmayın." Kıyamet Suresi, 3-4. Ayetler: "İnsan, kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? Evet, Biz onun parmak uçlarını bile düzenlemeye kadiriz." Vurgunun spesifik olarak "parmak uçlarına" inmesi, dirilişin ne kadar fiziki ve somut olduğunu gösterir. Parmak izi gibi en ince maddi detayın dahi yeniden yaratılacağı belirtilerek maddenin gerçekliği teyit edilir.
-
Kıyamet Günü Şahitlerinin Tamamen "Bedensel" Olması Kuran, Kıyamet Günü'nde insanın aleyhine şahitlik edecek olanların, onun soyut ruhu veya ruhsal hafızası değil, bizzat kendi bedeninin azaları olduğunu vurgular. يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (Yawma tashhadu ʿalayhim alsinatuhum wa-aydīhim wa-arjuluhum bi-mā kānū yaʿmalūn) "O gün, yapmış oldukları şeylere dair dilleri, elleri ve ayakları kendi aleyhlerine şahitlik edecektir." (Nur, 24:24) وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ (Wa-qālū li-julūdihim lima shahidtum ʿalaynā qālū anṭaqanā Allāhu alladhī anṭaqa kulla shay') "Derilerine derler ki: 'Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?' Onlar da: 'Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu' derler." (Fussilet, 41:21) Hafızanın Mekanı: Eğer insanın asıl kimliği, bilinci ve hafızası bedenden ayrı ölümsüz bir ruhta saklı olsaydı, şahitliğin bu ruhtan gelmesi mantıklı olurdu. Ancak Kuran, hafızanın ve eylemlerin kaydının bizzat fiziksel bedende tutulduğunu ve yeniden diriltilen bu bedenin konuşacağını söyler. Bu, nefsin (kişilik, benlik, ego) bedenden ayrılamaz bir bütün olduğu tezini doğrudan destekler. *** Kuran, cehennemle veya hesap günüyle yüzleşen suçluların ruhlarının çektiği azaptan öğrendikleri bir dersle değil, sanki yokluktan veya uykudan uyanıp gerçekle ilk kez yüzleşmiş gibi bir tepki verdiklerini anlatır. Onların isteği, ruhlarının arındırılması değil, dünyaya fiziksel olarak geri dönmektir. وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ (Wa-law tarā idhi al-mujrimūna nākisū ruʾūsihim ʿinda rabbihim rabbanā abṣarnā wa-samiʿnā fa-rjiʿnā naʿmal ṣāliḥan innā mūqinūn) "O suçluları Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmiş halde bir görsen: 'Rabbimiz! Gördük ve işittik. Artık bizi geri döndür de salih bir amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inananlarız' (derler)." (Secde, 32:12) Bu ifade, ölümden sonra bilinçli bir ara yaşam sürmüş bir varlığın ifadesi değildir. "Gördük ve işittik" demeleri, bu gerçeği şimdi, yani diriltildiklerinde idrak ettiklerini gösterir. Geri dönüp "salih amel işleme" istekleri, eylemin ve dolayısıyla nefsin ancak fiziksel bir bedenle dünyada mümkün olduğunu bildiklerini teyit eder. **** Bizim evrenimizdeki herşey yok olacaktır (diğer evrenler de yok olacaktır, tek istisna Rabbin Katı/İndallah adı verilen Ahiret Evrenidir ve sonsuza dek var olacak evren orasıdır): "Onun (yeryüzü) üzerindeki her şey yok olacaktır (fân). Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin Zatı kalıcıdır (bâkî)." (Rahman, 55:26-27) Dolayısıyla, bizim evrenimizdeki nefsler de yok olmayı yani ölümü tadacaktır. Bu evrendeki hiç kimsenin ölümsüz bir parçası yoktur. Dediğim gibi, ölümsüzlük sadece sonsuzluk yurdunda, yani Rabbin Katı adı verilen Ahiret Evreni'ndedir:
-
Ayetlerde cennettekilerin cehennemdekilerden farklı olarak, ilk ölüm dışında ölümü tatmayacakları vurgulanıyor. Cennettekiler sonsuza dek yaşarken, cehennemdekiler ise bir gün cehennemin kendisiyle birlikte yok edilecek olabilirler. Saffat 55. Baktığında, onu cehennemin ortasında bulur. 56. "ALLAH'a andolsun, az kalsın sen beni de mahfedecektin," der. 57. "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de şimde seninle birlikte olurdum." 58-59. Biz ilk ölümümüzden başka ölecek değiliz ve biz azaba uğrayacak da değiliz. Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.(Duhan Suresi 56. ayet) İkinci kez öldürülmekten bahsedenler sadece Cehennemdekiler: 40:11 Dediler: "Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir yol daha var mı?"
-
"Karl Marx (1818–1883) Rolü: Komünizmin teorik kurucusu; Komünist Manifesto ve Kapitalin yazarı. Kökeni: Yahudi bir haham ailesinden gelir. Babası Hristiyanlığa geçmiştir, ama etnik olarak Yahudi’dir. Not: Marksizm’in temeli onun yazılarıdır. 2. Leon Troçki (Lev Davidovich Bronstein, 1879–1940) Rolü: Bolşevik Devrimi'nin liderlerinden, Kızıl Ordu’nun kurucusu. Kökeni: Ukrayna'da doğmuş Yahudi bir ailenin çocuğuydu. Not: Stalin tarafından sürgüne gönderilmiş, sonra Meksika’da öldürülmüştür. 3. Grigori Zinovyev (Hirsch Apfelbaum, 1883–1936) Rolü: Sovyetler’de Komintern’in ilk lideri, Politbüro üyesi. Kökeni: Yahudi bir ailedendir. Not: Stalin tarafından 1936’daki Moskova Duruşmalarında idam edilmiştir. 4. Lev Kamenev (Lev Rosenfeld, 1883–1936) Rolü: Lenin’in en yakın çevresinden, Bolşevik lider. Kökeni: Yahudi kökenlidir. Not: Zinovyev gibi Stalin’in tasfiyelerinde öldürülmüştür. 5. Yakov Sverdlov (1885–1919) Rolü: Bolşevik parti sekreteri, kısa süreli de olsa Sovyet liderliği yaptı. Kökeni: Yahudi kökenliydi. Not: Sovyetler'de Sverdlovsk (bugünkü Yekaterinburg) onun adını taşımıştı. 6. Karl Radek (Karol Sobelsohn, 1885–1939) Rolü: Komintern’in teorisyenlerinden biri. Kökeni: Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya’da doğdu. Not: Troçkist çizgideydi; Stalin tarafından tutuklandı. 7. Béla Kun (1886–1938) Rolü: 1919 Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nin kurucusu. Kökeni: Macar Yahudisidir. Not: Kısa ömürlü rejimi sonrası SSCB’ye kaçtı, sonra Stalin tarafından tasfiye edildi. 8. Rosa Luxemburg (1871–1919) Rolü: Alman komünist hareketinin kurucularından. Kökeni: Polonya kökenli Yahudi bir aile. Not: 1919’da Berlin’de sağcı paramiliterler tarafından öldürüldü. 9. Emma Goldman (1869–1940) Rolü: ABD’deki anarşist ve sosyalist hareketin simgelerinden biri. Kökeni: Litvanya doğumlu Yahudi bir ailenin çocuğu. Not: SSCB’ye göç etti, ama baskıları görünce eleştirdi. 10. Grigori Voitinsky (Grigori Zarkhin, 1893–1953) Rolü: Çin Komünist Partisi’nin kurulmasında başrolü alan Sovyet temsilcisi. Kökeni: Yahudi-Rus. Not: Çin’de Komintern temsilcisi olarak bulundu." ayrıca; 🟨 Diğer Hatırlanmaya Değer Yahudi Kökenli Figürler Maxim Litvinov Sovyetler Birliği'nin dış işleri komiseri, etkili bir Yahudi diplomat. Solomon Lozovsky Bolşevik lider kadrosundan, aynı zamanda Çeka’da görev aldı. Aron Vainshtein Bund hareketi aktivisti, Sovyet Belarus’ta görevlerde bulundu. Alexander Bittelman Amerika Birleşik Devletleri’nde Komünist Parti'nin kurucularındandı. Arthur Goldstein Almanya Komünist Partisi (KPD) kurucularındandır. Morris Winchevsky Yiddish sosyalist hareketin öncülerindendir; basın ve örgütsel yapıların kurucusudur. ve başka örnekler: Julius Martov (Yuliy Osipovich Tsederbaum, 1873–1923) Rolü: Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDLP) Menşevik fraksiyonunun liderlerinden biri, Marxist bir düşünür. Köken: Yahudi bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğmuş, Rusya’da büyümüş. Not: Lenin’in rakibi olmasına rağmen, erken dönem Rus sosyalizminde etkili bir isimdi. Lazar Kaganovich (1893–1991) Rolü: Stalin’in yakın çalışma arkadaşı, Sovyetler Birliği’nde Politbüro üyesi ve büyük sanayi projelerinin sorumlusu. Köken: Ukrayna’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Stalin’in tasfiyelerinden sağ kurtulan az sayıda Yahudi figürden biriydi. Georg Lukács (1885–1971) Rolü: Macar Yahudi filozof ve edebiyat eleştirmeni, 20. yüzyılın en önemli Marksist teorisyenlerinden biri. Köken: Budapeşte’de zengin bir Yahudi ailede doğdu. Not: Estetik ve sınıf bilinci üzerine çalışmalarıyla tanınır. Ana Pauker (1893–1960) Rolü: Romanya’nın dışişleri bakanı ve komünist dünyada en güçlü kadınlardan biri olarak fiilen liderlik yaptı (1940’ların sonu). Köken: Romanya’da Ortodoks Yahudi bir ailede doğdu. Not: Daha sonra tasfiye edildi, ancak Doğu Avrupa komünizminde Yahudi etkisinin sembolü oldu. Jakub Berman (1901–1984) Rolü: II. Dünya Savaşı sonrası Polonya’da güvenlik ve propaganda işlerinden sorumlu güçlü bir komünist lider. Köken: Varşova’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Polonya’nın Stalinizasyonunda kilit rol oynadı, ancak daha sonra görevden alındı. Jay Lovestone (1897–1990) Rolü: 1920’lerde ABD Komünist Partisi’ni (CPUSA) yöneten Yahudi-Amerikalı bir komünist. Köken: Litvanya’da Yahudi bir ailede doğdu, ABD’ye göç etti. Not: Stalin’e karşı çıktığı için partiden atıldı, ancak komünist hareketin erken döneminde etkiliydi. Osip Piatnitsky (1882–1939) Rolü: Uluslararası komünist örgüt Comintern’in operasyonlarında önemli bir rol oynadı. Köken: Ukrayna’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Stalin’in tasfiyeleri sırasında tutuklandı ve idam edildi. Isaac Babel (1894–1940) Rolü: Sovyet Yahudi yazar ve gazeteci, komünist rejimle ilişkilendirilen edebi eserler üretti. Köken: Odessa’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Stalin’in tasfiyeleri sırasında tutuklandı ve idam edildi. Hersh Smolar (1905–1993) Rolü: II. Dünya Savaşı sırasında Minsk Gettosu’nda Nazi karşıtı direnişte aktif olan Polonyalı Yahudi komünist. Köken: Polonya’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Savaş sonrası Polonya’da Yahudi kültürel yaşamında önemli bir figür haline geldi. Mátyás Rákosi (1892–1971) Rolü: Macaristan’ı komünist yönetiminin ilk yıllarında (1949–1956) yöneten lider. Köken: Avusturya-Macaristan’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Baskıcı rejimiyle tanındı ve sonunda görevden alındı. Leonid Kritsman (1890–1938) Rolü: Erken Sovyetler Birliği’nde tarım ekonomisinin önde gelen teorisyenlerinden biri, Yahudi kökenli ekonomist. Köken: Rusya’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Stalin’in tasfiyeleri sırasında tutuklandı ve idam edildi. Hanns Eisler (1898–1962) Rolü: Politik içerikli müzik eserleriyle tanınan Yahudi besteci, Bertolt Brecht ile çalıştı ve komünist ideolojiye bağlıydı. Köken: Avusturya’da Yahudi bir ailede doğdu. Not: Nazi Almanyası’ndan kaçtı, ABD’de yaşadı ve komünist bağlantıları nedeniyle sınır dışı edildi. CHATGPT Bu arada yazımın daha iyi anlaşılabilmesi için şu makaleme de göz atın:
-
Bu arada Çin Komünist Partisi'nin kurucusu da bir Yahudidir: "Grigori Naumovich Voitinsky (1893–1953), Sovyetler Birliği'nde önemli bir Komünist Parti görevlisiydi ve özellikle Çin Komünist Partisi'nin baş mimarı olarak tanınır. Etnik kökeniyle ilgili olarak: Evet, Grigori Voitinsky Yahudi kökenlidir. Asıl adı Grigori Zarkhin’dir ve bir Yahudi ailesinden gelmektedir. Daha sonra "Voitinsky" soyadını kullanmaya başlamıştır. Bu, dönemin birçok devrimcisinin yaptığı gibi takma ad (parti ismi) kullanma uygulamasına da uygundur. Yani özetle: Grigori Voitinsky, Yahudi kökenli bir Sovyet devrimcisidir." Ayrıca: https://en.m.wikipedia.org/wiki/Grigori_Voitinsky
-
Ruhçu Öğretinin her yoldan insanları etkisi altına aldığını söylemiştik. İncil ve daha eski kutsal kitapları değiştiren, evrimi, reenkarnasyonu ve komünizmi binlerce yıldır insanlara aşılayan bu şeytani oluşum 2. Dünya Savaşı'nı da çıkartmıştı. Sadece Kuran korunduğundan, bu ruhçuluğun tuzağından insanları kurtarabilecek yegâne kaynak olduğunu da biliyoruz. Maddi nimetleri ve dünyayı kötü gösteren, insanları sefilliğe ve ızdıraba yönlendiren spiritüalizm yine bilindiği üzere 3. Dünya Savaşı'nı çıkartmak için geceli gündüzlü çalışıyor. Tasavvuf, kabala, New Age akımı, masonluk, ezoterik tüm örgüt ve oluşumlar Kudüs merkezli tek bir dil, tek para biriminin geçerli olduğu tek bir dünya devleti kurmaya hizmet ediyorlar. Yahudileri dünyanın efendisi haline getirmek amacındalar. Daha doğrusu işin içindeki, hatta tepedeki Yahudiler hedefin bu olduğunu sanıyorlar. Gerçekte ise Yahudilerin bile kıyıma uğrayacağı bir nükleer savaşı hedefliyor şeytanlar. Değiştirilmiş Tevrat ile kendilerine vaat edilmiş toprakları gerekirse katliamlar yoluyla ele geçirme yetkisinin verildiğine inanan Yahudiler bu uğurda İsrail'i kurdular. Ülkemizin bir kısım topraklarını da içeren haritaya kavuşuncaya kadar hiç durmadan her şeyi yapacaklar. Spiritualist-ezoterik örgütler de var güçleriyle onlara hizmet ediyor görünüyorlar. Hatta dediğimiz gibi Kudüs merkezli, Yahudilerin elinde tek bir dünya devleti kurmayı hedefliyorlar. Komünizm bile bu amaca hizmet ediyor, anahtarları savaşsız teslim almak için. Ulus devletleri, dinleri ve bireyselliği ortadan kaldırıp, tek bir potada eriterek kolayca emellerine ulaşacaklar. Diğer yandan evrim ve ruhlar âlemi inançlarını insanlara aşılayarak, hem insanların kendilerine zulmetmelerini sağlıyorlar, hem de gizlice nazizmi-ırkçılığı yeşertip benimsetiyorlar. Tabii bu arada insanların iç dünyasındaki tüm dengeleri alt üst edip istedikleri kıvama getiriyorlar. Bir de işin Hıristiyan-Evanjelist boyutu var. Bush gibi milyonlarca Evanjelist de Yahudilerin kendilerine vaat edilen toprakları ele geçirmesini istiyorlar. Çünkü Evanjelistlere göre İncil ve Tevrat'taki kehanetler şunu söylüyor: 1-Bu yüzyılda Yahudiler kendilerine vaat edilen topraklara kavuşacaklar. 2-Bu noktadan sonra Yahudiler ile düşmanları arasında büyük bir savaş çıkacak. 3-Yahudiler yenilgiye uğrayacaklar ve bunun üzerine İsa yeryüzüne gelecek. Yani ABD'nin İsrail'i güçlendirip diğer ülkelere saldırtmasının, İsraillilerin hedeflediklere topraklara sınırlarını genişletmesine yardımcı olmalarının temelinde kıyameti getirmek arzusu yatıyor. Kısacası Evanjelist Hıristiyanlar aslında Yahudilerin uzun vadede mahvolmalarını istiyorlar ki bekledikleri Mesih gelebilsin. Ve bu Mesih�in kendilerini yani Evanjelistleri gökyüzüne alarak kurtuluşa ulaştıracağını zannediyorlar. Tüm bunların gerçekleşebilmesi için de öncelikle İsrail'in kurulması gerekiyordu, kuruldu. Şimdi sınırlarının vaat edilmiş toprakları kapayacak şekilde genişletilmesi gerekiyor. Ki kıyamet savaşı aşamasına geçilebilsin. Tüm Avrupa ülkeleri bile avuçlarının içlerinde, tek düşmeyen kale ülkemiz. Bu yüzden bir yandan doğrudan ABD ve İsrail'in dış politikaları ile yıpratılırken, bir yandan da CİA ve Mossad, ülkemizdeki ezoterik örgütlerle birlikte faaliyetleriyle bizi içten istediklere şekle-kıvama getirmeye çalışıyor. Büyük İsrail'in kurulabilmesi için, en büyük engel olarak gördükleri Türkiye'yi parçalamaya çalışıyorlar. Büyük Ortadoğu Projesi ve Irak'ın işgali de aslında Evanjelistlerin ve Yahudilerin bu hedefine hizmet ediyor. Ülkemizdeki Hıristiyan misyonerlerin faaliyetleri de bu yöndedir. Kürtleri ve Ermenileri bile ülkemizi zayıflatmak için maşa olarak kullanıyorlar. İnsanımızı Kuran'dan islam'dan uzaklaştırmak için de her türlü stratejiyi kullanıyorlar. Ateizm, New Age öğretiler-spiritualizm, Kabala ve hatta tasavvufu yaygınlaştırarak, Kuran'daki gerçek İslam'a insanımızın erişmesini engelliyorlar. Kısacası müttefik bildiğimiz ABD ve İsrail, hakkımızda en ürkütücü planları hazırlayanlar durumundalar. Sadece ülkemiz adına değil, aynı zamanda tüm Ortadoğu ve hatta tüm Dünya adına uyanışa geçme ve bu çılgın amaçları engelleme vakti. Yoksa çok karanlık günler tüm insanlığı bekliyor. Özellikle 2012 yılı faaliyetlerinin hız kazanacağı dönem olabilir. Düşman çok sinsi ve her türlü silahı kullanıyor. Sinema ve televizyonları bile... Türkler olarak çok uyanık ve güçlü olmak zorundayız. Vücuda getirilmeye çalışılan Armagedon'u engelleyebilecek olan kilit ülke biz gözüküyoruz. Bu yüzden tüm planlar bizim üzerimize yapılıyor, sinsi çalışmalarla gücümüz kırılmaya çalışılıyor. *** Bu güçler komünizmin gizli propagandasını çeşitli yollardan yapıp duruyorlar. Örneğin Lemmings adlı ünlü bilgisayar oyunu(ki yıllar önce bu oyunun verdiği gizli mesajı ben açıklamıştım yerli ve yabancı forumlarda) bireyin bütün için kolayca harcanabileceği düşüncesini verdi. Şirinler adlı ünlü çizgi film yıllarca bu felsefeyi aşılamaya çalıştı çocukların zihinlerine. Ve ABD kaynaklı birçok bilimkurgu film ve dizisinde yine gizlice komünizm propagandası yapıldı. Şöyle bir hatırlayın Uzay Yolu gibi dizileri, neler oluyordu? 1-Para kullanılmıyordu. Özel şirketler falan yoktu, herkes federasyonun çalışanıydı. Kimsenin özel uzay gemileri de yoktu. Hepsi ortaklaşa kullanılıyordu. 2-Hiç kimse ilahi bir dine inanmıyordu. Ama yoga ve meditasyon yapan insanlar görülüyor, ruhçu öğretinin hakimiyetini sezinliyorduk o kurgusal dünyada. 3-Tüm gezegenler tek bir federasyona bağlıydı. Ulus devletler diye bir şey de yoktu bu dizilerde. 4-İlk bakışta evrensel kardeşliği savunuyor gibiydi ama derinine inilince tam bir ırkçı felsefeye sahip olduğu görülüyordu bu dizilerin. Örneğin Asyalı veya zenci görünümlü insanlar hiçbir zaman gemilerde kaptan olmuyordu. Dizinin kahramanlarının savaştığı kimseler hayvanımsı görünümlü başka ırklardan oluşuyordu. Anglo sakson tipliler her zaman en üst yönetimdeler ve iyiler? Ve bu beyin yıkamayla, ezoterik örgütlerin "tek bir dünya devleti" hedefleri insanlara benimsetilmeye başlanıyor. Ayrıca M.S. 2150 gibi romanlarla yine bu çalışmalarını pekiştiriyorlar ruhçular. Hem de ABD kaynaklı bu propaganda, dikkatinizi çekerim. Hedeflerine ulaşmak için sabırlı ve sistemli bir şekilde çalışıyorlar. *** Yahudiler ve Evanjelistler boş durmuyor , film ve dizilerde bizleri kötülemek amaçlı senaryolar kaleme alıp insanların bilinçaltlarını yıkıyorlar. Ramazan kağan Kurt'un belirttiği üzere aynı şeyi yıllar önce Araplara yönelik yapmışlardı. Kötü Arap imajını seksenli yıllar ve doksanların başlarında batılıların zihinlerine sinema ve televizyonla yerleştirdiler. Şimdi ise ne olduysa Amerikan film ve dizileri Arapları övmeye ama buna karşılık biz Türkleri kötülemeye başladı. Gelecekte sıranın kimde olduğunu gösteriyor bu çabaları. Ayrıca "rapturealert.com" sitesine bakarsanız şimdiden Türkleri Yecüc Mecüc olarak göstermeye çalıştıklarını görebilirsiniz(uydurma hadislerde de yine Yahudi-Hristiyan kaynaklı aynı iftiraları görüyoruz). Niyet belli, bugün Araplara yaptıklarını, gelecekte bizlere yapmak istiyorlar ve bunun psikolojik temelini kuruyorlar. *** Dünyada din ve ülkeleri yıkıp tek dünya imparatorluğu kurmak isteyenlerin maşası komünizmin aşılanma çalışmalarına dönecek olursak: Bugüne kadar kimilerince ünlü oyun karakteri Mario komünizm ile ilişkilendirildi. Kimilerince de Şirinler ... Ünlü Lemmings oyununun gizli komunizm propogandası yaptığını yıllardır söylüyorum. 1-Tüm Lemmingler tek tipler ve birbirlerinden en ufak bir farkları yok.Toplu bir yaşam sürüp,oyunlardaki gezilerinde hep toplu halde hareket ediyorlar. 2-Lemmings ifadesi hep komünistlerle birlikte anılan bir ifade olmuştur tarihte. 3-Bu oyunda kollektivist başarı için bireylerin kolayca harcanabileceği öğretisi aşılanıyor.Dikkat edin güle oynaya bir iki Lemmingin , hemen her bölümde kendini feda ederek,yok ederek grubu kurtarması isteniyor.Yani bütünün yanında bireyin değersizliği ve kolayca harcanabileceği inancı ustaca aşılanıyor.Çaktırmadan "Önemli olan bütünün çıkarıdır,bireylerin çıkarı önemsizdir" mesajı sürekli bilinçlatına kazınmaya çalışılıyor. 4-Ve tabii ki durup duruken revolution(devrim) adı altında bir versiyonu çıkarmaları da niyetlerini sezinderen halka olmuştur. *** Ruhçu öğretinin binlerce yıldır sosyalizmi insanlara aşılamaya çalıştığını belirtip duruyoruz. Bu uğurda İncil gibi eski kutsal kitaplara sızıp komünist felsefeyi aşılamaya çalıştılar. Ve durum böyle olunca da, olağanüstü zenginliklere sahip Davut ve Süleyman peygamberler birer günahkar gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Konuyla bağlantılı evvelden şöyle demiştim bir forumda: Şeytanın öğretisi olan ruhçu öğretiye göre dünya nimetleri ve madde kötüdür ve bir leştir. Bu yüzden dünya nimetleri ve zenginlik içerisinde yüzen kişiler bir şekilde "kirli" ve "günahkar" olarak gösterilmeye çalışılır. Değişmiş İncil'de de bu olmuş,çok zengin olan Davut ve Süleyman peygamberlere çeşitli iftiralar atılarak aslında zenginlik kötülenmek istenmiştir. Hatta bu peygamberler tam bir peygamber bile sayılmamış,birer günahkar kral gibi gösterilmeye çalışılmıştır.Yabancı filmlerde görmüşsündür belki , Davut ve Süleyman peygamberler sözde günahkar ve isyankar birer kral olarak gösteriliyor. Etraflarında ise yarı çıplak,ellerinde asaları olan fakir ruhbanlar dolaşıyorlar. Sözde asıl peygamberler bu sefil ruhbanlarmış gibi gösteriliyor, bu peygambercikler Tanrı'dan aldıkları ayetleri onları iletiyor gibi bir hava yaratılıyor. Çünkü ruhçu öğretiye göre erdemli ve iyi olmanın yolu sefillikten ve dünya nimetlerinden el etek çekmekten geçiyor. Böyle olunca da hristiyanlıkta, çok zengin ve nimetler içerisinde yaşayan Davut ve Süleyman peygamberlerin peygamberliği tam kabul edilemiyor. Bu yüzden onlara iftiralar atılıyor ve sanki gerçek elçiler onlar değişmiş de çevresindeki sefil ruhbanlar,kahinler gerçek peygamberlermiş gibi gösteriliyor. Kuran ise bu iftiraları şiddetle yalanlar ve gerçekleri yazar.Davut ve Süleyman peygamberler hem çok zengin hem de çok erdemli insanlardır.Allah'ın en sevgili ve cennetlik kulları arasındadırlar.Hatta Kuran'da Süleyman peygamber,belki de en çok övülen ve cennettle müjdelenen peygamberdir.Çünkü Kuran'a göre bu peygamberlerin daha bu dünyada cennetimsi bir yaşama kavuşmaları,onların Allah'ın sevgili kulları olduklarını göstermektedir.Kuran'a göre iyiler bu dünyada da güzellikleri yaşamaya başlarlar.Ruhçu öğreti de ise bu durum tam tersinedir. İncil'e komünist unsurların sokuşturulmasına Yahudi Essenlilerin aracı olmuş olması muhtemeldir.Essenliler mezhebinin kolektivist olduğu söylenmektedir. Marksist Yahudi yazar Max Beer de "Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi" adlı kitabında benzer şeyleri söylemiş. İncil'de serveti kötüleyen ve sol felsefeyi şırınga eden ifadelere örnekler: "Size diyorum: Ne yiyeceksiniz, yahut ne içeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin " "İsa şakirtlerine dedi: Ne yiyeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin. Çünkü hayat yiyecekten ve beden giyecekten daha üstündür. Kargalara bakın, onlar ne ekerler, ne de biçerler, ne kilerleri ve ne de ambarları var, Allah onları besler, sizler kuşlardan ne kadar daha değerlisiniz?". "Eğer kâmil olmak istersen git, neyin varsa sat ve fakirlere ver, göklerde hazinen olacaktır ve gel, benim ardımca yürü". "Yine size derim: Devenin iğne deliğinden geçmesi zengin adamın Allah'ın melekûtüna girmesinden daha kolaydır". Tabii Kuran helal yoldan elde edilmiş zenginliği ve zenginleri överek değiştirilmiş İncil(ler)in bu sinsi propogandasını suratlarına çarpar. Ayrıca yukarıdaki değiştirilmiş incil sözünün de gerçeğini yazarak yine deiştirilmiş kitapların ipliğini pazara çıkarır: A'raf Suresi 40 Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz Yani zenginler değil, büyüklük taslayanlar inkarcılar deve iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremeyeceklermiş. Kuran değiştirilmiş eski kutsal kitapların ruhçu yalanlarını deşifre eder. Zenginliği ve nimetleri över. Ve gerçekleri sunar. Zaten bu sayede İslam'ın ilk dönemlerinde Müslümanlar birdenbire olağanüstü bir medeniyete ulaştılar. Ama ne yazık ki daha sonra birçok Müslüman bile Kuran'ı değil, değiştirilmiş İncil'i hadis ve tasavvuf öğretileri aracılığıyla takip etmeye kalkmış ve bugün sefilliğin-ruhçuluğun pençesine düşmüştür. *** Ve ABD kaynaklı birçok bilimkurgu film ve dizisinde yine gizlice komünizm propagandası yapıldı. Ve bu beyin yıkamayla, ezoterik örgütlerin tek bir dünya devleti hedefleri insanlara benimsetilmeye başlanıyor. Ayrıca M.S. 2150 gibi romanlarla yine bu çalışmalarını pekiştiriyorlar ruhçular. Hem de ABD kaynaklı bu propaganda, dikkatinizi çekerim. Hedeflerine ulaşmak için sabırlı ve sistemli bir şekilde çalışıyorlar. *** Ruhçuluğun şeytani evrim, reenkarnasyon ve sosyalizm inançlarını insanlara binlerce yıldır aşılamaya çalıştıklarını söylemiştik. Bu uğurda kutsal kitapları bile değiştirmeye kalktı. Kuran hariç diğer dini kaynaklarda bu emeline az çok ulaştı. Zaten Hinduizmden tasavvufa kadar birçok pagan öğretide aynı öğeleri görüp duruyoruz. Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren de bilim ve materyalizm maskesiyle aynı temcit pilavını sunmaya, bu inançların yıkıcı etkilerini ve sonuçlarını vücuda getirmeye çalışıyorlar. Ve bu öğreti kendisine piyon olarak yahudileri de avucunun içine aldı. Masonik İlluminati örgütü de komünizm yoluyla dinleri ve ülkeleri yıkarak tek dünya devleti kurma hedefindedir. Ülkeleri, özel mülkiyeti ve bireyselliği yok edip, sürü psikolojiisindeki insanları Yahudilerin emrine verecekler. Kudüs merkezli bir dünya devleti kuracaklar. 1829 yılında İlluminati NewYork'ta bütün din karşıtı unsurları birleştirerek uluslararası bir organizasyon kurma kararı aldı. buna da Komünist Enternasyonel denilecekti. Clinton Roosevelt, Charles Dana ve Horace Greeley'den oluşan bir komite bu yeni oluşumu finanse etmekle görevlendirildi. Ayrıca yine bu komite, Karl Marks ve Engels'in das Kapital ve Komünist Manifesto adlı kitaplarını da finanse etti. İlluminati'nin ünlü ve baş isimlerinden Albert Pike ruhsal rehberinden aldığı bir mesajı dönemin örgüt başkanına bir mektupta iletir. Pike, komünizm, faşizm, siyasi siyonizm gibi ideolojileri kullanarak üç büyük savaşın çıkmasını planlamıştı 1859-1871 yıllarında. Ve bu savaşların 20. yüzyılda çıkmasını arzuluyordu. Üçüncü dünya savaşı da İsrail ile Müslüman ülkeler arasında çıkacaktır planlarına göre. Tabii burada masonlar dünya hakimiyeti ve kendi öğretilerini tek din haline getirmek istiyorlar. İşte evanjelistler de bugün bu durumu kullanarak 3. dünya savaşını çıkartmak ve akılları sıra İsa'yı yeryüzüne getirmeyi arzuluyorlar. Yani iki düşman kutup, şimdilik elbirliği içerisinde gözükmek durumunda kalıyor. İleri vadede ise iki taraf da diğerinin ortadan kalkacağını düşünüyor. *** Jüri Lina Under the Sign of the Scorpion adlı kitabında Karl marks'ın Frankizm'den çok etkilendiğini belirtiyordu. Frankistler de kıyametin kopup yeryüzünün cennete dönüşebilmesi için günahın ve kaosun arttırılması gerektiğini savunuyorlardı zaten. Marks'ın masonluğa geçmesini sağlayan Haham Moses hess idi. Hess, başlangıçta komünizmi bir hayal olarak gören Marks'ı ikna etti ve onu tamamıyla safına geçirdi. Kısacası perde arkasında Hohem Mess vardı ama görünürde Marks sosyalizmi kaleme alıyordu. Hess sınıflar arası mücadeleyi kullanarak Yahudiliğin amacına ulaşacağına inanıyordu. Kendileri dindar insanlar olmalarına rağmen, tanrısız bir sosyolist ideolojiyi insanlara sunarak kimliklerini ve gerçek niyetlerini gizlediler. Yine marks'ın rehberlerinden olan Yahudi Levi Baruch, Talmud'daki "bütün dünya zenginlikleri Yahudilerin olacak" hedefinin sosyalizm maskesiyle gerçekleşeceğini düşünüyordu. Dünyadaki devletleri ve krallıkları yıkmak, ırkları birbiri ile karıştırmak, dinleri ortadan kaldırmak , sonra da kolayca anahtarları alarak Siyanist Dünya Devletini kurmak rüyasıydı. Fakat yine bunu maskelemek için komünistler yahudiliği de kötüleyen yazılar kaleme aldılar. Ama Levi Baruch Marks'a yazdığı mektuplarda gerçek planlarından bahsediyordu(Sallaste, "Les Origines secretes du bolschevisme" Paris , 1930) Marks Kabala ve Talmud öğretilerinden de çok şey almıştı. Bu yüzden Yahudilerin dışında kalan insanların başlarına gelecekler onu ilgilendirmiyordu. Marks Komünist Manifestoyu yazmakla görevlendirildi. Ve kaleme aldıkları , aslında A. Weishaupt ve Clinton Roosevelt'in düşüncelerini geliştirilmiş haliydi. İlluminati bu yolla "din halkların afyonudur" söylemini tüm dünyaya yaydı. *** Moses Hess Yahudi olmayanlara milliyetçilikten kurtulmaları gerektiğini aşılarken, onlara dünya dünya vatandaşları olduklarını söylüyorlardı. Ama iş Yahudilere gelince, tam tersine, koyu birer milliyetçi olmalarını emrediyordu.(Moses Hess, Ausgewaehlte Schriften, Melzer Verlag, Köln 1962) Bu komünist(ve de siyonist) haham Mess, "Roma ve Kudüs, Son Milletler Meselesi" adlı kitabında (1862) Yahudilerin bir devlete sahip olması gerektiğini savunmuştu. Hess, düşüncelerini Tevrat, Talmud ve Kabala'dan alıyordu yine elbet. Kitaplarında Yahudilerin üstün ırk olduğunu açıkça vurgulamakla birlikte, dünya yönetimi hakkının kendilerinde olduğunu da açıkça söylüyordu. Örneğin "Roma ve Kudüs, Son Milletler Meselesi" (1862)... Ve yine bu kitapta İbranice duaları da görülüyor. Theodor Herzl de bir yahudi devleti kurmanın hayali içerisindeydi. Değiştirilmiş Tevrat kehanetlerine göre Filistin'de kurulacak İsrail Yahve'nin Krallığı olacak ve tüm dünyaya hakim olacaktır. Siyonistler Filistine yerleşmeyi planlıyordu ama önemli bir sorun vardı. Yahudilik dünyadaki hiçbir ülkede pek tarımla ve el sanatlarıyla uğraşmıyordu. O yıllarda bir koloni kurmak için bunlar şarttı. Ama bir istisna ülke vardı ve bu ülkede Yahudiler tarımla da oldukça uğraşmaktaydılar. Bu ülke Rusya yani Rus Çarlığı idi. Bu yüzden dikkatler bu ülkeye yöneldi. Çeşitli entrikalarla çarlık yıkılmaya çalışıldı. Bu arada Filistin'e göç etmek ve burayı ülke edinmek özlemi de devam ediyordu. Ama bir yandan da Afrika'da Uganda'nın da geçici olarak yurt edinebilineceği düşünüldü kimi siyonistlerce.Bu düşünce genel kabul görmedi ve Filistenden toprak satın alınmaya başlandı. Rusya'da Siyon'un Dostları örgütü kurulmuştu. Zengin siyonist bankerler Filistinden topraklar satın alırken, diğer yandan oradaki koloni için gerekli olan Yahudi çiftçileri Rusya'dan getirtme planı yapmaktaydılar. Kaynakça Turgut Gürsan Ramazan Kağan Kurt *** Bolşevik hareketi Yahudi çiftçileri Filistin'e göndermek ve Rusya'ya hakim olmak için yapıldı. ABD'deki ve Avrupa'daki yeraltı çetesi tarafından finanse edildi. Ayrıca İlluminati'nin başındaki Rothschild ailesinin Rusya'yla geçmişten kalan bir hesabı vardı. Troçki gibi Yahudi casuslara Rus isimleri verildi(Troçki'nin gerçek adı Bronstein). Bu casus gruplar Rusya'ya gönderildi ve İlluminati'nin tabakası tarafından ülkenin yönetimi ele geçirilmeye çalışıldı.Yine bu gruplar Rusya'nın her yerinde ayaklanmalar ve isyanlar çıkardılar. Bu olaylara tanıklık etmiş Rus generalin ağzından da anlatılmaktadır: Bolşevikler milyonlarca insanı katletti ve böylece illuminati'nin hayalini kurduğu; dinden, özel mülkiyetten ve milli şuurdan arandırılıp Yahudilerin hizmetine verilmiş bir dünyanın ilk ciddi uygulaması gerçekleşir. Artık Filistine çiftçi yahudileri aktarma yolu da tamamen açılmıştır. Yazar Aleksandr Soljenitsin de "Gulag Takım Adaları Cilt 2" adlı çalışmasında, Siyonist Yahudilerin, milyonlarca Hıristiyanın ve Yahudi olmayanın yok edildiği organize Sovyet konsantrasyon kampı sistemini yarattığını ve yönettiğini doğrulamaktadır. Hatta kitabın 79. sayfasında dünya tarihindeki bu en büyük ölüm makinesinin yöneticilerinin isimlerini veriyor. Hepsi de Siyonist yahudilerdir. Kaynakça Ertuğrul Dikbaş *** Yahudi Edward Mandell House ABD'de başkanın baş danışmanı ve 1913-1921 yılları arasında en güçlü bireylerden biri olarak görülürdü. Kendisi bir Marksist olup amacı Birleşik Devletler'i sosyalist yapmaktı. "Philip Duru: Yönetici" adlı bir kitap yazdı 1912 yılında. Bu çalışmasında, Amerika'nın fethi için bir plan ortaya koyup nasıl partilerin kontrol edileceklerini ve bir sosyalist hükümetin kuruluşunda araçlar olarak nasıl kullanılacaklarını anlatmıştı. Ayrıca ABD parasını kontrol etme metotlarını da söylüyordu. Sonraki gelişmeler kitapta belirtildiği yönde olmaktadır. 1921 yılında Jacob Schiff'in emriyle Yahudi Bernard Baruch ve Edward Mandell House tarafından Council on Foreign Relations-CFR(dış ilişkiler konseyi) kuruldu. Schiff bu örgütün Rothschild komplosunun(İlluminati) sürmesi için gerekli olduğunu düşünüyordu. 16 yıl CFR üyeliğini yapmış olan Chester Ward, Amerikan halkını örgütün niyetleri konusunda uyarmıştı: "Bu seçkinci gruplar içindeki en güçlü kliğin bir tek ortak hedefi vardır- bunlar ABD'nin ulusal bağımsızlığının, egemenliğinin teslimiyetini istiyorlar. Ayrıca dünya banka tekelinin küresel hükümetin eline verilmesini hedefliyorlar". Washington D.C'deki FBI merkezinin eski bir üyesi olan Dan Smoot da bu örgütün amacını şöyle anlatıyor: "CFR'ın nihai hedefi bir tek dünya sosyalist sistemi yaratmak ve ABD'yi de onun resmi bir parçası haline getirmektir." Kaynakça Ertuğrul Dikbaş KÜRESEL KÖYÜN EFENDİLERİ *** Bu arada feminizmi de ustaca kullanıyorlar. Amerikan filmlerinde açıkça erkek düşmanlığı yapılıyor. Komedisinden macera fimlerine-dizilerine kadar bir çok yapımda, kadının erkeğe şiddet uygulamasını bilinçaltlara yerleştirmeye çalışıyorlar. Her koldan gelerek, kaotik bir yapıya kavuşturmak için toplumu ellerinden geleni yapıyorlar. Komünizmi ve New Age geleceği akıllara sadece bildik Star Trek(Uzay Yolu) gibi dizilerle yerleştirmekle kalmayıp, artık açıkça reenkarnasyonu gerçekmiş gibi gösteren ve ruhçuluğu Hıristiyanlığa ve diğer dinlere üstün tutan yapımları da sunuyorlar. M.S. 2150 gibi romanlar da yine aynı komplonun uzantıları. Müzik-şarkı yoluyla da özellikle gençler etki altına alınmaya çalışılıyor ne yazık ki. Kısacası sinemadan edebiyata, bilgisayar oyunlarından gazete köşelerine, tv programlarına kadar tüm beyin yıkama araçları kullanılıyor ABD'de ve dünyada. Sosyalizm adı altında tüm dünyayı, bireyleriyle, malıyla mülküyle Yahudilerin eline vermek ve Kudüs merkezli Dünya Devletini kurmak için asırlardır sistemli bir şekilde çalışıyorlar. *** İlluminati'nin yönetici sınıfı da kendilerinin tanrı olduğuna inanmakta. Yalnız bunlar ruhçuluğun solcu felsefesini insanları kendilerine köle etmek için aracı olarak kullanırken, kendilerini şeytanlardan aldıkları direktifler doğrultusunda bambaşka bir mevkide görüyorlar. Evrimi ve komünizmi amaçları doğrultusunda bilim dünyasına sokuşturmak için gerekli gerekli çalışmaları yaptılar. Hegel'in diyalektiğini de temel yıkıcı felsefeleri olarak kullanıyorlar. Hegel'e göre tarih 3 basamaklı bir değişim süreceydi. Tez, antitez ve sentez... İlluminati bunu toplumlarda korku ve ümitsizlik havası yaratarak kullanmaya çalışıyor. Krizler ortaya çıkartıyor, sonra bunun karşısına, başka bir deyişle krize neden olan şeyin karşısına zıttını sunuyor. Ve bu 2 zıttın sentezlenmesi ile geçici bir denge, istikrar sağlanıyor. Yani kaos yaratıldıktan sonra yeni bir düzen için gerekli ortam ortaya çıkarılmış oluyor. Böyle adım adım ilerleyerek totaliter ve Yahudilerin egemenliğinde bir dünya devleti kurma planlarını gerçekleştirmeyi arzuluyorlar. Bu arada dünya nüfusunu da azaltmayı hedefliyorlar. Okült komplocuların çeşitli dernekler kurarak dünya toplumlarını avuçlarının içindeki bir ağda birleştirme çalışmaları da sürüyor. Bu arada gerek bazı politikacılar, gerekse de New Age düşünürleri yeni bir dünyadan her zamankinden daha fazla söz ediyorlar. Tabii dinlerin, milletlerin ve sınırların ortadan kalktığı ve sosyalist düzene sahip bir gelecek tablosu çiziliyor her seferinde. Dünyayı ele geçirdiklerinde, Kudüs merkezli tek dünya ülkesinde efendiler bir avuç insan olurken, diğerleri onlara kulluk edecek. Okült Dünya teorisyenlerinden Vera Stanley Alder şunları anlatıyor: "Tüm yaratılışın ardında bir plan var. Evrimin şu anda ilerlediği hedef Dünya Birliği. Dünya planı şunları içeriyor: Dünya Örgütü...Dünya Ekonomisi...Dünya dini"(Vera Stanley Alder, When Humanity Comes of Age, 1974) Hükümetleri, parayı ve dini kontrol altında tutarak sapkın hedeflerine ulaşacaklarını düşünüyorlar. Ve İlluminati'nin sözde seçilmiş üst düzey yöneticilerinin eline verilecek bir dünya... Bu diktatör uygulamada özel mülkiyet, ülkeler ve dinler ortadan kaldırılacak. Bir zamanlar Hitler ve Mussolini'nin yaptığı faşist uygulamalar da pareleldir. Yine okültizm ve sosyalizm, süper insanlar (yarı tanrı-tekamül etmiş) yaratma gibi hastalıklı kavramlar karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca tek dünya ülkesi hayallerini kuranlar, insanlar tek bir vücut olduktan sonra dünyaya gelecek gizemli bir efendiden de bahsediyorlar. Ruhçu dernek ve yayınlarda dünyayı bu yeni geleceğe hazırlayacak seçkin ve tanrısallaşmış insanlardan bahsedilir. Ayrıca artık ailenin gereksizliği vurgulanarak, yeni bir toplum inşa etmenin gerekli olduğu benimsetilmeye çalışılmaktadır. Özel mülkiyetin, ailenin, ulusun ve dinin olmadığı bir dünyada da insanlar köle olarak ele geçirilecektir kolayca . Sonra da şeytanın egemenliği altında yaşamayı hayal etmektedir İlluminati yöneticileri. Tabii ona Işık Tanrısı gibi adlar takmışlardır. Daha 14 Temmuz 1856'da İngiltere Başbakanı Disraeli şunları söylüyor: "Bu Kamaradan nadiren bahsettiğimiz bir güç var. Gizli cemiyetlerden bahsediyorum. İnkâr etmek yersiz, çünkü Avrupa'nın büyük bir kısmının bu gizli cemiyetlerin şebeke ağı ile örüldüğünü örtbas etmek imkânsız. Peki amaçları ne? Hiçbir şeyi saklamaya çalışmıyorlar. Anayasal bir hükümet istemiyorlar. Dinî kuruluşlara ve özel mülkiyete bir son vermek istiyorlar. Bazıları daha da ileri gidebilir."(Nesta Webster ,Secret Societies and Subversive Movements, s. 71) Görüldüğü gibi ruhçuluğun dünyaya hakim olma planı çok eskilere dayanmakta. Diğer koldan Evanjelistler de , Yahudilerin bile büyük oranda yok edileceği bir 3. Dünya Savaşı'nın çıkması için ellerini ovuşturuyorlar. Onların aklı sıra da böylelikle İsa yeryüzüne gelecek ve onları sonsuza dek mutluluğa kavuşturacak. İşte böyle bir ortamda, Davut Yıldızı olduğu iddia edilen içiçe geçmiş 2 üçgeni kendisine amblem edinen İsrail'in iyice güçlenip etrafına saldırması ve sınırlarını genişletmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Evanjelist Hıristiyanlara göre kıyamet bu sayede başlayacaktır. Kısacası Yahudiler, Evanjelistler ve İlluminati farkında olmadan ruhçuluğun pençesinde, kendilerini ve dünyayı mahvetmenin eşiğindeler. *** Tüm oyunlar üzerimize oynanmaya devam ediyor. Özellikle önümüzdeki 10 yıllık süreçte ruhçuluğu ve diğer pagan inançları ülkemiz insanına benimsetmek için planlar yapıyorlar.Bir yandan Hıristiyan misyonerler, diğer yandan kabalacılar ve spiritualistler gece gündüz çalışıyorlar. Özellikle reenkarnasyon inancını benimsetmek için çok yoğun kampanyalar göreceğiz. Diğer yandan da Yahudiler yıllar önce Filistin'de gerçekleştirdikleri uygulamayı adım adım ülkemizde gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Ve daha evvel de söylediğimiz gibi, artık Amerikan filmlerindeki hedef de biziz. Şimdilerde Çinlileri, Arapları veya Rusları değil de Türkleri kötüleyen senaryolarla karşı karşıyayız. Şöyle demiştim: Yahudiler ve Evanjelistler boş durmuyor , film ve dizilerde bizleri kötülemek amaçlı senaryolar kaleme alıp insanların bilinçaltlarını yıkıyorlar. Ramazan kağan Kurt'un belirttiği üzere aynı şeyi yıllar önce Araplara yönelik yapmışlardı. Kötü Arap imajını seksenli yıllar ve doksanların başlarında batılıların zihinlerine sinema ve televizyonla yerleştirdiler. Şimdi ise ne olduysa Amerikan film ve dizileri Arapları övmeye ama buna karşılık biz Türkleri kötülemeye başladı. Gelecekte sıranın kimde olduğunu gösteriyor bu çabaları. Ayrıca "rapturealert.com" sitesine bakarsanız şimdiden Türkleri Yecüc Mecüc olarak göstermeye çalıştıklarını görebilirsiniz(uydurma hadislerde de yine Yahudi-Hristiyan kaynaklı aynı iftiraları görüyoruz). Niyet belli, bugün Araplara yaptıklarını, gelecekte bizlere yapmak istiyorlar ve bunun psikolojik temelini kuruyorlar. Her geçen gün sistemli ve daha da yoğunlaştırılmış bir çalışma şeklinde bunları görüyoruz. *** Yahudi Edward Mandell House ABD'de başkanın baş danışmanı ve 1913-1921 yılları arasında en güçlü bireylerden biri olarak görülürdü. Kendisi bir Marksist olup amacı Birleşik Devletler'i sosyalist yapmaktı. "Philip Duru: Yönetici" adlı bir kitap yazdı 1912 yılında. Bu çalışmasında, Amerika'nın fethi için bir plan ortaya koyup nasıl partilerin kontrol edileceklerini ve bir sosyalist hükümetin kuruluşunda araçlar olarak nasıl kullanılacaklarını anlatmıştı. Ayrıca ABD parasını kontrol etme metotlarını da söylüyordu. Sonraki gelişmeler kitapta belirtildiği yönde olmaktadır. 1921 yılında Jacob Schiff'in emriyle Yahudi Bernard Baruch ve Edward Mandell House tarafından Council on Foreign Relations-CFR(dış ilişkiler konseyi) kuruldu. Schiff bu örgütün Rothschild komplosunun(İlluminati) sürmesi için gerekli olduğunu düşünüyordu. 16 yıl CFR üyeliğini yapmış olan Chester Ward, Amerikan halkını örgütün niyetleri konusunda uyarmıştı: "Bu seçkinci gruplar içindeki en güçlü kliğin bir tek ortak hedefi vardır- bunlar ABD'nin ulusal bağımsızlığının, egemenliğinin teslimiyetini istiyorlar. Ayrıca dünya banka tekelinin küresel hükümetin eline verilmesini hedefliyorlar". Washington D.C'deki FBI merkezinin eski bir üyesi olan Dan Smoot da bu örgütün amacını şöyle anlatıyor: "CFR'ın nihai hedefi bir tek dünya sosyalist sistemi yaratmak ve ABD'yi de onun resmi bir parçası haline getirmektir." Kaynakça Ertuğrul Dikbaş KÜRESEL KÖYÜN EFENDİLERİ Texe Marrs'ın da ilginç bir iddiası var: "İnancımızı onların teolojisine bakarak desteklemeyeceğimiz halde, Müslüman alimlerin, uzun zaman önce, bir Deccal'ın geleceği hakkında uyarıda bulunması da oldukça ilginç. Bu şeytani lider ortaya çıktığında C.F.R harflerinden tanınabileceğini ileri sürüyor, ayrıca "tek gözlü" olacağına da işaret ediyorlar. Acaba bu, bir dolarlık banknotlar üzerine basılı İllu-minati'nin her şeyi gören gözü, Horus olabilir mi? Britannica Ansiklopedisi'nin 1904 yılı basımı ikinci sayısında, şu hayret verici paragrafa rastlıyoruz: Deccal, Hz. Muhammed'in dininde sahte Isa olarak bilindiği için, İslam'a da yabancı değil. Tek gözü olacak ve alnında C.F.R harfleri yazacak, kafir (cafir) kelimesinin harfleri. CFR, dış ilişkiler konseyi 1914 yılında Başkan Woodrow Wilson tarafından oluşturulduğunda, yardımcısı Albay House ile Avrupalı komplocu ortakları Britannica Ansiklopedisi'nin haklarını satın aldılar ve 1904 orijinal baskısının 126. sayfasından bu ifadeyi çıkarttılar. Bereket versin ki, bu söylediklerimin doğruluğunu ispatlayacak bir kopya bende mevcut." TEXE MARRS "İLLUMİNATİ" Gerçi burada Hıristiyanlıktaki ve Hadis Öğretisindeki Deccal inancından bahsediyor Texe Marrs ama yine de dikkate değer bir iddia. *** Bolşeviklerin Rusya'da iktidar olmasında Almanların da Amerikalılar gibi büyük katkısı olmuştur. Bu ihtilal sayesinde Almanya Rusya ile çıkarlarına ulaşabileceği bir antlaşma yapabilecekti. Başlangıçta bolşevik değil menşevikler başa geçmişti. Ama onların başındaki Kerensky de komplunun içindeki bir masondu. Rus askerlerinin bir kısmı Kerensky'nin ihanetini anlamış ve müdahale etmek istemişti, ama Kerensky bolşeviklerin ve uluslararası masonluğun yardımıyla Kornilov'u yenilgiye uğrattı ve daha sonra bolşeviklere ülkeyi teslim etti. Başka bir deyişle rusya menşeviklerden bolşeviklerin eline geçmiş oldu. Hatta daha sonra da Almanlar bir süre bolşevikleri kolladı.Bunun karşılığında da Lenin el koyduğu, Ruslara ait zenginliklerin bir kısmını Almanya'ya verdi gizlice. Orak ve çekiç de masonluktan almadır. Eski Ahid'de çekiçden bahsedilir. Ayrıca orak da yine Tevrat'ta geçmektedir: Yeremya 16 16 "Ekin ekeni biçim vakti orakçıyla birlikte Babil'den atın. Zorbanın kılıcı yüzünden Herkes halkına dönsün, Ülkesine kaçsın." Zaten komünist felsefe çok evvelden ruhçu bazı yahudi tarikatlar tarafından değiştirdikleri İncil'e bile sokuşturulmuştu. Tabii bu şeytani ruhçu felsefe sonra bumerang gibi Almanya'ya geri dönmüş ve başına bela olmuştur. Milyonlarca rusun hayatına mal olan bu illuminati (ve ona da hakim olan ruhçuluk) fesadı tüm dünyaya hızla yayılmaya çalıştı. Zaten bu gerçekleşseydi şimdi tüm dünya bir grup insanın elinde köleleştirilecekti.Tıpkı sosyalist ülkelerdeki insanlar gibi... Daha sonra sağcı olarak adlandırılan Mussolini ve Hitler bile aslında bu ruhçuluğun komünist felsefesini kendi amaçları doğrultusunda uygulamışlardır. Yine evrim inancından, süpermenler-sözde üstün insanlar elde etme çalışmalarına kadar aynı öğeler söz konusudur. Bugün hala özellikle ABD'deki bir takım güçler, yaptıkları film, dizi vs. ile komünist felsefeyi zihinlere yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu arada 2. Dünya Savaşı sırasında Rusya'da , İspanyol askerlerinden birinin Landovski'nin cesedinin üzerinde kalın bir defter bulduğu ve bunun İspanyolca çevirisinin "Sinfonia en Rojo Major" adıyla 1950 yılında yayınlandığı iddia edilmektedir. Bu defterde eski Sovyet ajanı Rakovkski'nin 1938'de Moskova'daki sorgulanması sırasında tutulan zabıtlar var olduğu söylenmektedir. Bu defterde yazanlara göre komünizmin gerçek yüzünü bir İlluminati ajanı olan Rakovski itiraf etmektedir.Hatta yine bir mason ve İlluminati uşağı olan Marks'ın kaleme aldığı çalışmalarında kapitalizmle ilgili olarak kasıtlı yanlış çıkarımlarda bulunmasından bile bahsediliyor. Neleri gizlediği de... Kaynakça Turgut Gürsan 20. YÜZYIL DÜNYA TARİHİNİN PERDE ARKASI *** Şimdi bu Rakovski'nin itiraflarına İngilizce olarak göz atabilirsiniz internette.Bir İlluminati ajanı olan Rakovski komünizmin panteist pagan öğretiden geldiğini ve hedeflerinin Yahudilerin egemenlğindeki bir dünya devleti kurmak olduğunu bir şekilde itiraf etmiş. Gerçi ifadelerinden ,kafasının biraz karışmış maşa olduğu da gözlemlenebilir: Yalnız, Rakovski'nin itiraflarının tercümesinde ve sunumunda bazı hatalar olduğu da belirtilmekle birlikte, ana hatlarıyla konuşmanın o şekilde olduğu söylenmektedir. *** Şöyle demiştim: Ve ABD kaynaklı birçok bilimkurgu film ve dizisinde yine gizlice komünizm propagandası yapıldı. Şöyle bir hatırlayın Uzay Yolu gibi dizileri, neler oluyordu? 1-Para kullanılmıyordu. Özel şirketler falan yoktu, herkes federasyonun çalışanıydı. Kimsenin özel uzay gemileri de yoktu. Hepsi ortaklaşa kullanılıyordu. 2-Hiç kimse ilahi bir dine inanmıyordu. Ama yoga ve meditasyon yapan insanlar görülüyor, ruhçu öğretinin hakimiyetini sezinliyorduk o kurgusal dünyada. 3-Tüm gezegenler tek bir federasyona bağlıydı. Ulus devletler diye bir şey de yoktu bu dizilerde. 4-İlk bakışta evrensel kardeşliği savunuyor gibiydi ama derinine inilince tam bir ırkçı felsefeye sahip olduğu görülüyordu bu dizilerin. Örneğin Asyalı veya zenci görünümlü insanlar hiçbir zaman gemilerde kaptan olmuyordu. Dizinin kahramanlarının savaştığı kimseler hayvanımsı görünümlü başka ırklardan oluşuyordu. Anglo sakson tipliler her zaman en üst yönetimdeler ve iyiler? Ve bu beyin yıkamayla, ezoterik örgütlerin tek bir dünya devleti hedefleri insanlara benimsetilmeye başlanıyor. Ayrıca M.S. 2150 gibi romanlarla yine bu çalışmalarını pekiştiriyorlar ruhçular. Hem de ABD kaynaklı bu propaganda, dikkatinizi çekerim. Hedeflerine ulaşmak için sabırlı ve sistemli bir şekilde çalışıyorlar. Mr. Spock ile tanıdığımız Vulcanlar Yahudileri temsil etmektedirler. Atılgan'ın mürettebatında Rusundan uzakdoğulusuna, zencisine kadar birçok milletten insan vardır. Ama bunların başında Anglo Sakson tipli bir kaptan bulunur. Burada diğer milletlerin efendisi durumunda bu ingiliz ırkı gösterilir. Ama görünürde bu böyledir. Biraz derine inince, asıl zeki olanın ve dolayısıyla gizli kaptanın Spock olduğu fark edilecektir. Yani verilen mesaj açık. Anglosaksonların önderliğinde gibi gözüken ama aslında Yahudilerin egemenliğinde bir dünya imparatorluğu kurulacak.Tıpkı günümüzde ABD ve İngiltere yönetiminde gibi gözüken ama aslında Yahudilerin yönetiminde olan dünya gibi... Dinlerin ortadan kaldırıldığı tek bir dünya devletini komünizm maskesiyle hayata geçirmeye çalışıyorlar. Tabii daha sonra kendi öğretilerini hakim kılacaklar. Yine dizide Vulcanlılar insanlardan ayrı ve aslında üstün bir ırk gibi gösterilir. Beyinleri bir bilgisayardan farksızdır hesaplama vb. konularda. Kötü ırklar olarak da doğuluları sembolize eden tipler sunulur. Spock'ın, daha doğrusu Vulcanlıların meşhur selamının nerden geldiğine bakmak istiyorsanız: http://www.upstel.net/rooster/v-salute.html Ayrıca Spock'ı canlandıran ve dizinin yönetmenliğini de yapan Leonard Nimoy Yahudidir. --- Şimdi de bu sembolizmde şu ayrıntılara çok dikkat. İlluminati Amerikan dolarının üzerine bile piramidin üzerindeki "tek göz" yani " herşeyi gören göz" sembolünü koydu. Çünkü bu İblis'i temsil ediyordu. Uzay Yolu dizisinde sivri kulaklı Vulcanlılar aynı zamanda cinleri de temsil etmektedirler. Aynı durum şu sıralarda vizyonda olan Avatar filminde de söz konusu. Avatar filmindeki sivri kulaklı insanımsı ırk da aynı zamanda cinleri sembolize etmektedir. İblis'in sembolü olarak tek gözü bunlar filmlerin özellikle afişlerinde kullanıyorlar. Uzay Yolu filmlerinin afişlerinde Vulcanlı Spock genelde tek gözlü olarak gösterilir: http://www.firstshowing.net/img2/StarTrek-SpockPoster-Nov-med.jpg http://chasness.files.wordpress.com/2009/05/star_trek_xi2.jpg Aynı şekilde sinsice komünizm, panteizm, çok tanrıcılık, evrim yani kısacası paganizm propogandası yapan Avatar filmindeki sivri kulaklı insanımsı varlıklar da cinleri temsil etmektedir. Ve İlluminati bu filmde de tek göz sembolünü kullanıp zihinlere yerleştiriyor maalesef. Filmi dikkatli izlediyseniz başroldeki karakter Jake sık sık başını yan tutarak tek göz pozu veriyor. Ve yine filmin afişlerinde bu sivri kulaklı ırk tek göz sembolüyle sunulmuştur: Star Trek yani Uzay yolu dizisindeki İlluminati sembollerinin deşifresine devam: *** BAKARA 67 Mûsa, toplumuna dedi ki: "Allah size, bir inek boğazlamanızı emrediyor." Dediler ki: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" Dedi ki: "Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." 68 Şöyle konuştular: "Çağır Rabbine bizim için, açıklasın bize neymiş o!" Cevap verdi: "O diyor ki, bahsettiğim ne yaşlıdır ne de körpe. İkisi arası bir inektir." Hadi size emredileni yapın! 69 Şöyle dediler: "Çağır Rabbine bizim için, neymiş onun rengi açıklasın bize." Cevap verdi: "O diyor ki, bahsettiğim, sarı, rengi parlak bir inektir; seyredenlere mutluluk verir." 70 Şöyle dediler: "Dua et Rabbine, açıklasın bize neymiş o! Çünkü bu inek, bizim gözümüzde başkalarıyla karıştı. Ve biz, Allah dilerse, doğruya ve güzele elbette kılavuzlanacağız." 71 Cevap verdi Mûsa: "Allah diyor ki, bahsettiğim, boyunduruk yememiş bir inektir; toprağı sürmez, ekini sulamaz. Salma hayvandır. Alaca yoktur onda." Dediler ki: "İşte şimdi gerçeği getirdin." Ve ardından onu boğazladılar, az kalsın yapmayacaklardı. Musa'nın toplumunun bir inek boğazlanmasıyla imtihan edilme nedeni, onların bu hayvanlara(ve onların görünümündeki nesnelere) tapınma eğilimi olabilir: TAHA 88. Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu." 89. Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. 90. Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" 91. Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz." Yani bu hayvanı kutsallaştırmaktan vazgeçip tövbe etmelerinin içtenliğinin açığa çıkarılması için, böyle bir seçenek ile yüzleştirildiler. Ama İsrailoğulları bu emri başlangıçta yerine getirmekte diretirken, daha sonra da tam tersine, başlıca ibadetlerinden biri haline getirmiş gibi görünüyorlar. Bir arınma ritüeli olarak kızıl inek kurban etmek artık onların inancında, dini yaşamlarında yer tutmakta. TEVRAT (ÇÖLDE SAYIM): 1 RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: 2 "RAB'bin buyurduğu yasanın kuralı şudur: İsrailliler'e size kusursuz, özürsüz, boyunduruk takmamış kızıl bir inek getirmelerini söyleyin. 3 İnek Kâhin Elazar'a verilsin; ordugahın dışına çıkarılıp onun önünde kesilecek. 4 Kâhin Elazar parmağıyla kanından alıp yedi kez Buluşma Çadırı'nın önüne doğru serpecek. 5 Sonra Elazar'ın gözü önünde inek, derisi, eti, kanı ve gübresiyle birlikte yakılacak. 6 Kâhin biraz sedir ağacı, mercanköşkotu ve kırmızı iplik alıp yanmakta olan ineğin üzerine atacak. 7 Sonra giysilerini yıkayacak, yıkanacak. Ancak o zaman ordugaha girebilir. Ama akşama dek kirli sayılacaktır. 8 İneği yakan kişi de giysilerini yıkayacak, yıkanacak. O da akşama dek kirli sayılacak. 9 "Temiz sayılan bir kişi ineğin külünü toplayıp ordugahın dışında temiz sayılan bir yere koyacak. İsrail topluluğu temizlenme suyu için bu külü saklayacak; bu, günahtan arınmak içindir. 10 İneğin külünü toplayan adam giysilerini yıkayacak, akşama dek kirli sayılacak. Bu kural hem İsrailliler, hem de aralarında yaşayan yabancılar için kalıcı olacaktır. Değiştirilmiş Tevrat'a göre bu merasim, kirlenmiş kişi ve yerleri temizleme işlevine sahip. İşte bu inanca sahip Yahudiler, bugün Mescidi Aksa'yı yıkıp Musevi Tapınağı'nı yeniden inşa etme planlarında da bu kızıl inek ritüeline yer ayırmış durumdalar. Tapınağın inşa edilebilmesi için, tapınağın yükseldiği alana ayak basmadan Tapınak Tepesi'ne tırmanılamaz görüşünü benimsediklerinden, kızıl ineğe ihtiyaçları var. Çünkü bu tapınak alanı tam olarak bilinmediğinden, yapılacak tek işlem; kusursuz bir kızıl ineğin kurban edilip, yakılıp elde edilecek külleriyle karıştırılmış kutsal suyu Tapınak Tepesi'ne girerken çevreye serpiştirmek ve bu yolla (sözde) arınmayı sağlamaktır diye düşünüyorlar. İşte o zaman bölgedeki camileri yıkarak kendi tapınaklarını yeniden kurabileceklerini zannediyorlar. Ve bu gelişme Yahudi inancındaki Mesih'i getirmeyi hedefliyor. Hıristiyanlar da Yahudilere bu konuda da yardım ediyor çünkü kendileri de İsa'nın gelişi için bu olayın gerekli olduğuna inanmış durumdalar. Bu uğurda İsrailliler ve bazı ABD'li Hıristiyanlar el ele vererek kızıl inek üretme programını başlattılar. İlk denemeler ABD'deki çiftliklerde oldu ama doksanlı yılların başında bu konuda başarısız oldular. Bunun dışında İsrail Hayfa tarafında bir çiftlikte tesadüfü olarak bir kızıl inek bulundu(adı Melody idi). Ama daha sonra hayvanda kısmen renk değişimi meydana geldi ve yine sonuç hüsran oldu. Fakat günümüzde belki de gizlice bu hedeflerini gerçekleştirdiler ve Mescidi Aksa ile Kubbetüs Sahra'yı yıkabilmek için törene hazır hale getirmiş olabilirler. Bugüne kadar bazı Yahudilerin camileri yıkıp kendi tapınaklarını kurmamalarına neden olarak, gelecek büyük tepki ve olası olaylardan çekinmeleri gösteriliyordu. Ama onlar bunu çoktan yapmaya kalkarlardı büyük ihtimalle. Asıl neden, kusursuz bir kızıl ineğe henüz kavuşmamış olmaları olabilir.
-
Özetle: 11. ayette eş yok, 12. ayette eş varken, 176. ayette ise ölen kişinin sadece kardeşleri varken taksimin nasıl yapılacağı anlatılmakta…
-
Ve tekrar hatırlatalım; Özetle: 11. ayette eş yok, 12. ayette eş varken, 176. ayette ise yalnızca ölenin kardeşleri varken taksimin nasıl yapılacağı anlatılmakta…