Jump to content

evrenselbirey

Members
  • İçerik sayısı

    78
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    2

Everything posted by evrenselbirey

  1. Benim sorum, elestirel dusunmenin ne oldugu, ne olmadigi, nasil gelistirilebilecegi ve yarari uzerinedir. Ben, oncelikle sizlerin dusuncelerini almak isterim. Daha sonra kendi yaklasimimi sunacagim. Siz, ne dersiniz? Ellestirel dusunmeden ne anlamamiz gerekir? Neleri icerir? Nasil gelistirilir? Ve elestirel dusunme neden onemlidir? Ne dusunuyorsunuz? # Konuya iliskin derin bir analiz isteyenler icin asagida verecegim linkten ileri bilgi alabilirsiniz. Fakat siz yine de bu kaynakla ilgili yada ilgisiz olarak kendi kisisel yaklasiminizi sunun lutfen. Cambridge University Press http://assets.cambridge.org/052100/9847/sample/0521009847ws.pdf
  2. Sayin kavak'in da dedigi gibi farkli kisileriz. Farkli karakterlere ve fikirlere (bazi konularda) sahibiz. Nicklerimiz benzer. Biz yillarca ozel ve gercek yasamda da gorusur, bilgi alisverisinde bulunurduk. Maalesef hocam, en iyi dostum evrensel insan 2008 yilinda kanser tedavisi gorurken, son ameliyattan kalkamadi. Bizleri gozu yasli birakti. Hala acisi gitmedi. Son haftasinda dahi, felsefe yapiyordu. Olmeden once yazarsam, bu rumuzla yazacagima dair soz verdim. Kisisel bir karardir. Dikkatiniz icin tesekkurler.
  3. Sayin ateist bakis, 1- Ben, Tanriya, dine yada herhangi bir inanca sahip degilim. Tanri’nin insanlar tarafindan yaratildiginin bilgisini epistemoojik olarak ortaya koyarim. Tanriya inanmadigim gibi, metafizik hic bir goruse de inanmam. Yani ruhlara da inanmam. Bunla beraber, hicbir dine, kitaba, peygambere, gunaha ve sevaba da inanmam. Bunlarin da insanlar tarafindan uretildigini yani uyduruldugunun bilgisini ortaya koyarim. dolayisiyla idealist degilim. Inanc sahibi degilim. 2- Bunu gordugunuz halde bana idealist etiketi yapistiriyorsunuz. Bu sizin terbiyesizliginiz. Bu bir cahillik ve terbiyesizliktir. 3- Her mesajimin altina idealism zirvasini tekrarliyorsunuz. Hicbirinde konu bu olmamasina ragmen. yani surekli konu disi anlamsiz seyler yaziyorsunuz. 4- soylemedigim seyleri ben soylemisim gibi ifade edip, kendi kucuk aklinizla beni curutmeye kalkiyorsunuz. Buna fallacy yani mantik hatasi denir. Nedenini bilmedigim sekilde satasmaci bir dil ile ilgisiz seyler yazdiginiz, kendinizce karsi uyenin kisiligine saldirdiginiz icin sizi artik ciddiye almamaya karar verdim. sizi artik CIDDIYE ALMIYORUM. Cunku ciddiye alinacak biri degilsizniz bu yonlerinizle. Cahil insanlar, kisileri tartisir, zeka sahibi insanlar konuyu ve fikri tartisir. Siz, konuya iliskin yazmiyorsunuz surekli sahsima yonelik yaziyorsunuz. Ustelik anlamsizca seyler uydurup kendi uydurdugunuz dusmana saldiriyorsunuz. bilgi sahibi olmadiginiz icin, ortaliga kufur edip, saldiriyirsunuz. Yani ortalama bir muslumandan asagi bir yaniniz yok. bu yonunuzle iki kelimeyi medenice konusamayan, insanlara onlrin sahsina saldiran hanzolarlan ne farkiniz kalir! bunu kendinize niye yakistiriyorsunuz? Cunku bu sekilde yapirsunuz. Her ne olursa olsun, sahsima yonelik lutfen yazmayin. yok, hastayim, adi bir insanim ve sahsiniza yonelik yazacagim diyorsaniz da sizin hicbir yazinizi okumayacagim ve sizi dikkate almayacagim. lutfen saygili olun. saygiyla konusun. sahislara yonelmeyin sahsima yonelik etiketleme yapmayin. Taciz etmeyin. Rahatsiz etmeyin. konuyu tartisin. safsata uretmeyin. etrafa hakaret edip durmayin. yani insan olmaya calisin. ** terbiyesizliginiz yuzunden moderasyon geregini yapmadigi surece artik burada yazmayacagim. Bu son yazimdi. Siz, kendi halinizle eglenmenize bakin.
  4. Hume'un tasarim argumanindan baslayalim o halde. Madem aydinlanmaya ihtiyaciniz var. Yardimci olmak isterim. Simdi -Berkeley'den farkli olarak, hatta Lock'u da sayabiliriz ama gerek yok-, Hume'un kati Ampirizmi, onu din konusunda suphecilige goturur. Sansur veya zulumden kacinmak icin, 18. yuzyilda dini elestirenler cesitli sekillerde politik davrandilar. Hume'un dini inanca en erken meydan okumasi olan mucizeler hakkindaki denemesi, Treatise of Human Nature'indan (İnsan Dogasi Uzerine Bir İnceleme) cikarilmis ve daha sonraki Inquiries Concerning Human Understanding Inquiries'de yayimlanmistir. Hume bu makalesinde mucizelere olan inancin asla rasyonel olamayacagini savunur. Mucize, Ilahi iradeden kaynaklanan tabiat kanunlarinin ihlali olarak anlasilir. Yani, savunanlar genelde bu ifade ile savunur. Ancak Hume'a gore, genel olarak deneyimimizin kanitlarinin agirligi, bize, daha guclu bir neden sunacaktir. Hume, dini inanclari mucize temelinde kanitlamaya calisan kisisel tanikliklar hakkinda der ki, bir mucizeden bahsetmek icin hicbir sahitlik yeterli degildir. 18. yuzyilda egitimli insanlar arasinda dini inancin sadece Ilahi vahiy tarafindan degil, ayni zamanda dogal dunya deneyimlerimizle de desteklendigi dusunuluyordu. Dogal dunyaya baktigimizda, seylerin dogal duzeninde etkileyici bir uyum buluruz. Cesitli turlerin tumu cevrelerine cok uygun hareket etmektedir ve ekolojik 'duzen", organizmanin cevrelerinde oynadigi cesitli roller tarafindan korunur. Bir aciklama arayan zihin icin dunyada buldugumuz duzen ve uyum, Ilahi bir yaraticinin kasitli calismasina benzer. Bu dusunce cizgisi, Tasarimdan Argumani olarak bilinir. Hume'un olumunden sonra yayinlanan Dialogues of Natural Religion adli son calismasi, Tasarim Argumani da dahil olmak uzere Tanri'nin varligina dair bircok argumani adeta baltalar. Hume'a gore Tasarim Argumani analoji yonunden zayif bir argumandir. Makinelerin insan tasariminin urunu oldugunu dusunmek icin sebeplerimiz var cunku onlarin uretim araclarina asinayiz. Ama evren soz konusu oldugunda bizim bir benzerimiz yok. Yaratilisini gozlemlemedik. Biz, makineleri yaratip birseyler yaratabiliyoruz. Buradan hareketle, evrenin de bir baskasi tarafinfan yaratildigini dusunmek sacmalik olur. Cunku, ortada analoji yapabilecegimiz karsi taraf yoktur. Bunu hic gozlemlemedik. Yani kiyaslama yapabilmemiz icin ayni kosul ve karakterlerden bahsetmemiz lazim. Burada bir benzetme yapilacaksa, insan bir masayi yaratiyorsa, insanin evreni de yaratip yaratamamasi durumu goz onunde bulundurulmalidir. Dogada duzenlilikler buluyoruz, ancak doganin yalnizca asina oldugumuz kucuk kosesini gozlemlemekteyiz. Hume'a gore, buldugumuz duzenlilik, (duzen ve uyum), akilli bir tasarimci icin yeterince kanit saglamiyor. Ancak, dogal dunyanin bir tasarimcinin isciliginin izlerini tasidigini dusundugumuzu varsayalim. Asina oldugumuz tek tasarimci turu, bizim gibi insanlar. Ancak bu bize, varliklarin karmasik yapisinin tasarimcisi olabilecegi hakkinda pek bir sey soylemez. Bu nedenle, tasarim goruntusunun oldugunu varsaysak bile, onun kisisel bir tanrinin ya da iliski kurabilecegimiz herhangi bir tur varligin urunu oldugunu dusunmek icin cok az nedenimiz var. Charles Darwin'in dogal secilim yoluyla evrim teorisi, yasam formlarinda tasarimin ortaya cikisinin naturalist bir aciklamasini saglar. Ilahi bir yaraticinin tasarim hipotezine karsi gelismis bir naturalist alternatif sunmasi sayesinde, Darwin muhtemelen Tanri'nin varligina iliskin tasarim argumanini baltalamada daha buyuk bir etkiye sahipti oldu. Ayrica, Darwin, Hume'u en cok etkilendigi kisiler arasinda sayar. Daha fazla bilgi icin, sorulariniz varsa; buyrun, paylasabilirsiniz.
  5. Sayin aynar, Paylasiminiz icin cok tesekkurler. Tanri, bir kelime olarak sozluklerde vardir. Bir dini, sosyal yada ontolojik bir kavram olarak vardir. Yani bir kelimedir. Dolayisiyla bu kelimenin evreni yada icindeki seyleri yaratmasini birakin, bir kibrit copunu bile yaratamaz; cunku kelimeler sadece harflerden olusur. Dolayisiyla evreni 'tanri'nin yarattigina olan inanc bostur. Fakat, diger soyutlar gibi, tanrilari insanlar yaratmistir. Tanri gibi butun kavramlar insanoglunun ontolojik birer urunudur. Burada bir "YARATICI"dan bahsedeceksek, bu yaratici da; kavramlari yaratan insan turudur. Yani, tek yaratici insandir. Saygilalarimla
  6. Bu baslik altinda akliniza takilan yada paylasmak istediginiz, cevaplanmasini istediginiz felsefi sorulari siralayabilirsiniz. Ornegin ozellikle Hume ile baslayarak birkac soru iletmek istiyorum. Cevaplamak isteyenler, cevaplamakta ozgurdurler. Sorularinizla yada cevaplarinizla konuya katki saglayabilirsiniz. 1- Hume'un herhangi bir kitabini okuma imkaniniz oldu mu? 2- Tanri'nin varligi icin Tasarim Argumani nedir? Hume Tasarim Argumanina itirazini nasil temellendiriyor? 3- Hume neden-sonuc iliskisi anlayisimizi nasil analiz ediyor? Hume'un nedensellik konusundaki supheciligini nasil aciklarsiniz? 4- Hume'un Ampirizmi, onun zihin felsefesinde nasil temellendirilir? Saygilarimla
  7. Ben, her aktardigimi bilimsel yayinlarla ve deneylerle ortaya koyarim. Yukarida aktarilan bilimsel yazi icerigine yine bilimsel bir karsi cikisiniz varsa, bilimsel yayinlarla bunu yaparsiniz. Bilmiyorsaniz da, yaziyi tekrar okursunuz ve birseyler ogrenmeye calisirsiniz. Yazinin neresine hangi bilimsel yayinlarla karsi cikiyorsunuz? Lutfen, bilmeden biliyormuscasina ahlam kesmeyin. Biraz saygili olun. Yoksa yazdiginiz hic bir yaziyi okumayacagim. Sizi gormezden gelecegim. Varsa bir takintiniz bunu baska bir yerde cozun. Varsa yardima ihtiyaciniz yardim alin.
  8. Sayin kavak, Zeka seviyesinin mutluluk yada mutsuzluk ile bir ilgisi yoktur. Siz, mutlu olmaya bakin. Saygilarimla
  9. Simdi yukarida bilincin ne oldugunu bilimsel deney, yayin ve ileri okumalarla anlattim. Ileri okumalar yapabilmeniz icin de parantez icindeki linklere tiklayarak, daha fazla bilgi alabilirsiniz. Bilim bize bunlari soyluyor. Yani gorusldugu gibi, zihni, bilisi ve bilinci aciklamak icin herhangi bir ideolojiye gerek kalmiyor. Saygilarimla
  10. Hayir, bilinci materyalizmle yada idealizmle aciklayamayiz. Bilinc, bilis fenomeni biyolojik bir olgudur ve ideolojilerle aciklanamazlar. Fakat size bilinci ben bilimsel olarak aciklayabilirim. Kesin bir tanimdan ziyade, bilinc deneyimini iceren ornekler uretebilirsiniz - tam uykuya dalacaginiz ve hatta arada anlamsiz bir sey soylediginiz an veya bilincinizin kesintiye ugradigi, bolundugu bir an—aniden neyi dusundugunuzu yada soyleyeceginizi unuttugunuz bir an. Bilinc, mistik ve ilgi cekici bir kavram olabilir. Cogu psikolog bilinci ic ve dis cevremizin farkindaligi olarak tanimlar; ancak bu tanim aldatici bir sekilde basit olabilir. Bilincle ilgili calismalar, hem psikoloji hem de felsefeye kok salmis birkac konudan biridir. 17. yuzyil Fransiz filozofu René Descartes, bilince yonelik yaptigi aciklamayla unludur: "Dusunuyorum, oyleyse varim." Descartes, zihnin ya da ruh dedigi seyin bedenden ayri olduguna ikna olmustu. Descartes'in hipotezi sonradan curutulse de, bilincle ilgili tartisma hala surmektedir. Tartisma, bilincin gizemini cozmek icin yeni teoriler sunan sinirbilimini de kapsayacak sekilde degisti. Filozof David Chalmers gibi bazilari icin bilinc, beynin parca-bolum toplamindan daha fazlasidir. Ancak bunun tam olarak ne oldugunu tanimlamak biraz zor olabilir. Ornegin, David Chalmers aciklanmasi daha zor olan hicbir sey yoktur diye yazar. Gunumuz filozofu Patricia Churchland gibi digerleri icin de bilinc, tipki gecmisteki bircok muammanin aciklandigi gibi bilim tarafindan cozulebilecek bir sorundur (ornegin, 17. yuzyilda, isigin fiziksel olmadigina inaniliyordu. Baska bir ifadeyle isik kimilerince doga yasalarinin disinda gerceklesen bir sey olarak algilandi.) Churchland, en nihayetinde sinirbiliminin (neuroscience) bilincin sadece farkli beyin durumlarinin bir meselesi oldugunu kanitlayacagina inanir.Her birimiz dünyaya biraz farklı bir perspektiften bakıyoruz; bu nedenle, gözlemlerimiz ve deneyimlerimiz öznel olma eğilimindedir. Hiçbirimiz dis dünyayı veya kendimizi aynı şekilde görmediğimizden, bilincin her insan için eşsiz bir deneyim olması muhtemeldir. Bilinc iki gruba ayrilabilir: Bireyin cevresinin farkinda oldugu uyanik bilinc ve uykudan farkli olarak cesitli uyaranlarin etkisindeki degisen bilinc durumlari. Degisen bilinc durumlari, depresan ilaclar veya alkol nedeniyle azalmis bir bilinc seviyesi de olabilir, veya yogun egzersiz, uyarici bir ilac veyahut metidasyon gibi bilinc egzersizlerinden kaynaklanan artan bilinc durumu da olabilir. Bu farkli bilinc seviyeleri sirasinda beyinde neler olduguna dair daha sonra yazacagim, fakat boyle bir etkinlik icin meditasyon ornek verilebilir. Cunku ornegin meditasyon, Srinivasan'a gore bilinc durumlarinizi degistirebilen bir etkinliktir. Meditasyon, odaklanmayi ve duzenli nefes alip vermeyi, belirli vucut pozisyonlarini, dikkat dagitici unsurlari en aza indirmeyi, zihinsel imgelemeyi ve / veya zihinsel netligi icerebilir. Meditasyon, vucudu gelistirdigimiz gibi, zihni, zindeligi ve farkindaligi arttirmak icin onemli bir factor olarak tanimlanir. Meditasyon eski zamanlardan beri uygulanmakta olup ve maalesef genellikle dini gelenekler veya inanclarla iliskilendirilmistir. Gunumuzde meditasyon, kullandigimiz "spor" yada "egzersiz" gibi kolektif bir terimdir ve ille de dini bir bileseni olmasi gerekmez. Cogu iki genel kategoriden birine giren cok sayida farkli meditasyon turu vardir: (1) odaklanmayi esas alan dikkat meditasyonu ve (2) izleme-gozlem meditasyonu. Odaklanmis dikkat meditasyonu, tum meditasyon seansi boyunca dikkati bir nesneye yonlendirmeyi icerir. Nesne dahili (ornegin nefes) veya harici (ornegin bir kaya) olabilir ve seans saatlerce surebilir. Buradaki fikir, dikkatinizi tum dikkat dagitici unsurlari engelleyecek sekilde odaklamaktir (hic denemediyseniz bu son derece zor olabilir.) Budistler tarafindan uygulanan bir tur meditasyon olan Samatha, odaklanmis meditasyonun bir ornegidir. Acik gozlem meditasyonu tek bir nesneye veya deneyime odaklanmaz. Bunun yerine, deneyimin tum yonlerinin (ornegin dusunceler, duygular, sesler) yargilayici olmayan bir gozlemcisi olursunuz. Icinizdeki ve cevrenizdeki tum deneyimleri tanir ve kabul edersiniz, ancak bunlardan herhangi birini yargilamaz veya degistirmeye calismazsiniz (ayrica bu da epeyce zor bir uygulama) Farkindalik meditasyonu, muhtemelen en iyi bilinen acik izleme-gorme-gozlemleme meditasyonudur ve psikolojik bozukluklar icin cesitli tedavilere dahil edilmistir. Meditasyon uygulamasini uykulu ve trans benzeri bir durummus gibi dusunebilirsiniz, ancak meditasyonu uygulayan deneyimli kisiler genellikle yasamlari ve cevreleri hakkinda yuksek bir duyarlilik ve farkindalik iceren degismis bir bilinc durumu halini tanimlarlar. [Bakiniz; Jon Kabat-Zinn PhD] Secici Dikkat, Dikkatsizlik (Uyanikken Uyumak) ve Bolunmus Dikkat Bilginin bilincinde olma ve bazi bilgi parcalarini gerektigi gibi bilinc icine ve disina tasima becerimiz, hayatta kalma konusunda bize onemli bir avantaj saglar. Kendimizden ve cevremizden tamamen habersiz olsaydik, bir grup yirticida (veya dort seritli bir otoyolda) uzun sure hayatta kalamazdik. Ayni zamanda, etrafimizda ve icimizde olup biten her seyin bilincinde olsaydik, muhtemelen tamamen bunalir yeterince iyi calisamaz hale gelirdik. Neyse ki, belirli bir zamanda yalnizca en onemli seylere dikkat ederek bilincimizi odaklayabiliyoruz. Secici Dikkat Evrimsel yolla kazandigimiz beynimizdeki karmasik sinirsel surecler sayesinde, bizi ilgilendirmeyen durumlarla ilgili bilgilerle dikkatimizi bosa yere harcamayiz. Bu kisitlayici islev, belirli bir zamanda secici dikkat veya tek bir uyariciya veya algiya farkindalikla odaklanmamiza izin verir. Ornegin, bir sinava girdiginizde, secici dikkat, gomleginizin cildinizde yarattigi his veya kalemin parmaginiza uyguladigi baski ile mesgul olmadan sorulari okumaya ve cevaplamaya odaklanmaniza olanak tanir. Bronkhorst'a gore, secici dikkat, kokteyl partisi fenomeni olarak adlandirilan seyden veya kalabalik, gurultulu veya kaotik bir ortamda digerlerini filtrelerken belirli mesajlari secici olarak algilama yetenegimizden de sorumludur. Buyuk bir toplantida bir arkadasinizla veya kucuk bir grup insanla konusurken buyuk olasilikla kokteyl partisi fenomenini deneyimlemissinizdir. Arkadasinizin az once gordugu son filmle ilgili aciklamasini dikkatle dinliyor olabilirsiniz ve sonra aniden odanin diger ucundan birinin adinizdan bahsettigini duyuyorsunuz. Hemen basiniz sese dogru donuyor ve merak ediyorsunuz, "Neden bahsediyorlar?" O anda, ne mi oluyor? Dikkatiniz arkadasinizi dinlemekten ziyade, sizin hakkinizda kimin konustugunu ve ne soylediklerini bulmaya dogru kayiyor. Baska bir sohbete dikkat ettiginizi dusunmediniz, ama belki de oyleydiniz? Sezgisel olarak, bir seyin farkinda olmak icin once ona dikkat etmeniz gerektigi mantiklidir. Ancak bu fikir her zaman genis capta kabul gormemistir. Aslinda bircok arastirmaci, dikkat ve bilincin birbiriyle iliskili olmasina ragmen, islevsel olarak farkli olduklarini ve hatta bilissel aktivitelerde farkli calistigini iddia etmektedir (Mesela Eimer, Grubert yada Tsuchiya bukonularda clismalar ortaya koymustur). Bu bakis acisini destekleyen calismalar, dikkatin farkindalik olmadan da ortaya cikabilecegini ve farkindaligin dikkatsizce yada amaclanmadan da gerceklesebilecegini gostermistir. Mesela kokteyl partisi fenomeni, farkinda olmadan dikkat etmenin bir ornegidir ve bilincalti-algi-algisallik, dikkatsiz yani amaclanmamis, farkindaliga bir ornek teskil eder. Bilincaltina dayali algilama durumunda, kisi aslinda bir seyi bilinclice algilamamistir, ancak bilincli alginin alt katmanlarinda bir seviyede bu olay meydana gelmistir. Bu nedenle kisi, duruma bilincli bir dikkat gostermeden bir fenomenin farkindaligini deneyimleyebilir. Secici Dikkatsizlik Dikkatiniz belirli bir seye odaklanirken goz ardi edilen cevresel uyaranlara atifta bulunan secici dikkatin diger yuzunu gormus olduk. Bu fenomen, artik akilli telefonlar gunluk yasama cok girift bir sekilde girdigi ve insanlari bagimli hale getirdigi icin pratikte cok daha fazla cesidi gorulebilir. Kac kez birini (veya birinin videosunu) telefonuna baktigi icin trafik kazasi yaptigini, yada bir direge, bir insana carptigini, bir seyini unuttugunu gordunuz yada duydunuz? Arac suren biri olmaniza gerek yok. Hayatinizin bir noktasinda bunun gibi talihsiz bir deneyim yasamis olabilirsiniz. Cevrenize dikkat ettiginizi saniyorsunuz, ancak gercekte cevrenizin belirli yonlerine korsunuz cunku dikkatiniz baska bir seye odaklanmis durumda. Birkac klasik calisma, secici dikkatsizligin guclu etkisini gostermistir. Kisaca bunlardan bahsedersek, 1970'lerden baslayarak, bir deneyde, arastirmacilar, bir videoyu izlerken dikkat gerektiren bir gorevi yerine getirmeleri istendiginde, insanlarin pek cok seyi "kacirabileceklerini" gosterdiler (Neisser & Beckleni arastirmanizi oneririm: Selective looking: Attending to visually specified events). Bu arastirmasinda Neisser 1979'da, alti basketbolcunun (ucu siyah gomlekli, ucu beyaz gomlekli) bir topu ileri geri attiklarini ve katilimcilardan yalnizca birine dikkat etmelerini istedigi bir calismayi anlatiyor. oyunculardan olusan bir takimi izliyorlar. Ve top bir baskasina her gectiginde bir dugmeye basmalari isteniyor. Yaklasik 30 saniye sonra, deneye katilanlar aktiviteyi izlemeye daldiginda, acik bir semsiye tasiyan bir kadin sahnenin tam ortasindan yuruyor. (toplam dort saniye). Katilimcilarin sadece yuzde 21'i calismanin sonunda kendilerine dogrudan soruldugunda semsiyeli kadini fark ettiklerini bildirdi! Bu deneyde semsiyeli kadinin yeterince "farkedilebilir" olmamasi mumkun mu? Simdi sizden bir sey yapmanizi istiyecegim. Assagida bir birine basketball topu atan birkac kisinin videosunu goreceksiniz. Videoyu izleyin ve siyah gomlek giyen takimin topu kac kez birbirine yolladigini sayin. Onceki deneyde semsiyeli bir kadin olay yerinden gecerken gorulmekte zorlanilmisti, digerinde ise goril kiyafeti giyen bir kisinin olay yerinden gecmesi, kameraya donmesi, gogsunu yumruklamasi ve uzaklasmasi farkedilemiyor. Bu karsilastirmada, gorili (yuzde 44) semsiyeli kadina (yuzde 65) gore daha az kisi fark etti. Beklenmedik ve araya sikistirilan uyaranlari gorenler ile gormeyenler arasindaki farkin sebebi nedir? En son Yale'deydiler sanirim, psikoloji professorleri Emily Ward ve Brian Scholl (Inattentional blindness reflects limitations on perception, not memory: Evidence from repeated failures of awareness), bu fenomenin hafiza degil, bir algi siniriyla ilgili oldugunu ve ozellikle bilissel olarak daha fazla zorlayici gorevler ustlenmeleri istendiginde deneklerin dikkat korlugu yasama olasiliginin daha yuksek oldugunu ortaya koymuslardir. Bazi psikologlar, iste yetenekli olmanin veya bir uzmanlik seviyesinde olmanin (ornegin, bir basketbol oyuncusu olmanin) dikkat korlugune karsi koruyucu bir factor oldugunu yani durumu biraz daha iyilestirdigini one surmuslerdir. Yine bilimsel bir makalede, "Gorunmez goril" deneyi yapiliyor. Bunun icin radyologlardan akciger taramalarini arastirmalarini gosteren resimler cekmeleri isteniyor. Son tarama setinde, arastirmacilar akcigere bir nodulun ortalama boyutunun 48 kati buyuklugunde bir gorilin goruntusunu yerlestiriliyor (gorili tespit etmekte sorun yasiyorsaniz asagiya baska bir goruntu daha ekliyorum). Resim 1: Resim 2: Ilk fotograf bir akciger filmidir. Ikinci fotograf ise, akcigere eklenen goril seklinin yakindan gorunumudur. Deney sonucunda bulgular oldukca dikkat cekiciydi: Test edilen diger radyologlarin yuzde 83'u, akciger filmindeki taramaya gomulu gorili fark edemedi (Selective looking and the noticing of unexpected events Memory & Cognition) . Cogu insan, kendilerine isaret edildiginde bu kadar bariz gorunen bir seyi nasil gozden kacirabileceklerini merak eder. Degisim korlugu, cevredeki gorsel uyaranlarin bir kesinti aninda degistigi, ancak gozlemci tarafindan fark edilmedigi bir dikkatsiz korluk bicimidir. Gozlem sirasinda cevredeki buyuk degisiklikleri fark edememe, kisa sureli bellekte cok az gorsel bilgiyi sakladigimizi gosterir. Secici dikkatsizlikte oldugu gibi, cogu insan cevrelerini ne kadar gozlemlediklerinin farkinda degil cunku cogumuz birden fazla is yaparken gercekten iyi oldugumuza ve bu nedenle cevremizdeki her seye dikkat edebilecegimize inaniyoruz. Bize gore biz farkindaligi yuksek hayvan gruplarindaniz. Simdi makalenin basinda vermis oldugum tanima tekrar donerek hatirlatalim, bilinci biz nasil tanimlamistik? "bilinc ic ve dis cevremizin farkindaligi" ise, sizce biz ne olcude bilincliyiz? Ne dersiniz?
  11. Bahsettiginiz "Pew Research Center" arastirma en guvenilir ve benim de takip ettigim bir kurumdur. Pew Research Center'un verdigi bilgileri dikkate alabilirsiniz. Amerika Birlesik Devletlerinde insanlarin 60% kadari kendilerini hristiyan olarak tanimliyorlar. Fakat bu 60% oranindaki nufuzun kiliseye gittigini sanmayin. Bu oranin bir kismi kulturel anlamda kendilerini hristiyan olark deklare ediyor. Ortalama 45 % oraninda bir nufuz kiliseye gidiyor Amerika'da. Bu 45/46% nin da tamami "kokten dinci" degil. Amerika'da ortalama 27% en fazla 30% gibi bir rakam kokten dincidir. Bunlarin cogu evanjelik hristiyanlardan olusur. Kokten dinci derken, bilimsel dusunceye, yenilige, sorgulamaya dusman diyebilirsiniz. Ayni zamanda bunlarin neredeyse tamami evrim karsitidir. (Hristiyanlarin tamami degil; bu kokten dinci dedigimiz fundamentalist christians lardan bahsetmekteyim). Amerika'da 10, 15 yil once halkin 75% orani kendisini hristiyan olarak tanitiyordu soruldugunda. Tabii dedigim gibi, bu hristiyan rakamlarinin tamami "dindar" degil. Cogunun din umrunda da degil. Suan bu rakam yuzde 60'a geriledi. Bu gidisle Amerika'da din eriyor diyebiliriz. Muslumanlikta bir artis olsa da onlarin oranlarinin da dusecegine inaniyorum. Bu artik genellikle musluman ulkelerden Amerika'ya gelen nufuz ile birlikte degismeye basladi. Umarim sorunuza cevap verebilmisimdir. Karisik olduysa lutfen bildirin, o noktayi aydinlatmaya calisayim.
  12. Etik ile hukuk arasinda dogrudan yada dolayli bir iliskiden bahsedilebilir mi? Evet, etik ve hukuk da birbiri ile interaktif bir iliski icindedir. Fakat bazn bu iki kavram birbiriyle karistirilmaktadir. Tipki etikte oldugu gibi hukukda da toplum refahini saglamak, cikar catismalarini cozmek, ve sosyal uyumu tesvik etmek icin pek cok yasa yapilmaktadir. Ancak etik, bazi yasalarin yasal oluslariyla birlikte etik olmayan uygulamalari tesvik edebilir yada etik disi kararlar alabilir. Ornegin yasalar kolelige, es istismarina, irk ayrimciligina veya cinsel ayrimcilga izin verebilir, ancak bunlar etik disi uygulamalardir. Katolik veya kurtaj karsiti bir kokten dinci hristiyan, kurtaja izin veren yasalarin ahlaksız olduguna inanabilir. Bazi musluman toplumlarinda cocuk yastaki kizlarin yasli erkeklerce evlenemlerinin yasal olarak onu acilabilir. Fakat biliyoruz ki, bu uygulamalar da etik disidir. Hatta escinsellerin oldurulmelerini, onlara iskence yapilmasi gerektigini, siyahilerin kole olarak alinip satilmalarini dahi talep eden gruplar olabilir ve devlet eliyle bu gruplar desteklenebilir. Fakat bunlar yasal olsa bile etik davranis degildir. Ayrica, ahlakin bazi yonleri kanun kapsaminda degildir. Ornegin, yalan soylemenin genellikle ahlak dısı oldugu genel olarak kabul edilse de, yalan yere yemin etme veya gelir vergisi beyannamelerinde tahrifat gibi ozel kosullar dısında, buna karsı genel bir yasa yoktur. Hukuk ve ahlak arasinda onemli bir fark daha vardir. 1351'de İngiltere Kralı Edward, ihanete karşi bir yasa çıkarmistir ve bu yasaya gore, krala yonelik cinayet islemeyi dusunmek dahi suc haline getirildi. Ama ne yazik ki, yasanin uygulanabilirligi yoktu, cunku hicbir mahkeme beyindeki dusunceleri nesnel olarak arastiramaz ve zihnin niyetlerini kesfedemez. Fiil islendikten sonra fiilin hukuki niteligi onemlidir. Ancak, kotu niyetli oldugu varsayilan kisilere yonelik onleyici cezalar yasa disidir. Kotu niyetler tek basına yasadısı olsaydı, hepimiz hapse girmeyi hak etmez miydik? Kisi baskalarinin niyetini tespit edebilse bile, ceza ne zaman uygulanmalidir? Dolayisiyla etik hukuk ile iliskili bir alan olsa da, hukuktan farkli bir anlamda degerlendirilmelidir. En nihayetinde etik, bir seyi neden yapip, neden yapmamamiz gerektigini sorgulamamizi saglar. Iste bu sorgulama felsefenin isidir.
  13. evrenselbirey

    1984

    Aslinda hemen hemen gunumuz Turkiye'sini anlatiyor. Ayrica baskici, totaliter, teokratik ve sosyalist ulkelerin de durumu pek farkli degil.
  14. Sayin kavak; Konuyu anlamak icin Arthur Schopenhauer'in Askin Metafizigi adli kitabi okumanizi oneririm. Ayrica acmis oldugum Cinsel Kimligin Dogasi Uzerine adli basligin 4. yazisi olan evrimsel aciklamalar bolumunu okuyunuz. Saygilarimla
  15. Etik, "İyi" “dogru” ve “yanlis” gibi kavramlarla ilgilenen ve nasil yasamamız gerektigini sorgulayan felsefenin dalidir. Peki ama felsefe nedir? Felsefe; olgulara ve dokunulmayana dokunmaya baslayan merakli bir cocuktur; bilgelik ve gercegi arayarak, bu olgular uzerine rasyonel arastirma surduren; ve bu sorgulamalar isiginda tutkulu ve entelektuel butunluk icinde yasayan bir yasamla sonuclanir. Sokrates'in unlu "sorgulanmamis hayat yasamaya degmez" sozunu mottosu olarak alan felsefe, hayatin hicbir yonunu sorgulamadan birakmaz. Acik, elestirel, kapsamli bir gerceklik anlayisini amaclar. Felsefenin ana karakteristik ozelligi rasyonel bir argumana sahip olmasidir. Filozoflar kavramlari acikliga kavusturur, onermeleri ve inanclari analiz edip test eder, ancak onlarin asil gorevi argumanlari analiz edip insa etmektir. Felsefi akil yurutme, bilimsel, bilissel, bilgisel, mantiksal akil yurutme ile yakindan iliskilidir, cunku hem hipotezler kurar hem de gercege yaklasma umuduyla bu hipotezleri test etmek icin kanit arar. Bununla birlikte, bilimsel deneyler laboratuvarlarda yapilir ve nesnel veya empirik olarak dogrulanabilir sonuclarin kaydedildigi kendi prosedurleri vardir. Filozofun laboratuvari FIKIRLERIN ALANI dir. Yaratıci dusunce deneylerinin gerceklestigi yer zihindir. Felsefe, fikirlerin yazildigi ve incelendigi çalisma odasinda gerceklesir. Ayni zamanda, felsefe; tez, karsi ornek ve karsi tezin ele alindigi, daimi sorular hakkinda konusma veya tartismanin ortaya ciktigi her yerde gerceklesir. Felsefe icinde etigin incelenirken kendi alt bolumleri oldugu da aiklda tutulmalidir. Ayrica, etigi bu alanlara bolmek zor istir. Oncelikle ahlak/ etik ile ilgili olarak ahlaki/ etiksel vehaut ingilizcede kullanimiyla moral/ ethics yada morality /ethicality kavramlarini anlamamiz gerekir. Belki de bir kacimizin bildigi gibi, cogu zaman bu iki kavram birbirinin yerine kullanilir. Ben, yine de kisaca aciklayacagim. Her iki terim de moral/ ethics "gelenek" kavramiyla iliskili olup, moral; eski Yunanca "mores" kelimesinden, etik ise Latince kokenli olup, "etnos" kelimesinden gelir. Turkce kullaniminda moral/ahlak, ethics ise bildigim kadariyla oldugu gibi/etik kullanilir. Simdi de ana hatlariyla alt bolum, icerik ve anlamini aciklayacagim. Bunu yaparken kavramlarin ingilizcesini de yazacagim ki, ilgilenen ve arastirmak isteyenler icin anahtar kelime gorevi gorsun. Bu sekilde neden hem Turkcesini hem de ingilizcesini yazdigimi anlayabilirsiniz. Felsefenin etik analini temel olarak 3'e ayirabiliriz. 1)Betimleyici ahlak / descriptive morality 2)Ahlak felsefesi / moral philosophy ( biz buna ethical theory de diyebiliriz) 3)Uygulamali etik / applied ethics Ilk olarak betimleyici ahlak alani; insanlarin inanislarina, geleneklerine, ilkelerine ve uygulamalarina atifta bulunarak bu alani sorgular. Sosyologlar ozellikle dunya çapindaki sosyal gruplarin somut ahlaki uygulamalarina yogunlasirlar ve onları kulturel “olgular” olarak gorurler, tıpkı o ulkelerdeki insanlarin ne yedigi veya nasil giyindigi hakkindaki olgular gibi. Ikincisi yani ahlak felsefesi ise — etik teori seklinde ifade edilir, ahlaki kavramlari anlamak icin sistematik cabayi ifade eder. “Dogru”, “yanlis”vs gibi temel etik kavramlari analiz eder. Tanri, insan akli, rasyonel dusunce veya mutlu olma arzusu gibi olası ahlaki yükümlülükleri arastirir. Bireyler ve gruplar ici, insanliga hizmet edebilecek dogru davranıs ilkelerini olusturmaya calisir. Ucuncusunde ise , uygulamali etik; tartismali ahlaki degerlerle ilgilenir. Kurtaj, evlilik oncesi seks, olum cezasi, otenazi ve sivil itaatsizlik gibi. Konuya daha sonra devam edecegim. Sizin katkilariniz olursa elbette daha iyi olur.
  16. Sayin Kafir imam; Yazdiklariniza katiliyorum. Biz, olgulari kavramlar ile ozdeslestiririz. Normative toplumsal zihniyet suan kisisel inanc ve dogmalarin savasim sebebi. Sanirim, egitim ve bilinc duzeyiyle bir gun bunlar da asilacaktir. Tesekkur ederim iletiniz icin. Bu arada, Amerika'da biyolojik olarak bir erkek, kendisine kiz denmesini [she/her/hers] talep ettiginde, kendisini o sekilde cagirirlar. Ayni sekilde bir kiz da erkek olarak [he/him/his] kendisini tanimlayabilir. Yine talebine gore cagrilir. Sekuler cevrelerde durum budur ve insan hakkina saygi duyulur. Fakat, Amerika'nin bazi dindar ve sag eyaletlerinde durum bu sekilde olmayabilir. Henuz durumu dini acidan uygun gormedigi icin kabullenemeyen bir kitle var. Fakat etnik yada cinsel ayrimciligin hukuk temelinde karsiligini alacaklarini bildikleri icin suan bazi sagci ve dindar kesim bu konuyu dillendirmiyorlar. Obama oncesi durum tam tersiydi. Obama ve bazi supreme court kararlariyla durum biraz duzeldi.
  17. Bu arada fikir ve goruslerinizi paylasirsaniz, bireysel monologdan ziyade, daha karsilikli bilgi/fikir alisverisinde bulunmus oluruz. Herhangi bir sorunuz varsa, paylasirsaniz cevap verebilirim. Saygilarimla
  18. Evrimsel Aciklamalar Evrim teorisi de cinsiyet anlayışımıza katkıda bulunur. Psikolojiye uygulanan evrimsel yaklaşım, hayatta kalma üzerindeki yararlı etkileri nedeniyle insan davranışının nasıl geliştiğini araştırır. Belirli insan davranışları veya psikolojik özelliklerin bir nesilden diğerine geçme olasılığı daha yüksektir çünkü bu özellikler hayatta kalma veya üreme için faydalıdir. Cinsiyeti evrimsel bir bakış açısıyla düşünürken, hangi özelliklerin üremeyi ve yavruların hayatta kalmasını daha olası kıldığı açısından cinsiyet farklılıklarını göz önünde bulundurmaliyiz. Charles Darwin'e göre, cinsel seçilim, bir cinsiyetin diğer cinsiyetteki bireylerde belirli özellikleri tercih etmesidir. Çoğu hayvan türünde erkek, dişiye elde etmek için diğer erkeklerle rekabet halindedir. Bu sistemde erkekler "rakip", dişiler "seçici"dir ve dişinin erkek seçmesine neden olan özellikler genetik olarak aktarılacaktır. Erkeklerin (1) diğer erkeklerle rekabetlerinde başarılı olmasına ve (2) dişiler tarafından seçilmesini saglayan özellikler, gelecek nesillere aktarılması en muhtemel özelliklerdir. Hayvanlar aleminde harika bir örnek erkek geyiktir. Büyük boynuzlu erkek geyikler diğer erkeklerle daha iyi rekabet edebilir ve boynuzlardaki çok sayıda dallar dişiler için sağlık ve uzun ömür anlamına gelir ve bu da onların eş olarak seçilmelerini daha olası kılar. Erkek geyiğin büyük boynuzları rekabet avantajı sağlar ve potansiyel eşler için ‘sağlık' anlamına gelir. Bu insanlarda nasıl uygulanır? Cinsel seçilime göre, cinsiyetler arasındaki farklılıklar, erkek ve kadınların karşı cinsten üyeleri çekebilmeleri ve üreme başarısını sağlayabilmeleri için evrimleşmiştir. Bu, erkeklerin neden kadınlardan daha büyük ve daha güçlü olduklarını açıklamaya yardımcı olabilir, çünkü bu özellikler onlara geçmişte rekabet avantajı sağlardı. Yakın tarihli bir araştırma, erkek sakallarını, kadınların potansiyel cinsel partner seçerken kullandıkları olası bir özellik olarak inceledi. Bir erkeğin sakal bırakma yeteneği, cinsel olgunluğun, sağlığın ve erkekliğin bir göstergesidir. Bununla birlikte, kadınlardan çeşitli sakal uzunluklarının çekiciliğini derecelendirmeleri istendiğinde, "dolgun sakal" yerine "kirli sakal"ı tercih ettikleri ortaya çıktı (Dixson & Brooks, 2013 ). Arastirmacilar, kadınların çok erkeksi ve dolayısıyla potansiyel olarak agresif ve baskın olarak algılanan bir erkekle çiftleşmenin maliyeti nedeniyle kirli sakalı tam sakala tercih edebileceklerini varsayıyorlar. Kadınlar, Dixson & Brooks'un (2013) çalışmasında bu görüntülerin çekiciliğini oylayarak değerlendirdiler. Devam edecek
  19. Hormonal Etkiler Muhtemelen zaten anladığınız gibi, hormonlar cinsiyet özelliklerimizin gelişiminde önemli bir rol oynar. Androjen testosteron başlıca erkeklik hormonudur. Erkeğin Y kromozomu, testisleri testosteron üretmesi için tetikleyen tek bir gen içerir. Kadınlarda yumurtalıklar testosteron üretir, ancak çok daha az ölçüde. Pek çok çalışma, erkek ve kadınlarda testosteronun atipik konsantrasyonlarının cinsiyet kimliğinin (kendimizi erkek ya da kadın olarak tanımlamamız, her ikisinin karışımı ya da hiçbirinin) gelişimi üzerindeki etkisini incelemiştir. [Hines, 2006; Imperato-McGinley et al., 1979; Lamminmäki et al., 2012 ] Birkaç vakadan elde edilen kanıtlar, kadın embriyolarındaki aşırı androjenlerin daha "erkeksi" kızlar yaratmasına rağmen, bu erkek hormonlarının kızların kendilerini erkek olarak tanımlamasına neden olmadığını göstermektedir. Aşırı androjenlere maruz kalan bir dişi embriyo, erkek görünümlü cinsel organlarla doğarsa, doktorlar cinsel organları dişi gibi göstererek cerrahi olarak değiştirebilirler. Bu kızlar tipik ‘erkek fatma' olma eğiliminde olmalarına, çoğu kızdan fiziksel olarak daha saldırgan davranmalarına ve kızlardan çok erkeklere özgü şekillerde oynamalarına rağmen, kız olarak cinsiyet kimlikleri erkek hormonları tarafından değiştirilmez (Berenbaum & Snyder, 1995). Sıçanlardan maymunlara kadar diğer türler üzerinde yapılan araştırmalar, erkek hormonlarına maruz kalan dişi embriyoların erkeksi bir görünüm geliştirmeye devam ettiğini ve türlerinin tipik dişilerinden daha agresif davrandığını göstermektedir. Tipik erkek hormonlarına sahip bazı erkekler penil deformite ile doğarlar ve bu da David Reimer örneğinde olduğu gibi bazı iyi niyetli ebeveynlerin oğullarını kızları olarak yetiştirmelerine neden olur. Bununla birlikte, kadın olarak yetiştirilen erkekler, genellikle kadın cinsiyet kimliklerini reddetmeye başlar. Geçmişte, tıp camiasi genellikle deforme olmuş veya çok küçük penislerle doğan erkekler için testisleri çıkarmak ve kadın cinsel organıyla değiştirmek için genital cerrahiyi öneriyordu. Bu tür 14 vaka üzerinde yapılan bir çalışmada, bu bireylerden altısının daha sonra erkek ve beşinin kadın olarak tanımlandığı, geri kalan üçünün ise belirsiz cinsiyet kimliklerine sahip olduğu bulundu (Reiner & Gearhart, 2004). Kuzey Amerika İnterseks Derneği interseks bireylerin veya belirsiz cinsel organla doğanların haklarını savunur. 2006 yılında yeni terminoloji tanıtilmis ve tıp camiasından bazıları interseks problemleri yerine "cinsiyet gelişim bozuklukları" [disorders of sex development/DSD] terimini kullanmaya başladı. İnterseks bireylere yönelik araştırma sonucu, bebeklik ve çocukluk döneminde genital ameliyatlara daha temkinli bir yaklaşım olmuştur. Tıp camiası toplumsal cinsiyetin karmaşıklığını daha fazla anlamaya başladıkça, doktorlar interseks bireylerin cinsel organlarını olduğu gibi bırakmaya daha istekli hale geldi ve bebeklerin anatomik özelliklerini cerrahi olarak değiştirmeye çok daha az istekli oldular. Bir kişi yetişkin olarak ameliyat olmayı seçse bile, süreç aceleyle yapılmaz. Cinsiyetin yaşamlarımız üzerinde o kadar güçlü bir etkisi vardır ki, bu tür bir ameliyat geçirmeyi seçen kişilerin, kararları hakkında tam olarak bilgi sahibi olduklarından ve kararlarından memnun olduklarından emin olmak için kapsamlı danışmanlık almaları gerekir. devam edecek..
  20. Sayin Ateist-Bakis Konumuz metafizik yada din degildir. Materyalizm de tipki idealizm gibi metafizigin bir alt dalidir. Bunlarin tumu de felsefenin konularidir. Yani, universitede herhangi bir felsefe kitabini actiginizda karsiniza cikacak bir bilgidir bu. Sizin tek gerceginizin materyalizm olmasi, bir baskasinin idealizm olmasi ise sizleri baglar. Sizin kendi felsefi durusunuzdur. Dolayisiyla siz, istediginiz felsefi yanasima sahip olmakta ve bunu dile getirmekte ozgursunuz. Nitekim, konumuz din, teoloji, idealizm, materyalizm degildir. Konusmak istediginiz bir konu varsa - ornegin materyalizm - ilgi duyanlarla birlikte uygun baslikta tartisabilirsiniz. Sizin, kullanmis oldugunuz uslup, satasmaci bir dildir. Konuya yonelik degil, sahsa yonelik ve kisiselletiricidir. Iki medeni insan gibi uygun dilde saygisal bir temelde birbirimizin ne dedigini yani ortaya sundugumuz fikri konusabiliriz. Aksi taktirde, burada sadece kavga ve gurultuye sebebiyet vermis oluruz. Bu gerekliligi saglarsaniz, sizinle istediginiz konuyu konusabiliriz. Fakat bu yaklasimla olmaz. Elbette dilediginiz dil ve uslubu secmekte ozgursunuz, fakat benim size cevabim sadece saygisal bag temelinde olacaktir. Bu dil, fikir ve bilgi iliskisini goremedigimde, size cevap vermeyecegim. Konuya dair, yukarida bahsetmis oldugum saygisal dil ve konu icerigine yonelik bir paylasiminiz oldugunda, elbette size cevap verecegim.
  21. Cinsiyetimiz, DNA'mızda, üreme organlarımızda ve anatomik özelliklerimizde bulunan cinsiyet kromozomlarına göre erkek veya kadın olarak biyolojik sınıflandırmamızdır. Çoğu dişi, her ebeveynden bir tane olmak üzere iki X kromozomuna sahiptir. Çoğu erkeğin anneden bir X kromozomu ve babadan bir Y kromozomu vardır. Aslında aşağıda yazmis oldugum altı farklı biyolojik cinsiyetin olduğunu öğrenmek sizi şaşırtabilir: Cinsiyet ise, birinin erkeksi veya kadınsı olma derecesini tanımlayan davranış ve özellikler kümesidir. Başka bir deyişle, seks/cinsiyet biyolojik bir olguyken toplumsal kimlik psikolojiktir. Daha belirgin bir ifade ile belirli bir cinsiyetle özdeşleşme, hem biyolojinin hem de toplumla olan etkileşimlerimizin etkilerini içeren bir süreçtir. Vakaların büyük çoğunluğunda cinsel kimlik biyolojik cinsiyetle uyumludur: İki X kromozomu ile doğan biri kendini kadın olarak tanımlamayabilirken ve bir X kromozomu ve bir Y kromozomu ile doğan biri kendini erkek olarak tanımlamayabilir. Ancak, bu her zaman böyle değildir. İki X kromozomu olan bazı insanlar kendilerini kadınlardan daha çok erkek gibi hisseder ve genetik olarak erkek olan bazı insanlar kendilerini kadın olarak tanımlar. Cinsiyet de her zaman erkek ve kadın arasında siyah beyaz gibi bir olay değildir. Cinsiyet bir süreklilik üzerinde kavramsallaştırılır ve insanların değişen derecelerde cinsiyet yoğunluğunu hissetmeleri mümkündür. Bazı insanlar cinsiyet akışkanlığı yaşarlar ve sabit bir cinsiyet kimliğine sahip değildirler, bunun yerine kendilerini kimi zaman erkeksi, kimi zaman kadınsı olarak tanımlarlar. Cinsel kimlik ile cinsiyetin ifadesi (veya cinsiyetin davranışta, giyimde vb. Iletişiminde kendisini gostermesi) arasında da bir fark vardır. Bu resim biyolojik cinsiyetin, cinsiyet kimliğinin ve cinsiyet ifadesinin hepsinin bir süreklilik üzerinde var olduğunu göstermektedir. Birincil ve İkincil Cinsiyet Özellikleri Bir cinsiyetle özdeşleşme süreci, onun farkındalığımızdan çok önce başlar. Birincil cinsiyet özelliklerimiz – doğumda mevcut olan ve insan üremesinde doğrudan yer alan cinsel organlar – doktorlar, hemşireler ve ebeveynler tarafından görülür görülmez, bize belirli bir şekilde davranmaya başlarlar. Cinsiyeti ogrenme eskiden sadece doğum sirasinda olurdu, ancak ultrason teknolojisiyle birçok ebeveynin hamilelik sırasında çocuğunun cinsiyetini öğrendiklerini goruyoruz. Hatta doğum anına kadar bekleyen anne babaların doğumdan önce cinsiyeti öğrenmeleri artık bir norm haline geldi. Cinsiyetin ne zaman belirlendiğine bakılmaksızın, o andan itibaren cinsiyet gelişim süreci devam etmektedir. Pembe ya da mavi bir şapkaya ve/veya zarif kelebeklere ya da büyük, oyuncak itfaiye aracına sarıldığımız an, sadece bir cinsiyetimiz değil, aynı zamanda bir cinsel kimligimiz de olur. Gonadlar [yani cinsiyet bezleri], iç cinsel organlar ve dış genital organlar dahil olmak üzere birincil cinsiyet özelliklerini yani erkek ve dişilerin farklı olduğu birincil ozellikleri ve üremedeki rollerini vurgular. Bununla birlikte, doğum öncesi gelişimin çoğu için kadın ve erkek icin birincil cinsiyet özelliklerinin ne kadar benzer olduğuna şaşırabilirsiniz. İlk gelişen seks organları, doğum öncesi gelişimin ilk dört haftasında erkek ve dişi fetüslerde özdeş olan gonadlardır. İlk dört haftadan sonra eğer bir Y kromozomu varsa, erkekte gonadları testise çeviren enzimi aktive eder. Ancak Y kromozomu yoksa fetüs dişidir ve yumurtalıklar gelişmeye başlar. Hamileliğin üçüncü ayına kadar, fetüs, cinsiyet kromozomlarından bağımsız olarak, hem kadın cinsel organlarının öncüsü olan Müllerian sistemine [Müllerian system diye bilinir] hem de erkek cinsiyet organlarının öncüsü olan Wolffian sistemine [Wolffian system] sahiptir. Üçüncü ay boyunca, bir erkeğin testisleri, Wolffian sisteminin gelişmesini başlatmak için androjenleri veya erkek cinsiyet hormonlarını salgılar. Testisler ayrıca kadın cinsel organlarının gelişimini durdurmak için bir anti-Müllerian hormon üretecektir. Bu androjenlerin yokluğunda Müllerian sistemi gelişecek ve Wolffian sistemi ortadan kalkacaktır; başka bir deyişle, fetüs dişi cinsel organları geliştirecektir. Erkeklerde penis ve skrotum, kadınlarda labia, klitoris ve dış vajina gibi dış genital organların gelişimi de androjenlerin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Fetüsün androjen reseptörlerinin işlevini yerine getiremediği nadir durumlarda, tam androjen duyarsızlık sendromu (CAIH), genetik bir erkeğin dış dişi genital organı geliştirmesine neden olur. Değişen derecelerde androjen duyarsızlığı, erkeklerin testislerinin dahili olarak gelişmesine veya ergenlik döneminde erkeklerin göğüslerinin gelişmesine neden olabilir. Üreme çağına geldiğimizde, bedenlerimiz üremeye hazırlanmak için değişir ve diğerlerini fiziksel olarak üremeye hazır olduğumuz konusunda uyarır. Bu değişiklikler, ikincil cinsiyet özelliklerinin -ergenlikte gelişen, ancak üreme ile doğrudan ilgili olmayan cinsel organlar ve özelliklerin- gelişimini içerir. Her iki cinsiyette de kasık kılları çıkmaya başlar ve genel bir büyüme atağı yaşar. Dişiler bu gelişmeye erkeklerden yaklaşık iki yıl önce başlar, bu da kızların çoğunun neden yedinci sınıftaki erkeklerin çoğundan daha uzun olduğunu açıklar. Dişilerin göğüsleri büyür ve kalçaları doğuma hazırlanmak için genişler, erkeklerde ise sakal ve göğüs kılları çıkar. Hem erkekler hem de kadınlar daha düşük, daha yetişkin sesler geliştirir, ancak bu değişiklik özellikle bazen sopranodan basa şaşırtıcı bir hızla değişen erkek çocuklarda fark edilir. Devam edecek...
  22. Cinsel kimlik uzerine konusalim. (Ileri okuma yapabilmeniz icin parantez icinde ozenle belirttigim kaynaklari kullanabilirsiniz) David Reimer isimli yedi aylik bebegin trajik oykusuyle baslamak istiyorum. David, 1966 yılında sünnet olurken ciddi yanıklar nedeniyle penisini kaybetti. Perişan olmus ebeveynleri, cinsiyetin öncelikle yaşamın erken dönemlerinde başarıyla değiştirilebilecek bir sosyal yapı olduğuna inanan, zamanın tanınmış bir psikoloğu John Money'e danıştı. Dr. Money'nin tavsiyesi üzerine David Reimer'in ebeveynleri, 22 aylık çocuklarını kadın olmasi için ameliyat etmeye karar verdiler. Testislerini almak için yapılan ameliyattan sonra David, Brenda oldu ve küçük bir kız olarak büyütüldü. Bu vaka, biyoloji ve sosyalleşmenin, toplumsal cinsiyet gelişimine katkılarını daha iyi anlamak için eşsiz bir fırsat sağladı. Ne yazık ki, bu özel olay trajediyle sonuçlandı. David, kadınlık hormonları almasına ve bebekliğinden beri kız kimligine sokulmasina rağmen kadın cinsiyetiyle özdeşleşemedi. 14 yaşındayken, ebeveynlerinden gerçeği öğrendikten sonra, David erkek kimliğine gecmeye karar verdi ve biyolojik olarak cinsel kimliğine geri dönmek için birçok ameliyat geçirdi. 38 yaşında, başarısız bir evlilikten sonra, David Reimer kendini kafasından vurarak intihar etti. [Colapinto, 1997; Walker, J. (2004, May 24] Yukaridaki resimde once erkek doğan (Brian) daha sonra küçük bir kız çocuğana donusturulen (Brenda) ve nihayetinde bir erkege (David) cinsiyet geçişleri geçiren David Reimer'i goruyorsunuz. Buna karşılık, Christine Jorgensen örneğini düşünelim. 1926'da New York, Bronx'ta George Jorgensen adında biyolojik bir erkek olarak doğdu. George, 1945'te ABD Ordusuna alındı ve uzun yıllar toplumsal cinsiyet disforisi (biyolojik cinsiyet ve cinsiyet kimliği arasında bir uyumsuzluk hissi olarak tanimlayabiliriz) yaşadıktan sonra, cinsiyet degistirme ameliyatı geçiren ve kadın hormonları alan ilk insanlardan biri oldu. New York Daily News'in 1952 tarihli manşeti "Ex-GI Becomes Blonde Bombshell"[Tercumesi: Ex-GI Sarışın Bomba Oluyor] şeklindeydeydi. Toplumsal baskilara ragmen Christine Jorgensen trans bireylerin hakları icin aktivist olmaya karar verdi. Christine Jorgensen, dişi kimligine geçmeden önce George adında biyolojik anlamda bir erkek olarak doğdu. Birçok insan için cinsiyet ve cinsel kimlik kelimeleri hemen hemen aynı anlama gelir. Standart bir testte cinsiyetimizi veya cinsel kimligimizi belirlememiz istendiğinde, çoğumuz üzerinde fazla düşünmeden erkek veya kadın yazan balonu isaretleriz. Ancak, David Reimer ve Christine Jorgensen vakalarının gösterdiği gibi, cinsiyet, cinsel kimlik ve toplumsal cinsiyet her zaman eş anlamlı değildir. David Reimer'in vakası cinsiyetin biyolojik doğasına dair kanıt sağlarken, Christine Jorgensen gibi vakalar da cinsiyetin her zaman biyolojik cinsiyete dayalı bir ikilik kadar basit olmadığını vurgulamaktadır. Aslında, cinsiyet gelişimi süreci karmaşıktır ve hem biyolojik hem de sosyal süreçleri içerir. - Ekledigim kaynaklarin cogu yayinlanmis bilimsel arastirmalara dayanmaktadir. Devam edecek...
  23. Orneklerden hareket ederek etik konusuna gelmek istiyorum. Bu temelde etiksel goreciligin felsefi, sosyolojik temeli iceriklendirmis oluruz sanirim. Etik degerler goreceilidr yani dogustan verili, islenmis ve yaratilmis degildir. Aslina bakarsaniz, etigin goreceli olmasi 2 yonludur. Birincisi subjektif etiksel gorecilik, digeri ise geleneksel etiksel goreceliktir. Birinci subjektif etiksel gorecelik, etik degerlerin kisilerin kendi baglamina gore degistigini savunur. Bireyin o anki hisleri etiksel degerlerini degerlendirmede rol oynayabilir. Canimiz sikkinken, farkli degerlendirmelerde bulunabiliriz. Veyahut neyin dogru yada yanlis oldugunu birey kendi ve kendine gore belirler. Ikincisi, yani geleneksel etiksel gorecelik, kisilerin kendi oznel degerlendirmesi temel alinarak degil, kultur yada toplumun yaratimina gore degerlendirmesini yapar. Yani, "her kulturun, her toplumun, her grubun" etik anlayisi kulturden kulture, toplumdan topluma sosyal bagi temelinde degisir. Iki teori de objektif yani dogustan aktarilan, genel gecer ve kesin prensipler, veriler oldugunu savunan objektif moral teoriden bu yonuyle farklidir ve birey/toplum tarafindan yaratildigigini soyler. Bununla beraber farklilastiklari nokta ise, bu degerlerin bireylerin uretimi mi yoksa daha genis anlamda kultur ve toplumsal yonelimin mi uretimi oldugu tartismasidir. Yani, mesele bu degerlerin 1- Kisisel uretim mi?( Ben, nasil istersem, degerler de benim icin o sekildedir. Ornegin, calmak bana gore etikseldir yada degildir. bana gore degisir) Yoksa 2- Toplumsal/kulturel uretim ( bu degerleri ben kisisel almiyorum, kulturun yada toplumun yarattigi degerleri temel aliyorum.Ornegin, calmak etiksel degildir cunku kulturumuzde kotu olarak algilanir. Dolaysiyla calmamaliyiz) mi oldugudur. Siz ne dersiniz?
  24. Etiksel degimlere ornekleyerek konuyu detaylandirmak istiyorum. Eskimolar, yaslilarinin acliktan olmesine izin veriyor, oysa biz bunun ahlaki acıdan yanlıs olduguna inaniyoruz. Antik Yunan'in Spartalilari ve Yeni Gine'nin Dobu kabileleri ornegin, calmanın ahlaki acidan dogru olduguna inanirlar, ama biz bunun yanlıs olduguna inanıyoruz. Ve yine bildiginiz gibi, gecmisteki ve simdiki birçok kultur, bebek katlini uygulamıstir veya halen uygulamaktadir. Dogu Afrika'da bir kabile bir zamanlar deforme olmus bebekleri su aygirina atmisti ama toplumumuz bu tur eylemleri kinar. Cinsel uygulamalarda zamana ve yere gore degisir. Bazı kulturler escinsel davranisa izin verirken, digerleri bunu kinar. Hatta yasadigim ulkede escinsellerin evlenmeleri yasalarca mumkun ve insan hakki sayiliyor. Bu durum, bazi ulkelerde hem yasak hem de yanlis kabul edilir. Bazı kulturler çok esliligi uygularken, Hristiyan ve musluman kulturleri bunu ahlaksız olarak gorur. Yine Uganda toplumunda çocuklara veya ebeveynlerine karsi karsilikli hicbir gorev duygusu yoktur. Hatta cocuklarin yaslanan anne babalarıni bazen bogarak oldurmeyi gorev edinen toplumlar var. Yunan filozofu Herodot'u bilirsiniz. Herodot'un anlatimina gore, Pers Krali Darius, bazi Yunanlilari ve Callatain kabilesine ait kisileri esir olarak almistir. ve Orada darius, Callatainlerin olulerini nasil gomduklerini yada ugurladiklarini sorar. Callatainsler, ise olulerini gommediklerini yada yakmadiklarini soylerler. Onlar olulerini ozellikle de babalarinin olulerini yiyorlarmis. Bunu yapmalarinin sebebi ise, onlarin ruhlarinin bu dunyada yasamaya devam etmelerini saglamak ve atalarini onurlandirmak olarak degerlendirilmistir. Bunu biz yamyamlik olarak degerlendirir ve yanlis oldugunu, bu davranistan kacinmamiz gerektigini ifade ederiz. Goruldugu uzere, etik degerler ve uygulamalar toplumlara, kulturlerine ve zamana gore degismis/degismektedir.
  25. Sayin Ateist-bakis, Yanitiniz icin tesekkurler. Benim sorum, "Dogru/yanlis veya iyi/kotu nedir? Neye gore belirlenir?" idi. Sizin cevabiniz ise "bunlari sacmalik olarak adlandiriyorum" seklinde oldu. Yani, yasaminizda olgulari, davranislari, kavramlari, degerleri, yanasimlari 'dogru yada yanlis' veyahut "iyi/kotu" olarak degerlendirmiyorsunuz. Sosyal yasam ve iliskilerinizde "dogrunun yada yanlisin" veyahut "iyinin/ kotunun" bir onemi yada bir anlami yok, degil mi? Bu kavramlarin sacmalik oldugunu belirtiginize gore hayatinizda iyi, yada dogru kabul ettiginiz seylerin de olmadigi sonucuna variririz cunku kavramlari reddediyorsunuz. Maalesef tekrar etmek zorunda oldugum bir nokta var. Siz, etigin/ethics metafizik ile ilgili hatta bir adim daha otesi "idealizmle" iliskilendigini saniyorsunuz. Etik, felsefenin bir ana dalidir; metafizik farkli bir dalidir. Idealizm/materyalizm ise metafiziin birer teolojisidir ve ideolojisidir. Ve bu baslikta idealizmi/teizmi/ateizmi/materyalizmi/diyalektik materyalizmi tartismiyoruz. Bu konular metafizigin alt dallaridir. Sizin yanasiminiz ise bu kavramlari reddedisiniz temelinde ethiksel nihilizimdir. Bu yanasima felsefede ethical nihilism adi verilir. Size iki link vermek istiyorum. https://www.allaboutphilosophy.org/ethical-nihilism-faq.htm https://en.wikipedia.org/wiki/Moral_nihilism#:~:text=Moral nihilism (also known as,a particular culture or individual.&text=Therefore%2C morality in the traditional sense does not exist. Ethical nihilizme gore dogru/yanlis-iyi/kotu kavramlari reddedilir. Sadece bu kavramlar degil, erdeme dahil her deger reddedilir Siz, bana etigi felsefi alanina gore tanimlar misiniz? Ayrica materyalizm ile mekanik materyalizm iliskisi ve farkini anlatir misiniz?
×
×
  • Create New...