Jump to content

Bilgi Felsefesi


evrensel-insan

Recommended Posts

Bilgi felsefesinin bilisselligine varabilmek, yani ne oldugunu kavrayabilmek, algilayabilmek ve idrak edebilmek bilinc ve farkindaligi; bilginin bilisselligine erebilmekten gecer.

 

Herseyden once bilginin ne oldugundan ziyade, ne olmadiginin ortaya konmasi ve bilgi ile paralel kavramlarin neler olabileceginin algilanmasi gerekir.

 

Bilgi varlik temelinde "var mi/yokmu?" olarak tartisilamaz. Cunku bilgi tartisiliyorsa zaten kavram olarak vardir.

 

Bilgi inancsal temelde "inanma/inanmama" olarak ta tartisilamaz. Cunku inanilsa da inanilmasa da bilgikavram olarak vardir.

 

Bilgi dogrusal temelde "dogru mu/yanlis mi" olarak ta tartisilamaz. Hem bilgi kavram olarak vardir, hem de dogrusallik inancsal olarak gercegin dogrulanmasidir.

 

Bilgi gerceklik temelinde de "gercek mi/hayal mi/gercek mi/sahte mi/gercek mi/yalan mi" olarak ta tartisilamaz. Cunku bilgi kavramsal olarak gercektir.

 

Dolayisiyle bilgi izm ya da ideoloji, metafizik, teoloji olarak ta tartisilamaz. Cunku bunlar tabanlarina gore inanclarin dogrulanarak gerceklestirilmesidir.

 

Peki, o halde bilgi tartisilamaz mi? Tabi ki tartisilabilir. Bilginin tartisilabilecegi tek alan yasayabilmesine uygunlugu ve gecerliligidir.

 

Hersey bir bilgidir. Peki o zaman bir bilginin yasayabilmesini ve gecerliligini saglayacak olan nedir?

 

Iste bu sorunun cevabi her beynin bilgiye nasil yanastigina, nasil algiladigina,kullandigina, sabitledigine ve sahiplenmesine kisaca beyninin numenal yeti bilinc ve farkindalik bilisselligi duzeyine baglidir.

 

Ben burada sadece gecerli ve yasayan bilginin bilimsel bilgi olduguna deginecegim. Cunku diger her katagorideki bilgi tartismali, sadece inancsal dogrulamanin gerceklemesinin sadece gercekliyence gecerliligidir.

 

Burada onemli olan bir bilginin bir kisice v.s. degil; tum insanoglunca olan gecerliligi ve yasayabilirliginin yasatilabilirligidir. Iste bu bilgi bilimsel bilgi, yani yapilandirmaci bilgidir.

 

Cunku yapiulandirmaci bilgi olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirligi icerir. Tek tartisma alani da budur.

 

Bu tartisma alaninda basta sosyal bilgi olmak uzere her turlu bilginin olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirliginin tek fenomenal gozlem vereni insanogludur.

 

Iste bu temelde de insanoglunun her turlu yasam ve iliskisindeki numenal insanligi devreye girer.

 

Iste bu da etigin, sosyalligin, psikolojinin kisaca insanoglunun birlikte ve beraberce tum bilgi farklari ve tartismalari bunyesinde bir arada yasayabilmesinin konusu ve sorunudur.

 

Bu da temelde her bir beynin beyninde yer etmis bilimsel olmayan bilgiden arinmasi ve kurtulmasi, bu temeldeki her turlu bilgiyi qua felsefesi ve aerbest dusunurluk ile devrimci sorgulama/sorgulatma temelinde beyninde yer etmis her turlu bilginin bilimsel/olgusal/gozlemsel temeldeki bilimsel gecerliligini ve yanlislanabilirligini baz alarak degerlendirmesi anlamini tasir.

 

Cunku bilimsel olmayan bir bilgi, yasanabilirligi acisindan numenal zarar verir ve maalesef bilimsel olmayan temeldeki bu bilginin yasatilmasi demek; numenal yetinin tutuculugu, gericiligi, sabitligi, mutlakligi, cagdisiligi v.s. yani kisaca insanlik disiligi demektir.

 

Hem beyinleri korletir, dusunceyi dusundurtmez, sabitler ve en onemlisi bilimin bilimselligini inancsal, ideolojik, teolojik ve teleolojik fenomenal/dogal zihniyetin her turlu kaderci teslimiyetine teslim eder/alir.

 

O yuzden epistemolojiyi ve onun her turlu felsefesini bilgisel, bilissel ve bilimsel temelde cok iyi algilamak gerekir.

 

Bu da basta bilginin kimini, nesini, kime/neye goresini, kim/ne icin oldugunu ve her turlu datasini cok iyi bilmek ve bilisselligine erismekten gecer.

 

Kisaca.

 

Bilginin ortaya aticisi insanogludur.

Insanoglu disinda kalan hic bir fenomenin bunyesinde bilgi yoktur.

Bilgi insanoglunun hem kendini hem de ona yansi ve goruntu veren her turlu fenomenin kavramsal algisindan dogar.

 

Bilginin kendinin(self-sui) cesidi(sui generis) insanoglu, nedeni(causa sui) fenomenin yansimasi ve gozlem vererek insanoglunca algilanmasi ve kavramsal ortaya konmasidir.

 

Bu "kisaca" lar aslinda sitede basliklarda her biri kendi bunyesinde aciklanmis ve ortaya konmustur.

 

Son bir nokta, bilgi felsefesinin insanogluna olan dilbilgisi koksel emri "bil" eylemi "bilmek/bildirmek/belirtmek" ismi "bilgi" bunu uygulayani da "bilge" dir.

 

Butun bunlar "var, ol, inan" temelli kok, eylem ve isimlerden farklidir.

 

Bu farkin farkina varmak gerekir. Cunku zaten kendi fenomeni dahil, insanogluna yansiyan ve gozlem veren her turlu fenomenin algisi "var" dir.

 

Yani tum soru ve unlem temelli isaretler, isaret olarak var ile ozdeslesmistir. Bundan sonra da insanoglu bu vari oldurur, bildirir, inanca, ideolojiye, gercege, dogruya v.s. tasir ve tartisir.

 

Bu temelde her turlu bilgi insanoglu yapilandirilmisligidir.

 

Iste burada onemli olan bu yapilandirilmis bilginin olgusal gecerliligi, yasanabilir/yasatilabilirligi ve bunun gozlemsel yanlislanabilirligi, degisebilirligi, yenilenebilirligi ve bu eylemin daimiligidir. Cunku fenomen de gozlemi de, yansisi da, algisi da, kavrami da daimidir ve her yenilenis bunlari da surekli numenal yeti ufkunun sinirsizliginda ve serbestliginde yeniler.

 

Bu yenilenmenin her turlu fenomen temelli onunun kesilisi ise; insanoglu numenal yeti ve ufkuna konulmusbir kaderci, teslimiyetci sabit, mutlak, kesin v.s. sinirlardir.

 

Bu sinirlar ile her beynin kendi bilissellik duzeyindeki mucadelesi de bilimselligin, bilisselligin, bilgiselligin temelini ve gelismesini teskil eder.

 

 

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Güzel ve açıklayıcı sistematik bir anlatım olmuş, ancak kafama takılan bir kaç şey var.

Bilginin ortaya atıcısı insanoğlu olduğuna göre , bu onun üreticisi de olmak demektir aynı zamanda, bu durumda onun gözlemsel doğruluk veya yanlışlığını test edip onaylayacak olanın farklı bir varlık olması gerekmez mi ?

Yani kendi üzerine dönen önermeler bir tür totoloji oluşturuyorsa eğer bu dairesel yörüngesi oldukça büyük ve kapsamlı bir döngüsel yapı değil midir ?

Yani gözlemlerimiz ve buna dayalı ürettiğimiz bilgi başlangıçta bir hayalden ibaretse bu bilginin güvenilir olduğuna dair elimizde hiç bir kanıt yok demektir.

Çünkü zaten gözlemlerimizle ürettiğimiz bilgiyi yine benzer gözlemler yaparak test ediyor ve tekrarlamasını umuyoruz. Eğer herşey aynı iken tekrarlıyorsa bu bilgi geçerli ve bilimseldir diyoruz. Ve bunu onaylayanda biziz , üretende kendi ürettiğini onaylayıp doğru kabul eden insanoğlu nasıl oluyor da bu bilginin güvenilir olduğunu kabul edebiliyor.

Aynı şey fizik yasalarında geçerli değil mesela , hiç bir şey yoktan var olamaz, ve var iken yok olamaz gibi, biz ve bu bilgiyi üreten aklımız bu yasaların dışına nasıl çıkabiliyor ?

Yani aklımız yeni bilgileri aslında olmadığı halde sadece gözlem yaparak ve bu gözlemlediği şeyi var kabul ederek yapıyor, o şeyin var olduğuna dair tek kanıt da bizim gibi diğer insanlarında aynı gözlemi yapmış olması, ayrıca eğer varlık fiziksel bir "gerçeklik" ise bazı fizik yasalarıda devrede oluyor. Ama o yasaları gözlemleyip onlara var diyende BİZ 'iz.

yani kendi üzerine dönen biz önermeler zinciri var , ve çok az kişi bu döngünün farkında ,

 

İşte bu sebeplerle , bilimsel veya bilimsel olmayan bilginin en temelde birbirlerinden çok da farklı olmadıklarını ikisininde aynı köklere sahip olduğunu düşünmekteyim.

Bu konuda siz ne dersiniz ?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Güzel ve açıklayıcı sistematik bir anlatım olmuş, ancak kafama takılan bir kaç şey var.

Bilginin ortaya atıcısı insanoğlu olduğuna göre , bu onun üreticisi de olmak demektir aynı zamanda, bu durumda onun gözlemsel doğruluk veya yanlışlığını test edip onaylayacak olanın farklı bir varlık olması gerekmez mi ?

 

Nasil farkli bir varlik? Bilginin yaraticisi insanogludur. Bunu hem kendine verdigi kendi hem de her fenomenin gozlemi olarak kendinealir, hem de verir. Yani epistemolojik olarak tek canli turu hem gozlem veren hem de alan olarak insanogludur. Yani her turlu bilgi insanoglu yapilandirilmisligidir. Buna gercek te, varlik ta dogruda v.s. dahil.

 

Yani kendi üzerine dönen önermeler bir tür totoloji oluşturuyorsa eğer bu dairesel yörüngesi oldukça büyük ve kapsamlı bir döngüsel yapı değil midir ?

Yani gözlemlerimiz ve buna dayalı ürettiğimiz bilgi başlangıçta bir hayalden ibaretse bu bilginin güvenilir olduğuna dair elimizde hiç bir kanıt yok demektir.

 

Buradaki gozlem bir hayal degildir. Cunku insanoglunun kendisi dahil her bir adlanan fenomen insanogluna gozlem verir. Yani insanogluna kendi ya da kendi disinda bir yansima ve gozlem gelir. Bu insanoglu beyninde !? olarak var ile isaretlenir ve bu var ile isaretlernen fenomen her ne ise o insanoglu kavrami ile ozdeslestirilir, yansitilir ve sonrada o kavram ile ozdeslestirilen fenomen ile ilgili bilgi turemeye baslar. Burada hayal olmayan olgudur cunku gozlem verir. Hayal olan ise ideoloji ya da inanctir cunku gozlem vermez.

 

Çünkü zaten gözlemlerimizle ürettiğimiz bilgiyi yine benzer gözlemler yaparak test ediyor ve tekrarlamasını umuyoruz. Eğer herşey aynı iken tekrarlıyorsa bu bilgi geçerli ve bilimseldir diyoruz. Ve bunu onaylayanda biziz , üretende kendi ürettiğini onaylayıp doğru kabul eden insanoğlu nasıl oluyor da bu bilginin güvenilir olduğunu kabul edebiliyor.

 

Cunku o bilgi olgu olarak gozlem veriyor ve yine gozlem ile yanlislanabiliyor. Iste o yuzden bilimsel olan ne kesinlik ne de supheyi icermez. Sadece gecerliligi ve yasanabilirligi icerir, taki gozlem ile yanlislanabilene kadar. Mesela atom bir zamanlar en kucuk bolunmez parca iken, bu gozlem olarak bolundu ve bugun atom parcaciklari var. Yani ne oldu, bu kavramsal bilgi atom parcalari gozlemlenene kadar gecerliligini ve yasamini surdurdu, taki bolunene kadar. Bu gun artik atomun bolunmez en kucuk parcas olmasi bir olgu degil; bunu savunan varsa onun icin bir inanctir. Cunku bu bilgi bugun yanlislanmistir. Bilginin guvenilirligi gecerliligi ve yasayabilirligi ile paraleldir. Iste o yuzden bilgi inanc ve ideoloji gibi, sabit, mutlak, kesin v.s. degildir yanlislanabilir ve yenilenebilir. Iste bilimsel bilgiyi, diger bilgilerden farkli kilan da budur.

 

http://forum.dusunce...deolojik-bilgi/

 

Aynı şey fizik yasalarında geçerli değil mesela , hiç bir şey yoktan var olamaz, ve var iken yok olamaz gibi, biz ve bu bilgiyi üreten aklımız bu yasaların dışına nasıl çıkabiliyor ?

 

Hangi gozlem ile cikiyor? Inanc ve isdeoloji ilecikabilir, zaten.

 

 

Yani aklımız yeni bilgileri aslında olmadığı halde sadece gözlem yaparak ve bu gözlemlediği şeyi var kabul ederek yapıyor, o şeyin var olduğuna dair tek kanıt da bizim gibi diğer insanlarında aynı gözlemi yapmış olması, ayrıca eğer varlık fiziksel bir "gerçeklik" ise bazı fizik yasalarıda devrede oluyor. Ama o yasaları gözlemleyip onlara var diyende BİZ 'iz.

yani kendi üzerine dönen biz önermeler zinciri var , ve çok az kişi bu döngünün farkında

 

Evet sorun da burda. Iste o yuzden evrensel-insan'in tum baslik ve yazilari bu bilinc ve farkindaligi vermek icin var. Yani insanoglunun kendi varliginin ve her seyi kendi ortaya koydugunun bilinc ve farkindaligi. Varlik, inanc, ideoloji, dogru ve etik temelli dusunce yani dogal ve fenomenal zihniyet bunun bilisselligine eremez. O yuzden de insanoglunu ya bir kul ya da bir madde/mal ve meta yapar.,

 

İşte bu sebeplerle , bilimsel veya bilimsel olmayan bilginin en temelde birbirlerinden çok da farklı olmadıklarını ikisininde aynı köklere sahip olduğunu düşünmekteyim.

Bu konuda siz ne dersiniz ?

 

Onemli olan ayni beyinde yer etmis olan bu iki bilgi farkinin, farkina varmak ve bilincine ermek. Verilen linkte bu biraz daha aciklandi. Eger bu konu ile ilgili soru yoneltebilirsen, tekrardegerlendirebiliriz.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bilgi-Ogrenilmesi/Hafizada Yer Edisi-Kullanimi Uzerine

 

Ortada bir bilgi var ise, once bu bilginin ogrenilmesi ve hafiza da yer edinilmesi gerekir. Burada henuz bilginin bilinmesi olgusu yoktur. Yani bilginin kullanimi otomatik, yerlesmis ve alisilagelmis bir temeldedir.

 

Iste burada bilginin kullanimindaki bilmek ve inanmak farki ortaya cikar.

 

Uclu bir ornek verelim.

 

Bir papagan, bir sempanze ve bir cocugu ele alalim.

 

Bir papagan insanoglundan ogrendigi bir kelimeyi tekrar edebilir. Burada ogrenme ve hafizada yer verme soz konusudur. Inanctan soz edilemez.

 

Ayni sekilde bunu bir sempanze hem de uygulamali olarak yerine getirebilir. Cocuk ise ogrendigini uygular. Her iki durumda da ogrenilenin hafizada yer edilisi onemlidir.

 

Yani ortada ogrenilenin uygulanis ve kullanilis acisindan henuz inanmak ve bilmek soz konusudegildir.

 

Basta bunu papagan ve sempanze olarak elimine edebiliriz. Cunku onlarinin beyinlerinin numenal yetisi henuz insanoglu kadar gelismemistir.

 

Buradan bilginin bilinmesi ve bilgiye inanilmasi temelindeki uygulanis ve kullanimi epistemolojik olarak henuz sadece insanoglu turu icin degerlendirebiliriz.

 

Peki, o zaman insanoglu acisindan ogrenilen bir bilginin inanc ya da bilmek duzeyi ne zaman ortaya cikar.

 

Aslinda bu konuyu daha once bilinc ve bilincalti temelinde islemistik.

 

Insanoglu numenal yetisi zamansal olarak yasi buyudukce gelisir ve olgunlasir. Yani ogrendigi bilgiyi, ya inanca ya da bilmeye tasir. Bunun inanc ayagi genelde olandir ve birey bilinci olmayan beyinler icin gecerlidir. Cunku inanc beyni ogrenilenin ne oldugu, nedeni v.s. olarak sorgulatmaz ve sadece bilincalti yerlesmisliginin temelinde otomatik olarak uygulatir.

 

Bir seye inanmak demek, inanilan bilginin dogrulanarak gerceklestirilmesi demektir. Kisi bunu yabilerek ya da bilincalti olarak yapar.

 

Mesela yaraticiya inanan bir beyinin yagmurun yagmasina inanmasi ve bilmesi farki bu bilinctir. Ya da fizik otesi var oldugu one surulen her turlu varliga olan inanma inanmama farki, yine bunu bilmek ve inanmak farkidir.

 

Iste bu temelde her turlu ogrenilen ve soru/cevap olarak ortaya atilan bir bilgiye ya inanilir, ya da bilinir.

 

Bilmek ona inanmamakanlamina da gelmez. Bilmek, bilgiyi bilimsel olarak aciklayabilmek ile paraleldir. Cunku bunun disindaki her turlu aciklama o bilgiye inanmak temelindedir.

 

Mesela insanoglu tanrinin ne oldugunu aciklamadan varligini ve inancini tartisir. Ya da etik olarak bir seyi aciklamadan, onun dogrulugunu/yanlisligini, iyiligini/kotulugunu, guzelligini/cirkinligini, gercekligini/gercek olmadigini v.s. tartisir.

 

Iste butun bu tartisilan tabanin ne oldugunu aciklanmadan yapilan onun uzerine tartismalar, inanmaktir. Cunku bilmek, o tartisilan kavramsal tabanin once ne oldugunu ortaya koymak demektir.

 

Iste bu da tabanin ogrenimi, hafizadaki yer edimi, sabitligi, mutlakligi v.s. nin sorgulanmamasi ve sadece ona inanilmasi temelindedir.

 

Demekki bilmek, kavramsal tabani tartismaktan ziyade, aciklayabilmek veizah edebilmekten gecer. Iste bu da o tabana kavramsal olarak verulen anlam ve icerigin aciklanmasidir ve bu anlam ve icerik her beyin algisi, bilgisi, bilinc ve farkindaligi olarak degiskendir.

 

Burada bir bilgiyi yani ogrenileni anlam ve icerik olarak kavramsal temelde anlamlandirabilmek ve iceriklendirebilmenin cesitli yollari vardir.

 

Mesela 2+2=4 aritmetiksel islemin iki yonu vardir. Ilki "bu toplamayi ogren, hafizan da yer ettir ve uygula" temelli yanasimdir. Digeri ise iki rakamin biri biri ile toplama islemidir. Yani ilki "bunu ogren" iken, ikincisi "bunu bil/neden boyle oldugunu kavra, algila, idrak et" demektir.

 

Yani fark sadece ogrenmek degil; neden ve nasil oyle oldugunu bilmek ve kavramak farkidir.

 

Maalesef henuz bilgi fessefesi olarak epistemoloji ilkine yogunlasir ve o yuzden bilmek ile ogrenmek/inanmak farkini ortaya koymaz.

 

Iste bu temelde bilgi ogrenmek olarak; inanilan bilginin inananca dogrulanarak gerceklesmesidir. Yani gercegin ne oldugu inanilan dogrulamadir. Ya da inancin ne oldugu dogrulanan gercektir.

 

Ister gercekten ister inanctan yola cikilsin, birini digerine baglayan kopru dogrulama eylemidir. Iste bu genelde bilgiye inancin "acaba" si dogdugu zaman, ya da bilincalti olarak ogrenilen bilginin inancsal uygulamasi kisiye rahatsizlik, sorun ve zarar verdigi zaman ortaya cikar. Bunun ilk bilincalti tepkisi de zaten inancin dogrulamasinin kisice yanlislanmasi ve inanmanin, inanmamaya donusmesidir.

 

Ama daha once dedigim gibi, bu ancak kavram duzeyindeki bir rahatsizlikta soz konusudur ve buradan kisi kavrami varliksal/inancsal/ideolojik temelde "var/yok, dogru/yanlis, inan/inanma" ya tasir.

 

Buraya kadar bilmek henuz yoktur. Cunku kavram hala sabit, mutlak, sahiplenilmis durumdadir ve sadece bu sabitlik temelindeki ifade olumsuzlasmistir.

 

Bilmek ise ifadeye tasinan ve ogrenilen kavramin kendisinin sorgulanmasi ve olumlu/olumsuz ifade yerine, kavrama verilen anlam ve icerigin aciklanmasidir. Cunku aslinda ogrenilen ve uygulanan ifade edis; sadece kavram ile ve onun sabitliginde ve sahipliginde kurulan olumlu/olumsuz bagdir.

 

Iste ancak ogrenilenin, inanilanin, dogrulananin, gerceklestirilenin, ifadesi degil; aciklanmasi, izahi ve verilen anlam ve iceriginin kavram olarak ortaya konmasi bilmektir.

 

Iste bilgi ve bilmek temelli bu bilissellikten sonra ancak "nasil, neden, neyi, neye/kime gore, kimin/neyin adina v.s. bilmek" numenal yeti duzeyi olusur ki, buradan da yapilandirmaci bilginin onemi, algisi, kavranmasi ve bilisselligi dogar.

 

Kisaca inanmak, ogrenmek ve hafizadan kullanmak bilginin bilinmesi degildir. Bilginin bilinmesi uygulamadan, ifade etmeden tartismadan v.s. once kavramsal temelinin anlam ve icerik olarak ortaya konmasidir.

 

Yani tanriyi bilmek, onun varliksal, inancsal, teolojik, olarak olumlu ya da olumsuz ifadesi degil; tanriyi anlam ve icerik olarak kavramsal temelde ortaya koyabilmek ve neden oyle ifade edildigini aciklayabilmektir.

 

Bilgiye ulasmak:

 

Sorgulama ve mantik ile

 

Matematiksel disiplin ile

 

Bilimsel yontem ile

 

Deneme yanilma metodu ile

 

Bir problemin cozumunde islenen islemler dizini-algoritma- ile

 

Tecrube/birikim/deneyim ile

 

Bilincalti sezgisi ile

 

Otoritenin her turlu tartismasi (dini, milli, politik, ahlaki v.s.) ile

 

Bir sahitin ifadesini dinleme yolu ile

 

Dunyayi fenomeni tabi bir gozlem ile

 

Dil, kultur ve geleneklerdeki yer etmisligin ne oldugunun vasfina varma ile

 

Aslinda bilgiye ulasmak icin, baska yollar da vardir.

 

Onemli olan da sadece bilgiye ulasmak, inanmak, ogrenmek, hafizaya almak ve tartismak ifade etmek degil; bilgiyi bilmeye tasimak, kavramsal sorgulamak, caga gore yenilemek, gecerlilik ve yasanabilirlige gore yanlislamak ve en onemlisi bilimsel bilgi farkinin bilisselligine varmaktir.

 

Bu da yapilandirmaci epistemolojiyi sadece ogrenmekten degil; bilmekten gecer.

Sonucta bilmek, aslinda pozitif degil; negatiftir. Yani sorunun temeline bildikce ulasilir. Pozitiflik ise bilgiyi inanc, ideoloji temelinde sabitlemektir. Bu da bilginin her turlu bilimsel icerigine terstir.

 

O yuzden "Ben herseyi biliyorum" ya da "ben hic bir sey bilmiyorum" tezatligi bilmek degil; inanmaktir.

 

Bilmek ise "ogrenileni, inanilani, hafizaya alinani; bilmeye tasimak ve bilimsel bilginin ne oldugunun bilisselloigine varmak ve bilginin hic bir sekilde noktalanamayacaginin algisinda olmak" tir.

 

Kisaca bilmek "beyni isletmek ve dusunceyi dusundurmek/dusundurtmek" tir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

İşte bu sebeplerle , bilimsel veya bilimsel olmayan bilginin en temelde birbirlerinden çok da farklı olmadıklarını ikisininde aynı köklere sahip olduğunu düşünmekteyim.

Bu konuda siz ne dersiniz ?

 

http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/953-mantiksal-olabilirlik-olasiligi-uzerine/page__pid__8502&do=findComment&comment=8502

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 1 sene sonra...

Ulke ve toplumumuzda bilgi temelli felsefe olan epistemoloji algi, bilgi, bilinc ve farkindalik temelinde cagdisi olarak ya bilinmemekte, ya bilincli bilinmememekte, ya da felsefenin varliksal (ontolojik/teolojik/fizik otesi temelli varolus) dali ile karistirilmakta ve bilgi ile ilgili hersey; metafizik temelinde algilanmakta ve degerlendirilmektedir.

Epistemoloji yani bilgi felsefenin bilgi ile ilgili dalidir ve bilginin ne oldugunun, kokeninin, tarihinin ve bilgi ile ilgili herseyin ortaya kondugu dalidir.

Bilgi varlik degildir, aksine varlik bir bilgidir. Bilgi genelde bir uclem temelinde degerlendirilir.

Dogrulanmislik

Inanilmislik

Gercegin ne olduguna paralel olarak-gerceklik ya da gerceklendirilmislik.

Buradaki gercek, realite temelindeki metafizik gerceklik degil; truth temelindeki gercegin ne oldugu algisidir.

Diger bir sorun da bilgi ile onun bir niteleyeni sifati olan bilim ve bilimsellik te birbirine karistirilmaktadir.

Bilgi bilimsel bilgi den farklidir. Daha dogrusu bilimsel bilgi bilginin bilimsel olarak nitelenisidir. Ayni sey bilissel bilgi icin de gecerlidir.
 

bilgi, metafizigin; materyalizmi, idealizmi, objektivizmi, subjektivizmi, pozitivizmi ile tartisilmaz.

Bilindigi gibi benim bilgiye bakis acim, constructive epistemoloji ve yapilandirmaci bilgidir. Bu konuda baslik vardir.

Bilgi konusunda hakkinda kavrami tartisabilmek ve bu konuda bilgi ve dusunce dile getirebilmek icin; bilgi teorilerinden birisi taban alinmalidir.

Cunku bilgi metafizigin varliksal ideolojik inancsallari ve onlarin tabanlari ile tartisilmaz. Varlik ve bilgi felsefede farkli kastagorilerdir.

Bilgi ile ilgili benim actigim konu ve kavramina anlam ve icerigine gore basliklar ve aciklamalar var.

O yuzden bilgi felsefesi ile

Birincisi varlik felsefesi olan metafizigi

Ikincisi bilgi felsefesinin bir sifati niteligi olan bilimsel bilgi ve bilim felsefesini karistirmamak gerekir.

Cunku bilgi sifat ve nitelik olarak sadece bilimsel ve bilissel degildir. Inancsal, ideolojik, etik v.s. temelli insanoglunun kavramsal her turlu ortaya koyumu bilgidir.

Yaalniz yapilandirmaci bilgi, bilginin bilimsel ve bilissel sifatli ve nitelikli olanidir. Sadece bunu degil, ayni zamanda hangi bilginin bilimsel ve bilissel olmadigini neden ve nasil olmadigini da aciklar.

Her turlu bilgiyi bilimsel ve bilissel temelde degerlendirir ve sorunlarini ortaya koyar.         

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bilgi felsefesinin bilisselligine varabilmek, yani ne oldugunu kavrayabilmek, algilayabilmek ve idrak edebilmek bilinc ve farkindaligi; bilginin bilisselligine erebilmekten gecer.

Herseyden once bilginin ne oldugundan ziyade, ne olmadiginin ortaya konmasi ve bilgi ile paralel kavramlarin neler olabileceginin algilanmasi gerekir.

Bilgi varlik temelinde "var mi/yokmu?" olarak tartisilamaz. Cunku bilgi tartisiliyorsa zaten kavram olarak vardir.

Bilgi inancsal temelde "inanma/inanmama" olarak ta tartisilamaz. Cunku inanilsa da inanilmasa da bilgikavram olarak vardir.

Bilgi dogrusal temelde "dogru mu/yanlis mi" olarak ta tartisilamaz. Hem bilgi kavram olarak vardir, hem de dogrusallik inancsal/ideolojik olarak gercegin dogrulanmasidir.

Bilgi gerceklik temelinde de "gercek mi/hayal mi/gercek mi/sahte mi/gercek mi/yalan mi" olarak ta tartisilamaz. Cunku bilgi kavramsal olarak gercektir.

Dolayisiyle bilgi izm ya da ideoloji, metafizik, teoloji olarak ta tartisilamaz. Cunku bunlar tabanlarina gore inanclarin dogrulanarak gerceklestirilmesidir.

Peki, o halde bilgi tartisilamaz mi? Tabi ki tartisilabilir. Bilginin tartisilabilecegi tek alan yasayabilmesine uygunlugu ve gecerliligidir.

Hersey bir bilgidir. Peki o zaman bir bilginin yasayabilmesini ve gecerliligini saglayacak olan nedir?

Iste bu sorunun cevabi her beynin bilgiye nasil yanastigina, nasil algiladigina,kullandigina, sabitledigine ve sahiplenmesine kisaca beyninin numenal yeti bilinc ve farkindalik bilisselligi duzeyine baglidir.

Ben burada sadece gecerli ve yasayan bilginin bilimsel bilgi olduguna deginecegim. Cunku diger her katagorideki bilgi tartismali, sadece inancsal dogrulamanin gerceklemesinin sadece gercekliyence gecerliligidir.

Burada onemli olan bir bilginin bir kisice v.s. degil; tum insanoglunca olan gecerliligi ve yasayabilirliginin yasatilabilirligidir. Iste bu bilgi bilimsel bilgi, yani yapilandirmaci bilgidir.

Cunku yapiulandirmaci bilgi olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirligi icerir. Tek tartisma alani da budur.

Bu tartisma alaninda basta sosyal bilgi olmak uzere her turlu bilginin olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirliginin tek fenomenal gozlem vereni ve alani insanogludur.

Iste bu temelde de insanoglunun her turlu yasam ve iliskisindeki numenal insanligi devreye girer.

Iste bu da etigin, sosyalligin, psikolojinin kisaca insanoglunun birlikte ve beraberce tum bilgi farklari ve tartismalari bunyesinde bir arada yasayabilmesinin konusu ve sorunudur.

Bu da temelde her bir beynin beyninde yer etmis bilimsel olmayan bilgiden arinmasi ve kurtulmasi, bu temeldeki her turlu bilgiyi qua felsefesi ve aerbest dusunurluk ile devrimci sorgulama/sorgulatma temelinde beyninde yer etmis her turlu bilginin bilimsel/olgusal/gozlemsel temeldeki bilimsel gecerliligini ve yanlislanabilirligini baz alarak degerlendirmesi anlamini tasir.

Cunku bilimsel olmayan bir bilgi, yasanabilirligi acisindan numenal zarar verir ve maalesef bilimsel olmayan temeldeki bu bilginin yasatilmasi demek; numenal yetinin tutuculugu, gericiligi, sabitligi, mutlakligi, cagdisiligi v.s. yani kisaca insanlik disiligi demektir.

Hem beyinleri korletir, dusunceyi dusundurtmez, sabitler ve en onemlisi bilimin bilimselligini inancsal, ideolojik, teolojik ve teleolojik fenomenal/dogal zihniyetin her turlu kaderci teslimiyetine teslim eder/alir.

O yuzden epistemolojiyi ve onun her turlu felsefesini bilgisel, bilissel ve bilimsel temelde cok iyi algilamak gerekir.

Bu da basta bilginin kimini, nesini, kime/neye goresini, kim/ne icin oldugunu ve her turlu datasini cok iyi bilmek ve bilisselligine erismekten gecer.

Kisaca.

Bilginin ortaya aticisi insanogludur.
Insanoglu disinda kalan hic bir fenomenin bunyesinde bilgi yoktur.
Bilgi insanoglunun hem kendini hem de ona yansi ve goruntu veren her turlu fenomenin kavramsal algisindan dogar.

Bilginin kendinin(self-sui) cesidi(sui generis) insanoglu, nedeni(causa sui) fenomenin yansimasi ve gozlem vererek insanoglunca algilanmasi ve kavramsal ortaya konmasidir.

Son bir nokta, bilgi felsefesinin insanogluna olan dilbilgisi koksel emri "bil" eylemi "bilmek/bildirmek/belirtmek" ismi "bilgi" bunu uygulayani da "bilge" dir.

Butun bunlar "var, ol, inan" temelli kok, eylem ve isimlerden farklidir.

Bu farkin farkina varmak gerekir. Cunku zaten kendi fenomeni dahil, insanogluna yansiyan ve gozlem veren her turlu fenomenin algisi "var" dir.

Yani tum soru ve unlem temelli isaretler, isaret olarak var ile ozdeslesmistir. Bundan sonra da insanoglu bu vari oldurur, bildirir, inanca, ideolojiye, gercege, dogruya v.s. tasir ve tartisir.

Bu temelde her turlu bilgi insanoglu yapilandirilmisligidir.

Iste burada onemli olan bu yapilandirilmis bilginin olgusal gecerliligi, yasanabilir/yasatilabilirligi ve bunun gozlemsel yanlislanabilirligi, degisebilirligi, yenilenebilirligi ve bu eylemin daimiligidir. Cunku fenomen de gozlemi de, yansisi da, algisi da, kavrami da daimidir ve her yenilenis bunlari da surekli numenal yeti ufkunun sinirsizliginda ve serbestliginde yeniler.

Bu yenilenmenin her turlu fenomen temelli onunun kesilisi ise; insanoglu numenal yeti ve ufkuna konulmusbir kaderci, teslimiyetci sabit, mutlak, kesin v.s. sinirlardir.

Bu sinirlar ile her beynin kendi bilissellik duzeyindeki mucadelesi de bilimselligin, bilisselligin, bilgiselligin temelini ve gelismesini teskil eder.         

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 3 ay sonra...

Demokrasinin kendisi gözlem neticesi, sosyal bilgi olarak çıkmamış mı? Bu bilginin bilimsel yönü var mı?

Demokrasi, etigin ve ideolojinin; inancin dogrulanmasi ile gerceklesmesidir.

 

Iste burada "ideoloji, inanc, dogrulama ve gerceklendirme" tamamen bu ...e goreler temelindedir. O yuzden bugun diktatore gore demokrasi varken, bana/sana gore yoktur.

 

Demokrasinin cikisinin temeli, etik temelli olarak "insanoglu bir arada nasil yasar?" sorusunun bir urunu olarak bu soruyu verilen yanit temelinde sisteme, duzene ve kurumsallasmaya tasimaktir. Yani devlet, millet hukumet ve idare sekli.

 

Buradaki bilimsellik, sadece ulke toplumunun incelenerek ortaya cikarilacak veriler istatistikler temelindeki sosyo-psikolojinin gozleme yansimasidir.

 

Mesela diktatore gore demokrasi=sandiktir, yani DEMOKRATIK BIR SEKILDE IKTIDAR OLMAK ONUN DEMOKRASI ANLAYISIDIR.

 

Burada sorun, IKTIDAR OLARAK UYGULAYAMADIGI DEMOKRASIDIR. Cunku onun boyle bir algisi yoktur. Yani "beni siz sectiniz, ben sizi temsil ediyorum" cumlesini "bu da benim dedigimi sizlerin yapmasidir" olarak algilamaktir.

 

Cikisi demos cratos yani "halk idatesi" dir, yani bir yerde CUMHURIYET ILE ES DEGERLIDIR.

 

Iste buradaki yani diktatorun algisi, BIZDEKI DEMOKRASI ALGISIDIR ve bireyi olmayan bizlerde bu iktidarin dini, milli sivil askeri vesayeti olarak yansir.

 

Buradaki ana sorun, iktidarin HALK=BEN OZDESLESTIRMESIDIR.

 

Halbuki halk COK SESLI COK KULTURLU, COK DILLI, COK DINLI v.s. bir topluluktur. Boyle bir topluluga iktidar olacak bir kisinin, ideali SERBEST DUSUNUR olmasidir ki TUM FARKLARI HER BIR FARKIN FARKINDA OLARAK VE HER BIR FARKI TANIYARAK VE HIC BIRTINI DIGERINE USTUN KILMAYARAK ESIT DEGERLENDIRSIN, TANISIN VE TEMSIL EDILMESINI SAGLASIN.

 

Iste bu temelde demokrasi tek basina degerlendirilmez, yanina hukuk, hak ve ozgurlukler adalet, esitlik, taninma, temsil, talep, savunu, destek v.s. gibi kavramlar eklenir ve butun bunlar HEM BIRIBIRINI TAMAMLAR, HEM DE DEMOKRASININ YASAMDAKI SAGLAMASINI. 

 

Iste dogru da gercek te ve akla gelenm her turlu yasam ve iliski iceren kavramlarda bu temeldedir.

 

Kime neye gore demokrasi/dogru/gercek/hakli/esit/ v.s.? Iste buradaki "neye gore" yukarida aciklanan "ideoloji, inanc, dogrulama ve gerceklendirme" ye isaret eder. Bu da cok cesitli izmler demektir.

 

Ne yazikki hepsinin ortak noktasi, HALKI BIR NICELIK OLARAK ALMAK VE ONA ESITLEDIGI BENIN NITELIGINI DE TUM HALKA DAYATMAKTIR.

 

Iste dogal/fenomenal zihniyetin; guce iktidara ve otoriteye tabi yasama yansimasi budur.

 

Hani bir soz vardir "guclu olan dogrudur/haklidir" v.s. diye. Iste tam da budur. Yani BELIRLEYICI OLAN GUC, OTORITE VE IKTIDAR ve de onun DAYATTIGI NITELIKLERDIR. Karsi gelenleri neye gore demokrasi temelinde izmsel yasaklar cezalar bekler.

 

Kisaca sorun, TEK NITELIGIN COK NITELIKLI NICELIGI GUC OTORITE VE IKTIDAR ILE YONLENDIRMESIDIR.

 

Zaten baska turlu de yonlendiremez. Iste buradaki sandik ya da parlementer yapi demokrasiyi olusturur. Yani BU YONLENDIRIMI YAPACAK IKTIDAR NITELIGINI SANDIKTAN NICELIK OLARAK CIKARMAK.

 

Bizdeki bir sorun  da iktidarin otokratik olarak tek adamligi sorunudur. Yani kendi politik partisi ici demokrasi de yoktur.

 

Bu da demokrasiyi, bir den bire TEK ADAM NITELIGI REJIMINE donusturur.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

"Demokrasi bilgisi/fikri, insanların yaşam şekli gözlemlenerek  bilimsel olarak çıkmamış mı?" soruma verilen cevaptan çelişkilerimi gideremedim.

 

Bunu şu şekilde sorayım o halde; insanların yaşam şekli gözlemlenerek, davranış kurallarının oluşması, mesela en başta evrensel hukuka da temel olan, "sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma" fikri, kısaca evrensel hukuk bilimsel değil midir?

 

Yapılandırmacı bilgiyi bilimsel gördüğümüze göre, evrensel hukuk ta insanoğlu yaşamının gözlemi sonucunda oluşmuştur değil mi?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

"Demokrasi bilgisi/fikri, insanların yaşam şekli gözlemlenerek  bilimsel olarak çıkmamış mı?" soruma verilen cevaptan çelişkilerimi gideremedim.

 

Bunu şu şekilde sorayım o halde; insanların yaşam şekli gözlemlenerek, davranış kurallarının oluşması, mesela en başta evrensel hukuka da temel olan, "sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma" fikri, kısaca evrensel hukuk bilimsel değil midir?

 

Yapılandırmacı bilgiyi bilimsel gördüğümüze göre, evrensel hukuk ta insanoğlu yaşamının gözlemi sonucunda oluşmuştur değil mi?

Demokrasi fikri, etik olarak cikmistir. Her etigin de bir inanci ve ideolojisi vardir. Bu temelde her farkli ideolojik inancsal etik; farkli demokrasi algisi ve uygulamasi getirir.

 

Iste o yuzden mesala fasizm ile sosyalizmin demokrasisi biribirine uymaz. Cunku ideolojik ve inanc cikis noktalari farklidir. 

 

Evrensel hukukun temeli adalete esitlige hak ve ozgurluklere dayanir. Burada etik olmak ve cagdas olmak soz konusudur.

 

Yapilandirmaci bilgi, BILGIYE BILIMSEL BAKIS ACISIDIR. Her bilgi bilimsel degil, ama yapilandirilmistir. Buna uc cesit bilgi de nitelikli her bilgi de dahil.

 

Mesela inancsal ideolojik bilgiler de yapilandirilmistir. Iste bu bilgilerin yapilandirilmis oldugunu ortaya koymak bilimseldir.

 

Insanoglu herseyi algisi sonucunda olusturur. Bunun gozlem verip vermemesi ise iki turludur. Farkli ideolojik inancsallarin farkli gozlemlerine gore ve bilimsel gozleme gore. Yani akilci ve bilimsel gozlem farki. 

 

Iste o yuzden akilci gozlemler sadece dogrulayani baglar ve yanlislanamaz. Demokrasi gibi.

 

Bilimsel gozlem ise, herkewsin algiladigi gozlemdir. Buradfa FARK BU GOZLEMI AKILCI YA DA GOZLEMSEL TEORIYE/FIZIK OTESINE/METAFIZIGE v.s. tasimak farkidir. 

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Zaten bilginin bilimsel felsefe olarak yapilandirilmis ve insanoglu yapilandirilmisligi algilansa;

 

Iki sey sona erer.

 

Metafizigin varliksal inanc ve ideolojileri

 

Yapilandirilmisligin dogal/fenomenal zihniyet sorunu ve insansal zihniyet olarak temelden ve kokten cozumu

 

Varligin epistemolojik yapilandirilmisligi.

 

Asagidaki basliklara bir goz at.

 

http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1268-yapilandirilmisligin-analitigicozumu/

 

http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/50-evrensel-insan-zihniyeti/?p=9623

 

Tabi metafizigin varligin yapilandirilmisligi algilamasi, metafizik varligin sonunun algilanmasidir.

 

http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1019-metafizik-varlik-tartismasinin-sonu/

 

Tum bunlar once bilginin insanoglu yapilandirilmisliginin algilanmasi, yani yapilandirmaci bilgi temelli bilimsel felsefedir.

 

Iste ondan sonra bu yapilandirilmisligin dogal/fenomenal zihin temelindeki evrensel yapi ve isleyisi (x ve y) ve de bunlarin insanoglunu neden insanlastiramadigi sorunu gelir. Klasik bilim de buna dahildir. 

 

Buradaki bilim ise, bilissel bilimdir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Çelişkilerimi anlatamıyorum. Ama anlatana kadar soracağım. Bu konuyu çözmeliyim. Beni rahatsız ediyor.
 
Madem her şey yapılandırılmıştır, o halde, şüphesiz, ideoloji de, etik te yapılandırılmış bilgidir.
 
Hiç şüphesiz, bilim de yapılandırılmış bilgidir.
 
Burdan hareketle, şu senin deyimindeki çelişki(benim algıma göre) beni rahatsız ediyor.
 

"ideolojik inancsallarin farkli gozlemlerine gore"

 
1- İnançsalların yapılandırdığı bilgi nasıl bir gözlemdir? Ben, salt akılla, sezgi veya uydurma olduğunu biliyorum.
 
2- Bilimsel bilgi ile etik(evrensel hukuk vs.) bilgi de aynı gözlem süreçlerine sahip. Açayım;
 
Atom yapısı gözlemlenir(inançsalların farklı gözlemi değil), elektronların hareketliliği, yörüngesi saptanır vs.

Evrensel hukuk ta, insan yapısı, davranışları, ihtiyaçları gözlemlendiğinde (inançsalların farklı gözlemi değil) bir takım davranış bilgileri yapılandırılır.
 
Bu yapılandırılan etik ve evrensel hukuk bilgileri, aynı bilimsel süreçleri ihtiva ediyorsa, neden bilimsel bilgi değildir? Felsefeci Albert Bayer, "bilimsel ahlak" derken nerede yanılıyor?
 
Bilimsel ahlak, bilimsel hukuk var mıdır? Yok ise,  ...e göre yapılandırılmış bir evrensel hukuku, nasıl geçerli bilgi olarak görebilirim?
 
Buradan şu görüşüm ortaya çıkıyor; Tüm sosyal bilgiler, somut algı, gözlem sonucu olmasına rağmen, her birinin bir ...e göre temeli varsa, beni neden ilgilendirsin?
 
Benim birey bilincim olmalı.. :)

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Çelişkilerimi anlatamıyorum. Ama anlatana kadar soracağım. Bu konuyu çözmeliyim. Beni rahatsız ediyor.

 

Madem her şey yapılandırılmıştır, o halde, şüphesiz, ideoloji de, etik te yapılandırılmış bilgidir.

 

Hiç şüphesiz, bilim de yapılandırılmış bilgidir.

 

Burdan hareketle, şu senin deyimindeki çelişki(benim algıma göre) beni rahatsız ediyor.

 

 

1- İnançsalların yapılandırdığı bilgi nasıl bir gözlemdir? Ben, salt akılla, sezgi veya uydurma olduğunu biliyorum.

 

2- Bilimsel bilgi ile etik(evrensel hukuk vs.) bilgi de aynı gözlem süreçlerine sahip. Açayım;

 

Atom yapısı gözlemlenir(inançsalların farklı gözlemi değil), elektronların hareketliliği, yörüngesi saptanır vs.

 

Evrensel hukuk ta, insan yapısı, davranışları, ihtiyaçları gözlemlendiğinde (inançsalların farklı gözlemi değil) bir takım davranış bilgileri yapılandırılır.

 

Bu yapılandırılan etik ve evrensel hukuk bilgileri, aynı bilimsel süreçleri ihtiva ediyorsa, neden bilimsel bilgi değildir? Felsefeci Albert Bayer, "bilimsel ahlak" derken nerede yanılıyor?

 

Bilimsel ahlak, bilimsel hukuk var mıdır? Yok ise,  ...e göre yapılandırılmış bir evrensel hukuku, nasıl geçerli bilgi olarak görebilirim?

 

Buradan şu görüşüm ortaya çıkıyor; Tüm sosyal bilgiler, somut algı, gözlem sonucu olmasına rağmen, her birinin bir ...e göre temeli varsa, beni neden ilgilendirsin?

 

Benim birey bilincim olmalı.. :)

1- Burda qua felsefesine gore iki turlu gozlem vardir.

 

Birincisi inancsal ideoloji sahibinin gozlemi-onun inancsal ideolojik bakis acisina gore kendi ideolojik inancsal bakis acisina uyuyorsa dogruy ve gercek, uymuyorsa yanlis ve gercek olmayan gozlemdir. Bana gore ise zihinsel insanlasmayi onleyici akilci cikarci ayrimci ve dayatmaci bir gozlemdir.

 

Bilimsel olarak ise YANLISLANAMAYAN BIR GOZLEMDIR.

 

Bilimsel ile evrensel farkini iyi algilamak lazim. Bilimsel bilgi ile etik ayni gozlem sureclerine sahip degil. Etik bunyesinde ideoloji ve inanc var. Bilim surecinde ise bilgi ve bilissellik var.

 

Dolayisi ile BILIMSEL YAPILANDIRILMIS OLARAK ETIK DEGERLERI GOZLEME TASIYAMAZSIN. CUNKU SOYUT DEGERLERDIR. "dogru, gercek, iyi, kotu, guzel, cirkin v.s." gozleme tasinamaz. Yani sen tum insanoglu turunu hepsinin bir olgu olarak kabul edecegi sekilde, bir dogru, gercek, iyi kotu, guzel cirkin v.s. ortaya koyamazsin.

 

Bu tip degerler TAMAMEN INANCSAL degerlerdir.  

 

Buradaki etigin bilimselligi, bilimsel bir veriye dayanir. Mesela akraba evliligindeki cocugun sakat dogmasi bilimseldir. Buradaki gecerlilik, cagin ve toplumun geldigi duzey yasam ve iliskisidir. Yani gunumuzdeki bilgi cagi ve toplumunun, bilisim yasam ve iliskisi.

 

Bu da evrensel hukuk insan haklari ve bireysel hak ve ozgurluklerdir.

 

Seni ilgilendirmesi cagdaslik ve yasam ve iliskideki insanoglunun geldigi noktaya uyum saglamak ya da ONU DAHA ILERILERE TASIMAK, SERBEST DUSUNCE GIBI.

 

Seni ilgilendiren senin yasam ve iliskin olarak, senin kendine has birey duzeyin ve bu duzeyin cagdaslik ile olan yakinligi bagi yani iliski yonun.

 

Burada da iki nokta var. Ya bir olarak kalmak-bireysel, bananeci, bireyci, bencil, ya da kendi birey cikarin ile her seyi mubah ve mesru kilmak.

 

Ya da iliski olarak bir insanoglu turunun biri oldugunu algilayarak, birey bilincini bu tur ile birlestirmek. Yani KENDI BIREYSEL/BIREYCI CIKARIN ICIN TURUNE ZARAR VERMEMEK, TURUNU KULLANMAMAK,

 

Iste bu ikincisi zaten sadece insanoglu turunu degil, tum fenomenleri onlar ile olan iliskiyi de kapsar.

 

O yuzden ben vicdani "kendine ve baskasina zarar vermemek" olarak anlam ve iceriklendiriyorum.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Cevaplar çok kısa, öz ve basit olsun lütfen. Kısa cevaptan tatmin olmazsam, tekrar sorarım. :)

 

Teşekkür ederim.

Rica ederim, yalniz cevaplar cesitli oluyor.

 

Qua felsefeli

 

Benim bireysel gorusum

 

Sana yapilan evrensel-insan zihniyeti ...e gore temelli ve hedefli oneri ve aciklama.

 

En azindan algi olarak bu ucunun farkinin farkina varmak lazim. :)

 

Ya da benden ozellikle birini ve onu belirterek aciklamami istemen lazim.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Rica ederim, yalniz cevaplar cesitli oluyor.

 

Qua felsefeli

 

Benim bireysel gorusum

 

Sana yapilan evrensel-insan zihniyeti ...e gore temelli ve hedefli oneri ve aciklama.

 

En azindan algi olarak bu ucunun farkinin farkina varmak lazim. :)

 

Ya da benden ozellikle birini ve onu belirterek aciklamami istemen lazim.

 

Bu açıklaman ortama bomba gibi düştü. :)

 

Birisini henüz anlayamamışken, üçünün farklılığının farkını mı anlamaya çalışacağım?

 

El insaf yani.

 

Bu başlıkta, yaşamda geçerli bilgiden bahsediyorsun. Benim istediğim de, bilimsel veya geçerli/tutarlı olan bilgi. Yani gözlemle bilimsel metodlarla yapılandırılan bilgi. Diğer bilgilerden bana ne..

 

Sendeki her üç bilgi bir biri ile örtüşmüyorsa, tutarlılık adına o da senin sorunun.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bilimsel ile evrensel farkini iyi algilamak lazim. Bilimsel bilgi ile etik ayni gozlem sureclerine sahip degil. Etik bunyesinde ideoloji ve inanc var. Bilim surecinde ise bilgi ve bilissellik var.

 

Dolayisi ile BILIMSEL YAPILANDIRILMIS OLARAK ETIK DEGERLERI GOZLEME TASIYAMAZSIN. CUNKU SOYUT DEGERLERDIR. "dogru, gercek, iyi, kotu, guzel, cirkin v.s." gozleme tasinamaz. Yani sen tum insanoglu turunu hepsinin bir olgu olarak kabul edecegi sekilde, bir dogru, gercek, iyi kotu, guzel cirkin v.s. ortaya koyamazsin.

 

Bu tip degerler TAMAMEN INANCSAL degerlerdir.  

 

 

Anlayamıyorum.

 

Şimdi yukardaki açıklamaların üzeride duralım. Akraba evliliğinden olan bir çocuğun büyük olasılıkla sakat doğup hayat ona zehir olacaksa, iki çiftin akraba evliliği yapmaMAsının neresi bilimsel değil? Veya neresi bir inanç?

 

Süreci tekrar açıklayayım. Bunun üzerinde durmuyorsun. Lütfen buraya odaklanıver.

 

Yukarda verdiğim atom yapsının gözlemi, deneyi ve bilimsel açıklaması bir bilimsel bilgi ise, iki çiftin, bilimsel bilgiden hareketle, sakat doğumu önlemek için önlem alma bilgisinin yapılandırılması, aynı bilimsel süreç değil mi? Veya neresi değil?

 

Keza evrensel hukuk bilgilerinin yapılandırılışı da aynı süreç değil mi?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bu açıklaman ortama bomba gibi düştü. :)

 

Birisini henüz anlayamamışken, üçünün farklılığının farkını mı anlamaya çalışacağım?

 

El insaf yani.

 

Bu başlıkta, yaşamda geçerli bilgiden bahsediyorsun. Benim istediğim de, bilimsel veya geçerli/tutarlı olan bilgi. Yani gözlemle bilimsel metodlarla yapılandırılan bilgi. Diğer bilgilerden bana ne..

 

Sendeki her üç bilgi bir biri ile örtüşmüyorsa, tutarlılık adına o da senin sorunun.

Ortusmemesi degil konu. Herbirinin farkli yanasimi olmasi.

 

O yuzden benim sorunum yok. :)

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Anlayamıyorum.

 

Şimdi yukardaki açıklamaların üzeride duralım. Akraba evliliğinden olan bir çocuğun büyük olasılıkla sakat doğup hayat ona zehir olacaksa, iki çiftin akraba evliliği yapmaMAsının neresi bilimsel değil? Veya neresi bir inanç?

 

Süreci tekrar açıklayayım. Bunun üzerinde durmuyorsun. Lütfen buraya odaklanıver.

 

Yukarda verdiğim atom yapsının gözlemi, deneyi ve bilimsel açıklaması bir bilimsel bilgi ise, iki çiftin, bilimsel bilgiden hareketle, sakat doğumu önlemek için önlem alma bilgisinin yapılandırılması, aynı bilimsel süreç değil mi? Veya neresi değil?

 

Keza evrensel hukuk bilgilerinin yapılandırılışı da aynı süreç değil mi?

Akraba evliligi ornegini ben sana zaten bilimsel oldugu icin verdim.

 

Soyle dusun. Inancli bir kisi, atom yapisini nasil aciklar "Tanrisinin bir duzeni" olarak. Yani atomu design eden bir akilli tasarimci ile. Dolayisi ile burada bilimsel bilgiden hareket yok.

 

Eger bilimsel bilgiden hareket varsa, zaten; bilimsel surec isler.

 

Yani bilim once bunuy gozlemler, ondan sonrada bu sakat dogumu onleme adina arastirmasini yapar. Ya da "bu evlilik bir risk almaktir" der.

 

Evrensel hukuk caga gore yapilandirilir. Su anki cagda da insan haklari temelinde hak ve ozgurluklerin esitligi ve adaleti temelinde.

 

Yani gunumuzde boyle bir hukuk algisina varilmis.

 

Tabi ki bu ilerde bilimin ve teknigin gelisimi ile degisime ugrayabilir.

 

Tam olarak neresi anlasilamiyor?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Tam olarak neresi anlasilamiyor?

 

Halbuki anlaşılayım diye gereğinden fazla açıyorum.

 

Akraba evliliğinin sakat çocuk doğurduğu bilimsel gözlem. Bunu biliyor söylüyoruz zaten. Bilimsel bilgiler bilinemiyor değil zaten.

 

Ama, akraba evliliği bilimsel bilgisininin davranış şekline yansıması/yapılandırılması, etik haline dönüşmesi sosyal bilim değil mi?

 

Bu bilgiden dolayı akraba evliliğini kınayan, ahlak edinmiş toplumlar var. 

 

Bu sosyal bilgi, bilimsel temelli olduğuna göre, ben bilimsel bilgi diyorum. Yanlış mı düşünüyorum? Keza evrensel hukuk ta bilimsel bilgiler temelli yapılandırılmış hukuk kuralları. Bunkları da yine bilimsel olarak düşünüyorum.

 

Bir kez daha tekrarlayayım; bilimsel gözlemlerden kaynaklanarak yapılandırılan sosyal bilgiler(bilim ahlakı yada bilimsel ahlak), bilimsel bilgi değil de neden inançtır?

 

Bu konuda yukardaki cevaplarının tümünü anlıyorum. Ama bu soruma cevap alamıyorum. Umarım bu kez açık sorabilmişimdir.

 

Bir kez daha; Akraba evliliğinin yanlış görülmesi, evrensel hukuka aykırı veya uyumlu davranışlar neden inançtır? Temeli bilimsel olan bilgi olduğu halde. 

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Halbuki anlaşılayım diye gereğinden fazla açıyorum.

 

Akraba evliliğinin sakat çocuk doğurduğu bilimsel gözlem. Bunu biliyor söylüyoruz zaten. Bilimsel bilgiler bilinemiyor değil zaten.

 

Ama, akraba evliliği bilimsel bilgisininin davranış şekline yansıması/yapılandırılması, etik haline dönüşmesi sosyal bilim değil mi?

 

Bu bilgiden dolayı akraba evliliğini kınayan, ahlak edinmiş toplumlar var. 

 

Bu sosyal bilgi, bilimsel temelli olduğuna göre, ben bilimsel bilgi diyorum. Yanlış mı düşünüyorum? Keza evrensel hukuk ta bilimsel bilgiler temelli yapılandırılmış hukuk kuralları. Bunkları da yine bilimsel olarak düşünüyorum.

 

Bir kez daha tekrarlayayım; bilimsel gözlemlerden kaynaklanarak yapılandırılan sosyal bilgiler(bilim ahlakı yada bilimsel ahlak), bilimsel bilgi değil de neden inançtır?

 

Bu konuda yukardaki cevaplarının tümünü anlıyorum. Ama bu soruma cevap alamıyorum. Umarım bu kez açık sorabilmişimdir.

 

Bir kez daha; Akraba evliliğinin yanlış görülmesi, evrensel hukuka aykırı veya uyumlu davranışlar neden inançtır? Temeli bilimsel olan bilgi olduğu halde. 

Cocuklugundan hatirla, neydi sosyal bilimler. Tarih, cografya yurttaslik daha sonra felsefe, etik, estetik, psikoloji, sosyoloji antropoloji, psikiatri, tip, biyoloji, hukuk

 

Peki fen bilimleri neydi? Fizik, kimya matematik.

 

Bu iki bilim dalinda sence hangisinde bilimsel olmayan inancsallar ve ideolojiler var. 

 

Fen de yok.

 

Demekki bir yerde adi ustunde, sosyal bilimler ya da bilgiler; SADECE INSANOGLU TURUNUN KENDI BUNYESINDEKI YASAM VE ILISKIYI INCELEYEN BILIM DALLARIDIR.

 

Butun bunlar ile ilgili, Bilimselligin ana iki temeli nedir?

 

Gozlemsel yanlislanabilirlik

 

Olgusal gecerlilik.

 

Buradaki ana sorun; Olgusal gecerlilik te degildir. CUNKU TUM INSANOGLUNU KAPSAR.

 

Peki ya gozlemsel yanlislanabilirlik.

 

Detaylandiralim.

 

Gozlem olmasi icin ne lazim.

 

Gozlem veren, gozlem alan ve gozleme yontemi

 

Burada sence bunlardan hangisi BILIMSELLIGIN ISARETI.

 

Sadece yontem.

 

Cunku bir ideolojik inancsal ya da izme gore, herhangibirsey gozlem de verir gozlem de alir. Burada yontem nedir, AKLIN KENDINE DOGRULADIGI INANCIDIR.

 

Peki bilimsel yontemde AKLIN KENDINE INANC DOGRULAMASI VAR MI? yok.

 

Neden yok. Cunku YONTEM TUM INSANOGLU TURU ICIN GECERLI.

 

Simdi kendine su soruyu sor?

 

SOSYAL BILIMLERDE OLAN TUM INSANOGLU ICIN GECERLI BIR YONTEM MI, YOKSA AKLIN KENDINE DOGRULAMA INANCI MI?

 

Hukuk, etik, adalet, her turlu duzen ve sistemler ve yukarida verdigim sosyal bilim dallari yukaridaki cumledeki sikta hangisine giriyor.

 

Hak ve ozgurlukler, demokrasi, cumhuriyet, insan haklari, evrensel hukuk, ve insanoglunun fenomenal varligindan bu yana olan her bir duzen sistem ve izmler (komunizm, sosyalizm, marxizm, kapitalizm, emperyalizm, fasizm, kemalizm, monarsi, oligarsi, teokrasi, demokrasi, ve akla gelmeyen bir suru duzen ve sistem izmi)

 

Burdan ister istemez bir soru daha cikiyor.

 

Sosyal bilimler hukuk etik adalet hak ve ozgurlukler, HANGI DUZEN VE SISTEMIN YONLENDIRIM VE YAPILANDIRMA YONTEMI EVRENSEL SAGLADIGI VE TUM INSANOGLUNU KAPSAYAN DEGERLERI KAPSAR?

 

Burada BILIMSEL YONTEM KIME NEYE GORE VE HANGI DUZEN VE SISTEMIN YONLENDIRIM VE YAPILANDIRIMINA GORE GECERLI KILINIR?

 

Burada onemli olan AKLIN KENDISINE DOGRULADIGI INANCIN IDEOLOJININ VE HER BIR IZMIN YASAM VE ILISKI DE KURUMSALLASARAK DUZEN VE SISTEM HALINE GELEREK GERCEKLESMESIDIR. 

 

Yani GERCEGIN NE OLDUGUNUN INANC ILE DOGRULANMASIDIR. 

 

Bu temelde sorulan sorulari yanitlar misin?

 

Ozaman, bir yerde; su sorunu:

 

 

 

Bir kez daha tekrarlayayım; bilimsel gözlemlerden kaynaklanarak yapılandırılan sosyal bilgiler(bilim ahlakı yada bilimsel ahlak), bilimsel bilgi değil de neden inançtır?

 

Belki de kendin yanitlamis olacaksin.

 

Eger yanitlanmazsa bir sonraki mesaj da bakariz.

 

Yani sosyal bilgi bunyesinde neyin bilimsel neyin degil oldugu farkina.

 

Son soruna da soyle bir soru ile yanit vereyim.

 

Akraba evliliginde bilimsel olarak cocugun sakat dogma riski ve olanagi oldugu halde,

 

Birincisi neden bunu hukuk yasaklamiyor?

 

Ikincisi  neden insanoglu bunu hesaba katmiyor ve hala akraba evliligi yapmaya devam ediyor?

Link to comment
Share on other sites

Sana bir dip not. Sorgulama yaparken ya da bilgi ve dusunce paylasiminda sorgulama yaptirilirken; konu ya da kavram ile ilgili soruyu sorma ve sordurma bilinci ayri bir farkindaliktir.

 

Mesela kisi bir soru sorar, sen o soruya yonelik bilgi ve dusunce belirtmek yerine, KISIYE SORU YONELTEREK ONUN SORMADIGI O SORUNUN YANITINI ONDAN ALARAK ONUN KENDI SORDUGU SORUYA KENDISININ YANIT BULMASINI SAGLAYABILIRSIN.

 

Iste bu temelde konu ya da kavram ile ilgili bilgi ve dusunce paylasiminda KONU VE KAVRAMA UYGUN SORUNUN HER HANGI BIR TARAF TARAFINDAN SORULMASI o soruyu soran kisinin KENDI SORUSUNA KENDI YANITINI VERMESINI SAGLAR.

 

Boyle kisi farkinda olmadan GELEN SORU ILE KENDI SORGULAMASINI KENDISI YAPMIS OLUR.

 

Ayrica konu ve kavramin algi olarak netlesebilmesinde de uygun sorularin rolu buyuktur. Uygun olmayan sorular ise karmasa yaratabilir.

Link to comment
Share on other sites

Cocuklugundan hatirla, neydi sosyal bilimler. Tarih, cografya yurttaslik daha sonra felsefe, etik, estetik, psikoloji, sosyoloji antropoloji, psikiatri, tip, biyoloji, hukuk

 

Peki fen bilimleri neydi? Fizik, kimya matematik.

 

Bu iki bilim dalinda sence hangisinde bilimsel olmayan inancsallar ve ideolojiler var. 

 

Fen de yok.

 

Demekki bir yerde adi ustunde, sosyal bilimler ya da bilgiler; SADECE INSANOGLU TURUNUN KENDI BUNYESINDEKI YASAM VE ILISKIYI INCELEYEN BILIM DALLARIDIR.

 

Seninle tanışmadan önce inançsalların sosyal bilgilerde de olmadığını biliyordum. Ama seninle tanıştıktan sonra din hükümlerinin bile sosyal bilgi olduğunu kabullenme zorunda bırakıyorsun. Mesela bir kaç tanesini sayayım; Tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, hukuk, işletme, siyaset vs. Bu bilim dallarının hiç birisinin inançla ilgisinin olmadığını bilirdim. Hepsinin de insanoğlu fenomeninin yaşam şeklinin gözlemi sonucu yapılandırıldığını biliyordum. Gözlem, belge, bulgu temelli. Sadece deney/test yok. Deney ve testin sadece pozitif bilimlerde olduğunu biliyorum. Kaldı ki biyoloji biliminde deney ve test kesinliği de yok.

 

Sosyal bilimlere metafizik görüşler yüklenip ÖNERİLİYORSA bu çarpık düzenin, çarpık zihniyetlerin ürünüdür. Sosyal bilimler de, tarihsel gözlem, belge, bulgu temelli olarak, objektif kalması gerekir.

 

Neyse ben yine net cevap alamadığım soruma döneceğim. Eğer gerçekten net cevabım yoksa yok diyebilirsin. Konu gereğinden fazla uzamasın.

 

Butun bunlar ile ilgili, Bilimselligin ana iki temeli nedir?

 

Gozlemsel yanlislanabilirlik

 

Olgusal gecerlilik.

 

Buradaki ana sorun; Olgusal gecerlilik te degildir. CUNKU TUM INSANOGLUNU KAPSAR.

 

Peki ya gozlemsel yanlislanabilirlik.

 

Detaylandiralim.

 

Gozlem olmasi icin ne lazim.

 

Gozlem veren, gozlem alan ve gozleme yontemi

 

Burada sence bunlardan hangisi BILIMSELLIGIN ISARETI.

 

Sadece yontem.

 

Cunku bir ideolojik inancsal ya da izme gore, herhangibirsey gozlem de verir gozlem de alir. Burada yontem nedir, AKLIN KENDINE DOGRULADIGI INANCIDIR.

 

Peki bilimsel yontemde AKLIN KENDINE INANC DOGRULAMASI VAR MI? yok.

 

Neden yok. Cunku YONTEM TUM INSANOGLU TURU ICIN GECERLI.

 

 

Yukarda söylediğim gibi burada gözlemlenen yine insanolu fenomeni. Benim bildiğim, inanç ve ideolojiler sosyal bilimlerde önerilmez. Sadece insanoğlunun hangi tarihlerde yaşadığı, var oluşunun sebepleri ve toplumsal sonuçları tarafsız incelenir. Öneren niteliği varsa bilimsellikten çıkar. 

 

Tam burada yine akraba evliliğini misal vereyim. Akraba evliliğinin sonuçlarının gözlemi bilimseldir. Buradan hareketle bu gözleme bağlı ve objektif kalması gereken sosyal bilimde sadece OLUMSUZLUĞU anlatılmalı. Ama pozitif bilimin bulgusuna bağlı kalarak. Hukuk ise yasaklamalı.

 

Simdi kendine su soruyu sor?

 

SOSYAL BILIMLERDE OLAN TUM INSANOGLU ICIN GECERLI BIR YONTEM MI, YOKSA AKLIN KENDINE DOGRULAMA INANCI MI?

 

Hukuk, etik, adalet, her turlu duzen ve sistemler ve yukarida verdigim sosyal bilim dallari yukaridaki cumledeki sikta hangisine giriyor.

 

Hak ve ozgurlukler, demokrasi, cumhuriyet, insan haklari, evrensel hukuk, ve insanoglunun fenomenal varligindan bu yana olan her bir duzen sistem ve izmler (komunizm, sosyalizm, marxizm, kapitalizm, emperyalizm, fasizm, kemalizm, monarsi, oligarsi, teokrasi, demokrasi, ve akla gelmeyen bir suru duzen ve sistem izmi)

 

Burdan ister istemez bir soru daha cikiyor.

 

Sosyal bilimler hukuk etik adalet hak ve ozgurlukler, HANGI DUZEN VE SISTEMIN YONLENDIRIM VE YAPILANDIRMA YONTEMI EVRENSEL SAGLADIGI VE TUM INSANOGLUNU KAPSAYAN DEGERLERI KAPSAR?

 

Bu soruyu kendime elbette çok sordum. Sosyal bilimler belge ve bulguya(deney dahil) bağlı kalıyorsa sosyal bilimdir. Kişisel öneriler yüklenmemeli. Mesela evrensel hukuk tüm insanlığı ilgilendiriyor. Tıpkı fen bilimleri gibi.

 

Burada BILIMSEL YONTEM KIME NEYE GORE VE HANGI DUZEN VE SISTEMIN YONLENDIRIM VE YAPILANDIRIMINA GORE GECERLI KILINIR?

 

Burada onemli olan AKLIN KENDISINE DOGRULADIGI INANCIN IDEOLOJININ VE HER BIR IZMIN YASAM VE ILISKI DE KURUMSALLASARAK DUZEN VE SISTEM HALINE GELEREK GERCEKLESMESIDIR. 

 

Yani GERCEGIN NE OLDUGUNUN INANC ILE DOGRULANMASIDIR. 

 

Bu temelde sorulan sorulari yanitlar misin?

 

 

 

İnançlar ve ideolojileri objektif olasrak tanımlamak başka, inanç ve ideolojileri benimseyip onların peşine takılmak başka. Sosyal bilimler de fen bilimleri gibi tarafsız ve objektif olmalı. Eğer sadece söz konusu olan inanç ve ideolojiler ise, onların sadece varlığı ve yapısı incelenmeli. Objektif sosyal bilgi veya bilim bu olmalıdır. Çarpıtılıyor elbette.

Link to comment
Share on other sites

Belki de kendin yanitlamis olacaksin.

 

Eger yanitlanmazsa bir sonraki mesaj da bakariz.

 

Yani sosyal bilgi bunyesinde neyin bilimsel neyin degil oldugu farkina.

 

Son soruna da soyle bir soru ile yanit vereyim.

 

Akraba evliliginde bilimsel olarak cocugun sakat dogma riski ve olanagi oldugu halde,

 

Birincisi neden bunu hukuk yasaklamiyor?

 

Ikincisi  neden insanoglu bunu hesaba katmiyor ve hala akraba evliligi yapmaya devam ediyor?

 

Evrensel hukuk bir çok inançsal hükümleri töreleri yasaklamıştır. Ensest ilişki de yasaktır. Aslında akraba evliliği de yasaklanmalı. Zira gözlemsel bir bilgidir. İnasan oğlu için zararı/faydası gözlemlenebilmektedir. Bilimselliğe bağlı kalan davranış bilimi kuralları olmalıdır. Tabı bu evrensel olarak tüm insanlığın yararına olanı kapsamaldır. Demokrasi ve Özgür olma kuralları gibi.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...