freand Konu tarihi: Eylül 17, 2011 Report Paylaş Konu tarihi: Eylül 17, 2011 Şu ana kadar dinler tarihi hakkında söylenen şeyler çoğunlukla, günümüzde de varlığını sürdüren ve yaşamımıza doğrudan etkileri bulunan tek tanrılı dinlerin ortak noktasını oluşturan efsanelerin, binlerce yıl önce Mezopotamya ve Levant'ın verimli topraklarında yaşamış Sümerler, Akadlar gibi uygarlıkların mitolojisine ve bu uygarlıkların aksine zorlu çöl koşullarında yaşamış Semitik kavimlerin ataerkil yasalarına dayandığına dairdir. Niyahi olarak bu anlatılanlar doğrudur ama efsanelerin gerçek kökenine inmek için daha derinliki inceleme yapılmalıdır zira Sümerler gelişmiş bir dine mensuptu. Biz daha geçmişe, yerleşik yaşamdan çok daha öncesine, insanların avcı-toplayıcı olduğu ve klanlar halinde yaşadığı dönemlere bakmalıyız. Dinlerin ortaya çıkışına kadar sırasıyla Aminizm(Ruhçuluk), Naturizm(tabiatçılık), Totemcilik aşamaları izlenmiş ve nihayet Polytheism ve son olarak da Monotheism ortaya çıkmıştır. Bu aşamaların anlatıldığı muhtelem bir link vereceğim, baştan sona mutlaka okuyun. Bu linki M U T L A K A okuyun: LİNK Link to comment Share on other sites More sharing options...
TheUniverse Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 insanların çoğu umudu için inanır diye düşünüyorum.Mesela bir yakını öldüğünde iyi bir yere gittiğine inanmak istiyo tam inanamıyo ama inanmak istiyor.Halbuki onun bilincinin artık yok olduğunu ve azot döngüsüne karıştığından habersiz bile. Link to comment Share on other sites More sharing options...
freand Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 insanların çoğu umudu için inanır diye düşünüyorum.Mesela bir yakını öldüğünde iyi bir yere gittiğine inanmak istiyo tam inanamıyo ama inanmak istiyor.Halbuki onun bilincinin artık yok olduğunu ve azot döngüsüne karıştığından habersiz bile. Haklısınız, zaten dinlerin en ilkel temellerinden birisi olan Aminizm(Ruhçuluk)'ta da bu anlayış mevcut. Lütfen linki okuyun. Link to comment Share on other sites More sharing options...
TheUniverse Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 evet.Gördüm okumayada devam ediyorum.Ben ruhun beyinden ayrı ve ölmeyen bişey oldugunu düşünmüyorum.En büyük kanıtlarından biri Alzheimer hastalıgı ve beyindeki hafızanın kalıcı olarak gitmesi.Beyinle ruh birbirine bağlı.Beyinin hasar alması demek ruhunda alması demek oluyor.Ve buda ölümden sonra yaşam denrn kavramı çürütmek için yeterli bence. Link to comment Share on other sites More sharing options...
freand Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 evet.Gördüm okumayada devam ediyorum.Ben ruhun beyinden ayrı ve ölmeyen bişey oldugunu düşünmüyorum.En büyük kanıtlarından biri Alzheimer hastalıgı ve beyindeki hafızanın kalıcı olarak gitmesi.Beyinle ruh birbirine bağlı.Beyinin hasar alması demek ruhunda alması demek oluyor.Ve buda ölümden sonra yaşam denrn kavramı çürütmek için yeterli bence. Felsefede insanların algısı çerçevesinde şekillenen iki kavramdan söz edilir. Duyu organları vasıtasıyla doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanabilen insan dışı unsurlar genellikle fenomen; insanın bilici, benliği, duygu ve düşünceleri ve bunlar çevresinde şekillenen soyut kavramlar numen olarak isimlenir. Bu aslında, insanların kendilerini doğadaki diğer varlıklardan farklı kılma eğiliminin sonucunda ortaya çıkmış olmalıdır. İnsanların soyut kavramlar olarak tanımladığı, farkındalık yetisi, bilinç, duygu ve düşünceler de aslında beyinde gerçekleşen nöro-kimyasal reaksiyonların bir sonucu olarak maddesel temele dayanır. Aslında numenal yetiler de fenomenal temellidir. Aslında insan da sadece bir madde yığınıdır. Ben materyalistim, her şeyin maddesel temelli olduğunu düşünen birisi olarak ruh gibi kavramlara inanan insanlara acıyorum. Ruh kavramı büyük ihtimalle insanın sahip olduğu soyut düşünceler ve duyguların aslında beyinden yönetildiğini bilmeyen insanlar tarafından; bilincin merkezi olarak vücudun geneline yerleştirilmiş olmalıdır. Düşünce ve duygular da somuttur ve beyindeki kimyasal sürecin gayet maddesel ve somut örneklerindendir. Öleceğini bilerek yaşayan tek canlı olan insanın, ölümü kabullenememesinden dolayı varlığında ölmeyen bir parça araması onu ruh kavramına inanmaya itmiştir. Yeniden diriliş arayışında olan insanlar, çevrelerindeki kişilerin ölümden sonrası için umut vadeden açıklama ve iddialarından oldukça etkilenerek ölümden sonraki yaşam fikrinin yaygınlaşmasına sebep olmışlardır. Aslında yok olacak, azot ve karbon döngüsüne karışacaklardı. Umut ettikleri yeniden dirilişin bu Dünya'da olacağına inananlar reankarnasyona; ulvi bir diyarda olacağına inananlar ahirete inanmayı seçtiler. Link to comment Share on other sites More sharing options...
TheUniverse Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Felsefede insanların algısı çerçevesinde şekillenen iki kavramdan söz edilir. Duyu organları vasıtasıyla doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanabilen insan dışı unsurlar genellikle fenomen; insanın bilici, benliği, duygu ve düşünceleri ve bunlar çevresinde şekillenen soyut kavramlar numen olarak isimlenir. Bu aslında, insanların kendilerini doğadaki diğer varlıklardan farklı kılma eğiliminin sonucunda ortaya çıkmış olmalıdır. İnsanların soyut kavramlar olarak tanımladığı, farkındalık yetisi, bilinç, duygu ve düşünceler de aslında beyinde gerçekleşen nöro-kimyasal reaksiyonların bir sonucu olarak maddesel temele dayanır. Aslında numenal yetiler de fenomenal temellidir. Aslında insan da sadece bir madde yığınıdır. Ben materyalistim, her şeyin maddesel temelli olduğunu düşünen birisi olarak ruh gibi kavramlara inanan insanlara acıyorum. Ruh kavramı büyük ihtimalle insanın sahip olduğu soyut düşünceler ve duyguların aslında beyinden yönetildiğini bilmeyen insanlar tarafından; bilincin merkezi olarak vücudun geneline yerleştirilmiş olmalıdır. Düşünce ve duygular da somuttur ve beyindeki kimyasal sürecin gayet maddesel ve somut örneklerindendir. Öleceğini bilerek yaşayan tek canlı olan insanın, ölümü kabullenememesinden dolayı varlığında ölmeyen bir parça araması onu ruh kavramına inanmaya itmiştir. Yeniden diriliş arayışında olan insanlar, çevrelerindeki kişilerin ölümden sonrası için umut vadeden açıklama ve iddialarından oldukça etkilenerek ölümden sonraki yaşam fikrinin yaygınlaşmasına sebep olmışlardır. Aslında yok olacak, azot ve karbon döngüsüne karışacaklardı. Umut ettikleri yeniden dirilişin bu Dünya'da olacağına inananlar reankarnasyona; ulvi bir diyarda olacağına inananlar ahirete inanmayı seçtiler. Evet bende teknolojinin çok ilerlediği bir zamanda doğmayı şimdikne tercih edebilirdim.Gelişmiş bir medeniyet görmek en büyük hayalim Link to comment Share on other sites More sharing options...
TheUniverse Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 uzayda yalnız mıyız diye bir belgesel paylaştım izlerseniz bir takım şeylerden bahsediyor.Ben 3 yıldır kozmoloji hakkında detaylı araştırmalar yapmaya çalışıyorum Link to comment Share on other sites More sharing options...
evrensel-insan Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 17, 2011 Aslında insan da sadece bir madde yığınıdır. Iste her yerde, her firsatta her konuda aciklamaya calistigim gibi, yukaridaki cumle herseyi belirleyici ve bildirici bir faktor olarak, INSANOGLUNU INDIRGEMECI DEGERLENDIREN bir sorundur. Bu oyle bir sorundur ki, en basta insanoglu varliginin bilinc ve farkina vardirmadigi gibi, insanoglunun her turlu numenal yetisini de,insanoglundan alir; baska bir guce verir. Yukaridaki akilci degerlendirmenin, yine bir akilci degerlendirme olan idealizmden de insanoglunun varliginin bilincine ve farkina vardirmama ve insanoglunu tamamen baska bir guce kul ve kukla yapan Yaratilissal bakis acisinin; "Aslinda insanoglu tanrinin "ol" diyererek oldurdugudur. Iste basta varolus felsefesi ve metafizigin her turlu varliksal ontolojik ve teolojik ideolojilerinin dayandigi aklin ideolojik, inancsal ve dogrusal sabitligi, sahipligi materyalizmin varina idealizmin olunun eklenmesi ve var olmak temelli bakis acisinin her turlu sorunsal ve yuzyillardan bitirilemeyen ve hic birzamanda bitirilemeyecek olan tartismasidir. Cunku insanoglu var ve ol kokenli algilandiginda, kendi varligi yoktur ve baska bir gucun otoritesi, teslimiyeti altindadir. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Kovulmuş Üye Mesaj tarihi: Aralık 14, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 14, 2023 Ortadoğu kaynaklı bütün dinlerin kökeni mısır firavun hanedanligidir. Ahiret inancı mısırdan kopyadir Kabir azabı ve öldükten sonra dirilme mısırdan kopyadir Tanrının oğlu mısırdan kopyadir İsa Mesih, Mısır'daki isis dir. Muhammed'in annesinin adı Amine Mısır'daki amunettir Muhammed'in babasının adı abdullah Mısır'daki aken-atondur aprullah demektir. Tanrının göklerde olmasi inancı yineisirdan gelmiştir. Halifelik Mısır'daki Tanrının yeryüzündeki gölgesi inancından kopyadir. Güneş tanrisina göre namaz kılmak mısırdan alıntıdır. Ölülerin kefenlenmesi misirdaki mumyalamadan alıntıdır. Kutsal su zem zem ve Ayazma kutsal nilden kopyadir. Tanrının dağlara inmesi mısırdan kopydir. Piramitler bu yüzden dağ şeklinde yapılmıştır. Musa tür dağından Muhammed de nur dağından vahiy aldığını iddia etmektedir. Ve daha aklıma gelmeyen birçoklari mısırdan kopyadir. Mısır inancından sonra ilk önce Yahudilik sonra hristiyanlik sonra da Müslümanlik türemiştir. Ana köken misirdir. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Kovulmuş Üye Mesaj tarihi: Aralık 19, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 19, 2023 Firavunlarin inanışına göre kalp düşünme organıdır. Tıpkı Kuran'da belirtildiği gibi. Firavun inanışı ile İslam inanışı çok benziyor. Ama İslam daha da bağnaz olarak karşımıza çıkıyor. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now