Jump to content

Neredeyse tüm politikacılar sadece menajerdir


Kahin

Recommended Posts

Bu dünyadaki neredeyse tüm "politikacılar" ya doğrudan burada bahsedilen banka ve şirketten geliyorlar ya da onlara hizmet ediyorlar. Bu da onların sadece kamuflaj politikacılar ya da başka bir deyişle menajer oldukları anlamına gelmektedir!

      

Goldmann Sachs Örneği

Goldman Sachs bir yatırım bankacılığı ve menkul kıymet ticareti şirketidir ve uluslararası finans sektöründe önemli bir konuma sahiptir.

Goldman Sachs'ın eski Almanya Eş Başkanı olan Jörg Kukies, Nisan 2018'den bu yana Federal Maliye Bakanlığı'nda Devlet Sekreteri olarak görev yapmakta ve finansal piyasa düzenleme konularından sorumludur.

Goldman Sachs Almanya'nın eski başkanı Alexander Dibelius, "CDU partisi lideri Angela Merkel ile başbakan adayı gösterilmeden çok önce temas kurdu. Merkel için şirket patronlarıyla birkaç akşam yemeği ayarladı... Şansölyenin sorularını yanıtlamak için her zaman hazır" diye yazmıştı ekonomi dergisi Capital.

Kriz yılı 2008'de Angela Merkel, Goldman'ın danışmanı Otmar Issing'i yeni mali piyasa mimarisi uzman komisyonunun başkanı olarak atadı.

Döner kapı fenomeni - Goldman Sachs ağı

Goldman Sachs, yatay geçiş olgusunun en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Şirket, çok sayıda eski karar vericiyi danışman olarak işe alırken, aynı zamanda çalışanlar sürekli olarak hükümet veya denetim pozisyonlarına geçmektedir.

AVRUPA

José Manuel Barroso: AB Komisyonu Başkanı olarak geçirdiği on yılın ardından Barroso, 31 Ekim 2014 tarihinde AB Komisyonu'ndan ayrıldı. Temmuz 2016'da Londra'daki Goldman Sachs International'a geçtiğini açıkladı.

Mario Draghi: 2011-2019 yılları arasında Avrupa Merkez Bankası Başkanı olan Mario Draghi, 2002-2005 yılları arasında Goldman Sachs International'da Başkan Yardımcısı ve Genel Müdür olarak görev yapmıştır.

Mario Monti: 2011-2013 yılları arasında İtalya Hükümet Başkanı, 1995-2004 yılları arasında AB Komiseri, Goldman Sachs'ın 2010 yıllık raporunda ("Uluslararası Danışmanlar Kurulu") danışman olarak listelenmiştir.

Romano Prodi: eski İtalya Başbakanı ve AB Komisyonu Başkanı, 03/1990-05/1993 tarihleri arasında Goldman'da çalışmıştır. Prodi kamu görevinde olmadığı zamanlarda Goldman Sachs için danışman olarak çalışmaktadır.

Otmar Issing: 2007'den bu yana Goldman Sachs'ın Uluslararası Danışmanı olan Otmar Issing, ECB'nin eski Yönetim Kurulu üyesi ve Deutsche Bundesbank'ın eski Baş Ekonomistidir.

Peter Sutherland: 1989'a kadar AB Komisyon Üyesi (rekabet dahil) ve 1995'e kadar GATT Genel Direktörü olan Peter Sutherland, 1995'ten bu yana Goldman Sachs International'ın Yönetim Kurulu üyesidir.

Gary Cohn: Goldman Sachs'ın Başkanı ve Operasyon Direktörü Gary Cohn, 2017-03/2018 yılları arasında Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü olarak görev yapmıştır.

Stephen Mnuchin: Goldman Sachs için çalışan Stephen Mnuchin, Başkan Donald Trump döneminde ABD Hazine Bakanı oldu.

Philip D. Murphy: Eski Goldman Sachs Kıdemli Direktörü Philip D. Murphy, 2009 yılında ABD'nin Almanya Büyükelçisi olarak atanmıştır.

Henry Paulson: George W. Bush döneminde ABD Hazine Bakanı. ABD'nin en önemli banka kurtarma önlemlerinden bazıları, Goldman Sachs'ın eski CEO'su Paulson'ın görev süresi boyunca gerçekleşti.

Robert Rubin: Bill Clinton döneminde ABD Hazine Bakanı, Goldman Sachs'ın uzun süredir Denetim Kurulu üyesi.

Robert Zoellick: 2013 yılından bu yana Goldman Sachs'ın Uluslararası Danışma Kurulu Başkanıdır. Daha önce Dünya Bankası Başkanlığı, Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilciliği (2001-2005) ve Dışişleri Bakan Yardımcılığı (2005-2006) görevlerinde bulunmuştur. Zoellick 1990'larda Goldman Sachs'ta önce danışman, daha sonra da üst düzey yönetici olarak görev yapmıştır.

AB çapında bir mali işlem vergisine karşı lobi faaliyetleri

Goldman Sachs, AB çapında bir yasa teklifinin engellenmesinde de önemli bir rol oynamıştır. Yatırım bankası, seçilmiş politikacılara gönderdiği bir yazıda, maliye işlem vergisinin merkez bankalarının işleri ve likidite sağlanması üzerinde olumsuz bir etkisi olacağı uyarısında bulundu, diğer iş dernekleri ve finansal lobi gruplarıyla (Bundesverband Investment und Asset Management, Deutsches Aktieninstitut, Bayer, Siemens, vb.

Goldman Sachs'ın patronu Lloyd C. Blankfein'in Kölner Stadt-Anzeiger gazetesine göre  çalışanlara gönderdiği bir e-postada küresel mali krizde "kaybettiğimizden daha fazlasını kazandık" dediği söyleniyor.

Group of Thirty (G30), finansal piyasalar için çerçeve koşulların oluşturulmasında önemli bir etkiye sahiptir.

Birçok mevcut ve eski merkez bankası başkanının ve diğer finansal kurumların üst düzey temsilcilerinin katılımıyla uluslararası finans sektörünün düşünce kuruluşu olan Group of Thirty (G30), finansal piyasalar için çerçeve koşulların oluşturulmasında önemli bir etkiye sahiptir.

Lobi stratejileri ve etki 1990'ların sonundan bu yana G30, küresel finans sisteminin yönetişiminde merkezi bir rol oynamıştır. Üyeler etkili çalışmalar kaleme almakta ve uluslararası alanda geniş çapta kabul gören ve uygulanan politikaları savunmaktadır. G30'un temsil ettiği birkaç temel pozisyon şunlardır: Mali piyasaların serbestleştirilmesi, mali krizden çıkış yolu olarak kemer sıkma politikaları, işgücü piyasasında daha fazla esneklik (yani daha az istihdam koruması). Bu üyelerin pozisyonları özel bankacılık sektörünün çıkarlarıyla uyumludur ve bankacılık düzenleme ve denetiminin ulusal ve küresel düzeyde nasıl uygulandığını güçlü bir şekilde etkilemektedir. G30 üyelerinin güçlü konumları nedeniyle, önerilerini büyük ölçüde kendileri bile uygulayabilmektedirler.

G30 grubunun üyeleri: members

Daron Acemoğlu Türkiye'den bir "üyemizdir".

 

Burada, bir başka yatırım bankacısının başka bir çalışanı: Emanuel Macron

2012 yılında Macron, ABD'li ilaç şirketi Pfizer Nutrition'un bebek maması bölümünün gıda şirketi Nestlé tarafından satın alınmasına eşlik etti ve bu onu milyoner yaptı.

"Eski Rothschild bankacısı Emanuel Macron yeni ekonomi bakanı. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, eski bir bankacının ekonomi bakanı olmasıyla reform programına ivme kazandırmak istiyor."

Macron hiçbir zaman tek bir pozisyonda uzun süre kalmadı. En uzun çalışma süresi  Paris'teki yatırım bankası Rothschild & Cie'de oldu. Burada çok para "kazandı" ve seçim kampanyası sırasında "kendisine" iyi bir avantaj sağladı.

Fransız hükümetinde Ekonomi Bakanı olarak geçici pozisyonu bir "sıçrama" tahtasıydı.
 

Türkiyenin "tepesindeki" çakma siyasetçi 2015 yılında "Ben de menajer olmak istiyorum" demişti:

"Bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim, bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir" sözlerine iş dünyasından tam destek gelmişti!

Bu planı nereden buldu?
Bu, Global aile mafya çetelerinin bir planıdır. Bu aile çeteleri, bu dünyadaki insanların çoğunluğunu mülksüzleştirmek istiyor. İster kamu (Parlamentolar, belediyer, mülkleri vs.) ister özel kişi olsun, tüm mülkler şirketlerin mülkiyetine geçecek!

Türkiye'de de uzun zaman şirketçilik (Korporatizm = Faşizm) başladı, ancak çoğu insan bunu fark etmedi.

[Mussolini'ye göre fasci'nin (fascismo, Türkçe'de faşizm) anlamı korporatizmdir: Hükümet ve Şirket gücünün mükemmel birleşimi.]

Türkiye'de Belediye Şirketleri üzerine inceleme

Personel Hizmeti Sunan Belediye Şirketleri

'Spor yasası' Resmi Gazete'de: Kulüpler şirketleşecek

 

Şimdi uygun bir resim:

image.jpeg.b1436f3a5b20d75b1ee84cc0473a5c46.jpeg

Sanki patronun kim olduğunu biliyormuş gibi "askeri bir duruş" sergiliyor.

 

2012 Londra'daki yaz Olimpiyatları'nın açılış töreninde enteresan iki enformasyon vardır:

Birincisi, orada hasta çocuklar ve virüsler gösteriliyor. Bu, akrabalarına (Avrupa'daki diğer kraliyet evlerine) gizli bir mesajdır. Bu mesajla, 2020'de uygulanacak Korona Projesi ile kendilerini eğlendiriyorlar!

İkincisi, Kraliçe'yi James Bond (Daniel Craig) ile birlikte görebilirsiniz. Bildiğiniz gibi James Bond, Majestelerinin hizmetinde görevlidir. James Bond filmleri aslında aristokrat ailenin "reklam" filmleridir.

CORONA, Almanca Krone, Türkçe taç anlamına gelir. Latince corona = çelenk, güneşin tacı. Güneş tacının pürüzlü yapısı, aristokrat taçlarının (asalet = soylu) tanınabilir çatalları için bir model görevi görmüştür.

 

Tacı kimler takar (giyer)? Dünyanın efendileri kim? Düzeni tanıyın!
 

 

 

Link to comment
Share on other sites

Memed Şişmek i unutmuşsun. Mesuth yılmaz , apthullah gül de var. Bir de mortu çekmiş biri var babalar gibi satarım diyen herif.

Türkiye'nin sözde sanayicileri var. Hani meşhur şu en eski iki kafadar. İşte onlar küresel sermayenin Türkiye bonmarşesi.

Birde thayyiph var. Ülkeyi şirket gibi yöneteceğiz diye vaad vermişti.  Dediğini de yaptı.

 

Aklıma gelmişken ben Tayyip'in kendi annesine babasına böyle hürmetle çekilmiş bir resmini hiç görmedim.

Link to comment
Share on other sites

01/11/2021'de, "pandemi" sırasında, Global mafya çetesinin büyükannesi Elizabeth, Glasgow'daki BM İklim Değişikliği Konferansı'nda yaptığı konuşmada "dünya yöneticilerini" uyardı. Elizabeth (95) aslında Glasgow'daki BM İklim Değişikliği Konferansına bizzat katılmak istiyordu, ancak doktorları buna karşı çıktı. Tahtın varisi Prens Charles, eşi Camilla, oğlu William ve gelini Kate ile birlikte İskoçya'da düzenlenen BM Dünya İklim Değişikliği Konferansı'ndaydı. Aile yıllardır iklimin daha güçlü bir şekilde korunmasından yana.

O gün, İngiliz Milletler Topluluğu Hükümdarı Elizabeth, BM İklim Değişikliği Konferansı COP26 katılımcılarını bir video mesajıyla seslendi:

"Söz zamanı yerini eylem zamanına bıraktı" diyen Kraliçe, "Önümüzdeki günlerde dünya, insanlarımız ve bağlı olduğumuz gezegen için daha güvenli ve istikrarlı bir gelecek yaratma şansına sahip" dedi.

Elizabeth yaptığı açıklamada, menajerlerden kendi politikalarının küçük ayrıntılarının ötesine geçerek tarihi bir fırsatı değerlendirmelerini istemişti. "Kendi adıma, bu konferansın herkesin o anki siyasetin üzerine çıkma ve gerçek devlet adamlığını gösterme şansına sahip olduğu nadir durumlardan biri olmasını umuyorum."

Elbette bu mesaj sadece bir aldatmacadır, asıl amaç budur: Gezegene sonsuza dek sahip olmak, bedeli ne olursa olsun!

Korona "virüs" projesi gibi, "İklim değişikliği" projesi de bir tür taç projesidir! Bildiğiniz gibi, Elizabeth öldü. Şimdi oğlu Charles sülalenin yeni sözcüsü.

Charles 2023 iklim konferansı COP28'de uyarıyor:

"Dünyanın umudu size bağlı! COP28'in gerçek dönüşümsel eyleme doğru kritik bir dönüm noktası olmasını umuyorum."

Charles, 2023 yılında gezegeni "küresel ısınmanın" tahribatından kurtarmak için kalan 6 yılı geri sayan bir iklim saati kurdu.

Burada, "İklim koruma kralının" iklimi ne kadar çok önemsediğini göstermek için birkaç örnek:

Charles, 2023 yılında Paris'te Fransız parlamentosunun üst kanadı olan Senato önünde yeni bir iklim anlaşması çağrısında bulunmuştu. Paris'teki yaptığı konuşmayı bitirir bitirmez, Charles ve eşi Camilla planlandığı gibi trene atlayıp Bordeaux'ya üç saatlik bir yolculuk yapmak yerine özel bir jete bindi.

Mart 2023'te "iklim koruma kralı" Charles, 3.4 tonluk Bentley'ini bir toplantı için Berlin'e uçurdu.

Charles, Camilla'nın ayakkabısız kalmaması için eşinin yanlışlıkla yanına almadığı bir çift ayakkabıyı özel bir uçakla Londra'dan Kuveyt'e getirtti.

Anladınız mı? Buna başkalarına su vaaz etmek ve kendiniz şarap içmek denir.

Ve işte global mafya ailesi çetesinin bir başka üyesi:

Hollanda mafya babasının eşi Kraliçe Maxima, dijital kimlik kartının genel olarak tanıtılmasından yana. Maxima tarafından yapılan açıklamalar özellikle açıklayıcıydı. Maxima'ya göre "dijital kimlik, eğitim ve sosyal yardımlara erişimin ve insanların uygun şekilde aşılanıp aşılanmadığının kontrol edilmesinin anahtarıdır."

Kısacası bu Global aile mafya çeteleri, kendileri, çocukları, torunları ve torunlarının çocukları için yeryüzünde bir cennet yaratmak istiyorlar. Ataları zaten bu yönde çalışıyordu. Gelecekte, kendi şirketleri dışında başka şirket olmamalıdır. Dünyanın tek sahibi olmak istiyorlar.

Şu an Ekonomide yaratıcı bir yıkım gerçekleşiyor. Nakit para kaldırılıcak. İnsan sayısı yarı yarıya azaltılacak. Bunu gerçekleştirmek için "virüslere", "iklim değişikliğine" ve elektronik gözetime ve kontrole ihtiyaçları var.

Anlayacağınız: Bugüne kadar kanunen yasak olmayan her şeyi yapabiliyorken, gelecekte yapma ayrıcalığına sahip olmadığımız her şey yasak olacak!

Bu yoldaki engellerden biri Rusya'dır, Rusya tekelci bir dünya yerine çok kutuplu bir dünya istiyor. Bu yüzden Rusya oyunbozan ya da düşman olarak görüldüğü için, büyük olasılıkla NATO ülkeleri ile Rusya arasında doğrudan bir savaş çıkacaktır. NATO birkaç yıldır Rusya sınırına asker ve silah yığmaktadır.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Enflasyonu olmayan bir para birimine geçilmeli. O da altındır.

 

İstanbul borsası nadiren de olsa iyi şeylere sahne olabiliyor. Biga projesi ile altın ile alışverişin önünü açmaya çalışıyorlar.

Bir gram altın (biga) projesi ile hesabınızdan altın ile alış veriş yapma olanağı bulunuyor. Banka kartı gibi Biga kart ile tüm ürünleri fiyatı değişmeden Biga ile alabilirsiniz. Örneğin bir tane ekmek 0.005 gram altın ediyorsa hesaptan o kadar düşüyor. Maaşınızı da isterseniz altın izerinden hesabınıza aktarabilirsiz.

Bu proje aşamasından uygulama aşamasına geçerse uluslararası spekülasyonun da önüne geçilebilir.

 

Tabiki her şeyin bir düşmanı var. Başta İngiltere karşı çıkacaktır.

 

Devletlerin en sevmediği şey dünyanın dolar sisteminden çıkmasıdır. Rusya bitcoin ile alışverişe başladı ye ABD tepiniyor. Yaygınlaşmasında korkuyorlardı ama sonra spekülatif hareketler ile bunu aşacaklarını düşündüler.

Ancak altın ve gümüş ile ticaretin enflasyonu olmaz. Ayrıca hem metali hem de sanalı ile alışveriş devam edebilir.

Ama bitcoinin metali yok. Sadece sanal olması tehlike oluşturuyor.

Link to comment
Share on other sites

19/03/2024 Dr. Peter F. Mayer

Kanada vatandaşlarının banka hesaplarını sosyal kredi sistemine bağlıyor

Vatandaşların finansal özgürlüklerini kontrol altına almak için yeni bir girişimde bulunan Kanada, vatandaşların banka hesaplarını sosyal bir kredi puanına bağlayarak bankacılık sistemini değiştiriyor. Kanada bankacılık sistemi yakında "açık bankacılık" olarak bilinen sisteme dönüştürülecek. Böylece faşist önlemlere dostane ama yanıltıcı bir kılıf giydirilmiş oluyor.

Bunu destekleyenler, bankaların kolayca bilgi alışverişinde bulunmaları ve kullanıcı verilerine erişmeleri için daha "bütünleştirici" bir yol olarak tanımlıyorlar, ancak bu müşterilerin çıkarına olamaz. Bu hamle, finansal yönetimle ilgisi olmayan ancak vatandaşların kontrolü için önemli olan veri ve bankacılığın birleşmesine yol açacaktır. Bu da politikacılara ve bürokratlara mali durumumuz üzerinde tam kontrol sağlayacaktır.

Dünya Bankası'nın bir ortağı olan ve Birleşik Krallık İngiltere'de ortaya çıkan Open Banking Excellence (OBE) kuruluşu, sosyal kredi puanları ile bankacılık bilgilerini ve muhtemelen dijital nakit ve kimlikleri tek bir "kullanışlı" ve "kapsayıcı" yerde bir araya getirmekle övünüyor.

Halihazırda 40 ülkeye ulaşmış olan OBE, "sektörde bilgi paylaşımını, yeni düşünceleri ve ortaklıkları teşvik eden olağanüstü platformlar ve içerikler yaratmayı - küresel olarak daha iyi finansal katılım için açık finans ve verilerin benimsenmesini sağlamayı" amaçlamaktadır.

Open Banking Excellence'ın kurucusu Helen Child, "Bu daha adil, daha kapsayıcı ve daha açık bir toplumla ilgili" dedi.

Ancak, planı destekleyenler tarafından defalarca dile getirilmesine rağmen, bankacılıkta kapsayıcılık ve adalete duyulan ihtiyaç açıklanmamaktadır.

Child programla ilgili olarak "Finansal katılımı teşvik ediyor" diyor.

"Verileri demokratikleştiriyor." Bu muhtemelen özel verilerin artık özel olmadığı anlamına geliyor. Hepimizin bildiği gibi, nakitsiz topluma giden yolda "kapitalist gözetim toplumunda" (© Shoshana Zuboff) veri altından daha değerlidir. Kitleleri kontrol etmenin, paraya erişimlerini ve özgürce satın alma, ticaret yapma ve hareket etme yeteneklerini kısıtlamaktan daha kolay bir yolu yoktur.

Kredi itibarının ötesine bakmak, bir kişinin kişisel görüşlerine dayanarak küresel ekonomiye katılıp katılamayacağına karar vermekle eşdeğerdir.

Kanada'nın Corona salgınından bu yana "nefret" iddialarını bastırması ve önlemlere karşı yapılan protestolarla birlikte, bir sonraki adım kaçınılmaz olarak yanlış inançlara sahip olduklarından şüphelenilen vatandaşların paralarına erişimini engellemek olacaktır. Kanada hükümeti bu planlarını 2022 yılında Özgürlük Konvoyu protestocularının banka hesaplarını kapatarak test etmişti.

İngiliz siyasetçi Nigel Farage da debanking gündeminin kurbanı oldu. Farage hiçbir zaman bir suç işlememiş ya da pek çok kişinin "Farage fiyaskosu" olarak adlandırdığı durumu haklı çıkaracak bir şey yapmamıştır.

Coutts tarafından aniden bankasız bırakıldı ve hiçbir cari veya tasarruf hesabına erişemedi. Kredi kartları iptal edildi. Haber verilmeksizin sosyal hayata katılması artık mümkün değildi.

Farage gerekli araştırmayı yaptı ve sayısız insanın hükümet adına bankalar tarafından gerçekleştirilen aynı finansal saldırıya maruz kaldığını gördü.

Bu yaygın bir fenomendir.

Korona önlemleri sırasında, dijital aşı pasaportları arızalandığında kullanıcıların konumlara erişemediği bu durumu sık sık yaşadık.

Kanada, kitleleri kontrol etmek için resmi olmayan sosyal kredi puanlarını kullanmayı uman pek çok ülkeden biri.

Tüm bu önlemler merkez bankası dijital para biriminin (CBDC) nasıl çalışacağına zemin hazırlamaktadır.

CBDC'ler kamu kullanımına açıldığında, sistem herkesin kişisel verilerini, dijital kimliğini, sosyal kredi puanını, aşı durumunu ve parasını içeren kolektif bir ağ olacaktır.

- Çeviri sonu -

Kaynak: Sosyal kredi sistemi

Link to comment
Share on other sites

Bu da insanların alternatif para birimleri üretmesine sebep olacaktır. Bitcoin bunun için üretilmiş sanal bir paraydı aslında. Hackerlar ve suç örgütleri bankacılık sisteminin dışında bir alış veriş ağı kurmuşlardı. Bu suç ağı farkında olunmadan iyi bir şeye hizmet etti.

Ancak devletlerin resmi olarak tanımaması güvenirliğini sorgulanıyor.

 

 

Link to comment
Share on other sites

@somebody

Ancak devletlerin resmi olarak tanımaması güvenirliğini sorgulanıyor. 

Sadece o değil. Burada, tek gözlü haydutun elektronik dünyasının (Big Tech'in) da sahibi olduğunu eklemek lazım.

Bill Gates, Elon Musk, Jeff Bezos ve Zuckerberg gibi tipler şirketlerinin sahibi değildir. Onlar sadece kukla ve en fazla multimilyonerdirler. Sistem şu şekilde işliyor: "Varlıklarınızı" bir vakfa devretmeniz gerekiyor (küçücük bir kısmı sizde kalıyor) ve vakıf global mafya aile çetelerinin hakim olduğu sistem için çalışıyor!

Gelecekte tüm elektrik akıllı sayaçlarla kontrol edilecek ve yalnızca biyometrik verilerini açıklayanların internete erişmesine izin verilecek.

Link to comment
Share on other sites

Et yok, araba yok, seyahat yok: C40 Kentleri

İklim değişikliğiyle mücadele bahanesiyle, C40 Kentleri adı altında neredeyse distopik bir program: İnsanlar 2030 yılından itibaren et, süt, kendi arabaları ve tatilleri olmadan yaşayacaklar.

Kulağa distopik bir filmden fırlamış gibi geliyor ama gerçek. Dünyanın dört bir yanından yaklaşık 100 şehir "C40 Kentleri İklim Liderliği Grubu" adında bir koalisyon oluşturdu. Klaus Schwab'ın Dünya Ekonomik Forumu tarafından desteklenen C40, 2030 yılı için kendisine "iddialı hedefler" belirledi. Bu hedefler arasında sadece bir seçki olan aşağıdaki hedefler yer almaktadır; aşağıdaki bağlayıcı kurallar şehirlerin sakinleri için geçerli olacaktır:

Sıfır kilogram et tüketimi, sıfır kilogram süt ürünü tüketimi, kişi başına yılda en fazla üç yeni giysi, sıfır özel araç, kişi başına her üç yılda bir kısa mesafeli uçuş (1.500 km az).

Bahsedilen hedefler "iddialı hedefler "dir, ancak daha az iddialı hedefler pek de iç açıcı değildir: örneğin, et tüketimi 2030 yılına kadar sıfıra indirilemezse, kişi başına yılda en fazla 16 kilogram ete izin verilecektir, yani günde 44 gram. Ve yılda üç yeni giysi yerine sekiz yeni giysiye izin verilecektir.

Programa katılan şehirlerin tam listesi resmi C40 web sitesinde bulunabilir.

Türkiye'den İstanbul da listede yer alıyor.

Ağın merkezi Londra'da bulunmaktadır!

 

Burada Türkçe iki web sitesi buldum:

İmamoğlu C40 zirvesinde: hedefimiz yeşil İstanbul

C40 kentleri iklim liderliği

 

Link to comment
Share on other sites

52 dakika önce, Kahin yazdı:

Sıfır kilogram et tüketimi, sıfır kilogram süt ürünü tüketimi, kişi başına yılda en fazla üç yeni giysi, sıfır özel araç, kişi başına her üç yılda bir kısa mesafeli uçuş (1.500 km az).

Milletçe et ve süt ürünü tüketemiyoruz zaten. Belki de o yüzden bu kadar kuş beyinliyiz. Hatta kısa boyluyuz. 

Doğaya bakıyorum da etçiller hep daha zeki ve üstün. Acaba bunun bilimsel sebebi ne?

Bu bahsettiğin teorilerine göre bütün milletleri bizim millet gibi ekmek kafalı ve kısa boylu mu yapmak istiyorlar? 

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ekmek-ureticileri-sendikasi-baskani-cihan-kolivar-ekmek-aptal-toplumlarin-temel-gida-maddesidir-2000615

56 dakika önce, Kahin yazdı:

Türkiye'den İstanbul da listede yer alıyor.

Bu plan Türkiye de zaten 500 yıldır uygulanıyormuş gibi. Bu halk tarihi boyunca otçul bir milletti. Et girmez bizlerin sofraya. Para yok. 

2 saat önce, Kahin yazdı:

ve yalnızca biyometrik verilerini açıklayanların internete erişmesine izin verilecek.

Burayı anlayamadım. Daha detaylı açıklarmısın? 

Link to comment
Share on other sites

@Maddeci

Milletçe et ve süt ürünü tüketemiyoruz zaten. Belki de o yüzden bu kadar kuş beyinliyiz.

"Kuş beyinli" olmak dinden dolayıdır. "Allah" ve hocalar onlar için düşünürken dindarlar neden kendileri için düşünsün?

 

Hatta kısa boyluyuz.

Türk halkı kısa boylu değil.

Son verilere göre, 2023 yılında dünya çapında erkeklerin ortalama boyu yaklaşık 173 cm'dir. Türkiye ortalaması 176 cm'dir

Dünya genelinde kadınların ortalama boyu ise 161 cm'dir. Türkiye ortalaması 161 cm'dir

Dünya boy ölçüleri listesi

Bana göre, boy büyüklüğündeki bölgesel farklılıkların ana nedenleri kalıtım ve beslenme standartlarıdır. Protein açısından zengin bir diyet önemlidir ve bu nesiller boyunca fark edilir.

 

Doğaya bakıyorum da etçiller hep daha zeki ve üstün. Acaba bunun bilimsel sebebi ne?

Önce zeka gelir sonra et! Yani "zeki" olan çabuk et bulur. Bilimsel sebebi budur.

Ayrıca zeki terimi hakkında da yanlış bir anlayışa sahibiz. Çoğu insan sırf eğitimli olduğu için bir kişinin aynı zamanda zeki olduğunu düşünür. Bu yanlış.

Kişisel tecrübelerime göre, akademisyenler en aptal olanlardır. Ne kadar çok eğitim, o kadar çok aptallık.

Kara delikler, Büyük Patlama, zamanda yolculuk, ışık hızında seyahat, virüs, bağışıklık sistemi ve bulaşıcı hastalıklar gibi  kavramlar kimin beyninden çıkıyor?

Aynen!

Eğitim satın alınabilir ama zeka satın alınamaz. Ya da başka bir deyişle, zeka neredeyse her derecedeki eğitimin yerini alabilir, ancak eğitim zekanın yerini alamaz.

Zeka nedir ki zaten? Kimin zeki olup olmadığını kim belirler?

İnsanların yalnızca aklı vardır ve akıllarını doğru kullanabilmeleri için mantıklı düşünebilmeleri gerekir. Mantık, çelişkiye düşmeden tanımlama sanatıdır. Ve mantığını çelişkiye düşmeden kullanan çok az insan vardır. Bunu sadece alfa hayvanlar ve alfa ikameleri (beta hayvanlar) yapabilir. Bu, doğanın bunu bu şekilde tasarladığı anlamına gelir. Alfaların zihinleriyle ilgili özel olan şey, ağ bağlantılı bir şekilde düşünebilmeleridir. Bu, beyinlerinin 5 duyu aracılığıyla aldığı bilgileri daha iyi bağlamalarını sağlar.

 

Bu bahsettiğin teorilerine göre bütün milletleri bizim millet gibi ekmek kafalı ve kısa boylu mu yapmak istiyorlar?

Hayır, insanları "öldürmek" istiyorlar. Doğanın 5 biyolojik yasasını biliyorlar! İnsanlar protein almadan hastalanır, buna yetersiz beslenme denir. Ve bazı biyolojik çatışma programlarında, protein olmadan hayatta kalamayız.

 

Burayı anlayamadım. Daha detaylı açıklarmısın?  

Biyometrik veriler: Parmak, yüz, davranış

Biyometrik doğrulama, bir kişinin iddia ettiği kişi olup olmadığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde doğrulamanın bir yoludur. Bir biyometrik doğrulama sistemi, belirtilen verileri bir veritabanındaki doğrulanmış kullanıcı bilgileriyle karşılaştırır. Geleneksel sistemlerde bu bilgiler şifrelerdir. Biyometrik kimlik doğrulamada ise bu bilgiler fiziksel veya davranış tabanlı özelliklerdir.
 

 

Link to comment
Share on other sites

47 dakika önce, Kahin yazdı:

Türkiye ortalaması 176 cm'dir

Türk erkeklerinin ortalama boyu en fazla 172 filan. Yaşlıları katarsan 169 civarıdır. 

Nereden biliyorum? Türkiye de yaşıyorum. Senin gibi Avrupa da değilim. 

49 dakika önce, Kahin yazdı:

Önce zeka gelir sonra et! Yani "zeki" olan çabuk et bulur. Bilimsel sebebi budur.

Zeka sabit bir şey midir yani değiştirilemez midir? Ben sonradan çok başarılı olan bir sürü kişi gördüm. 

Bilim adamları ve komplocular bu konuda ortak bir noktada buluşabiliyorlar mı? 

Link to comment
Share on other sites

@Maddeci

 

Öncelikle, yukarıda etoburlar yerine etçiler diye anlamışım!

 

Türk erkeklerinin ortalama boyu en fazla 172 filan. Yaşlıları katarsan 169 civarıdır. 

Nereden biliyorum? Türkiye de yaşıyorum. Senin gibi Avrupa da değilim.  

Yukarıda belirtilen veriler, Türk makamları tarafından DSÖ'ye iletilen resmi verilerdir.

 

Zeka sabit bir şey midir yani değiştirilemez midir? Ben sonradan çok başarılı olan bir sürü kişi gördüm.  

Zeka doğumla gelir!

Ve, başarılı olmanın zeka ile ne ilgisi var? Bana bir örnek gösterebilirmisin?

Link to comment
Share on other sites

21/03/2024 Peter F. Mayer

Araştırmacı Sandi Adams: Sözde "gıda dönüşümü", küresel gıda arzını kontrol etmek için çiftçilere karşı yürütülen bir savaştan ibaret

Sözde "gıda dönüşümü", küresel gıda arzını kontrol etmek ve çiftçilere karşı bir savaş yürütmek için küreselciler tarafından yönetilen bir komplodan başka bir şey değildir.

Colchester Council Watch ile "gıda dönüşümü" kisvesi altında küresel gıda üretimini kontrol etmeye yönelik Birleşmiş Milletler liderliğindeki bu program hakkında konuşan araştırmacı ve uzman Sandi Adams'a göre bu böyle.

Resmi olarak "gıda dönüşümü", gıda üretimi ve tüketiminde daha sürdürülebilir yöntemlere geçişi tanımlamak için kullanılan gevşek tanımlı bir terimdir. Bu terimin çok gevşek bir şekilde tanımlanması, kötü niyetli aktörlerin bu terimi, özellikle de dünyanın dört bir yanındaki çiftçilere zarar verecek şekilde kötüye kullanmasına izin vermiştir.

Bu durum, Hollanda'dan Hindistan'a kadar tüm dünyada çiftçilerin öncülük ettiği protestolara yol açmıştır ve protestolar devam etmektedir. Bu çiftçiler, yerli üretimi baltalayan ve fiyatları düşüren ürünlerin ithalatına yol açan neoliberal ticaret politikaları, devlet desteğinin geri çekilmesi ya da gerçekçi olmayan hedefler belirleyen iklim politikalarının uygulanması nedeniyle geçimlerini sağlamakta giderek daha fazla zorlanıyor.

Adams, İngiltere'de, özellikle de İngiltere'nin güneybatısındaki kırsal Somerset bölgesinde tarıma yönelik planları anlattı. BM'nin gıda dönüşümü gündeminin son derece zengin, hesap vermeyen ve seçilmemiş bir grup elit tarafından bölge çiftçilerine nasıl aktarıldığını belirtti.

Adams, "Çiftçilerin bunun nereye gittiğini ve şimdi bir şeyler yapmazsak çiftçiliğin öleceğini gerçekten anlamalarını sağlamalıyız" dedi.

Adams sözlerine şöyle devam etti: "İngiltere'deki çiftçiler baskı altında, ancak en kötü baskı, bakanlıktan bir adamın tüm çiftlikleri ziyaret etmesi ve önümüzdeki üç yıl içinde çeşitlendirmeye gitmediğiniz ve et, süt ve koyun yetiştiriciliğini bırakmadığınız takdirde sübvansiyonlarınızın kademeli olarak kesileceğini söylemesi."

" Çiftçilere sübvansiyonların kesilmesi gerektiği ve çiftliklerini çeşitlendirip iş kurmaları gerektiği söylendi."

"Bu, Birleşmiş Milletler direktifine kadar uzanan küresel bir gündem. Uzun süredir devam ediyor."

Tarım, gerçek anlamda büyük ölçekli bir tarımsal teknoloji endüstrisine dönüşmüştür. Çiftlikler ya BlackRock, Vanguard ve diğerleri gibi büyük varlık yöneticilerinin ya da doğrudan milyarderlerin ve onların vakıflarının sahip olduğu tarım grupları tarafından satın alınıyor ya da üretimleri devralınıyor.

"Bu devasa şirket çiftliklerini inşa edebilmek için çiftçilere çiftçilik yapmamaları için para ödeniyor.

"Genetiği değiştirilmiş ve robotik merkezli olacak."

Ortak nokta, çiftçiliğin şu ya da bu şekilde kasıtlı olarak imkansız ya da mali açıdan sürdürülemez hale getirilmesidir. Amaç, çoğu çiftçiyi topraktan uzaklaştırmak ve doğal olarak kıtlığa yol açacak ve gıda güvenliğini baltalayacak bir gündemi dayatmaktır.

Bu 'gıda dönüşümünün' ayrılmaz bir parçası da 'iklim acil durumu' söylemi ve karbon ekonomisi ve karbon ticareti ile ilişkili 'net sıfır' ideolojisidir. WEF ve BM, 'net sıfır' hedeflerine ulaşmak için hükümetlere tarımı baskı altına almaları ve bildiğimiz tarım ticaretini ortadan kaldırmaları yönünde baskı yapıyor.

WEF, geleneksel et ve süt ürünleri yerine, tarımın yerini genel tüketim için şirket kontrolünde, böcek bazlı "gıdaların" alması için bastırıyor. Bu arada, Amerika'nın en büyük tarım arazisi sahibi Bill Gates, laboratuvarda yetiştirilen "etini" tanıtıyor.

- Çeviri sonu -

Kaynak: gida dönüşümü çiftçilere karşı bir savaşdır

 

İnternette gezinirken bir Türk e-gazetesinde aşağıdaki mesajı fark ettim. Bu mesajın özelliği, kavramsal gücünü burada okuyabilmemiz; kavramsal güc burada gün ışığına çıkıyor:

Işıklar, iklim krizine dikkat çekmek için bir saat kapanacak

"Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF) iklim krizi ve doğa kayıplarına dikkat çekmek için 2007’den bu yana sürdürdüğü küresel etkinlik Dünya Saati, bu yıl 23 Mart'ta 'Dünya için bir saat ver' temasıyla düzenlenecek. Işıklar cumartesi akşamı 20.30-21.30 arasında bir saatliğine kapatılacak."

Işıklar iklim krizine dikkat çekmek için bir saat kapanacak



Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın (WWF) kimler tarafından ve ne amaçla kurulduğunu bilmiyorsanız, buradan okumalısınız:

24/06/2011 Lars Langenau

WWF ne kadar endüstri dostu?

Kuruluşunun 50. yıldönümü münasebetiyle WDR, dünya çapında faaliyet gösteren bu ünlü çevre derneğinin perde arkasını araştırdı. Bu çarpıcı belgesel, kuruluşun endüstrinin çıkarlarına ve milyarlarca dolarlık kârına ne kadar derinden bağlı olduğunu gösteriyor.

WDR araştırmasına göre, yıllık yaklaşık 500 milyon avroluk bağışları, 4.000'e yakın çalışanı ve 100'den fazla ülkedeki şubeleriyle etkili bir çevre örgütü olan WWF, endüstrinin çıkarlarıyla iç içe geçmiş durumda - rapor, derneğin çalışmalarının "Yaşayan bir gezegen için" sloganıyla uyumlu olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

WDR'nin "Panda ile Anlaşma" adlı belgeselinde, Wilfried Huismann, bağışçıların iyi niyetinin bazen gezegenin korunmasına pek de hizmet etmeyen çıkarlar uğruna zorlandığını öne sürüyor.

Huismann, WWF'nin şüpheli şirketlerin "sürdürülebilirlik sertifikaları" almalarına yardımcı olduğunu belgeliyor. Kuruluş, tarım devi Monsanto ve çok uluslu Wilmar gibi genetik mühendisliği şirketleriyle "yuvarlak masalarda" çalışıyor ve soya ve palmiye yağını "sürdürülebilir" bir şekilde ürettiklerini onaylıyor.

Kaplan için bir milyon yerlinin sürülmesi
Diğer şeylerin yanı sıra, Hindistan ve Endonezya'da yüzyıllardır kutsal sayılan vahşi hayvanlarla birlikte yaşayan yerli halkların kitlesel olarak ve genellikle şiddet kullanılarak yerlerinden edilmelerini örnek gösteriyor. Huismann, kaplanları korumak için bir milyon yerlinin yerinden edileceği iddia edilen Hindistan'a gitti; ancak yerel aktivistler bunun saçmalık olduğuna inanıyor. WWF'nin kaplan projesi 1974'ten bu yana, henüz 5.000 kaplan varken devam ediyor. Bir çevre aktivisti, eğer başarılı olsaydı, şu anda orada en az 8.000 kaplanın yaşıyor olması gerekirdi diyor, ancak görünüşe göre çok daha az sayıda var. Ve bu az sayıdaki büyük kediler, WWF'nin kendi seyahat şirketinden eko-turistler tarafından günde sekiz saat boyunca ve 155 cip ile bir kaplan rezervinde sadece onlara bakmak için takip ediliyor. Araştırmaya göre, varlıklı konuklar bunun için yaklaşık 10.000 dolar ödemek zorunda - yerel aktivistler orijinal ormanın ekoturizm adına yok edildiğinden şikayetçi.

Huismann'a göre, sadece büyük bir banka WWF ile "iklim ortaklığı" için 100 milyon dolar bağışta bulunuyor. Ancak aynı banka Endonezya'da, yağmur ormanlarının büyük bir bölümünü yok eden palmiye yağı şirketlerinin ormansızlaşmasını finanse ediyor. Buna rağmen WWF, Sürdürülebilir Palm Yağı Yuvarlak Masası'nda (RSPO) gıda endüstrisinin büyük oyuncularıyla birlikte yer almaktadır.

Para ve kan soyluluğu ile iç içe
Film aynı zamanda WWF ile para ve kan soyluluğunun iç içe geçmişliğini de belgeliyor. Prens Philip WWF'nin onursal başkanıdır. WDR'ye verdiği özel bir röportajda hayvanların avlanmasını şöyle gerekçelendiriyor: "Türler arasında bir denge kurulmalı. Bunu doğaya bırakamazsınız. Yırtıcıları yok ederek hayvanları korumuş olursunuz." İngiliz Kraliçesi'nin 90 yaşındaki kocası, 1961'de öldürdüğü kaplanı sadece bir tane olduğunu söyleyerek savunuyor.

Gizli "1001 Kulübü"
WWF bir zamanlar büyük ölçüde Avrupa aristokrasisinin üyeleri tarafından kurulmuştu. Huismann, derneğin aristokrasinin sömürgecilikten kurtulma dönemlerinde avlanma alanlarından korktuğu için ortaya çıktığından şüpheleniyor - sloganları hala sömürgeciliğin sloganıydı: "Doğa insanın yokluğudur - en azından yerlinin" diyor Huismann.

Örgütün ilk başkanı olan Hollanda Prensi Bernhard, bugün hala Batı'nın seçkinlerinin bir araya geldiği bir tür WWF destekçileri derneği olan "1001 Kulübü "nü de kurmuştur. Üyeleri ağırlıklı olarak sanayicilerden oluşmaktadır.

- Makaleden kısaltılmış alıntı -

wwf endüstriyle birlikte masada

wwf ve prens philip
 

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...