Jump to content

KALBİNİN SESİNİ DİNLE


tabu

Recommended Posts

     Vakit gece yarısını bulmuş, odama büyük bir sessizlik çökmüştü. Mutfaktan gelen sesle irkildim. Duvara yaslı sopayı kaptığım gibi mutfağa yöneldim. Bir köy okulu lojmanında kalıyordum ve evime bir fare dadanmıştı. Uzun zamandır onu evden atamıyordum. Bu defa çıkışı olmayan bir köşeye saklanmıştı. İsteseydim o anda sıkıştığı köşede elimdeki sopayla vura vura onu öldürebilirdim. Bu düşünce öylesine ürküttü ki beni, hayır dedim, ona bir şans vereceğim ve evimden çıkmasını bekleyeceğim. Bu safça bir düşünceydi. Farenin bir anlaşmaya uyma ihtimali yoktu, bense adil bir karar alma derdindeydim. Onun böyle bir ölümü hak etmediğini düşündüm. Bir yuvası olmalıydı, bir ailesi… Geri dönmediğinde onu merak edecek birileri var mıydı bilmiyorum ama ben öyle düşündüm. Fare, benim bu düşüncelerimden habersiz, uzun tüysüz kuyruğunu yere sabitlemiş, kaçınılmaz sonu bekliyordu. Çaresizlik içinde yüzünü duvara dönmüş, af dileniyordu sanki… Kalbinin ne denli şiddetle attığını duyar gibiydim. Belki de en çok iğrendiğim bu hayvan, her nasılsa gözümde küçüldükçe küçülüyor, zararsız bir canlıya dönüşüyordu.

     Bir köy okulunda öğretmenliğe başlamak benim için büyük bir şanstı. Şehirde doğmuş büyümüş biri olarak içimdeki köy özlemini doyasıya giderdim. Acemilik günlerimde çocuklarla birlikte öğrendim. Onların hayallerine ortak oldum, kendi çocukluğuma döndüm. Dört mevsim yaprağını dökmeyen ağaçlar arasında iki katlı lojmanın alt katında doğayla iç içe geçirdim bütün zamanımı. Sürprizlere de alışmıştım artık. Çoğu zaman bir plastik bardakla geziyordum evin içinde. Tavandan sarkan örümcekleri bu bardakla kovalıyordum. Yakalayabildiklerimi tekrar doğaya bırakıyordum. Bu defa durum farklıydı. Bir plastik bardak değil, demir bir sopayla bekliyordum. Elimde tuttuğum sopa, fareden çok beni korkutmuştu. Sanki o sopa benim tepeme inecek ve bütün hatalarımın bedeli olarak oracıkta şiddetli bir sonla can verecektim. Farenin bu düşüncelerimden de haberi yoktu. Küçüldükçe küçülüyordu gözümün önünde. Tamam teslim oluyorum, der gibiydi. Yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Ancak bir heykel böyle kıpırtısız durabilirdi. Onu heykelden ayıran şey, şiddetle çarpan kalbiydi. İkimiz de birer kalp taşıyorduk. Bir kalbin başka bir kalbi öldürmesi an meselesiydi. Dünyada en çok yaşanan şeydi bu. Ölümler, bir başka kalbin eseriydi çoğu zaman. Herkesin yaptığını ben de yapacak ve atan bir kalbi durduracaktım. Gerilmiştim. Ellerim titriyordu. Sıkıca kavradığım demir sopa elimden kayıp düştüğünde, derin bir oh çektim. Anladım ki, ben aslında kendimi affetmiştim.

     Sonraki günler, fare gibi davranmaya başladım. O beni görmezden geliyordu, ben de onu… Çıkıp gitmemişti. Ama sıkıştığı deliğe bir daha girmedi hiç. İkinci bir şans dilenmek istemiyordu benden. Hem artık kuralları o koyuyordu. Roller değişmişti. Ortada yiyecek bırakma diyordu, bırakmıyordum. Sık sık temizlik yap diyordu, sık sık temizlik yapıyordum. Tencerenin ağzını açık bırakma, içeriyi havalandır, çöplerini günlük boşalt…  Elbette bütün bunlar benim uydurmam. Bana hiçbir şey söylemedi, köşeye sıkıştığında da benden hiçbir şey dilenmemişti, tutmayacağı bir söz vermemişti bana. Gözlerini duvara dikip tehlikenin geçmesini bekledi sadece. Sesini duyduğum kalp, farenin değil benim kalbimin sesiydi. Bütün bunlar bir iki dakika içinde olmuştu. Gerilen de bendim, elleri titreyen de. Sopa elimden düşünce derin bir oh çeken de... Fare, arkasına bile bakmadan gitti. Bir daha da görmedim zaten. Ama evde olduğunu biliyordum. Ben yokmuşum gibi davranıyordu, ben de o yokmuş gibi... O kendini ev sahibi görüyordu ve ben bunu kabullenmiştim. Kuşkusuz kiracı olan bendim. Benden önceki öğretmenler gibi…

     Bir zaman sonra hiçbir iz kalmadı ondan geriye. Ev sahipliği iddiasını o da sürdürmek istemedi. Sessiz sedasız kayıplara karıştı. Ama bir fareden öğrendiklerimi unutamıyorum. Aramızda hiçbir konuşmanın geçmediği o gecede öğrendiklerimin her biri ayrı bir ders niteliğindeydi: Bu dünyada hepimiz kiracıyız. Hayat sizi görmezden geldiğinde, üzülmeyin. En karanlık anınızda, yapacaklarınız kalmadıysa yanacak ışığı bekleyin. Güneş doğduğunda roller değişecektir. Kafanıza inmek üzere olan bir sopa yok. Önce elinizdeki sopayı atın. Başkaları sizi affetmeden siz affedin kendinizi. Kimse size kural koymadan siz koyun kurallarınızı. Şansınızı iyi kullanın, tutmayacağınız sözler vermeyin. Ve kalbinizin sesini dinleyin…

  • Like 1
  • Thanks 2
Link to comment
Share on other sites

×
×
  • Create New...