Jump to content


duran

Recommended Posts

Güvenlik üzerine – Ne zaman güvenli bir ülke oluruz-

 

 

    Güvenliğe farklı boyutlardan
bakmaya çalıştım, güvenlik önemli bir insani ihtiyaç, toplum
ve ulusun devamı için çok önemli bir gereksinme. Güvenlik ile
alakalı olduğunu düşündüğüm bazı konulara değinmeye
çalıştım; kişilik yapısı, eğitim, iktisad, insan hakları ve
eşitlik, adalet, hukuk, kamu yönetimi, sosyal yapı ile ilgili
görüşlerimi yazdım. Savunma ve askeri alana dağir pek bilgim yok
-askeri ve savunma alanına dağir açıklama getirmek iyi olurdu-.

 

 

    Her insanın bir anlamlandırma
sistemi vardır bu anlamlandırma sistemi içinde, İnsanı, hayatı
ve dünyayı kendi anlamlandırma sistemleri içinde
anlamlandırıyorlar, doğum, ölüm, gibi kelimelere anlam
yüklüyorlar. Mesela bir anlamlandırma sistemi, insan kendini
geliştiribelir diyorken bir diyeri insan ançak belli kalıplar
içinde gelişebilir diyor, her kültürün'de dünyayı ve çevresini
anlamlandırma sistemi vardır. Bazı zihniyetlerin hayata verdikleri
anlamlar, dünyayı algılayış şekilleri kargaşa ortamı
yaratıyor, mesela dogmatik zihniyetler, komplocu zihniyet, feodal
zihniyetler gibi. Dogmatik zihniyet tüm eleştirilere kulaklarını
tıkar, sadece kendi yandaşlarını dinler, planları programları
kendi düşüncesindeki kişilerle paylaşımda bulunur gerçek
muhattapları ile konuşmaz, kendi gibi düşünmeyenleri hemen
kötüler, yok etmek ister. Komplocu zihniyet ise her yerde komplo
arar, başarısız olduğu yerde bir komploya kurban gittiğini
söyler, bu kişiler korkak ve paranoyaktırlar, kriz anlarında bu
komplocu zihniyet daha da alevleniyor. Feodal zihniyette erkek egemen
bir yapı, kadının ikinci sınıf olduğu bir yapı vardır,
eğitime, bilgiye, yeteneğe önem verilmez, yaş daha önemlidir, bu
kişi bunamış olsa dahi, bu kişinin söyledikleri kişi üzerinde
ve toplumda bu kişinin sözü geçerlidir. Ailede, okulda,
gruplarda, ülkelerde bu zihniyetlerin yaygın olması o ortama
kargaşa, şiddet, ayrımcılık, nefret getirmekte ve güvenli bir
ortam oluşamamaktadır.

 

 

 

    Korku ve kaygılarını en aza
indirmiş bireyler ve toplumlar sağlıklı bir ruh yapısı içinde
olabiliyorlar, ruh sağlığı yerinde bir insan, kişiliğini
sağlıklı bir şekilde oluşturabiliyor.

 

Bağnazlıktan temizlemiş, anlamsız
önyargıların, kalıpyargıların içine girmemiş kişiler ve
toplumlar özgür düşünebiliyor, özgür düşünen birey
sorgulaya biliyor, eleştirebiliyor, söz söyleye biliyor, ailedeki,
toplumdaki, okuldaki eğitim bu yönde ilerlemeli. Okuldaki eğitim
malumat yüklü, ezberci olmaktan uzaklaşmalı, sorgulayan,
eleştirel düşünme yeteneği geliştirilmeli, sorumluluk bilinci
artırılmalı. Adalet, eşitlik, dürüstlük, sevgi gibi değerleri
en üst değerler olarak benimsemiş kişilerin yaygın olduğu
toplumlar daha az güvenlik endişesi yaşıyor.

 

 

 

Çeşitli ülkeleri, haritaları
incelediğimde, inceleyenlerin yazılarını okudumda bir Ulusun
oluşumunu belirleyen ve bir arada tutan etkenlerin ne ırkı, ne
dili, ne dini/mezhepi, ne çoğrafi özellikleri, hatta ne aynı
toprak parçasıdır. Bir de başka ulusun karşıtlığına
dayandırılarak ulus oluşturulmamalı. Ulusun oluşumu akla,
mantıklı düşünceye, adalete, eşitle dayandırılmalı, böyle
bir oluşumda insani ihtiyaçların karşılanması daha kolay
oluyor, böyle oluşturulan ulusların birlik ve beraberlik sağlaması
ve güven içinde yaşamlarını sürdürmeleri daha olası gibi.

 

 

 

İnsanın uzun süre belirsizlik içinde
kalmaya katlanamadığı için çoğunlukla insan karşısındaki
kişiyi, olayları hemen tanımlama durumuna girmekte, belkide böyle
tanımlayarak kendini güvende hissetmesini sağlıyor, ama böyle
hemen sorgulanmadan alınan bilginin kalıpyargıya dönüşme
olasılığı vardır, kalıpyargıların hoşgörüyü engellediği,
ırksal ayrışmalara neden olduğunu, ötekileştirme söyleminin
artırdığını düşünüyorum, güvensiz ortamlarda kalıpyargılar
artmakta. Gerginlik anlarından sonra birliği sağlamak için
oluşturulan önyargılar, kalıpyargılar ve ırk temelli üzerine
oluşturulan birlik anlayışları uzun sürede ayrışmalara neden
olmaktadır. Kesinlikle Tarih tarafsız bir şekilde yorumlanmalı,
yanlış yorumlanmamalı.

 

Bir toplumun bir soruna karşı ortaya
koydukları çözüm yolları zamanla o toplumun kültürünü
oluşturur, bu soruna koyulan çözüm yolları zamanla işlevsiz
hale gelebilir, toplum sağlıklı olmadığında geliştirilen bir
çözüm yolu olabilir.

 

 

 

Bir ulus bir ulusun topraklarında
kanunsuzlukla iş yapmak için bulunmamalı, bu benim ulusumdan bir
kişi veya kurum olsa bile bu kişiyi ve kurumu engellemeye çalışmak
gerek, hele bir kurum maddi yardımdır falan filanla kendi
mezhebini, inançını yaymak için bir ulusa sözde yardımda
bulunarak orada egemenlik kurmak için bulunmamalı, bir ulusu az
gelişmiş olarak tanımlamamalıdır. Bir ülke bir toplumu
evrensellik iddiası ile o toplumu eritmeye kalkmamalı, böyle
davranışlar savaşların nedenleri olmaktadır.

 

           Devletin varlığının anlaşılması, kurumların tanınması her yurtaşın
görevi olmalı, kurumların işleyişi bir biriyle bağlantısı
bilinmeli, yurttaş kendi haklarını bilmeli ve haklarında yaşanan
sıkıntıları nasıl aşabilirin yollarını araştırmalı,
yaşadığı ülkenin kurumsal işleyişini bilmeli ve haklarına
tecavüz edildiğinde nereye gideçeğini bilmeli. Çevresini tanıyan
kişiler kendilerini daha çok güvende hissetmekte. Kurumların
sorunlarının farkında olarak kurumlara eleştirilerimizi
yöneltmeliyiz, sorunun değil çözümün bir yerine adapte olarak
kurumu iyileştirmeliyiz.

 

Gördüğüm kadarıyla aileden
başlayarak, kurumlara kadar yaşanan korkular, baskılar sonucunda
kişi sıkılkan, çekingen kendi hakkını arayamaz bir hal içine
girebiliyor, birde şöyle bir durum gördüm sorunlarımızı ne
şekilde aşaçağımızı bilememek ve sonuçta aşamamak kişileri
olaylara karşı duyarsız hale getiriyor.

 

Şöyle bir durumda var, çoğunluk bir
sorunu olduğunda hangi devlet kurumuna baş vuracağını
bilmemekte, şikayetçi olduğu birçok konuda, veya şöyle niye
yapılmıyor ki diye söylendiği bir çok konuda aslında kamuda
veya özerk kurumlarda azınlık bir grup olsa bile o alanda
çalışmalar oluyor bence.

 

 

 

Alınan güzel kararlar, kurumlar içinde yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle, bireysel çıkarlar
için kurumun çalışmaları yok sayılmakta, kurumların etkin bir
şekilde işleyişini engellemkte. Alınan sonuçlar uygulamakta
geçikmekte, işlerlik kazanamamakta, kurumlara olan güven
sarsılmakta.

 

 

           Toplumun, devletin hareketli yapısı düşünülerek gerekli hukuki
düzenlemeler zamanında yapılmalıdır. Güvenliğin olmadığı
yerde ise hukuksal düzenlemeler zamanında yapılamıyor. Devlet
hangi hal içinde bulunuyorsa hukuki değerlendirmeleri ona göre
yapmalıyız, olağanüstü hal ise olağanüstü hal kanunlarına
bakarak ona göre hukuk dışı bir uygulamanın olup olmadığına
bakmalıyız, normal zamanda normal kanunlara bakmalıyız. Kamu
düzeni, kamu sağlı, kamu ahlakını bozucu durumlar göz önüne
alınarak hakların kullanılmasında demokratik toplum düzeni göz
önüne alınarak sınırlandırmalar olabilir, bu sınırlandırmalar
toplumun düzeni için gereklidir, Temel hak ve hürriyetlerle ilgili
genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olmaz ve öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz. Eşitlik ilkesini değerlendirilirken, aynı hukuksal
durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı
tutulur. Güvenliğin olmadığı yerde adaletin sağlanması çok
zordur, insan onuruna yaraşır bir hayat sürmek, insan
ihtiyaçlarının karşılanması çok zorlaşmaktadır.

 

 

 

Sosyal ve ekonomik hakların
karşılanmadığı yerlerde kişinin siyasal haklarını tam
anlamıyla etkin olarak kullanması çok zorlaşmaktadır, Siyasal,
sosyal ve ekonomik hakların tüm yurttaşlar tarafından eşit
şekilde kullanıldığında her alanda en ideal eşitliğe
kavuşulaçaktır herhalde.

 

Yurtaşların unutmaması gereken bir
meselede, birçok hak için geçerli olan bir durum da bir hakkın
kullanılması ile birlikte bir ödev de bereberinde gelmekte.

 

            
Her konuda iyi bir veri akışının sağlanmadı ve kamu yönetiminde
denetim mekanizmasını kurmadan, kamu organları tarafından yapılan
işlerin boşa çıkma, çıkar gruplarına haksız çıkar
sağlamasına neden olabilir, bu boşa çıkan işlerin ve haksız
çıkarında, kamuyu zarara uğratmakta ve haksız çıkarlarda
halkın devlete karşı güvenini sarsmakta, kamu içindeki haksız
çıkarlar ise halkın devletine karşı duyarsızlaşmasına yol
açmakta. Denetimin eksik yapılandığı alanda iyi bir planlama
yapılamamakta, denetim eksik olduğunda devletin tanımış olduğu
teşvikleri, muafiyet ve istisnaları gerçek amacı dışında
kullanma durumu ortaya çıkabilir, kayıt dışı
çalışmak/çalıştırmak, karapara işi yapan ve aklayan'lar
denetim eksikliğinden yararlanmaktadırlar.

 

İyi bir yurttaş olarak yaptığımız
maddi yardımlarımızın yerine ulaşıp ulaşmadığının
denetimini yapmalıyız, yaptığımız yardımlarla karşı tarafı
etkilemeye çalışmadan yapmalıyızdır. Bilgi edinme hakkımızı
kullanmalıyız.

 

 

 

             Haberin kaynağını araştırmadan hemen ortalığı ayaklandırmamak
gerekli, haberi kaynağından doğrulatmalı, bilgi sahibi
olmadığımız konu hakkında bilimsel kurumlardan bilgi almalı,
Türkiye Bilimler Akademisi, üniversite dergilerinden, meslek'te
uzmanlaşmış meslek odaları gibi kurumlardan bilgi almaya özen
göstermeliyiz.

 

 

 

             Her meslekte meslek edinme aşamaları, meslekte yükselme, atama
işlemleri özerk bir şekilde kurumsallaşarak yapılmalı, mesleğin
bugünkü ve geleçekte değerini şuan mesleklerini içra edenler
belirliyor, meslek etiğini benimsemiş ve savunan meslek adayları
artırılmalı. Meseleklerde uzmanlaşmaya gidilerek, meslek
mensupları toplumsal çıkarları bireysel çıkarlara tercih
edmelidir. Personel sistemi iyi işletilmeli, görev, yetki ve
sorumluluklar iyi dağıtılmalı. Hak etmediği vasıfları almaya
kalkışan bir kişi, kendine kaldırması ağır olan bir sorumluluk
almış olur, yetki sınırlarını bilemez, şiddet uygulayabilir,
sorumluluk almaktan kaçınır, diye düşünüyorum. Hemşehriciliği
kamu hizmetlerinde kendine öncelik sağlamak için yapanlar
bencildir, bencillik sürekliliği getirmez, sürekliğin olmadığını
gören kişi kendini güvende hissedemez, güvenliği hep yanlış
yerlerde arar. Kendim için istediğimi senin için de kendime
istediğim gibi istiyorum, yani bu ikisini kapsayan bizim için
istiyorum anlayışı olduğunda düzen daha iyi sağlanabiliyor.

 

 

 

Hakimlerimizin bağımsız, tarafsız olması, herkesin yararınadır. Savcılık ve polis'e delil toplama
işi için yardımcı olmalıyız, delil toplama aşamaları iyi
işlemez ise soruşturma aşaması iyi işlememekte, böyle olduğunda
devlete güven eksikliği doğuyor. Adalet duygusu sarsılmakta.

 

             Güvenliğin olmadığı yerde ayrışmalar, kopuklukların baş göstermesi
beklenmelidir. Güvenlik anlayışı her ailede farklıdır, erkeğin
veya kadın'ın eşitini, fiziki, psikolojik, ekonomik, sosyal şiddet
uyguladığında, sindirmek için kısıtlamaların yapıldığı bir
toplumda, çocukların okula gönderilmediği, kız-erkek
ayrımcılığın yapıldı, kadın erkek ilişkilerinin koparıldığı,
engellendiği, kısıtlandığı, gelinin dışlandığı ortam
güvenli olmaz, kısaca eşit ilişkilerin dışındaki ilişkiler
güvensizlik yaratmakta böyle sorunların yaşandığı ilişkilerde
örgütlenememe, birlikte hareket edememe sorunu doğuyor.

 

 

 

              Suçun yaşandığı ortamda maddi hasar meydana gelmekte, suç esnasında
birde suçun ortadan kalkmasından sonra insanlarda suç korkusu
yaşanmakta bu yaşanan suç korkusu maddi hasardan çok daha fazla
bireye ve topluma zarar vermekte, güven bunalımı yaşanmakta,
bireyi kendi içine dönük yaşamasına neden olabilmekte, insanlar
arası bağları zayıflatabilmekte, böyle durumda suç daha kolay
yayılabileçek zemin bulmaktadır.

 

 

 

             İktisadi düzenin oluşması, gelişmenin, kalkınmanın gerçekleşebilmesi
için güvenlik en temel şarttır. Ekonomik kriszlerin sıklıkla
meydana gelmesi iktisadi olarak belirsizlikleri artırmakta, emek
güçünü olumsuz etkilemekte. Gelir ve servet dağılımında
oluşan bozukluklar sonucunda yoksulluk, yolsuzluklar artmakta, bu
gibi durumlarda ulus kelimesine yüklenen anlamlar yeniden
tartışılmaya başlanmaktadır. İç ve dış borç yükünün
fazla olması, iktisadi alanda yaşanan olumsuzluklar ulusal
güvenliği tehdit etmektedir.

 

 

 

            Mezhepler Kuran'ı Kerim ile bağdaştırılamaz, her mezhep benim dediğim

doğru diyor, Kuran'ı Kerim bir tane olduğuna göre bir doğru
vardır. Mezhepler en büyük ayrılıkları getirmekte, çatışmalar
doğurmakta, güvenliği uzun yıllar bozmaktadır. Devletin her dine
eşit şekilde yaklaştığı, siyasetin din üzerinde baskı araçı
olarak kullanılmadığı ortamlarda insanlar yaratılışını,
yaratanını daha iyi tanımakta.Laiklikten rahatsız olanlar,
laikliğin baskı ve çıkar odaklarından uzak bir ortamda bireylere
yaratılışını en iyi tanıma ortamı sağladığının
farkındalarmı açaba.

 

           "Ne Mutlu Türküm" diyemeyen, bu sözün ırk ile alakası
olmadığını biliyormu açaba, Atatürk milliyetciliğinden
haberdarlarmı açaba. Bu anlayışlar yıllarca şiddet ortamı
yarattı.

 


Duran Aydoğmuş

 



 

  • Like 5
Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...