-
İçerik sayısı
19 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
4
tabu last won the day on 5 Mayıs 2024
tabu had the most liked content!
Sitemizdeki itibarı
9 NeutralSon profil ziyaretçileri
223 profil görütülenme
-
Lokman Suresi 34. Ayet Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve özelliklerini) O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)
- 75 yanıt
-
- 1
-
-
- kuran delilleri
- bilim
-
(2 etiket daha)
Konudaki etiketler:
-
yavrum bu cep telefonu mesajı mı?! insan akıldan bu kadar mı yoksun olur? bir şeyi ölçmezsen her b.ka inanırsın işte. ben sana bir ilke ortaya koyuyorum: bir şeyi ölçebildiğin sürece üzerine net konuşabilirsin. al ben de sana mesaj gönderiyorum: necati rab'dir. necati'nin tanrı olduğuna fırsatın varken inan. sonra yok ben duymadım, yok ben inanmadım deyip de ağlama! öbür dünyada kendisine inanmayanların k.çına kazık sokuyor necati haberin ola!.
-
ama dünyanın kaç günde yaratıldığından tut bir sürü saçmalık bizim anladığımız gibi değil he çeviri hatasıdır kesin milyarlarca insan da bu yanlış çevirileri okuyor ne kadar aciz bir tanrın var, mesajını bile doğru ulaştıramıyor insanlara
-
ölçülemeyen şeylere senin ahlakını da ekleyebilirsin. çünkü sende ahlak yok. kişisel fantezilerini tanrı diye pazarlayan bir karaktersizsin. sana "salak" diyerek iltifat etmişim.
-
Eğer herkes ayetlerin dediğini yapsaydı nasıl bir dünya olurdu?
tabu replied to Emre_1974tr's konu in Genel
herkes fantezisini yazıyor burada! insan denen canlı bir hayvan türüdür. beyninin fazla gelişmiş olması onun ilkel genetik mirasını, içgüdüsel tepkilerini büsbütün ortadan kaldırmıyor. yani makinenin ayarlarında var bu saydıkların. hangi dönemde hiç hırsızlık olmamış, hiç savaş yaşanmamıştır? -
küfretmiyorum, ben aklını hayalî varlıklarla bozmuş biri miyim? dua ettim, vize işlemlerim çabucak bitti diyene "salak" derim. dua ile vize işlemleri arasında nasıl bir korelasyon olduğunu açıklarsan salak olmadığını anlarız. hangi soruma cevap verdin de kara delikler üzerine tepinip duruyorsun? kedi olalı bir fare yakalamış gibi şu ahlaksızdaki sevince bak! kara delikler üzerinden tanrı'nı mı ispatladın sen şimdi? bilim bugün ölçemediğini yarın ölçer. ama senin gibi din simsarları belirsizliklerden beslenir. senin tanrı'n evreni kaç günde yarattı anlat bakalım? gün kelimesini çarpıtmazsan senin bir ahlaksız olmadığını da anlarız.
-
iyice çocuklaştın.. senin fantezilerin kimin umurunda? kutsal kitabında en basit fizik kurallarından habersiz tanrı'nın cahilliğini görmezden geliyorsun da sıra benim kara delik bilgime mi geldi? vize şartlarım tutmuyordu, dua ettim ardından kolayca vizemi aldım diyen salak sen değil misin? ineğin g.tünde bile tanrı arayan bir hindu'dan ne farkın var senin? bilim birikimli olarak ilerler, bugün ölçemediği bir şeyi yarın ölçebilir diye sıranın senin hayalî varlıklarına geleceğini mi sanıyorsun?
-
anlaşıldı iyice kontrolü kaybettin. referansın akıl ve bilim olmazsa saçmalamak, tutarsızlık, çarpıtma kaçınılmaz olur. tanrı'nın günüyle insanın günü farklıymış... bu tanrı, kutsal kitabı canı sıkıldığında kendisi okumak için mi göndermiş, yoksa insanlar anlasın diye mi? tanrı'nın insanlarla da diğer canlılarla da ilgilenmediği açık. depremde 'baba galiba öleceğim' diye çığlık atan kızın sesini duymayan, enkazın altında hangi koşullarda can verdiğini umursamayan, kuyruğuna teneke bağlanan yavru kedileri görmeyen, sadist hayalî tanrı'nla sana mutluluklar dilerim. dilerim küçük çocuğun bir gün o kız çocuğu gibi aynı çığlığı atmaz, eğer atarsa onu kurtaracak olan bilim ve vicdanını yitirmemiş insanlar olacaktır. senin tanrı'n yine kör, sağır ve dilsizi oynayacaktır.
-
şu da ölçülemez, bu da ölçülemez deyip suyu bulanık gösterme çaban çarpıtmadır. bir belirsizlik yaratıp buradan varlığına inandığın şeyleri gerçekmiş gibi sunamazsın. ben "ölçme" dersi aldım: doğrudan, dolaylı ve türetilmiş ölçme olmak üzere üç türü vardır. her ölçme işleminde de "hata payı" vardır. hata payını düşürdükçe ölçüm gerçeğe en yakın olur. akıl yürütme farklı, ölçüm yapmak farklıdır. bilgiyi de ölçebilirsin, sıcaklığı da ölçebilirsin. bilim adamlarının yellenip yellenmediğini de ölçebilirsin ama meleklerin yellenip yellenmediğini ölçemezsin. meleklerin varlığına inanabilirsin, yellenmediklerine de inanabilirsin ama bunu ispatlaman olanaksızdır. tanrı'ya inanmanı hiç kimse eleştirmiyor burda, en azından ben eleştirmem. fikir düzeyinde her şey mümkündür: paralel evrenler de olabilir, tanrı da olabilir, tanrılar da. fakat ölçme işlemi bilimsel bir eylemdir, verdiğin örneklerle bu eylemi tartışmalı gibi göstermek iyi niyetle açıklanamaz. ölçülebilir olmak, bilimsel bilgiyle dini bilgi arasındaki en önemli farktır. dünya'nın yuvarlak oluşu, evrim vs. keşifleri dini metinlerde göstermeye çalışmak da en başta tarihi gerçekleri çarpıtmak demektir. aslına bakarsan dünya'nın yuvarlak oluşu da hatta evrim de çok eski tarihlerde dile getirilmiştir. ancak bunlar fikir düzeyinde kalmış, kabul görmemiş ya da yaygınlaşmamıştır. insanlar dünya'nın düz olduğuna inanagelmişlerdir, ta ki ispatlanana kadar. hiçbir dini metin de bilimsel bir gerçeği içine doğduğu toplumda tartışmaya açmaz. dinler esasen siyasal hareketlerdir. bir dünya görüşü vardır ve insanları bu dünya görüşü etrafında toplanmaya çalışır. bir toplum tasavvuru vardır. güç birliği vardır, ortak tavır alma vardır. emirler vardır, yasaklar vardır. ama dünyanın yuvarlak oluşu hiçbirinin derdi değildir. kozmolojiye ilişkin tutarlı ya da tutarsız bazı bilgiler vermesi onların bilimsel ya da entelektüel bir dert edindikleri anlamına gelmez. çok eski tarihlerde yazıldıkları için bilimsel gerçeklere ters ifadeler içermesi kaçınılmazdır. yüz yıl önce yazılmış bir bilimsel kitapta bile hata bulmak mümkünken dini metinleri bugünün bilgi ve değer anlayışıyla büsbütün bağdaştırmak, binlerce yıllık dinsel metinlerle bilimsel gerçekler arasında paralellik kurmak akla ziyandır. Yardımseverlik, iyilik, cömertlik gibi erdemleri bulabiliriz onlarda ama günümüz standartlarında kadın hakları, çocuk hakları gibi değerleri bulabilmek olanaksızdır.
-
bunlar çarpıtma. her şeyi aynı şekilde ölçememen birini gerçek, diğerini gerçek dışı yapmaz. kriter bu değildir. bir şey varsa ölçülür, yoksa ölçülmez. kişinin annesine olan sevgisi ile kişinin kilosunun ölçümleri farklıdır. birinde tartıya çıkar, diğerinde ise hem açık gözlem vardır hem de mutluluk hormonu salgılarsın. ayrıca sevgi gibi soyut kavramlarda net ölçümden söz edilemez zaten. bu duygunun organizma üzerindeki değişimlerini gözlemleyebilirsin. bir bebek tanrı'ya inanmadan yaşayabilir ancak bir bebek sevgisiz yaşayamaz. yapılan deneylerle sabittir. ayetlerin edebi, mecaz, üçüncü anlamı, beşinci anlamı diyerek çağdaş yorumlara uygun şekilde okunması da bir başka çarpıtmadır. ayrıca bir iki ayeti tartışma konusu yapmak değil asıl mesele. durduğun yer önemlidir. bilim birikimli olarak ilerler; yanlışlanabilir, eleştirilebilir, tartışılabilir, düzeltilebilir. darwin'in kitabında yanlış bulabilirsin, doğrusunu söylersin. şurada yanılmış dersin yeni bulgulara dayalı olarak. oysa dini metinlerin doğruluğu yanlışlığı tartışmaya dahi açılamaz. bilim adamları yellenen insanlarmış... işte bu bilimsel bir görüştür. ancak senin amacın konuyu sulandırmak.
-
nesnel gerçeklikten uzaklaşan bir insan her şeye inanabilir. inandığı şeyin din olması da gerekmez. dua etmek "dilemektir", "yakarmaktır"; sorgulamak değil teslim olmaktır. senin üstünde büyük bir gücün varlığını kabul etmek, ona yalvarmak, yardım istemektir. tek yönlü bir eylemdir. bu yüzden duanın gerçekleşme zorunluluğu yoktur. fakat kişinin inanarak dua etmesi zaten daha işin başında olumlu bir duygu uyandırır bireyde. olumlu düşünce, bir işin rast gitmesi için yeterli değilse bile ilk koşuldur. inanmanın, ibadet etmenin, dua etmenin rahatlatıcı bir tarafı olduğu muhakkak. sen de bunun konforundan memnunsun. Tıpkı yaklaşık 7 milyar insan gibi. Sorun şu ki amerika yerel dinlerinden afrika ve uzak doğu dinlerine kadar sayısız tanrı var ve herkes mutlu! hakiki din bizim dinimiz, hakiki tarikat bizim tarikatımız, hakiki şeyh bizim şeyhimiz diyen milyarlarca insan... oturup hangisi doğru söylüyor diye tek tek ciddiyetle araştırmaya kalksan doğru dini doğru tarikatı bulana kadar ölürsün. kaldı ki dinlerde "kabul" ve "teslimiyet" vardır. "sorgu" ve "şüphe" arınılması gereken özelliklerdir. büyük dinlerin otantik halleriyle bugün yaşaması mümkün olmadığından reformist dokunuşlarla varlıklarını sürdürebilmektedirler. her çağdaş yorum, onlara taze kan pompalamaktadır. tabii ölüye ne kadar taze kan verirseniz verin ölüdür. ama siz diyelim ki annenizin öldüğüne inanmıyorsanız aslında ölmüş olan anneniz sizin için yaşıyordur! nesnellikten uzaklaşırsanız her şey mümkündür. isa'yla da konuşabilirsiniz, isa da sizinle konuşabilir.
-
benim ergenlik dönemimde porno filmlerin gösterildiği sinemalar vardı. Bir defasında cebimdeki bütün parayı sinemaya verdim ve cebimde minibüs parası dahi kalmadı. sinemadan çıktıktan sonra "eyvah" dedim, eve kadar nasıl yürüyeceğim? sanki bir ses beni duydu ve yolda para buldum. bulduğum para tam olarak o zamanki minibüs ücretine denk bir paraydı. ne eksik ne fazla. şaşırdım kaldım. tanrı, sinemada porno film izlediğim için beni ödüllendirmiş olamazdı. fakat asıl soru şu: sinema yerine mesela camiye gitmiş olsaydım ve cami çıkışı yolda para bulsaydım tıpkı senin gibi tanrı'nın beni ödüllendirdiğini düşünürdüm. sen başına gelenleri istediğin gibi yorumlayabilirsin, ben de başıma gelenleri istediğim gibi, bir başkası da yine istediği gibi... gerçek olan nesneldir ve ispatlanabilir, açıklanabilir, tekrarlanabilir. eğer ortada bir sınav var ve sınavı çalışan değil de çalışmayan kazanıyorsa burada bir ödül değil problem var demektir. şimdi elini vicdanına koy ve söyle: bu durum adil midir? başka bir sınavda da sen çok çalışır fakat çalışmayan biri o sınavı kazanırsa haklı olarak bu seni öfkelendirmez mi? ayrıca "kafası çalışan" biriysen ve çok çalışmak yerine doğru stratejilerle çalışmışsan bu durumda da sınavı kazanman olağandır ve tanrı'nın ekstra "torpil"ine ihtiyacın yoktur. vize işlemlerinde gerekli özellikleri taşımayanların vize alması ise "tutarsızlık"tır, bunu vize verenlere sormak lazım. hayatın boyunca işlerin hep yolunda gitmeyeceği gibi, hep de kazık yemezsin. bazen hayat insanın yüzüne güler. işte bu anlarda bir yahudi de bir hindu da bir budist de bir afrikalı da kendi tanrısı tarafından korunup kollanmasını memnuniyetle karşılar. bir hindu'ya, başına gelen iyi şeylerin inandığı tanrılarla alakalı olmadığını anlatamazsın. çünkü onun kendi hayatındaki deneyimleri bu yöndeki düşüncesini güçlendiren örneklerle doludur. bir hindu sana "elinizi vicdanınıza koyun söyleyin, bunlar nedir?" diye sorsaydı o hindu'ya cevabın ne olurdu? Vicdan demişken sen bir tanrı olsaydın kaynar kazana bir çocuğun düşmesine izin verir miydin? daha geçen gün bir çocuk salça kazanına düşerek feci şekilde can verdi! çok daha eski bir haberde ise sara hastası bir gencin ocağın üzerine düşerek can verdiğini okumuştum. sen ise vize alırken sana torpil geçen tanrı'nın gizli elini görmemizi istiyorsun. vicdanının sesini dinlemesi gereken kişi kimdir?
- 33 yanıt
-
- 1
-
-
çalıştıktan sonra niçin tanrı'dan isteyeyim ki? başarımı niçin görünmez bir varlıkla paylaşayım ki? zor bir sınavı çalışmasam kazanamam, çalışırsam kazanırım. bir de hayatta tesadüfler vardır, müminler ona "tevafuk" der, yani uygun düşme. bazen bulunduğun yer/zaman ve şartlar sana umulmadık kapılar açar, fırsatlar doğurur. özel hayatta da iş hayatında da ömrümüz boyunca küçük ya da büyük fırsatlarla karşılaşırız. tıpkı umulmadık kazalarla karşılaşabildiğimiz gibi. ne bu kazalar ne de fırsatlar tanrısal değildir, özel bir ödül ya da ceza yoktur. bu yüzden kanser olan bir kişinin "neden ben?" diye sorması anlamsızdır. inanırlar bu gibi durumları bir ödül veya ceza olarak görürler. deprem gibi doğa olaylarını en ilkel dinlerden hristiyanlık, müslümanlık gibi büyük dinlere kadar hep bir cezalandırma aracı olarak görmüşlerdir. hayatta kalanın bunu "tanrı beni korudu" olarak yorumlamasının hiçbir nesnel dayanağı yoktur. kişi bu inancı üzerinden kendisini görünmez bir güce borçlu hisseder. küçük prens'i okumayanlara ısrarla tavsiye ederim okumalarını. orada ben her şeyi yaparım edasındaki bir krala gün batımlarını çok seven küçük prens güneşi batırmasını söyler. tamam der kral ama güneşin battığı filan yoktur. kral der ki bir şeyin olması için şartların oluşması gerekir, şartlar oluştuğunda güneşi batıracağım. vakti geldiğinde gün batımı zaten yaşanacaksa o hâlde krala ne ihtiyaç vardır?. dualarımızın kabul olması da böyle.
-
Özgür irade!.. Yıl olmuş 2023, hâlâ insanlar özgürce eylem ve söylemlerini ortaya koyamazken... Genetik/kültürel/tarihsel nedenlerle davranışlarımızın bir dolu belirleyicisi varken... Kalkıp da özgür iradeden ve buna bağlı "imtihan" varsayımından bahsetmek ancak bir karikatür diyaloğuna konu edilebilir. Orta Çağ'da Fransa'da bir çiftçinin çocuğu olarak doğsaydım... Antik Çağ'da Yunan adalarında dünyaya gelseydim... Uzak Doğu'da Budist bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerimi açsaydım neye inanırdım, nasıl davranırdım?.. Cezayir'de yapılan kazılarda küçücük çocukların tanrılara kurban edilerek küplere konup gömüldüğü dönemlerde dünyaya gelseydim, ya daha el kadarken kurban edilecektim ya da o çocukları kurban eden adamlardan biri olacaktım! Elbette her dönem ve her kültürde farklı düşünen insanlar olagelmiştir. Ancak değişim ve dönüşüm çok zaman almış, insanların düşünce ve vicdani kanaatlerini özgürce dile getirmeleri tam anlamıyla mümkün olamamıştır. Ayrıca özgür düşüncenin hakim olduğu bir toplumda dinin toplumsal hayattan dışlanması da aslında doğacak nesillerin dinle irtibatını başından koparmak demektir. Yani ister dini propagandayla yetişen isterse dinsizlik propagandasıyla yetişen nesiller aslında tam bir irade ortaya koyamazlar. Hatta bir imamın ateist çocuğu gibi uç örneklerde bile belirleyici faktörün ne olduğu çok su götürür bir konudur. Elbette çağdaş bilimle tanışmak suretiyle ailesinin inançlarını akıl dışı bulabilir ve ateist olabilir bir birey. Ancak belki de babasının baskıcı din yorumları o çocuğu sorgulamaya yöneltebilir ve kendisine özgür bir alan açma isteği uyandırabilir. Sonradan Müslüman olan bazı Avrupalıların "hidayete erme" hikayelerine özellikle ramazan ayında tv'lerde denk gelmişsinizdir. Orada en çok vurgulanan kavramlar İslam'ın "sevgi ve hoşgörü" dini olmasıdır, o kişilerin çevrelerindeki Müslümanların bu özelliklerinin öne çıkmasıdır. Demek ki sevgi ve hoşgörü vasıfları zayıf kişilere denk gelselerdi Müslüman olmayacaklardı. Son bir örnek: Diyelim ki dünyada şu an 1 milyar bebek var. Bu bebekleri alıp Hindistan'daki Hindu ailelere verirsek dünyadaki Hindu sayısı kaç kişi artar? Dünyada Müslüman veya Hristiyan sayısının ani olarak hızla arttığı dönemler olmuştur. Bu olağan dışı kitlesel artışları özgür iradeyle açıklamak gülünç olur. Kaldı ki bireysel seçimlerimizde bile nelerin üzerimizde etkili olduğunu söyledim. Savaşlar, fetihler, krizler, devrimler, siyasi gelişmeler gibi toplumu derinden sarsan olayların sonuçları da dinlerin lehine veya aleyhine olabilir.
-
Emre, bilim adamları karıncaların konuştuklarını keşfetmişti. Yeni bir gelişme var mı 😁
- 33 yanıt
-
- 1
-