Jump to content

Nazım Hikmet'in Anısına


panteidar

Recommended Posts

Bugün 3 Haziran.

Büyük şair Nazım Hikmet'in ölümünün 48. yıldönümü.

 

Yaşam hikayesini kendi ağzından dinleyelim:

 

 

OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum

doğduğum şehre dönmedim bir daha

geriye dönmeyi sevmem

 

üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim

on dokuzumda Moskova Komünist Üniversite öğrenciliği

kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu

ve on dördümden beri şairlik ederim

 

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların

kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin

 

hapislerde de yattım büyük otellerde de

açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

 

otuzumda asılmamı istediler

kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de

 

otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu

elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya

 

Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te

961'de ziyaret ettim anıtkabri kitaplarıdır

 

partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi

yıkılan putların altında da ezilmedim

 

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün

52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

 

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım

şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile

aldattım kadınlarımı

konuşmadım arkasından dostlarımın

 

içtim ama akşamcı olmadım

hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

 

başkasının hesabına utandım yalan söyledim

yalan söyledim başkasını üzmemek için

ama durup dururken de yalan söylemedim

 

bindim tirene uçağa otomobile

çoğunluk binemiyor

operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın

çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri

 

camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye

ama kahve falına baktırdığım oldu

 

yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiye'mde Türkçemle yasak

 

kansere yakalanmadım daha

yakalanmam da şart değil

 

başbakan falan olacağım yok

meraklısı da değilim bu işin

 

bir de harbe girmedim

sığınaklara da inmedim gece yarıları

yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında

ama sevdalandım altmışıma yakın

 

sözün kısası yoldaşlar

bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da

insanca yaşadım diyebilirim

ve daha ne kadar yaşarım

başımdan neler geçer daha

kim bilir...

 

NAZIM HİKMET

11 Eylül 1961 - Doğu Berlin

Link to comment
Share on other sites

YAŞAMAYA DAİR

 

 

 

1

 

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

 

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

 

1947

 

2

 

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

 

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

 

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

 

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

 

1948

 

3

 

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

yani bu koskocaman dünyamız.

 

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

 

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...

 

NAZIM HİKMET

Link to comment
Share on other sites

SALKIMSÖĞÜT

 

Akıyordu su

gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.

Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!

Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere

koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!

Birden

bire kuş gibi

vurulmuş gibi

kanadından

yaralı bir atlı yuvarlandı atından!

Bağırmadı,

gidenleri geri çağırmadı,

baktı yalnız dolu gözlerle

uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

 

Ah ne yazık!

Ne yazık ki ona

dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,

beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

 

 

Nal sesleri sönüyor perde perde,

atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

 

 

Atlılar atlılar kızıl atlılar,

atları rüzgâr kanatlılar!

Atları rüzgâr kanat...

Atları rüzgâr...

Atları...

At...

 

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

 

Akar suyun sesi dindi.

Gölgeler gölgelendi

renkler silindi.

Siyah örtüler indi

mavi gözlerine,

sarktı salkımsöğütler

sarı saçlarının

üzerine!

 

Ağlama salkımsöğüt,

ağlama,

Kara suyun aynasında el bağlama!

el bağlama!

ağlama!

 

 

 

Nâzım HİKMET

Link to comment
Share on other sites

VEDA

 

Hoşça kalın

dostlarım benim

hoşça kalın!

Sizi canımda

canımın içinde,

kavgamı kafamda götürüyorum.

Hoşça kalın

dostlarım benim

hoşça kalın...

Resimlerdeki kuşlar gibi

dizilip üstüne kumsalın,

mendil sallamayın bana.

İstemez...

Ben dostların gözünde kendimi

boylu boyumca görüyorum...

 

A dostlar

a kavga dostu

iş kardeşi

a yoldaşlar a..!!.

Tek hecesiz elveda..

 

Geceler sürecek kapımın sürgüsünü,

pencerelerde yıllar örecek örgüsünü.

Ve ben bir kavga şarkısı gibi haykıracağım

mapusane türküsünü.

 

Yine görüşürüz

dostlarım benim

yine görüşürüz...

Beraber güneşe güler,

beraber dövüşürüz...

 

A dostlar

a kavga dostu

iş kardeşi

a yoldaşlar a..!!.

ELVEDA..!!.......

 

 

 

NAZIM HİKMET

Link to comment
Share on other sites

"affetmedi bu ermeni vatandaş

kürt dağlarında babasının

kesilmesini.

fakat seviyor seni,

çünkü sen de affetmedin

bu karayı sürenleri Türk halkının

alnına"

 

 

 

Yaşlı panter çok kızacak bu yazıya, bu yazıdan sonra nazım sevgiside bitecek ayrı. :)

 

http://www.turksolu.org/323/kahramanoglu2323.htm

Link to comment
Share on other sites

"affetmedi bu ermeni vatandaş

kürt dağlarında babasının

kesilmesini.

fakat seviyor seni,

çünkü sen de affetmedin

bu karayı sürenleri Türk halkının

alnına"

 

 

 

Yaşlı panter çok kızacak bu yazıya, bu yazıdan sonra nazım sevgiside bitecek ayrı. :)

 

http://www.turksolu.org/323/kahramanoglu2323.htm

 

Yoo, niye kızayım.

Ben de geçmişte yazdım o şiiri, hem de tamamını.

Yine yazalım:

 

 

AKŞAM GEZİNTİSİ

 

Hapisten çıkmışın

Çıkar çıkmaz da

Gebe koymuşun karını

Takmışın koluna

Geziyorsun akşamüstü mahallede

Karnı burnunda hatunun

Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü

Sen saygılı ve kibirlisin

Hava serin

Üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik

Avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir

Mahallenin kedileri kasabın kapısında

Ve üst katta kıvırcık karısı

Yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini

Akşamı seyrediyor

Alaca aydınlık tertemiz gökyüzü

Duruyor ortada Çobanyıldızı

Bir bardak su gibi pırıl pırıl

Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı

Dut ağaçları sarardıysa da

İncirler hâlâ yeşil

Mürettip Refik’le Sütçü Yorgi’nin

Ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına

Parmakları birbirine dolanmış

Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış

Affetmedi bu Ermeni vatandaş

Kürt dağlarında babasının kesilmesini

Fakat seviyor seni çünkü sen de

Affetmedin

Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına

Mahallenin veremlileri

Yataklara düşenler

Bakıyor camların arkasından

Çamaşırcı Huriye’nin işsiz oğlu

Omuzlarında keder kahveye gidiyor

Ajans haberlerini okuyor

Radyosu Rahmi Beylerin

Uzak Asya’da bir memleket

Sarı ay yüzlü insanlar

Beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler

Oraya gönderildi seninkilerden

Dört bin beş yüz tane Memet

Kardeşlerini katletmeye

Kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan

Ve umumiyetle filan değil sırf sana ait

Ve eli kolu bağlı bir hüzün

Karını arkadan itip yere

Yuvarlamışlar da

Düşürmüş gibi çocuğunu

Yahut gene hapisteymişin de karakolda

Gene dövülüyormuş gibi

Köylü jandarmalara köylüler

Ansızın bastırdı gece

Bitti akşam gezintisi

Bir polis jipi saptı sizin sokağa

Karın fısıldadı

Bizim eve mi?

 

NAZIM HİKMET

Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra...

Vicdanla birlikte.. "şeref" ararım ben sevdiklerimde;

Her zaman doğru değildir ...elbet seçimlerim..

Zaman gelir "şerefsizleri" de severim..

 

Her yerde gözüm kulağım vardır benim.

"Eksik söylemek yalan söylemek değildir !" mantığındaki

Beni değil kendini kandırır yalnızca...

Bilmezden gelişlerim aptala yatışlarım

Kaybetme korkumdan değil, karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır..."inkar" olmaz benim hayatımda..

Yaşananı "yaşanmamış" saymam

Sayanları da saymam...

Kelimelere sığmaz sayfalar sürer beni anlatmak

Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın;

Yaşayan bilir beni..

Yaşamayan anlamaz...

 

"Ağırdır sevmelerim, Her yürek taşıyamaz..

Büyüktür umutlarım, Her omuz kaldıramaz.."

 

 

nazım hikmet/Ran

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...