berguzar Konu tarihi: Haziran 1, 2011 Report Paylaş Konu tarihi: Haziran 1, 2011 Okuduğum bir kitapta aynen şu paragraf yazıyordu. Okuduğumda önce yüksek sesle güldüm, sonra kendi gülüşümden utandım, çünkü bunda gülünecek değil, ibret alınacak bir durum vardı. Paragrafı eksiksiz olarak aktarıyorum; “Fiziksel makyaj çok mühim değil, asıl tehlike olun zihinsel makyajdır. Bir kadın ya da erkek ruhunu boyamaya, kendisi olmaktan uzaklaşmaya başlamışsa feci son onu orada öylece bekliyor demektir. Fiziksel makyajda ruj olarak tasarlanan o boya üç aşağı beş yukarı her dudağa uygundur; ancak hiçbir insanın tasarlamaya güç yetiremeyeceği fikir makyajı bir başkasında emanet gibi duracaktır. Ayşe hanım gibi düşünmeye, onun gibi konuşmaya başlamak insanı kendi benliğinden uzaklaştıracaktır. Ayşe hanıma benzemeye çalışan Fatma hanım, sonuçta ne Aşye olacak ne de Fatma. O artık başka bir yaratığa dönüşecektir, Ayfat. Geçenlerde bir sabah işe giderken 75 yaşının üstünde olduğunu yüzündeki çizgilerden ve elindeki bastondan tahmin etttiğim bir hanımefendi gördüm. Bana doğru yürüyordu ve sanırım tam önümden geçecekti. Ben kırmızı ışıkta beklediğim esnada. Çok şık bir tayyör giymişti, tayyörüne uygun bir şapkası vardı. Elinde çantası ve çantasıyla uyumlu ayakkabıları. Hafiften kadınsı makyaj da yapmıştı ve güzel bir kırmızı ruj vardı dudaklarında dikkat çekici. Yüz ifadesi ise nötr değildi. Hele hiç asık suratlı değildi. Güneşli bir hava olmamasına rağmen gözleri ışıl ışıldı. Belliydi ki hayatı sevgi ile geçmiş biriydi. Çünkü başka bir göz sahip olamaz o bakışlara ve o bakışın sunduğu manaya. Dayanamadım ve tam yanımdan geçerken eğildim dedimki kendisine.” Ne kadar hoşsunuz hanımefendi, gönlüme güneş gibi doğdunuz sabah sabah, ömrünüze bereket.” Şaşırdı, kısa bir an durakladı ve dedi ki: ” O sizin zarifliğiniz”. Ben ise zarif değildim, sadece insandım ve sadece o insanda gördüğümü kelimelere dökmüştüm. Dünyada, aynı şartlarda iki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile bağ oluşturduğunda mutlak surette su meydana gelir. Bu değişmez bir fizik bir yasadır. Benim inancıma göre Tanrı bu evreni belli yasalar sonucu oluşturmuş ve bu yasalara kendi de uyarak tutarlılık göstermiştir. Tutarsızlık olsa idi bu iki elementin sevişmesi sonucu bazen su, bazen amonyak olabilirdi, ama olmuyor. Ve yine benim inancıma göre, gözlemlediğim evrende sevgi temelli her iş yeşerir ve dal dal boy verir. Nefret temelli her iş ise çorak toprak gibidir. Ve yine benim inancıma göre Tanrı sevginin biricik ve yegane kaynağı olduğundan, insanı var ederken en çok sevgisinden katmıştır hamuruna. Bugün dünyamızı Ayfatlar kuşatmıştır. Kendimizi teslim ettiğimiz zihniyet bizi sevgi ile yoğurulmuş hamurumuzdan koparmış, içimizdeki bizleri ötekileştirerek, dışımızdaki başkalarının uşakları haline getirmiştir. Kölelik bitti diyenler ise çok yanılıyor demek istiyorum bu arada. Tez vakitte zihinsel makyajdan kurtulup kırmızı rujlarımızı sürmeye devam ederek bize sunulan özümüzü geri almalıyız. Bunu biz istemezsek o bize geri dönmez. Biz onu nerede yitirdi isek, oradan ayağa kaldırmak zorundayız. O gördüğüm hanımefendi eminim kendini bildiğinden beri öyle bakıyordu. Çünkü o bir şeyleri her ne pahasına olursa olsun yitirmemiş idi. Bu gözlerinden okunuyordu. Göz nurdur, nur ışıktır. Işık, sisteminin sahibinin her zerrede zuhur eden bir güzelliği ve özelliğidir çünkü. Gördüğünüz güzelliklere suskun kalmayın. Hepimiz susarsak, konuşmayan bir toplum, görmeyen bir toplum olur çıkarız. Ve nitekim de öyleyiz. Sabah işe giderken kaç tanemiz hiç tanımadığımız insanlara herhangi bir karşılık beklemeden tebessümle “günaydın” diyoruz. Bir insanın bir insan için dileyeceği tek gerçek iyilik-barış ve huzurdur. Biz bunu başka birine dilemekten kaçınarak aslında bize de dilenecek bir şeye kapılarımızı baştan kapatmış olmuyor muyuz? Olta balıkçıları bilir. Oltayı atınca balıklar “aaa ne güzel olta, iğnesi de pırıl pırıl parlıyor, hadi kendimi şu iğneye takayım da balıkçı beni tutsun, akşam karnını doyursun” diye oltaya gelmez. Balıkçı sabırla bekler nasibini. Balık oltaya takılınca yine sabırla sarar misinayı. İnsan sabrını yitirdikçe etrafından bi haber yaşar işte bizler gibi. Biz güler yüzle bir günaydın demeye sabretmeyi çoktan unuttuk ey insanlık! Özetle, evrenin sahibi bizim her tür mutluluğumuz için sistemi muazzam bir şekilde kurmuştur ve işleyişi bize emanet etmiştir. Siz sisteme ters yaparsanız, o da size ters yapar. Bunu sakın akıldan çıkarmayın. Öznesi insan olan herkese, mahsus selam ederim. Link to comment Share on other sites More sharing options...
BOSS Mesaj tarihi: Haziran 21, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 21, 2011 Dünyada, aynı şartlarda iki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile bağ oluşturduğunda mutlak surette su meydana gelir. Bu değişmez bir fizik bir yasadır. Benim inancıma göre Tanrı bu evreni belli yasalar sonucu oluşturmuş ve bu yasalara kendi de uyarak tutarlılık göstermiştir. Tutarsızlık olsa idi bu iki elementin sevişmesi sonucu bazen su, bazen amonyak olabilirdi, ama olmuyor. Ve yine benim inancıma göre, gözlemlediğim evrende sevgi temelli her iş yeşerir ve dal dal boy verir. Nefret temelli her iş ise çorak toprak gibidir. Ve yine benim inancıma göre Tanrı sevginin biricik ve yegane kaynağı olduğundan, insanı var ederken en çok sevgisinden katmıştır hamuruna. Zihninde yaşattığın Tanrının İslamın Tanrısı olduğunu nereden biliyorsun? Bu kısmı sana bırakıyorum. En önemli kısım yukarıdaki alıntıladığım parağraf; Evrendeki yasalara göre Tanrının canlıları sevgi temelinde yarattığını, onları birbirine öldürterek ve rızık olarak bahşederekmi görüyorsun?Peki ya Tanrı adına yapılan savaşlar? Bu savaşlarda milyonlarca insanın ölmesi, sakat kalması, öksüz, yetim ve dul kalması. Hangi sevgidir bu? Diyceksinki insanlar yapıyor bunları Tanrı ne yapsın? Ben de derimki Tanrı her moka maydonoz oluyorda bunlaramı engel olamıyor? 2 yaşındaki çocuğa tecavüz edilirken bu vahşeti seyreden zihninde yaşattığın Tanrının sevginin baş harfini bile bilmediğini bir düşün bakalım. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Alpi Mesaj tarihi: Haziran 23, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 23, 2011 bence güzel bir yazi ....yani positif enerji veren bir yazi... sevgi insanlar arasinda düzgün saygili bir komunikasyonda olabilir Link to comment Share on other sites More sharing options...
BOSS Mesaj tarihi: Haziran 23, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 23, 2011 bence güzel bir yazi ....yani positif enerji veren bir yazi... sevgi insanlar arasinda düzgün saygili bir komunikasyonda olabilir Konu sevgi olsa tamam diycem de, konu Tanrının canlıları severek yaratması hemde beğenmediklerini cehennem lokantasında ızgara kebap yapması. Link to comment Share on other sites More sharing options...
kaşif Mesaj tarihi: Haziran 23, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 23, 2011 Peki tanrı sevgiye neden ihtiyaç duyar?Aynı tanrı sevişmeye neden ihtiyaç duymaz?Bu kadar sevmek istiyorsa başka bir tanrı ya da tanrıça yaratıp sevseydi.Tanrının canlıları sevme şekli buysa, sevmeme şekli nasıl? Link to comment Share on other sites More sharing options...
denizbahar Mesaj tarihi: Haziran 24, 2011 Report Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 24, 2011 Sevmeme sekli onlarin kalplerini muhurlemesi, gozlerini kor etmesi ve sonsuza kadar cehennemde iskence etmesi... Kendi yarattigi varliklara neden bu sadistce muameleyi layik goruyorsa? Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now