Jump to content

Cinsel Kimligin Dogasi Uzerine


evrenselbirey

Recommended Posts

Cinsel kimlik uzerine konusalim. (Ileri okuma yapabilmeniz icin parantez icinde ozenle belirttigim kaynaklari kullanabilirsiniz) David Reimer isimli yedi aylik bebegin trajik oykusuyle baslamak istiyorum. David, 1966 yılında sünnet olurken ciddi yanıklar nedeniyle penisini kaybetti. Perişan olmus ebeveynleri, cinsiyetin öncelikle yaşamın erken dönemlerinde başarıyla değiştirilebilecek bir sosyal yapı olduğuna inanan, zamanın tanınmış bir psikoloğu John Money'e danıştı. Dr. Money'nin tavsiyesi üzerine David Reimer'in ebeveynleri, 22 aylık çocuklarını kadın olmasi için ameliyat etmeye karar verdiler. Testislerini almak için yapılan ameliyattan sonra David, Brenda oldu ve küçük bir kız olarak büyütüldü. Bu vaka, biyoloji ve sosyalleşmenin, toplumsal cinsiyet gelişimine katkılarını daha iyi anlamak için eşsiz bir fırsat sağladı. Ne yazık ki, bu özel olay trajediyle sonuçlandı. David, kadınlık hormonları almasına ve bebekliğinden beri kız kimligine sokulmasina rağmen kadın cinsiyetiyle özdeşleşemedi. 14 yaşındayken, ebeveynlerinden gerçeği öğrendikten sonra, David erkek kimliğine gecmeye karar verdi ve biyolojik olarak cinsel kimliğine geri dönmek için birçok ameliyat geçirdi. 38 yaşında, başarısız bir evlilikten sonra, David Reimer kendini kafasından vurarak intihar etti. [Colapinto, 1997; Walker, J. (2004, May 24]

david-reimer.jpg

Yukaridaki resimde once erkek doğan (Brian) daha sonra küçük bir kız çocuğana donusturulen (Brenda) ve nihayetinde bir erkege (David) cinsiyet geçişleri geçiren David Reimer'i goruyorsunuz.

Buna karşılık, Christine Jorgensen örneğini düşünelim. 1926'da New York, Bronx'ta George Jorgensen adında biyolojik bir erkek olarak doğdu. George, 1945'te ABD Ordusuna alındı ve uzun yıllar toplumsal cinsiyet disforisi (biyolojik cinsiyet ve cinsiyet kimliği arasında bir uyumsuzluk hissi olarak tanimlayabiliriz) yaşadıktan sonra, cinsiyet degistirme ameliyatı geçiren ve kadın hormonları alan ilk insanlardan biri oldu. New York Daily News'in 1952 tarihli manşeti "Ex-GI Becomes Blonde Bombshell"[Tercumesi: Ex-GI Sarışın Bomba Oluyor] şeklindeydeydi. Toplumsal baskilara ragmen Christine Jorgensen trans bireylerin hakları icin aktivist olmaya karar verdi.

christine_jorgensen_630px.jpg

Christine Jorgensen, dişi kimligine geçmeden önce George adında biyolojik anlamda bir erkek olarak doğdu.

Birçok insan için cinsiyet ve cinsel kimlik kelimeleri hemen hemen aynı anlama gelir. Standart bir testte cinsiyetimizi veya cinsel kimligimizi belirlememiz istendiğinde, çoğumuz üzerinde fazla düşünmeden erkek veya kadın yazan balonu isaretleriz. Ancak, David Reimer ve Christine Jorgensen vakalarının gösterdiği gibi, cinsiyet, cinsel kimlik ve toplumsal cinsiyet her zaman eş anlamlı değildir. David Reimer'in vakası cinsiyetin biyolojik doğasına dair kanıt sağlarken, Christine Jorgensen gibi vakalar da cinsiyetin her zaman biyolojik cinsiyete dayalı bir ikilik kadar basit olmadığını vurgulamaktadır. Aslında, cinsiyet gelişimi süreci karmaşıktır ve hem biyolojik hem de sosyal süreçleri içerir.


- Ekledigim kaynaklarin cogu yayinlanmis bilimsel arastirmalara dayanmaktadir.

Devam edecek...

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

Cinsiyetimiz, DNA'mızda, üreme organlarımızda ve anatomik özelliklerimizde bulunan cinsiyet kromozomlarına göre erkek veya kadın olarak biyolojik sınıflandırmamızdır. Çoğu dişi, her ebeveynden bir tane olmak üzere iki X kromozomuna sahiptir. Çoğu erkeğin anneden bir X kromozomu ve babadan bir Y kromozomu vardır. Aslında aşağıda yazmis oldugum altı farklı biyolojik cinsiyetin olduğunu öğrenmek sizi şaşırtabilir:

X: kabaca 2.000 - 5.000 kadında 1'de görülür (Turner sendromu olarak adlandırılır. )

XX: en yaygın kadın formu

XXY: kabaca 500-1000 erkekte 1 görülür (Klinefelter sendromu olarak adlandırılır. )

XY: erkeklerin en yaygın şekli

XYY: 1000 erkekten yaklaşık 1'inde görülür (Jacob sendromu olarak adlandırılır. )

XXXY: 50.000 - 18.000'in 1'inde görülür

Cinsiyet ise, birinin erkeksi veya kadınsı olma derecesini tanımlayan davranış ve özellikler kümesidir. Başka bir deyişle, seks/cinsiyet biyolojik bir olguyken toplumsal kimlik psikolojiktir. Daha belirgin bir ifade ile belirli bir cinsiyetle özdeşleşme, hem biyolojinin hem de toplumla olan etkileşimlerimizin etkilerini içeren bir süreçtir.

Vakaların büyük çoğunluğunda cinsel kimlik biyolojik cinsiyetle uyumludur: İki X kromozomu ile doğan biri kendini kadın olarak tanımlamayabilirken ve bir X kromozomu ve bir Y kromozomu ile doğan biri kendini erkek olarak tanımlamayabilir. Ancak, bu her zaman böyle değildir. İki X kromozomu olan bazı insanlar kendilerini kadınlardan daha çok erkek gibi hisseder ve genetik olarak erkek olan bazı insanlar kendilerini kadın olarak tanımlar. Cinsiyet de her zaman erkek ve kadın arasında siyah beyaz gibi bir olay değildir.

Cinsiyet bir süreklilik üzerinde kavramsallaştırılır ve insanların değişen derecelerde cinsiyet yoğunluğunu hissetmeleri mümkündür. Bazı insanlar cinsiyet akışkanlığı yaşarlar ve sabit bir cinsiyet kimliğine sahip değildirler, bunun yerine kendilerini kimi zaman erkeksi, kimi zaman kadınsı olarak tanımlarlar. Cinsel kimlik ile cinsiyetin ifadesi (veya cinsiyetin davranışta, giyimde vb. Iletişiminde kendisini gostermesi) arasında da bir fark vardır.


DtFdVufWwAAi22S.jpg

Bu resim biyolojik cinsiyetin, cinsiyet kimliğinin ve cinsiyet ifadesinin hepsinin bir süreklilik üzerinde var olduğunu göstermektedir.


Birincil ve İkincil Cinsiyet Özellikleri


Bir cinsiyetle özdeşleşme süreci, onun farkındalığımızdan çok önce başlar. Birincil cinsiyet özelliklerimiz – doğumda mevcut olan ve insan üremesinde doğrudan yer alan cinsel organlar – doktorlar, hemşireler ve ebeveynler tarafından görülür görülmez, bize belirli bir şekilde davranmaya başlarlar. Cinsiyeti ogrenme eskiden sadece doğum sirasinda olurdu, ancak ultrason teknolojisiyle birçok ebeveynin hamilelik sırasında çocuğunun cinsiyetini öğrendiklerini goruyoruz. Hatta doğum anına kadar bekleyen anne babaların doğumdan önce cinsiyeti öğrenmeleri artık bir norm haline geldi. Cinsiyetin ne zaman belirlendiğine bakılmaksızın, o andan itibaren cinsiyet gelişim süreci devam etmektedir. Pembe ya da mavi bir şapkaya ve/veya zarif kelebeklere ya da büyük, oyuncak itfaiye aracına sarıldığımız an, sadece bir cinsiyetimiz değil, aynı zamanda bir cinsel kimligimiz de olur.

Gonadlar [yani cinsiyet bezleri], iç cinsel organlar ve dış genital organlar dahil olmak üzere birincil cinsiyet özelliklerini yani erkek ve dişilerin farklı olduğu birincil ozellikleri ve üremedeki rollerini vurgular. Bununla birlikte, doğum öncesi gelişimin çoğu için kadın ve erkek icin birincil cinsiyet özelliklerinin ne kadar benzer olduğuna şaşırabilirsiniz. İlk gelişen seks organları, doğum öncesi gelişimin ilk dört haftasında erkek ve dişi fetüslerde özdeş olan gonadlardır. İlk dört haftadan sonra eğer bir Y kromozomu varsa, erkekte gonadları testise çeviren enzimi aktive eder. Ancak Y kromozomu yoksa fetüs dişidir ve yumurtalıklar gelişmeye başlar.

image2009.jpg

Hamileliğin üçüncü ayına kadar, fetüs, cinsiyet kromozomlarından bağımsız olarak, hem kadın cinsel organlarının öncüsü olan Müllerian sistemine [Müllerian system diye bilinir] hem de erkek cinsiyet organlarının öncüsü olan Wolffian sistemine [Wolffian system] sahiptir. Üçüncü ay boyunca, bir erkeğin testisleri, Wolffian sisteminin gelişmesini başlatmak için androjenleri veya erkek cinsiyet hormonlarını salgılar. Testisler ayrıca kadın cinsel organlarının gelişimini durdurmak için bir anti-Müllerian hormon üretecektir. Bu androjenlerin yokluğunda Müllerian sistemi gelişecek ve Wolffian sistemi ortadan kalkacaktır; başka bir deyişle, fetüs dişi cinsel organları geliştirecektir.

Erkeklerde penis ve skrotum, kadınlarda labia, klitoris ve dış vajina gibi dış genital organların gelişimi de androjenlerin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Fetüsün androjen reseptörlerinin işlevini yerine getiremediği nadir durumlarda, tam androjen duyarsızlık sendromu (CAIH), genetik bir erkeğin dış dişi genital organı geliştirmesine neden olur. Değişen derecelerde androjen duyarsızlığı, erkeklerin testislerinin dahili olarak gelişmesine veya ergenlik döneminde erkeklerin göğüslerinin gelişmesine neden olabilir.

Üreme çağına geldiğimizde, bedenlerimiz üremeye hazırlanmak için değişir ve diğerlerini fiziksel olarak üremeye hazır olduğumuz konusunda uyarır. Bu değişiklikler, ikincil cinsiyet özelliklerinin -ergenlikte gelişen, ancak üreme ile doğrudan ilgili olmayan cinsel organlar ve özelliklerin- gelişimini içerir. Her iki cinsiyette de kasık kılları çıkmaya başlar ve genel bir büyüme atağı yaşar. Dişiler bu gelişmeye erkeklerden yaklaşık iki yıl önce başlar, bu da kızların çoğunun neden yedinci sınıftaki erkeklerin çoğundan daha uzun olduğunu açıklar. Dişilerin göğüsleri büyür ve kalçaları doğuma hazırlanmak için genişler, erkeklerde ise sakal ve göğüs kılları çıkar. Hem erkekler hem de kadınlar daha düşük, daha yetişkin sesler geliştirir, ancak bu değişiklik özellikle bazen sopranodan basa şaşırtıcı bir hızla değişen erkek çocuklarda fark edilir.


Devam edecek...

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

Hormonal Etkiler
 
Muhtemelen zaten anladığınız gibi, hormonlar cinsiyet özelliklerimizin gelişiminde önemli bir rol oynar. Androjen testosteron başlıca erkeklik hormonudur. Erkeğin Y kromozomu, testisleri testosteron üretmesi için tetikleyen tek bir gen içerir. Kadınlarda yumurtalıklar testosteron üretir, ancak çok daha az ölçüde. Pek çok çalışma, erkek ve kadınlarda testosteronun atipik konsantrasyonlarının cinsiyet kimliğinin (kendimizi erkek ya da kadın olarak tanımlamamız, her ikisinin karışımı ya da hiçbirinin) gelişimi üzerindeki etkisini incelemiştir. [Hines, 2006; Imperato-McGinley et al., 1979; Lamminmäki et al., 2012 ]

Birkaç vakadan elde edilen kanıtlar, kadın embriyolarındaki aşırı androjenlerin daha "erkeksi" kızlar yaratmasına rağmen, bu erkek hormonlarının kızların kendilerini erkek olarak tanımlamasına neden olmadığını göstermektedir. Aşırı androjenlere maruz kalan bir dişi embriyo, erkek görünümlü cinsel organlarla doğarsa, doktorlar cinsel organları dişi gibi göstererek cerrahi olarak değiştirebilirler. Bu kızlar tipik ‘erkek fatma' olma eğiliminde olmalarına, çoğu kızdan fiziksel olarak daha saldırgan davranmalarına ve kızlardan çok erkeklere özgü şekillerde oynamalarına rağmen, kız olarak cinsiyet kimlikleri erkek hormonları tarafından değiştirilmez (Berenbaum & Snyder, 1995). Sıçanlardan maymunlara kadar diğer türler üzerinde yapılan araştırmalar, erkek hormonlarına maruz kalan dişi embriyoların erkeksi bir görünüm geliştirmeye devam ettiğini ve türlerinin tipik dişilerinden daha agresif davrandığını göstermektedir.

Tipik erkek hormonlarına sahip bazı erkekler penil deformite ile doğarlar ve bu da David Reimer örneğinde olduğu gibi bazı iyi niyetli ebeveynlerin oğullarını kızları olarak yetiştirmelerine neden olur. Bununla birlikte, kadın olarak yetiştirilen erkekler, genellikle kadın cinsiyet kimliklerini reddetmeye başlar. Geçmişte, tıp camiasi genellikle deforme olmuş veya çok küçük penislerle doğan erkekler için testisleri çıkarmak ve kadın cinsel organıyla değiştirmek için genital cerrahiyi öneriyordu. Bu tür 14 vaka üzerinde yapılan bir çalışmada, bu bireylerden altısının daha sonra erkek ve beşinin kadın olarak tanımlandığı, geri kalan üçünün ise belirsiz cinsiyet kimliklerine sahip olduğu bulundu (Reiner & Gearhart, 2004).

Kuzey Amerika İnterseks Derneği interseks bireylerin veya belirsiz cinsel organla doğanların haklarını savunur. 2006 yılında yeni terminoloji tanıtilmis ve tıp camiasından bazıları interseks problemleri yerine "cinsiyet gelişim bozuklukları" [disorders of sex development/DSD] terimini kullanmaya başladı. İnterseks bireylere yönelik araştırma sonucu, bebeklik ve çocukluk döneminde genital ameliyatlara daha temkinli bir yaklaşım olmuştur. Tıp camiası toplumsal cinsiyetin karmaşıklığını daha fazla anlamaya başladıkça, doktorlar interseks bireylerin cinsel organlarını olduğu gibi bırakmaya daha istekli hale geldi ve bebeklerin anatomik özelliklerini cerrahi olarak değiştirmeye çok daha az istekli oldular. Bir kişi yetişkin olarak ameliyat olmayı seçse bile, süreç aceleyle yapılmaz. Cinsiyetin yaşamlarımız üzerinde o kadar güçlü bir etkisi vardır ki, bu tür bir ameliyat geçirmeyi seçen kişilerin, kararları hakkında tam olarak bilgi sahibi olduklarından ve kararlarından memnun olduklarından emin olmak için kapsamlı danışmanlık almaları gerekir.
 
devam edecek..
  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

Evrimsel Aciklamalar

 

Evrim teorisi de cinsiyet anlayışımıza katkıda bulunur. Psikolojiye uygulanan evrimsel yaklaşım, hayatta kalma üzerindeki yararlı etkileri nedeniyle insan davranışının nasıl geliştiğini araştırır.

Belirli insan davranışları veya psikolojik özelliklerin bir nesilden diğerine geçme olasılığı daha yüksektir çünkü bu özellikler hayatta kalma veya üreme için faydalıdir. Cinsiyeti evrimsel bir bakış açısıyla düşünürken, hangi özelliklerin üremeyi ve yavruların hayatta kalmasını daha olası kıldığı açısından cinsiyet farklılıklarını göz önünde bulundurmaliyiz. Charles Darwin'e göre, cinsel seçilim, bir cinsiyetin diğer cinsiyetteki bireylerde belirli özellikleri tercih etmesidir. Çoğu hayvan türünde erkek, dişiye elde etmek için diğer erkeklerle rekabet halindedir. Bu sistemde erkekler "rakip", dişiler "seçici"dir ve dişinin erkek seçmesine neden olan özellikler genetik olarak aktarılacaktır.

Erkeklerin (1) diğer erkeklerle rekabetlerinde başarılı olmasına ve (2) dişiler tarafından seçilmesini saglayan özellikler, gelecek nesillere aktarılması en muhtemel özelliklerdir. Hayvanlar aleminde harika bir örnek erkek geyiktir. Büyük boynuzlu erkek geyikler diğer erkeklerle daha iyi rekabet edebilir ve boynuzlardaki çok sayıda dallar dişiler için sağlık ve uzun ömür anlamına gelir ve bu da onların eş olarak seçilmelerini daha olası kılar.

rocky-mountain-bull-elk-bugling-gary-lan

Erkek geyiğin büyük boynuzları rekabet avantajı sağlar ve potansiyel eşler için ‘sağlık' anlamına gelir.

Bu insanlarda nasıl uygulanır? Cinsel seçilime göre, cinsiyetler arasındaki farklılıklar, erkek ve kadınların karşı cinsten üyeleri çekebilmeleri ve üreme başarısını sağlayabilmeleri için evrimleşmiştir. Bu, erkeklerin neden kadınlardan daha büyük ve daha güçlü olduklarını açıklamaya yardımcı olabilir, çünkü bu özellikler onlara geçmişte rekabet avantajı sağlardı. Yakın tarihli bir araştırma, erkek sakallarını, kadınların potansiyel cinsel partner seçerken kullandıkları olası bir özellik olarak inceledi. Bir erkeğin sakal bırakma yeteneği, cinsel olgunluğun, sağlığın ve erkekliğin bir göstergesidir. Bununla birlikte, kadınlardan çeşitli sakal uzunluklarının çekiciliğini derecelendirmeleri istendiğinde, "dolgun sakal" yerine "kirli sakal"ı tercih ettikleri ortaya çıktı (Dixson & Brooks, 2013 ). Arastirmacilar, kadınların çok erkeksi ve dolayısıyla potansiyel olarak agresif ve baskın olarak algılanan bir erkekle çiftleşmenin maliyeti nedeniyle kirli sakalı tam sakala tercih edebileceklerini varsayıyorlar.

2-Figure1-1.png

Kadınlar, Dixson & Brooks'un (2013) çalışmasında bu görüntülerin çekiciliğini oylayarak değerlendirdiler.


Devam edecek

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

Erkek va kadın olmak cinsiyet olarak genetiktir ancak erkeklik ve kadınlık algısı toplumun bireylere yüklediği bir konu. Erkek ev işi yapar kadın çalışır şeklinde de topluma göre tercih olabilir. Kadınlık pembe , süslü parlak , mor gösterişli renk ve kıyafet ile toplum tarafından tanımlanmışken , erkeklik ise gri , siyah , kahve , sert , kıllı ,  kaba şeklinde tanımlanmıştır.

 

Bence bütün bunlar toplumun tabulaştırdığı yaşam tarzıdır. Cinsel organ ile alakalı değildir. Pembe seven erkek de olabilir , kel  gezmek isteyen bayan da..

 

İnsanları cinsel tercihleri ile yaşam tarzları arasında sıkıştıran faktör bence toplumun bu yanlış davranışıdır. Yani pembe giyip oje süren erkek ibnedir kesinlikle.. bu yanlış algı değişirse cinsel organ veya cinsel tercihin de çok önemli olmadığı anlaşılabilir.

Renklere, kokulara, isimlere , kıyafetlere , hitap şekillerine dişil eril özellik veren toplumun yarattığı algıdır bence.

Merve ismi erkeğe de verilebilir kadınada, hakan ismi kadına da verilmelidir.

ABD de bazı bölgelerde bu isim ayrıştırması yavaş yavaş kalkıyor  gibi.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

2 hours ago, Kafir İmam said:

Erkek va kadın olmak cinsiyet olarak genetiktir ancak erkeklik ve kadınlık algısı toplumun bireylere yüklediği bir konu. Erkek ev işi yapar kadın çalışır şeklinde de topluma göre tercih olabilir. Kadınlık pembe , süslü parlak , mor gösterişli renk ve kıyafet ile toplum tarafından tanımlanmışken , erkeklik ise gri , siyah , kahve , sert , kıllı ,  kaba şeklinde tanımlanmıştır.

 

Bence bütün bunlar toplumun tabulaştırdığı yaşam tarzıdır. Cinsel organ ile alakalı değildir. Pembe seven erkek de olabilir , kel  gezmek isteyen bayan da..

 

İnsanları cinsel tercihleri ile yaşam tarzları arasında sıkıştıran faktör bence toplumun bu yanlış davranışıdır. Yani pembe giyip oje süren erkek ibnedir kesinlikle.. bu yanlış algı değişirse cinsel organ veya cinsel tercihin de çok önemli olmadığı anlaşılabilir.

Renklere, kokulara, isimlere , kıyafetlere , hitap şekillerine dişil eril özellik veren toplumun yarattığı algıdır bence.

Merve ismi erkeğe de verilebilir kadınada, hakan ismi kadına da verilmelidir.

ABD de bazı bölgelerde bu isim ayrıştırması yavaş yavaş kalkıyor  gibi.

Sayin Kafir imam;

Yazdiklariniza katiliyorum. Biz, olgulari kavramlar ile ozdeslestiririz. Normative toplumsal zihniyet suan kisisel inanc ve dogmalarin savasim sebebi. Sanirim, egitim ve bilinc duzeyiyle bir gun bunlar da asilacaktir. Tesekkur ederim iletiniz icin.

Bu arada, Amerika'da biyolojik olarak bir erkek, kendisine kiz denmesini [she/her/hers] talep ettiginde, kendisini o sekilde cagirirlar. Ayni sekilde bir kiz da erkek olarak [he/him/his]  kendisini tanimlayabilir. Yine talebine gore cagrilir.

Sekuler cevrelerde durum budur ve insan hakkina saygi duyulur.

Fakat, Amerika'nin bazi dindar ve sag eyaletlerinde durum bu sekilde olmayabilir. Henuz durumu dini acidan uygun gormedigi icin kabullenemeyen bir kitle var. Fakat etnik yada cinsel ayrimciligin hukuk temelinde karsiligini alacaklarini bildikleri icin suan bazi sagci ve dindar kesim bu konuyu dillendirmiyorlar.
 

Obama oncesi durum tam tersiydi. Obama ve bazi supreme court kararlariyla durum biraz duzeldi.

 

Link to comment
Share on other sites

12 saat önce, evrenselbirey yazdı:

Sekuler cevrelerde durum budur ve insan hakkina saygi duyulur.

Fakat, Amerika'nin bazi dindar ve sag eyaletlerinde durum bu sekilde olmayabilir. Henuz durumu dini acidan uygun gormedigi icin kabullenemeyen bir kitle var. Fakat etnik yada cinsel ayrimciligin hukuk temelinde karsiligini alacaklarini bildikleri icin suan bazi sagci ve dindar kesim bu konuyu dillendirmiyorlar.

Obama oncesi durum tam tersiydi. Obama ve bazi supreme court kararlariyla durum biraz duzeldi.

 

Sayın evrenselbirey,

Konudan biraz saparak, size merak ettiğim bir şey sormak istiyorum... 331 milyonluk ABD'nin, devlet idaresinde seküler olduğunu biliyoruz. Fakat halkın günlük hayatta dinle olan bağı ne boyuttadır acaba?

Wikipedia'da yazdığına göre, 2021 tarihli "Pew Research Center" araştırmasına göre, yetişkin nüfusun % 29'u kendisini "dinsiz" (religiously unaffiliated) olarak tanımlıyormuş... % 63'ü ise Hristiyan olduğunu söylüyormuş...

Bu % 63 hristiyan nüfüs, bağnaz mıdır? Ya da ne kadar bağnazdır? Nasıl bir din anlayışları vardır? Din, hayatlarında ne derece bir rol oynamaktadır? (Mesela, laiklik ilkesine samimiyetle bağlı mıdırlar?)

Link to comment
Share on other sites

3 hours ago, aynar said:

 

Sayın evrenselbirey,

Konudan biraz saparak, size merak ettiğim bir şey sormak istiyorum... 331 milyonluk ABD'nin, devlet idaresinde seküler olduğunu biliyoruz. Fakat halkın günlük hayatta dinle olan bağı ne boyuttadır acaba?

Wikipedia'da yazdığına göre, 2021 tarihli "Pew Research Center" araştırmasına göre, yetişkin nüfusun % 29'u kendisini "dinsiz" (religiously unaffiliated) olarak tanımlıyormuş... % 63'ü ise Hristiyan olduğunu söylüyormuş...

Bu % 63 hristiyan nüfüs, bağnaz mıdır? Ya da ne kadar bağnazdır? Nasıl bir din anlayışları vardır? Din, hayatlarında ne derece bir rol oynamaktadır? (Mesela, laiklik ilkesine samimiyetle bağlı mıdırlar?)

Bahsettiginiz "Pew Research Center" arastirma en guvenilir ve benim de takip ettigim bir kurumdur. Pew Research Center'un verdigi bilgileri dikkate alabilirsiniz. Amerika Birlesik Devletlerinde insanlarin 60% kadari kendilerini hristiyan olarak tanimliyorlar. Fakat bu 60% oranindaki nufuzun kiliseye gittigini sanmayin. Bu oranin bir kismi kulturel anlamda kendilerini hristiyan olark deklare ediyor. Ortalama 45 % oraninda bir nufuz kiliseye gidiyor Amerika'da. Bu 45/46% nin da tamami "kokten dinci" degil. 

Amerika'da ortalama 27% en fazla 30% gibi bir rakam kokten dincidir. Bunlarin cogu evanjelik hristiyanlardan olusur. Kokten dinci derken, bilimsel dusunceye, yenilige, sorgulamaya dusman diyebilirsiniz. Ayni zamanda bunlarin neredeyse tamami evrim karsitidir. (Hristiyanlarin tamami degil; bu kokten dinci dedigimiz fundamentalist christians lardan bahsetmekteyim). 

Amerika'da 10, 15 yil once halkin 75% orani kendisini hristiyan olarak tanitiyordu soruldugunda. Tabii dedigim gibi, bu hristiyan rakamlarinin tamami "dindar" degil. Cogunun din umrunda da degil. Suan bu rakam yuzde 60'a geriledi.

 

Bu gidisle Amerika'da din eriyor diyebiliriz. 

Muslumanlikta bir artis olsa da onlarin oranlarinin da dusecegine inaniyorum. Bu artik genellikle musluman ulkelerden Amerika'ya gelen nufuz ile birlikte degismeye basladi.

Umarim sorunuza cevap verebilmisimdir. Karisik olduysa lutfen bildirin, o noktayi aydinlatmaya calisayim.

 

Link to comment
Share on other sites

7 saat önce, evrenselbirey yazdı:

Bahsettiginiz "Pew Research Center" arastirma en guvenilir ve benim de takip ettigim bir kurumdur. Pew Research Center'un verdigi bilgileri dikkate alabilirsiniz. Amerika Birlesik Devletlerinde insanlarin 60% kadari kendilerini hristiyan olarak tanimliyorlar. Fakat bu 60% oranindaki nufuzun kiliseye gittigini sanmayin. Bu oranin bir kismi kulturel anlamda kendilerini hristiyan olark deklare ediyor. Ortalama 45 % oraninda bir nufuz kiliseye gidiyor Amerika'da. Bu 45/46% nin da tamami "kokten dinci" degil. 

Amerika'da ortalama 27% en fazla 30% gibi bir rakam kokten dincidir. Bunlarin cogu evanjelik hristiyanlardan olusur. Kokten dinci derken, bilimsel dusunceye, yenilige, sorgulamaya dusman diyebilirsiniz. Ayni zamanda bunlarin neredeyse tamami evrim karsitidir. (Hristiyanlarin tamami degil; bu kokten dinci dedigimiz fundamentalist christians lardan bahsetmekteyim). 

Amerika'da 10, 15 yil once halkin 75% orani kendisini hristiyan olarak tanitiyordu soruldugunda. Tabii dedigim gibi, bu hristiyan rakamlarinin tamami "dindar" degil. Cogunun din umrunda da degil. Suan bu rakam yuzde 60'a geriledi.

 

Bu gidisle Amerika'da din eriyor diyebiliriz. 

Muslumanlikta bir artis olsa da onlarin oranlarinin da dusecegine inaniyorum. Bu artik genellikle musluman ulkelerden Amerika'ya gelen nufuz ile birlikte degismeye basladi.

Umarim sorunuza cevap verebilmisimdir. Karisik olduysa lutfen bildirin, o noktayi aydinlatmaya calisayim.

 

 

Teşekkürler, cevap için...

ABD gibi siyaseten çok güçlü bir ülkede, dinsiz (non-teist) oranının % 30'lara yaklaşması gerçekten mühim bir gelişme... Kabaca 90-100 milyonluk bir kitle yapar bu... Bu hızla giderse, eninde sonunda çoğunluğa (% 51'e) ulaşmaları da kaçınılmaz gibi duruyor.

Tüm dünyada da şu anda 1.2 ila 1.5 milyar arasında non-teist olduğu söyleniyor ki dünyada hristiyanlar ve müslümanlardan sonraki en büyük topluluğu oluşturuyorlarmış.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...