Ben üniversite yıllarımda ve sonrasında sosyalist fikirlere yakın oldum. Şu anda kendimi daha çok sosyal demokrat olarak nitelendirmeme rağmen, içimdeki sosyalist fikirler hala sönmemiş durumdadır. Nasıl baktığınıza bağlı olarak, sosyalist diye nitelendirilebilirim bile belki hala.
Marks'ın kapitalist sistem ile ilgili analizlerine ve tespitlerine katılırım. Bence objektif bir şekilde değerlendirildiğinde doğru olduğu çok açık görülebilecek tespitler onların pek çoğu. Fakat kapitalist sistemin kendi iç çelişkileri yüzünden zorunlu olarak çökeceği ve yerine sosyalizmin kurulacağı şeklindeki öngörüsü gerçekleşmedi Marks'ın. En azından şimdilik. Kapitalist sistem kendini yeniden üretmenin yolunu buldu hep ve buluyor sürekli. Özel mülkiyet, sermaye birikimine yol açıyor, Marks'ın öngördüğü gibi. Azınlığın elinde toplanan sermaye, çoğunluğu oluşturan emekçi yığınların daha da fakirleşmesine sebep oluyor. Fakirleşen emekçilerin alım gücü azalıyor. Emekçilerin alım gücünün azalması ise sermaye sahiplerinin kar oranlarının azalmasına sebep oluyor. Çünkü sermaye sahiplerine para kazandıran ve onların ürettiği mal ve hizmetlerin müşterisi olanlar, nüfusun çoğunluğunu oluşturan bu emekçi kesim.
Fakat Marks'a göre, bu tablonun göstergesi, zorunlu olarak bu krizin büyüyüp artık içinden çıkılamaz bir hal alması, sermayenin gittikçe daha az bir kesimin elinde, gittikçe daha fazla birikmesi ve emekçi yığınların hem sayı olarak daha da artması ve gittikçe daha da fakirleşmesi, eninde sonunda bir toplumsal patlama getirecekti Marks'a göre. Ve bu global bir gelişim olacaktı. Dünyanın dört bir tarafında sosyalist devrimler birbiri ardına patlak verecek ve dünya zorunlu olarak kapitalizmden sosyalizme geçecekti.
Peki Marks'ın sistem ile ilgili eleştirileri ve tespitleri doğru gözüktüğüne göre hata neredeydi? Neden beklenen gelişme olmadı? Neden bunun tam tersi oldu?
Burada bence iki olasılık var. Ya Marks haksızdı, kapitalist sistemin kendini yeniden üretme gücünü küçümsedi, bu gücün kapitalizmin iç çelişkisini dengeleyecek düzeyde olabileceğini görmedi, ya da haklıydı ve süreç Marks'ın öngördüğü doğrultuda ilerliyor, fakat onun düşündüğünden çok daha yavaş ilerliyor.
Aslında bu olasılıkların her ikisi de Marks'ın kapitalist sistemin kendini yeniden üretme gücünü küçümsediğinin göstergesi. Marks, elbette ki kapitalizmin kendini üretme mekanizmalarını görmüş ve tespit etmişti. Birbiriyle rekabet etmek zorunda olan ve azalan kar oranlarını yükseltme baskısı hisseden sermaye kesimi, bunu aşağıdaki şekillerde yapabilirdi Marks'a göre:
1) Pazarı genişletmek,
2) Değişen sermayeyi azaltarak kar oranındaki azalmayı dengelemeye çalışmak (ki burada değişen sermayeden kasıt büyük ölçüde çalışanlara ödenen ücretlerdir, yani çalışanlara ödenen ücretleri azaltmak, veya onları daha uzun süre çalıştırmak -ki bu aynı kapıya çıkar- yoluyla masrafı azaltıp kar oranını arttırmak)
3) Yeni teknoljiler veya metodlar kullanarak verimliliği, dolayısıyla karlılığı arttırmak
4) Yeni pazarlar bulmak
Fakat bunların hiçbirinin, kapitalist sistemin mevcut iç çelişkisini yenmeye yeteceğine inanmıyordu. Çünkü bunların kalıcı çözümler değil, probleme o an için yapılan yamalar olduğna inanıyordu. Nitekim pazarı genişletseniz bile, sonuçta dünya sınırlı bir yerdir ve sonsuza dek pazarınızı genişletemezsiniz. Ya da çalışan ücretlerini ilelebet azaltamazsınız. Sömürüyü ilelebet arttıramazsınız. Yeni teknolojiler ve yeni pazarlar ise probleminizi bir yere kadar çözer Marks'a göre. Sonunda sistem çökmek zorundadır. Bu yüzden de kapitalizmin en ileri aşamasından sonra, zorunlu ve geri dönüşümsüz olarak sosyalizm gelecektir Marks'ın iddiasına göre.
Fakat böyle olmadı. Kapitalist sistem kendini üretip duruyor. Yukarıda sıralanan yöntemlerin tümünü derece derece kullanıyor. Fakat bence bu yöntemler arasında Marks'ın değerini göremediği ve doğru değerlendiremediği özellikle 3 ve 4 numaralı maddelerdir. Ayrıca 1 numaranın da etkisini küçümsediğini düşünüyorum. Şu anda kapitalistler, çokuluslu şirketler yoluyla dünyanın dört bir tarafına uzanmış, yani pazarlarını alabildiğine genişletmiş durumdalar. Yeni teknolojiler ve bilimsel gelişimler ise, hem verimliliği ve karı Marks'ın bence tam doğru göremediği oranda arttırıyor, hem de yeni pazarlar oluşmasını sağlıyor. Yani Marks bence insan uygarlığındaki bu dinamizmi biraz küçümsedi, ona gerekli değeri vermedi. Bu faktörleri gördü, fakat yeterince ayrıntılı ve doğru bir şekilde değerlendiremedi. Nitekim bilgisayar ve otomasyon teknolojisi, kapitalistlerin hem karlarını arttırmış, hem de yepyeni iş kolları ve yepyeni pazarlar yaratmıştır. İleriye yönelik bilimsel ve teknolojik gelişim sürdüğü sürece ise, kapitalizmin kendini bu yolla üretme şansı bulması ve bu sebeple de sistemin kendini sürekli devam ettirmesi ciddi bir olasılık bence. Bu olur mu olmaz mı, bu faktörler yeterli mi, sermaye birikimini ve kitlelerin fakirleşmesini önleyebilir mi, bunlar ayrıca incelenmesi gereken şeyler. Bana öyle geliyor ki, bu faktörlere rağmen sermaye birikimi dünyada hala devam ediyor ve sermaye sahiplerinin oranı dünya çapında gittikçe azalıyor. Yani bu durum süreci sadece geciktiriyor bir bakış açısına göre.
Fakat bir de şu var ki, bu bahsettiğimiz yenilikler, sermayenin birikiminin zaman zaman el değiştirmesine de sebep oluyor. Her zaman sadece aynı kişiler zenginleştikçe zenginleşmiyor, aynı zamanda bazıları sermayelerini kaybediyor ve aralarına yeni zengiler de katılıyor. Örneğin bilgisayar teknolojisi çok ilginç bir yeni zengin sınıfı yarattı. Fakat sıfır toplamlı bir oyun olan ekonomide, bu kişilerin elinde biriken sermaye nereden geldi o zaman? Sadece el mi değiştirdi, ya da yine yığınların cebinden mi çıktı, yoksa kapitalizm zannedildiği gibi sıfır toplamlı bir oyun mu değil? Yani gerçekten de yeni değer yaratabiliyor mu? Bunların tümü ayrıntılı incelenmesi ve kafa yorulması gereken noktalar.
Fakat bunlar bir yana, Marks'ın öngördüğü şekliyle kriz bir türlü keskinleşmedi, bir türlü sistemi yıkacak noktaya gelmedi. İleri kapitalist ülkelerden bahsediyorum tabi. Zaten Marks'ın üstünde durduğu ve sosyalizmin geleceğini düşündüğü yerler buralardı.
Fakat dünya tarihine bakarsanız, adı sosyalist olan sistemlerin hiçbiri ileri kapitalist ülkelerde kurulmamıştır. Hemen hemen tümü kapitalizmden bir üst ekonomik sisteme geçmeye çalışan ülkelerde değil, feodalizmden sanayi toplumuna geçmeye çalışan ülkelerde kurulmuştur. Yaşanan şekliyle sosyalizm, sanayi toplumunun iki alternatif ekonomik modelinden biri olmuştur. Sanayi toplumları ya kapitalist, ya da sosyalist modeli seçtiler. Dolayısıyla, bu sosyalizmin, Marks'ın bahsettiği sosyalizmle bir ilgisi yoktu aslında bir bakıma. Tabi onlar da sosyalistti. Marks ve Engels'in önerdiği ilkelere göre yönetildiler. Üretim araçlarını kamulaştırdılar, ekonomiyi serbest piyasa yerine merkezi plan ile yönetmeye çalıştılar. Fakat bu sistemin işlemediği görüldü. Merkezi plana dayalı ekonomiler, serbest piyasaya dayalı olanlara göre çok daha aksak işledi, çarpıklıkları daha fazla oldu. Ayrıca serbest piyasa ekonomileri daha fazla zenginlik yaratabildiler. Gerçi bu nokta tartışmalı, çünkü bu fark kurulan sosyalist sistemlerin zaten fakir olan devletlerde kurulmuş olmasından kaynaklanabilir. Ya da kapitalist sistemdeki sermaye birikiminin yarattığı bir illüzyon olabilir kapitalist sistemin daha fazla zenginlik yaratması. Yani böyle bir iddiada ısrar etmeyeceğim. Fakat diğer noktalar geçerli. Yani merkezi plan ekonomileri, sonuçta halklarının ihtiyaçlarını gidermede yetersiz kaldı. Bu yüzden de yürümediler.
Şimdi, bu şekliyle bakıldığında, Marks'ın kapitalizm eleştirisine katıldığımı, ama önerdiği sistem olan sosyalizmin, önerdiği biçim ve mekanizmalara dayanarak işlemediğini ve işleyemeyeceğini düşündüğümden, bu getirdikleri alternatife katılmadığımı söyleyebilirim.
Yani, kapitalizm problemlidir, fakat alternatif olarak getirdikleri sistem daha bile bozuk çıktı benim bakış açıma göre. Fakat bu henüz hazır olmayan ülkelerde kurulmasından mı kaynaklandı, yoksa önerilen sosyalist sistemin içinde ve özünde mi bir aksaklık vardı, ondan emin değilim.
Ya da belki işlememesinin sebebi, kapitalist sistemin henüz daha sonuna yaklaşmamış olması, ve zenginlik illüzyonu ve cazibesiyle insanları kendine çekmesiydi. Ya da işlememesinin sebebi belki de sadece sosyalist sistemlerin kurulduğu ülkelerin geri ve fakir olması yüzünden, ileri Batı kapitalistleriyle yapılan soğuk savaşın kaybedilmesiydi. Sebep her ne olursa olsun, sonuçta olmadı ve işlemedi. Bu şekliyle de tekrar dahi denense işlemesi mümkün değil.
Fakat eğer Marks haklıysa, ve kapitalizmin iç çelişkisi insan uygarlığının dinamizmi ve teknolojik ve diğer yenilikleriyle üstesinden gelinemeyecek bir problemse, dolayısıyla sözkonusu kriz eninde sonunda gelecekse, belki o kriz sonunda kurulacak sistem, bu sefer kapitalizmi kullanıp tüketmiş ileri ülkelerde kurulacağından, belki de kalıcı olacaktır. Tabi o zaman kurulacak bu sistemin adı sosyalizm mi olacaktır, ya da sosyalizm bile olsa, şimdiye kadar anlaşılan ve uygulanan şekliyle bir sosyalizm mi olacaktır, bunları zaman gösterecek.
Bu dönemleri (eğer gelirse) bizim neslimiz büyük ihtimalle göremeyecek zaten. Belki olsa olsa torunlarımız görür. Ya da dediğim gibi belki kapitalizm kendini üretme şansını ilelebet devam ettirebilecek bir sistemdir ve belki de bu yüzden sonu gelmeyecektir, kim bilir.
Recommended Comments
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now