Önce bu yazının yazıldığı tarih olan 10 Ağustos 2011 itibariyle bazı gözlemler:
* ABD'de 2008'de başlayan ve geçen yıl artık düzelmeye başladığı söylenen kriz bazılarına göre hala düzelmiş değil ve ikinci bir ekonomik durgunluk kaygıları başgöstermiş durumda.
* ABD'de (ve hatta dünya genelinde) son birkaç gün ya da bir hafta içinde borsalarda büyük düşüş gözleniyor. Dow Jones indexi geçen Perşembe ya da Cuma günü 500 puandan fazla düştü. Dün ise 635 puan düştü.
* ABD borçlarını ödeyebilmek için özel yasa çıkarıp kanuni borçlanma limitini yükseltmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Standard & Poors şirketi ABD'nin kredi puanını düşürdü.
* Euro zone denen, para birimi olarak Euro'nun kullanıldığı ekonomilerde bir süredir büyük kriz gözleniyor. Yunanistan ve İrlanda'dan başka İspanya ve İtalya gibi bazı ülkelerin ekonomileri de tehdit altında.
* Özellikle son depremden sonra Japonya'nın ekonomisindeki büyüme de azalmış ve ekonomik problemler başgöstermiş durumda.
* Birkaç gündür Londra'da insanlar sokaklara dökülüp dükkanları yağma ediyor.
* ABD'de son ekonomik krizden sonra yükselen işsizlik, kronikleşmiş durumda. Bazılarının işsiz kaldığı süre birkaç yılı aşmış durumda. Aynı zamanda da ABD'de orta sınıfın erimekte olduğu ve geriye sadece üst ve alt sınıfların kalacağı söylenmekte bir süredir.
* Büyük şirketler bankada büyük miktarda nakit tutuyor, fakat yeterli yatırım yapmıyorlar. Apple'ın bankadaki nakit miktarı geçen hafta itibariyle ABD devletinin nakit stoklarını aşmış durumda.
Şu anda ABD'de özel şirketlerin kasalarında 3-4 trilyon dolar para vardır ve bununla ne yapacaklarını bilememekte, o parayı atıl tutarak öylece krizin geçmesini beklemektedirler.
Halbuki krizin geçmesi bu paraların yatırıma dönüşmesini gerektirir.
Ancak o zaman işsizlik düşecek, tekrar gelire kavuşan insanlar para harcamaya başlayacak ve böylece ekonomi canlanacaktır.
Özel şirketlerde bu kadar para varken ve örneğin Apple şirketinin nakit miktarı ABD devletininkini geçmişken, ABD devleti bütçe ve para sıkıntısı çekmektedir, çünkü o şirketlerin temsilcisi olan cumhuriyetçi parti siyasetçileri, Obama'nın vergileri arttırmasına engel olmaktadırlar. Çünkü vergi azalmasından veya artışından en çok zenginler etkilenmektedir. Onlar hala Bush zamanında aldıkları vergi indirimlerine canla başla sarılmakta ve bunlardan vazgeçmek istememektedirler. Bunu yaparak ülkenin ve dünyanın bu derece krize girmesine sebep olduklarının farkında olmalarına rağmen.
Yani bu muazzam paraların sahipleri ve bunları kontrol edenler, ülkenin ve dünyanın refahından ziyade kendi ceplerini ve almaya alıştıkları vergi indirimlerini düşünmektedirler. Sihirli bir şekilde bu krizin geçip, kendilerinin de bankadaki para stoklarıyla tekrar yaptırım yapıp, servetlerini daha da arttıracakları huzurlu ortamın gelmesini beklemekte, fakat bunun için kendi üzerlerine düşeni yapmaya yanaşmamaktadırlar. Şimdi yatırım yapıp para kaybetme riskine girmektense, sorumluluğu ve her türlü eylemi hükümetin sırtına yüklemekte, hükümetin sihirli bir değnekle bu işin üstesinden gelmesini beklemektedirler.
Bu arada hala emlak krizi çözüme ulaşmamış ve ortada ev kredisi (mortgage) veren finans kurumları tarafından el konulmuş ve satışa çıkarılmış onca ev bulunmakta, bunlar satılamamaktadır. Faizler rekor düzeylere düşmüş ve kredi almak çok avantajlı hale gelmiş olmasına rağmen.
Çünkü insanların ağzı başlarına gelen emlak krizinden yanmış, yoğurdu üfleyerek yemektedirler. Zaten işsizlik yüksek olduğu için ve işi olan pek çok kişi de önceki yıllara nazaran daha düşük düzey ve düşük gelirli işlere razı olmak zorunda kaldıkları için, insanların ev alma gücü de şu anda eskisi gibi değildir. Ev sahipliğinin bir norm olduğu ABD'de son yıllarda kiracılık eğilimi yeniden artmış, kiracıların sayısı katlanmıştır.
Finans kurumları ise ellerinde kalan onca ev ile ne yapacaklarını bilememektedirler. Parası olanlar (finans kurumları), ellerindeki evlerden kurtulamamakta, çünkü bunları alması beklenenlerin alım gücü bu evleri almaya yetmemektedir.
İşte bu sosyalizmin temel kapitalizm eleştirisinin ta kendisine denk düşen bir durum aslında.
Zamanında Marx'ın dediği, alt sınıfın alım gücünün düşmesi yüzünden ürünlerin raflarda kalması durumuna neredeyse tıpatıp uyan bir durumdur bu.
Tabi onun iddia ettiği ve umduğu gibi sistemin sonunu getirecek bir durum değildir bu muhtemelen, çünkü geçmişte de benzer krizler defalarca yaşanmış ve sonra atlatılmıştır.
Benim merak ettiğim, bu açıklamanın gerçekten de sosyalistlerin iddia ettiği gibi kapitalist ekonomik sistemin tüm krizlerini açıklayacak bir açıklama olup olmadığı.
Bazı krizlere uyuyor gibi bu açıklama ama tümüne uyacağını zannetmiyorum.
Ekonomist değilim ama bildiğim kadarıyla ekonomik krizlerin de çeşitleri var. Bazıları yokluktan çıkıyor, bazıları ayağını yorganına göre uzatmamaktan.
Örneğin petrol kaynakları (arz) azalırsa, bu tüm ekonomiyi etkileyen bir kriz ortaya çıkartacaktır. Bu yokluktan kaynaklanan bir kriz örneği benim gözümde. Tahmin ediyorum sosyalist ekonomilerin krizleri daha çok bu türdendi. Ekonominin verimsiz işlemesi yüzünden ülke çapında pek çok yokluklar ve aynı zamanda da başka konularda israflar yaşanıyordu. Yani bir mal ile ilgili yokluk durumu varken, başka bir mal raflarda çürüyordu, yani onunla ilgili de israf durumu vardı.
Kapitalizm bu konuda biraz daha verimli işliyor ama yokluklar ve israflardan kapitalizmde de tam bir kurtuluş yok.
Bir diğer kriz sebebi zannediyorum ayağını yorganına göre uzatmamaktan kaynaklanıyor. Reel değerleri aşan harcamalar yapılıyor ya da yapılmaya çalışılıyor. Talep arzı geçtiğinde kriz ortaya çıkıyor.
Fakat bir de burada bahsettiğim türde krizler de var anlaşıldığı kadarıyla. Yani işsizlik falan yüzünden halkın alım gücünün düşmesi, bu yüzden şirketlerin ellerindeki mal ve hizmetleri satamaması, bu yüzden zarar etmeleri, ellerinde büyük para stokları olsa bile bunları kullanmamaları, çünkü belirsiz ekonomik ortamda yatırım yaparak riske girmek ve rakip şirketler karşısında zayıflamak istememeleri.
Yani ekonomi için iyi olan şeyi yapmadıklarının bilincindeler, ama rakipleri karşısında zayıf düşme korkusu yine de onları doğru şeyi yapmaktan alı koyuyor. Dolayısıyla, kapitalizmin bir problemi ve verimsizliği daha.
Yani kapitalizm, içinde içerdiği rekabet unsuru yüzünden zenginleri ve iş sahiplerini de şu an davrandıkları gibi davranmaya teşvik ediyor. Yani kalpsiz, acımasız, paragöz ve açgözlü davranmaya. Yoksa rakiplerinin onları silip süpürmesi riski ile karşı karşıya gelmiş oluyorlar.
Dolayısıyla, kaptitalist sistemin pek çok sorunları olduğu açık.
Ama geçmiş tecrübeler gösterdi ki, yaşanmış sosyalist ekonomilerin daha da büyük sorunları oldu.
Onların ekonomileri kapitalist ülkelerinki kadar hızlı büyümedi. O derece zenginlik yaratamadı. Tabi kapitalist ülkelerde yaratılan zenginlik nüfusun ne kadarlık bir kısmına yaradı diye sorulabilir. Ama bu işin ayrı bir yönü. Bu kısma yukarıda değindik zaten. Önemli olan, ve ülkelerin birbirleriyle karşılaştırmalarında asıl farkı yaratan ülkelerin ekonomilerinin büyüklüğüdür. Bu da gayri safi milli hasıla ile ölçülür. Bu paranın az sayıda elde toplanmasıyla toplumun büyük bölümüne yayılması ayrı bir konudur ve ülkenin milletlerarası arenadaki ekonomik gücünün ölçümünde bu önemsiz bir kriterdir. Bu kriter, ülkenin iç huzuru açısından önemli olabilir belki, ama az sayıda elde toplanmış olsa da, daha fazla parası olan devletin sözü uluslararası arenada daha çok geçer.
Bu sebeple kapitalist ülkeler daha güçlendiler ve rekabette sosyalist ekonomileri yendiler. Çünkü sosyalist ekonomiler eşitlik ve servetin yayılmasına çok fazla odaklanarak ekonomilerini verimsizleştirdiler. Üretim kapasiteleri ve ekonomilerinden tam randıman alamadılar. Çok fazla israf ve yokluk yaşadılar. Bu yüzden soğuk savaşta yenildiler, başarılı olamadılar.
Ama kapitalist sistemin işleyişindeki sorunlar da aşikar. Bunlara da yukarıda değindik zaten.
Kapitalist sitemin de bu şekilde devam etmesi mümkün değil. Ya da mümkün mü? İşte soru bu aslında.
Yani kapitalist sistem nasıl oluyor da bu krizlerden çıkıyor?
Servertin az elde toplanıp, halkın çoğunun alım gücünün düşmesine sebep olan türde krizlerden bahsediyorum elbette.
Çünkü kapitalizmde bu durumu tersine çeviren bir mekanizma yok.
Kapitalizmdeki mevcut mekanizma, bu eğilimi daha da arttıran bir mekanizma. (Yani zengini daha da zenginleştirip, fakiri daha da fakirleştirmeye yönelik bir mekanizma).
Sosyalistler kapitalist ekonomideki yeniden üretim mekanizmaları, ve bu temel problemin üstesinden gelmek için uygulanan yöntemler üzerine pek çok analize sahip elbette, ama benim gözümde bu konuda en dikkate değer ve bence en fazla etkiyi yaratıyor olabilecek faktör, pazarın genişlemesi (genişletilmesi) yoluyla krizlerin hafifletilmesi açıklamasıdır. Bu teze göre pazar doydukça kapitalistler yeni pazarlara açılmaktadır. Böylece 'globalleşme' denen süreç yoluyla tüm dünyayı pazarları haline getirecekler ve bu süreçte servet daha da az elde toplanacak, fakir yığınlar daha da büyüyecektir.
Dolayısıyla bu eğilim eninde sonunda bir kırılma noktası yaratacak ve sistemi çökertecektir.
Benim merak ettiğim böyle bir eğilim gerçekten de var mı, yoksa bu sosyalistlerin hezeyanlarından mı ibaret.
Sosyalistler bilindiği gibi çağdaş ekonomi bilimini beğenmez, hatta böyle bir bilim olduğunu kabul etmez pek çoğu. "Burjuva iktisadı" diyerek ekonomi bilimini küçümseme eğilimi çok yaygındır sosyalistler arasında.
Fakat burjuva iksadı açısından bu konuya bakıldığında, sözkonusu krizlerin Marx'ın gördüğü ve açıkladığı şekilde açıklanmadığını, genellikle arz ve talep arasındaki dengesizlik bazında açıklanmaya çalışıldığını görüyoruz.
Benim anladığım kadarıyla sosyalistlerin "kapitalizmin temel çelişkisi" dedikleri prensibe burjuva iktisadındaki temel itiraz biçimi, bu bakış açısının yaklaşık olarak aynı büyüklükte kalan bir ekonomi gerektirmesi ve ekonomiyi sıfır toplamlı bir oyuna benzeterek hem ekonomik büyümeyi, hem de yeni teknolojilerin sağladığı "yeni değer üretimi" fenomenini göz ardı etmesi. Çünkü hem nüfuslar, hem de ekonomiler sürekli büyüme halinde. Ayrıca yeni gelişmeler ve yeni teknolojiler, eski dengeleri alt üst edip yeni dengeler oluşturmakta, eski üretim biçimleri veya teknolojilerin temsilcisi şirketleri zayıflatıp yenilerin temsilcilerinin büyümesini sağlamakta, bu şekilde ekonomi ihtiyacı olan dinamizmi kazanmakta.
Bunlardan benim çıkardığım sonuç, kapitalizmde sosyalistlerin tespit ettiği türde bir sorun olduğu açık olmakla birlikte, bunun gerçekten de ölümcül olup olmadığı ve sistemin sonunu getirmeye muktedir olup olmadığının belirsiz olduğudur.
Öyle görünüyor ki, bu sorun pekala da sadece döngüsel olarak gelip giden fakat sistem için hiçbir zaman ölümcül olmayacak bir sorun olabilir.
Tabi bu demek değildir ki buna razı olunmalı, daha iyisinin nasıl olabileceği konusunda çalışma yapılmamalı, ama sosyalist teorilerin gözden geçirilmesi şart gibi gözüküyor.
Sosyalistler, eski sosyalist ekonomilerin hatalarından arınmış, fakat kapitalizmin bahsedilen problemlerine de çözüm teşkil edecek yeni bir tür ekonomik sistemin geliştirilmesi konusunda çalışmalıdır.
Böyle bir alternatif geliştirilmediği sürece, normalde sosyalistlere destek vermeye eğilimli benim gibi sosyal demokratlar da dahil olmak üzere, halktan destek almaları kolay gözükmemektedir.
Recommended Comments
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now