Önceki makalede sözünü ettigim "The Trouble with Physics" kitabını bitirdim bir süre önce.
Kitapta uzunca sicim teorisinden bahsediyor. Burada o konulara çok fazla girmek istemiyorum. Özetle, konuyla ilgili olanların bildiği gibi, sicim teorisi teorik fizikteki popüler teorilerden biridir. Tum fizigin birlestirilmesi konusunda en fazla umut vaadettigi dusunulen teoridir. Gecmisi 1960'lara dayanmasina ragmen, 1985'ten sonra populer olmustur, cunku o yil teoride onemli bir gelisme kaydedilmistir. Gunumuzde ise tum dunyada teorik fizikcilerin uzerinde en cok calistiklari teoridir. Hatta yukaridaki yazimda bahsettigim gibi, akademik alanda dominant teori olmustur ve akademik kadrolarin seciminde sicim teorisi konusunda calismayan fizikcilerin sansi cok azalmistir.
Bu teori maddenin en kucuk birimini parcaciklar degil titresen kucuk sicimler olarak gorur. Parcacik fiziginde bulunmus yuzlerce parcacik, bu sicimlerin degisik frekanslarda titresmeleri prensibiyle aciklanmaktadir. Ayrica fizikteki en buyuk sorunlardan biri olan, kuantum fiziginin genel relativite ile birlestirilmesi konusunda cok fazla umut vaadeden ve bu birlestirmeye matematiksel denklemlerde sonsuzluklara yol acmadan ulasabilecek gibi gozuken ender teorilerdendir. Teorinin matematiksel acidan cok sik ve guzel oldugu soylenmektedir.
Fakat teorinin sorunlari da vardir. En onemlisi bu teoriye gore evren 10 boyutlu olmak zorundadir. Teorinin yeni bicimlerinde sonsuz sayida paralel evrenlerden, sicimlerden daha ust boyutlu cisimler olan 'brane'lerden, vs. bahsedilmektedir. Bu sekliyle teorinin realiteden uzaklasip fantastiklestirildigini dusunen uzmanlar vardir. Teori ilk ciktiginda 5 degisik versiyonu uretilmistir. Daha sonra bu 5 versiyonun hepsinin daha ust bir teorinin ozel durumlari oldugu gosterilmis olsa da, bu daha ust teori henuz kesfedilememistir. Ayrica, teoriyi gunumuzde yeni yapilmis bazi gozlemlerle bagdastirabilmek icin (ornegin kara enerji ve evrenin genisleme hizinin azalmak yerine tam tersi cogalmakta oldugu) teoride onerilen degisiklikler, sicim teorisinin neredeyse sonsuz sayida versiyonunun ortaya cikmasini saglamistir. Bu sekliyle teori, karsilasilabilecek her turlu gozlemi aciklayabilecek bir versiyonu bulunabilecek bir teori haline gelmistir. Dolayisiyla da "yanlislanabilirlik" ozelligini kaybetmis, bilimsellikten uzaklasmistir. Daha kotusu, teorinin daha sade oldugu donemlerde bile teori test edilebilir hicbir ongorude bulunamamistir. Teorinin gunumuz teknolojisiyle, hatta gunumuzde hayal edilebilecek herhangi bir teknolojiyle test edilebilmesi mumkun degildir. Dolayisiyla, bir fizik teorisinden ziyade dayanaksiz bir felsefi spekulasyonu andirmaktadir bazi uzmanlara gore.
The Trouble with Physics kitabinin yazari Lee Smolin'in teoride en cok elestirdigi noktalar da bu son bahsettigim konulardir.
String teorisyenleri ise gunumuz fiziginin problemleri icin string teorisinden baska bir alternatif olmadigini dusunmektedirler. Bazilari teorinin ileride test edilebilir ongorulerde bulunabilecek duruma gelecegini, bazilari ise teorinin matematiksel guzelliginin test edilebilirlik konusundaki zayifligini orttugunu dusunmektedir. Yine bazilari, belki de bilim yapma yontemimizi gozden gecirmemiz gerektigini, belki de cagimizda artik eski bilim anlayisinin demode hale geldigini dusunmektedir.
Lee Smolin ise tum bu ifadelerin ve teorinin zorlama yontemlerle olgulari aciklayacak duruma getirilmeye calisilmasini pek hayra alamet olmadigini dusunmektedir. Bu durumu Ptolemy'nin dunya merkezli evren modelinin gezegenlerin yorungelerini aciklayamamasi yuzunden teoride zorlama yontemlerle yapilan degisikliklere benzetmektedir. Daha kotusu, tum o teoriler gozlemler ve deneylerle test edilebilirken, bugun teorik fizik kursulerinde ezici bir cogunlugun test edilemeyen ve test edilebilecek gibi de gozukmeyen bir teoriyle ugrastiklarini, bunun ise son 30 yildir neden fizikte ciddi bir ilerleme olmadigini acik bir sekilde gosterdigini soylemektedir.
Fizigin bugun, hatta 20. yuzyilin ikinci yarisindan beri yeni bir bilimsel devrim icin haykirdigini, fakat bu devrimin bir turlu gerceklesmedigini soylemektedir. Hatta 'yeni fikirlere ihtiyacimiz var', 'birseyler eksik', 'tablonun onemli bir parcasi eksik' gibi ifadelerin fizikciler arasinda (string teorisyenleri de dahil olmak uzere) sikca kullanildigini, bunun ise fizikte yeni fikirlere ve yeni bir paradigmaya ihtiyac duyuldugunu acik bir sekilde gosterdigini soylemektedir. Yani yerlesik fizik teorilerini gelistirenler, dogruluklarini kabul edenler de dahil olmak uzere, konunun uzmanlari arasinda hemen herkesin acik veya gizli olarak bu durumun farkinda oldugunu, fakat evreni anlayisimizi arttiracak yeni fikirlerin bir turlu ortaya cikartilamadigini soylemektedir.
Bunu ise akademik ortamin gecmise gore cok daha farkli olmasiyla aciklamaktadir. 20. yuzyilin baslarinda fizikte meydana gelen iki buyuk devrimin (relativite ve kuantum mekanigi), genel dusunceden farkli dusunen kisiler tarafindan gelistirildigini, fakat o donemde bu tur kisilerin bilime ve akademik hayata gecisinin daha kolay oldugunu, gunumuzde bilim dunyasinin profesyonellesmesi ve bu alanda yer edinmenin zorlasmasinin yeni fikir getirme olasiligi en yuksek olan turde kisilerin akedemik hayata girisini de zorlastirdigini soylemektedir.
Yeni fikirler, farkli dusunenler tarafindan getirilecektir dogal olarak. Fakat gunumuzde, akademik kadrolarin seciminde, ilgili burslarin dagitiminda, hatta yayinlanacak yazilarin seciminde dahi cok kati bir eleme ve ancak alanda ust duzey kisilerin onayladigi turde fikirlerin ve bu fikirler uzerine calisanlarin basarili olacagi, digerlerinin bilim dunyasina bile giremeyecegi bir ortamin mevcut oldugunu soylemektedir.
Fizikcilerin sayisi o zamanlara gore cok artmis, ortalama bir fizikcinin bilgi ve yetenek duzeyi yukselmis, ve bu konulara ayrilan fonlarin miktari da o doneme gore astronomik bir sekilde artmis olmasina ragmen, alinan sonuclarin o doneme kiyasla cok daha kotu oldugunu soylemektedir yazar.
Bilim adamlarini iki kategoriye ayirmaktadir Lee Smolin. 'Craftspeople' ve 'Seers'. Bu terimlerin en guzel cevirileri olmasa da craftspeople icin 'Becerikliler' , Seers icin de 'Gorenler' ifadelerini kullanirsak, Becerikliler, matematik ve zihinsel becerisi yuksek olan, kavramlari kolay ogrenip, problemleri hizli ve kolay bir sekilde cozebilen, fakat mevcut dusunsel paradigmanin disina pek cikmayan, ya da cikamayan kisilere verdigi isim yazarin. Gorenler ise matematiksel ve teknik acidan her zaman becerikliler kadar becerikli olmayabilen, fakat yeni bakis acilari ve fikirler uretebilen, farkli paradigmalar gelistirebilecek kisiler.
Bilimsel ilerlemenin, 'normal bilim' ve 'devrimsel bilim' olarak nitelendirilebilecek asamalardan gectigini, normal bilimin mevcut ve genel kabul goren bir paradigma uzerinde calisilan ve insanlagin bilgi birikiminin o paradigma cercevesinde arttirildigi bir donem oldugunu (ornegin 20. yuzyilin basindaki devrimsel teorilerin ortaya ciktigi donemden, parcacik fiziginde Standard Model'in ortaya ciktigi yillara kadar olan donem gibi), devrimsel bilimin ise mevcut paradigmanin olgulari basariyla aciklayamadigi kriz donemlerinde yapilan ve bambaska fikirlerle problemleri cozecek yeni teorilerin uretildigi donemler oldugunu soylemektedir.
Normal bilimin genel olarak 'Becerikliler' tarafindan yapildigini, ya da 'Becerikliler'in bu tur bilime daha uygun oldugunu, devrimsel bilimin ise 'Gorenler' tarafindan yapildigini, ya da 'Gorenler'in bu tur bilime daha uygun oldugunu soylemektedir yazar.
Gunumuzdeki problemin, devrimsel bilim gerektiren bir kriz doneminde, hala normal bilim yapilmaya calisilmasindan, normal bilimin yontemlerinin uygulandigi ve o tur bilimde basarili olacak kisilerin secildigi ve calistirildigi bir akademik ortamda, devrimsel bilim yapilmaya calisilmasindan kaynaklandigini dusunmektedir yazar.
Gorenler dedigi kisilerin bilim tarihinde pek cok ornekte, uzun sure akademik hayatin disinda kalmis ya da disinda kalmak zorunda birakilmis, ancak sonradan, getirdigi onemli katkilar sonucu akademik hayata kabul edilmis kisiler oldugunu soylemektedir Lee Smolin. Bunun en guzel orneginin Einstein oldugunu anlatarak soze baslamis ve gunumuzde de benzer kisiler bulundugunu soyleyerek cesitli ornekler vermistir.
Yazarin ornek verdigi kisilerin birkacindan burada da bahsetmek istiyorum.
Bir tanesi Loop Quantum Gravity denen ve genel relativiteyi kuantum fizigiyle bagdastirma konusunda string teorisinin en buyuk alternatifi olan bir alanda yazarla birlikte calismis ve relativite prensibinin dogrulugundan kusku duyan bir fizikci. Gunumuzde relativiteden kusku duyan uzmanlarin sayisinin cok az olmasindan dolayi, en temel kabuller ve bakis acilarini sorgulayan bu kisiyi (adi Ted Jacobson) potansiyel bir 'Goren' olarak gormektedir yazar. Benzer bir kisi Joao Magueijo adinda bir kozmologdur ve isik hizinin evrenin ilk zamanlarinda gunumuzden daha hizli oldugunu bulan kisidir. Yazara gore bu kisi de relativiteden suphe etmektedir.
Verdigi birbaska ornek, Holger Bech Nielsen, ki kendisi Nobel odullu bir fizikcidir ve uzun yillar akademik dunyadan izole bir sekilde random dynamics (rastgele dinamik) denen bir fikir uzerinde calismistir. Fizikteki temel kanunlarin rastgele oldugunu dusunmekte, bu yuzden 'unification'a, yani tum kanunlari aciklayacak bir ust kanun fikrine inanmamaktadir. Fakat bu kisinin yazara soyledigine gore, Nobel odulunu kazanmis ve yerini haketmis boyle bir fizikci olmasina ragmen calistigi universitede uzay, zaman ve cekim teorisi uzerine yaptigi siradisi calismalardan uzaklasip, normal bilim yapmasi yonunde kendisine baski uygulanmaktadir.
Bunlar relativiteden kusku duyan bazi kisilere ornekti. Yazar bir de kuantum fiziginden kusku duyan uzmanlara ornekler vermis ve bu liste cok daha uzun. Onlarin da birkacindan bahsetmek istiyorum.
Eger kuantum fizigi yanlissa diyor yazar, bunu relativite ile birlestirmeye calismak bir zaman kaybindan baska birsey degildir. Bu konuda ornek verdigi isimlerden biri Gerard 't Hooft. Bu fizikci de standart modelin gelistirilmesine katkida bulunmus ve bu sayede Nobel odulu kazanmis onemli fizikcilerden biri. Hooft, Holografik Prensip denen fikri gelistirmis kisi yazarin dedigine gore ve bu fikre gore uzay diye birsey yok. Bizim uzay diye dusundugumuz bolgede olan biten her sey, bu fizikciye gore o bolgeyi cevreleyen bir yuzeyde gerceklesen seylerle aciklanabilir. Ayrica bu sinirdaki dunyanin tanimi kuantum teorisiyle degil, onun yerine gececek deterministik bir teoriyle yapilabilir bu fizikciye gore. Bazilari bu prensibi biraz degisik bir sekliyle string teorisine uygulamistir ve bazi uzmanlar bu tur fikirlerin string teorisinin temel prensipleri arasinda yer alacagina inanmaktadir.
Bu durum, yazara gore Hooft'u string teorisinin liderlerinden biri haline getirebilirdi, eger kendisi bu yonde calissaydi. Fakat 1980'lerden itibaren Hooft kendi yolunda gitmektedir ve bu gecisi en tepe noktasinda, teknik acidan cok guclu bir fizikciyken yapmistir. Fakat fizigin ana yolundan saptigi andan itibaren arkasindan kendisine gulunmeye baslanmistir. Fakat buna ragmen kendi yolundan gitmekten vazgecmemistir ve Hooft'un en temel inanclarindan biri kuantum fiziginin yanlis oldugudur.
Yazar bu kisiden baska, kuantum fiziginden suphe duyan Louis Crane, Carlo Rovelli ve Fotini Markopoulo gibi fizikcilerden bahsetmistir.
Crane, kuantum fiziginin bir sisteme ait statik bir betimleme olmadigini, fakat evrenin bir alt sisteminin diger bir alt sistemi hakkinda aralarindaki iletisim baglaminda sahip olabilecegi bilgilerin bir kaydi oldugunu soylemistir. Evreni her cesit ikiye bolus yoluyla baglantili bir kuantum makaniksel betimleme oldugunu soylemektedir. Kuantum durumlari evrenin bir ya da diger alt sisteminde degil, onlari ayiran sinirdadir bu bakis acisina gore.
Yazara gore bu bakis acisi kuantum fizigi konusunda 'iliskisel kuantum fizigi' denilen bir grup yaklasimin ortaya cikmasini saglamistir. Carlo Rovelli, bu bakis acisinin normal kuantum fizigi yapma bicimimizle uyumlu oldugunu gostermistir. Benzer bakis acisindan yola cikan Markopoulo, evrenin dinamik bir lojik ureten bir kuantum bilgisayarina benzedigini gostermistir. Evrenin bir tur kuantum bilgisayari oldugu fikri, kuantum bilgisayarlari konusundaki oncu arastirmacilardan biri olan Seth Lloyd tarafindan da onerilmistir.
Ayrica, unlu fizikci ve matematikci Roger Penrose da kuantum fiziginin yanlis oldugunu dusunmektedir yazara gore. Penrose gravitenin kuantum fizigine katilmasinin teoriyi nonlineer hale getirdigini soylemektedir. Bu ise olcum probleminin cozumlenmesine yol acmaktadir ona gore, cunku kuantum duzeyindeki gravitasyonel etkiler kuantum durumunun cokmesine sebep olmaktadir. Penrose'un fikirleri kitaplarinda ayrintili olarak aciklanmis olmasina ragmen, henuz ayrintili bir teori durumuna getirilememistir. Fakat kendisi ve baskalari bu fikirlerden yola cikarak deneylerle test edilebilecek bazi ongorulerde bulunmuslardir. Ve yazara gore bu deneylerin bazilari su anda gelistirilme asamasindadir.
Yazara gore cok az kisi Penrose'un fikirlerini ciddiye almaktadir. Ciddiye alanlarin da cok azi dogruluguna inanmaktadir. Fakat cogu string teorisyeni bu fikirleri dinlememektedir bile.
En buyuk isimlerin bile temel kabulleri sorguladiklarinda nasil ciddiye alinmadiklarini gosteren yazar, bir de kendisi 'Goren'lerden olan, fakat henuz genel kabul gormus herhangi bir katkida bulunmamis kisilerin karsilasacagi durumu dusunun demektedir.
Eger fizigin en buyuk isimlerinden ciddi sayida kisi bile relativite ve kuantum fiziginin temel kabullerini sorguluyorsa, kariyerlerinin balangicinda bu tur fikirleri sorgulayanlara ne olmaktadir peki diye sormaktadir yazar ve o tur kisilerden de ornekler vermistir.
Pek cok kisinin kariyerlerinin baslangicinda kuantum teorisini ogrendigini, kullanmaya ve o teoriyi kullanarak hesaplamalar yapmaya basladiklarini, fakat teoriye inanmadiklarini soylemektedir yazar. Bu kisilerin ikiye ayrildigini soylemektedir. Bu tavirlarinda durust ve icten olanlar, ve olmayanlar. Yazar kendisinin bu kategoriye giren ve durust ve icten olmayanlardan biri oldugunu soyluyor. Yani bastan beri kuantum fizigine inanmadigini, fakat bu teoriyi anlasilir hale getirmeye odaklandigi takdirde dogru durust bir fizik kariyeri edinmesinin mumkun olmayacagini gordugu icin isin bu yonune bulasmadigini, fizigin normal alanlarinda calisanlarin anlayip takdir edebilecegi konulara odaklandigini soyluyor. Fakat yine de sansli oldugunu, cunku hem bu tur konulardaki supheleri uzerine dusunebilecegi, hem de fizigin ana alanlarindan biri sayilabilecek kuantum gravite konusunda calistigini anlatiyor.
Kuantum fizigine inanmadigi icin, kuantum grative gibi bir cabanin basarisizliga ugrayacagindan daha bastan beri emin oldugunu, fakat bu basarisizligi inceleyerek belki kuantum fiziginin yerine ne gecmesi gerektigini anlama konusunda ilerleme kaydedilebilecegini dusundugunu, bu yuzden kuantum gravite konusunda calistigini yaziyor. Kendisi lisansustu ogrencisi iken, standart modeli incelemek icin gelistirilmis bazi yontemlerin kuantum gravite konusunda uygulanmasi gibi imkanin ortaya ciktigini, daha once bunu kimse yapmamis oldugu icin de normal fizik yapan turde bir fizikci olarak yetisip, ana konularda calisan fizikcilerin anlayip takdir edebilecekleri turde yontemleri kullanarak kuantum gravite konusuna yonelmenin mumkun hale geldigini, kendisinin de bunu yaparak cok muhtesem olmasa bile saygin ve iyi bir kariyere sahip olabildigini soyluyor.
Fakat bir de kuantum fizigi konusundaki suphelerinde icten ve durust olanlarin varoldugunu ve bu kisilerin daha bastan beri iclerinden gelen sezgilerini takip etmeye calistigini, bu yuzden de onemli bolumunun fizik konusunda dogru durust akademik bir kariyer edinemedigini anlatiyor.
Bu tur kisilerden birkac ornek veriyor. Bir tanesi Julian Barbour. Kendisi 1968 yilinda Oxford'tan fizik doktorasini aldiktan sonra akademik bir kariyer edinmemis. Fakat gelistirdigi fikirlerle kuantum gravite konusunda calisan kucuk bir grubu oldukca etkilemeyi basarmis yazara gore. Hatta 'arkaplandan bagimsiz' teori gelistirme kavramini kendilerine bu kisinin ogrettigini yaziyor yazar.
Arkaplandan bagimsiz teoriden kasit, somut ve varolan bir uzay ya da uzayzaman fikrinden yola cikmadan teori gelistirmek. Normalde teoriler, sabit ve varolan bir uzayzamanda olan bitenleri incelemek uzerine kurulu. Fakat diyor yazar, Einstein bize maddenin uzayin yapisini degistirdigi, dolayisiyla uzayzamanin dinamik bir yapiya sahip oldugunu gosterdikten sonra, ayni dusunce cizgisinden gitmeye devam etmemiz ve uzayi, uzayzamanin olusumunu daha temel presiplere baglamaya calismamiz gerekirdi diyor. Hatta yazarin kendisi de uzayin 'nedensellik' gibi cok temel gorunen bazi prensiplerden yola cikarak gelistirilen denklemler yoluyla, bu daha temel prensiplere dayali bir durum olarak ortaya ciktigi 'loop quantum gravity' gibi bir konuda calistigini, bunun arkaplandan bagimsiz bir teori oldugunu anlatiyor.
String teorisinin arkaplandan bagimsiz bir teori olmadigini, pek cok string teorisyeninin de kabul ettigi gibi, String teorisi veya kuantum fizigiyle graviteyi birlestirme konusunda umut vaadedecek herhangi bir teorinin arkaplandan bagimsiz bir teori olarak gelistirilmesi gerektigini soyluyor.
Gunumuzde 'loop quantum gravity' basta olmak uzere, cesitli arkaplandan bagimsiz teori yaklasimlarinin bulundugunu, bir teorinin arkaplandan bagimsiz olmasi konusunu ise kendilerine ilk olarak Julian Barbour'un ogrettigini soyluyor.
Barbour, doktorasini yaparken ciktigi bir dagcilik gezisinde bir anda 'zaman' kavraminin bir illuzyon oldugu hissine kapildigini, bunun ise kendisini genel relativite teorisi ve zamanin dogasi uzerine dusunmeye ittigini, fakat zamanin dogasi uzerine dusunerek normal bir fizik kariyeri edinemeyecegini gordugu icin de daha o donemde Oxford yakinlarindaki bir koyde bir ciftlikevi satin alip karisiyla birlikte oraya yerleserek zaman ve zamanin dogasi uzerine dusunmeye basladigini anlatiyor. 10 yil boyunca bu konuda calisiyor, ve bu sure icinde part time tercumanlik yaparak ailesini gecindiriyor, bu surenin sonunda ise uzay ve zamanin bir iliskiler sisteminden baska birsey olmadigi fikrine dayanan yeni bir teori cesidi gelistiriyor. Yazdigi makaleler zaman icinde dikkat cekmeye basliyor ve kuantum grative toplulugunun saygin bir uyesi haline geliyor zaman icinde. Yazar, Einstein'in genel relativite teorisini bu tur bir 'iliskisel teori' olarak yorumlamayi Barbour'dan ogrendiklerini, ve su anda bu alanda calisanlarin genel olarak teoriyi bu sekilde algiladigini anlatiyor.
Bu sekliyle Babour'un gercek bir 'Goren' kategorisine girdigini, fakat gorulecegi gibi boyle birinin kariyerinin genellikle digerlerinden daha farkli bir sekilde gelistigini anlatiyor.
Yazarin verdigi birbaska ornek, Anthony Valentini. Valentini, Cambridge'den fizik derecesini aldiktan sonra, Dennis Sciama ile calisiyor (yine Cambridge'de). Sciama, Stephen Hawking, Roger Penrose, Martin Rees gibi unlu fizikci ve kozmologlari yetistirmis, onlarin Cambridge'de hocaligini yapmis bir kisi. Sciama'nin ogrencisi olan Valentini, digerleri gibi astrofizik uzerine calismak yerine kuantum fizigi uzerine calisiyor. Bu teorinin yanlis ve anlamsiz oldugunu dusundugu icin. Bu konuda 1920'de Louis de Broglie tarafindan gelistirilmis eski fikirlerden biri olan hidden variables theory (gizli degiskenler teorisi) uzerinde calisiyor. (Bu fikre gore kuantum fiziginin ardinda tek bir gerceklik bulunmaktadir). Bu fikir uzun yillar Einstein, Schrodinger ve benzerleri tarafindan desteklenmis olmasina ragmen sonra terkedilmistir. Bunun en onemli sebebi, 1932'de John von Neumann tarafindan bu tur teorilerin varolamayacaginin gosteren yanlis bir kanit yayinlanmis olmasidir. Nihayet 1950'lerde David Bohm tarafindan bu kanittaki yanlis gosterilmis ve bu gelisme Broglie'nin teorisinin tekrar canlanmasina sebep olmustur.
Valentini, bu teoride yeni ve onemli bir degisiklik yapmistir ki bu sozkonusu teoride uzun zamandir gerceklestirilmis ilk gelismedir.Valentini'nin makalelerinin cogu fizik journal'lari tarafindan reddedilmis, fakat makalelerin icerigi kuantum fiziginin temelleri uzerine calisan uzmanlar tarafindan genel kabul gormektedir yazara gore.
Sciama, Valentini'ye yardim etmek istemis fakat calismalari temel konular uzerine yogunlasmis boyle bir kisi icin ne Italya'da ne de baska bir yerde bir akademik kadro bulamamistir. Fakat kendisine, eger bulgularini basacak bir yayin bulamazsa, bir kitap cikarmasini onermistir. Valentini nihayet Roma'da bir postdoktora pozisyonu bulmus, ogrencilere ozel ders vererek ek gelir edinmis ve o arada teorisi uzerinde calismaya devam ederek bulgularini kitabina eklemistir.
1999 yilinda, Roma'da 7 yil izalasyonda kaldiktan sonra Valentini tekrar Londra'ya donuyor ve ailesi satin aldiklari kucuk bir dukkan ile kendisine maddi destek oluyor. Ellerinden geldigince onun calismalarini destekliyorlar. Yazar ise bir arkadasi ile birlikte Valentini'ye yardim etmek istiyor ve zar zor ona bir postdoktora pozisyonu ayarliyorlar. Bunu saglayabiliyorlar, cunku sans eseri, kuantum fiziginin temelleri ile ilgili calismalara ilgi duyan comert bir yardimsever kisi maddi destek olmak istiyor.
Su anda ise Valentini yazar ile birlikte, yazarin kurulmasina onayak oldugu Perimeter adli bir fizik arastirma kurumunda calisiyor. Hala kendi kitabi uzerinde ugrasiyor, fakat ayni zamanda kuantum fiziginin temelleri konusunda saygi duyulan ve lider kisilerden biri haline gelmis durumda. Makaleleri artik duzenli olarak yayinlaniyor ve kitabi merakla bekleniyor.
Yazar kitabinda bu tur pek cok baska kisiden bahsediyor. Bir cogunun enteresan kariyerleri ya da hayatlari olmus. Iste yazara gore fizigin gunumuzde ihtiyac duydugu fikirleri ancak bu tur kisiler gelistirebilir, fakat mevcut akademik yapi bu kisileri icinde barindirmiyor, onlarin kariyerlerini cok ama cok zorlastiriyor.
Bu kitap bana cok ilginc geldigi icin icinde bahsedilen bazi konulari burada da paylasmak istedim. Aslinda kitapta cok daha fazla sey var tabi. Keske mumkun olsaydi da tum kitabi cevirip burada yayinlayabilseydik. Ama bu kadari bile en azindan kitapta ne tur seylerden bahsedildigi konusunda bir fikir verebilir.
Recommended Comments
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now