Jump to content

Muhtıra'ya demokrat (!) yazar ve siyasilerin tepkisi


Orphaned

Recommended Posts

Şimdilerde demokrasi, özgürlük diye zırlayan yazar ve siyasetçilerin 27 nisan muhtırasına yaptığı kısa yorumlara şuradan ulaşabilirsiniz:

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/27_Nisan_Genelkurmay_Ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1_Bas%C4%B1n_A%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1#Yorumlar

 

Bir zil takıp oynamadıkları kalmıştı 28 nisan günü.

 

Şimdi baktılar tanklarla saldıramıyorlar, karşı tarafa geçip saldırmaya çalışıyorlar. Ben bunu anladım.

Link to comment
Share on other sites

Şimdilerde demokrasi, özgürlük diye zırlayan yazar ve siyasetçilerin 27 nisan muhtırasına yaptığı kısa yorumlara şuradan ulaşabilirsiniz:

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/27_Nisan_Genelkurmay_Ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1_Bas%C4%B1n_A%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1#Yorumlar

 

Bir zil takıp oynamadıkları kalmıştı 28 nisan günü.

 

Şimdi baktılar tanklarla saldıramıyorlar, karşı tarafa geçip saldırmaya çalışıyorlar. Ben bunu anladım.

 

27 Nisan, gerçekten 28 Şubat gibi bir müdahale amaçlı bir muhtıra olsaydı; Başta Bülent Arınç olmak üzere AKP'liler süt dökmüş kediye dönerlerdi.

Bugün aradan geçen 4 yıldan sonra ve iktidarın en güçlü olduğu sıra başbakan 27 Nisan'ı bir muhtıra olarak görmüyor, Genelkurmay başkanının bir yaklaşımı olarak nitelendiriyor.

Bu açıklama çok manidardır.

Ama 28 Nisan'da esip kükremişlerdi.

Çünkü takke düştü kel göründü.

Aralarında en yüksek rütbelilerin, kuvvet komutanlarının bile olduğu 160 civarında subayı darbe planlıyorlardı gerekçesiyle içeri tıkacaksın ama muhtıra vermiş bir subayı ödüllendirecek, altına son model jip vereceksin.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

 

Anlaşılıyor ki 27 Nisan bildirisi bir tertipti.

İktidarı ordu karşısında yürekli göstermek isteyen ve mağdur-mazlum durumu yaratarak kamuoyunu kendi yanına çekmek isteyen bir tezgah.

Nitekim semeresini aldılar ve amaçlarına ulaştılar.

 

Ardından yapılan Dolmabahçe toplantısında konunun ne olduğu ve neler konuşulduğu halktan saklanmakta ve mezara kadar bu sırrın açıklanmayacağı söylenmektedir.

Neyi kimden saklıyorlar? Açıklamaktan çekindikleri ne?

Sadece bu bile ne tür bir dolap döndürüldüğünün kanıtıdır.

 

27 Nisan'ı olumlu görmüş olan yazarların yazıları cımbızlanmayıp tamamı okunduğunda görülecektir ki darbe-müdahale karşıtıdırlar.

Bildiriyi yerinde bulmakla birlikte, ordunun müdahalesini hiç kimse tasvip etmemiştir.

Varsa bu yönde yazısı olan o örneği görmek isteriz.

Ayrıca bildirinin hemen ertesinde yapılan Cumhuriyet mitinginde yüzbinlerin attığı "Ne şeriat ne darbe!" sloganı en iyi mesaj olmuştur. Halbuki darbe heveslisi olsalardı, tankları görmek isteselerdi, bu yönde çağrı yaparlardı. Nitekim "Ordu göreve" diye pankart açan birkaç provakatöre rağbet edilmemiş, kitlesel bir destek bulmamıştır.

 

28 Nisan'da ne söylendiğine bakarken 13 Mart ve 13 Eylül'ü de unutmayalım.

Bugünün sözde demokrasi havarileri nazlı Ilıcak'ların, Mehmet Barlas'ların, Altan'ların cunta dönemlerini de iyi bilmekteyiz.

Link to comment
Share on other sites

Muhtıra'nın tanımını mı tartışacağız şimdi?

 

Bak bildirinin son paragrafında ne var: "Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir"

 

Bu muhtıra değildir de nedir? Bunun arkasında olmak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin haddi olmadan bir siyasi sürece müdahale ültimatomunu desteklemek ne zamandan beri demokratlık oldu?

 

Al Onur Öymen'in 28 nisan'daki açıklaması:

 

"“Genelkurmay'ın tesbitleri bizim tesbitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz."

 

Bu da o zaman ki Tüsiad başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın açıklaması:

 

"“AKP toplumda git gide artan ve TÜSİAD’ın da paylaştığı laik rejimi koruma kaygısını yeterince dikkate almıyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla yaratılan fiili durum demokratik teamüllere uygun değil. Laikliği ve demokrasiyi korumak için bir an önce genel seçimlere gidilmeli.”"

 

Senin varsayımlarının, kafanda kurduğun paranoyaların hiçbir değeri yok.

 

Zaten kanıtlanmış gerçeklere, ortada olan doğrulara baktığın zaman, senin o kafanda kurduğun ucuz teorilerle taban tabana zıt olduğunu görürsün.

 

Hem unutma, o bildiriler ve darbe çığırtkanlıkları da hep varsayımlara dayandırılarak aklanmaya çalışıldı. "Şu lisede namaz kılınmış demek ki şeriat geliyor." diye haberler yapılarak darbeye nasıl zemin hazırlanıldığını çok iyi biliyoruz.

 

Bundan siyasi rant elde edemeyince söylemler de değişti haliyle. Bütün o varsayımların tamamen gerçekdışı olduğu ve hükümete saldırı için yapılan karalama kampanyaları olduğu işte şimdi ortaya çıktı.

 

Daha bunun tartışılacak bir tarafı var mı?

 

Ne oldu sizin "Şeriat geliyor" sloganınıza?

Link to comment
Share on other sites

Muhtıra'nın tanımını mı tartışacağız şimdi?

 

Bak bildirinin son paragrafında ne var: "Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir"

 

Tamam işte, madem ki bu açık bir darbe-müdahale tehdidi, yargılansın öyleyse.

Neden yargılanmıyor?

Neden "Yoksa AKP mi yazdırttı bunları?" sorusuna mahal veriyorlar?

 

Al Onur Öymen'in 28 nisan'daki açıklaması:

 

"“Genelkurmay'ın tesbitleri bizim tesbitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz."

 

Bu da o zaman ki Tüsiad başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın açıklaması:

 

"“AKP toplumda git gide artan ve TÜSİAD’ın da paylaştığı laik rejimi koruma kaygısını yeterince dikkate almıyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla yaratılan fiili durum demokratik teamüllere uygun değil. Laikliği ve demokrasiyi korumak için bir an önce genel seçimlere gidilmeli.”"

 

Cımbızlama cümleleri getirmek yerine yazısının tamamına bakacaksın.

Önceki mesajımda da belirttim ama anlaşılan o ki yazısının tamamı seni yalanladığı için hala cımbızlanmış cümleye sarılmaktasın.

 

Senin varsayımlarının, kafanda kurduğun paranoyaların hiçbir değeri yok.

 

Zaten kanıtlanmış gerçeklere, ortada olan doğrulara baktığın zaman, senin o kafanda kurduğun ucuz teorilerle taban tabana zıt olduğunu görürsün.

 

Hem unutma, o bildiriler ve darbe çığırtkanlıkları da hep varsayımlara dayandırılarak aklanmaya çalışıldı. "Şu lisede namaz kılınmış demek ki şeriat geliyor." diye haberler yapılarak darbeye nasıl zemin hazırlanıldığını çok iyi biliyoruz.

 

Bundan siyasi rant elde edemeyince söylemler de değişti haliyle. Bütün o varsayımların tamamen gerçekdışı olduğu ve hükümete saldırı için yapılan karalama kampanyaları olduğu işte şimdi ortaya çıktı.

 

Daha bunun tartışılacak bir tarafı var mı?

 

Ne oldu sizin "Şeriat geliyor" sloganınıza?

 

Tabi canım, bizim varsayımlarımız değersiz ama sizin iktidar savunuculuğunuz çok değerli.

Gerçeği göremiyor, hala bu bildirinin bir tertip olduğunu anlayamıyorsunuz.

Düzmece planlarla ne kadar yurtsever, ABD karşıtı subay varsa tasfiye edilip hapise tıkılıyor, ordu tamamen Amerikan ordusu haline getirilmeye çalışılıyor ama bildirisi hala Genelkurmay sitesinde asılı olan kişiye dokunulmuyor.

Onun dokunulmazlığı mı var? ABD mi koruyor yoksa?

 

Şeriat öyle devrim gibi pat diye gelmez. Sinsi sinsi adım adım teokrasiye doğru ilerleniyor.

İşte yargı da AKP'lileşti. Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK'dan sonra Yargıtay da ele geçirildi.

Şu seçimi de farklı kazanırlarsa daha hızlı ilerleyecekler. Başkanlık sistemini gerçekleştirdiklerinde artık hergün yeni bir yasakla özgürlüklerimiz elimizden alınacak. Teokrasiye geçildiğini anlayamayacaksınız bile.

 

Türkiye'de şeriat düzeni İran-Arabistan gibi olmaz. Osmanlı'da bile olamadı zaten ki moderneleşen, temelleri sağlam bu cumhuriyet toplumunda hiç olamaz. Ama referanslarını dinden alan, medeni kanunları dine uygun hale getiren, ulemaya danışan, özgürlükleri kısıtlayan, laikliğin içini boşaltan bir rejim de şeriat düzeninin bir versiyonudur, teokratik düzendir.

 

Ha, siz bunlardan memnun olursunuz, bu size rahatsızlık vermiyordur, o başka tabi.

Link to comment
Share on other sites

Onur Öymen bir açıklama yaptı, yazı yazmadı. O açıklamada da Muhtıra'yı desteklediğini ayan beyan söylüyor işte. Daha bunun başka bir açıklaması var mı?

 

Senin kafanda kurduğun paranoyalar benim umrumda değil. Seni iyileştirmekle uğraşacak değilim. Zaten konumuz başta.

 

Şimdi "Otoriter bir düzen geliyor" diye zırlayanlar, daha önce de darbe çığırtkanlığı yapıyordu, muhtırayı desteklemişti diyoruz.

 

Bunu da çok yakın bir tarih olduğundan rahatlıkla ispatlıyoruz.

 

Burada gerçekleri çarpıtma şansınız da yok yani.

Link to comment
Share on other sites

Onur Öymen bir açıklama yaptı, yazı yazmadı. O açıklamada da Muhtıra'yı desteklediğini ayan beyan söylüyor işte. Daha bunun başka bir açıklaması var mı?

 

Senin kafanda kurduğun paranoyalar benim umrumda değil. Seni iyileştirmekle uğraşacak değilim. Zaten konumuz başta.

 

Şimdi "Otoriter bir düzen geliyor" diye zırlayanlar, daha önce de darbe çığırtkanlığı yapıyordu, muhtırayı desteklemişti diyoruz.

 

Bunu da çok yakın bir tarih olduğundan rahatlıkla ispatlıyoruz.

 

Burada gerçekleri çarpıtma şansınız da yok yani.

 

Sen boşver Onur Öymen'in ne dediğini.

Onur Öymen kimsenin temsilcisi değil. Onun ne dediği önemli değil.

Bildiriyi onaylayan birkaç kişi bulup "Bak işte demokrat geçinenlerin gerçek yüzü" diye ortaya çıkıp tüm demokrat insanları karalamanın mantığı yok.

Bir kişinin açıklaması ne partisini bağlar ne de o kişinin görüşlerine yakın olanları.

Önemli olan genel görüştür. CHP'nin tavrı da bellidir, demokrat yazarların da.

 

Kimse de darbe çığırtkanlığı yapmış değil.

Asıl bu paranoya. Şimdilerde çocuklar bile biliyor ABD'nin onayı olmadan darbe yapılamayacağını.

Cumhuriyet mitinglerini bile darbe çığırtkanlığı ile suçladınız ama görüldüğü gibi demokratik bir tepki olarak kaldı.

 

Otoriter rejime doğru gidildiğini ise artık sadece biz söylemiyoruz. Avrupa'da bunu görüyor ve eleştirilerini yöneltiyor.

Açık seçik belli olan yasakçı düzene yönelişi görmeyip, görenleri ise paranoya ile suçlamak körü körüne iktidarı desteklemektir.

Yasakları savunmak, özgürlüklerin kısıtlanmasını istemektir.

İktidar yalakası olarak tanınanlar bile iktidarın yasakçı zihniyetine tavır aldılar.

Örneğin Ahmet Altan RTE ile mahkemelik oldu.

"Ucube" diyerek beğenmediği heykeli yıktıranlar, yarın beğenmediği kitapları da yaktırabilir" dedi.

O da mı paranoya?

Link to comment
Share on other sites

 

Sen Altan'lar deyince ben doğal olarak çoğul anladım, Altan kardeşlere ilişkin bir şeyler getireceksin sandım ama tahmin ettiğim üzere alakası yok. Çetin Altan hakkında örnekler getirilmiş, Ahmet Altan için ise şu yazılmış linkte:

 

Baban Ahmet Altan o dönemde gazeteciydi; darbeye karşı ne yaptı, bir örnek yazısını verebilir misin? Ancak.

 

Biz, devrimcileri “sevişemedikleri için silaha sarıldılar” diyen, solcuları “seksomanyak” gösteren satırlarını gösterebiliriz.

 

Süper kanıt cidden. Sübhanallah ibretlik paylaşım... Yazının başlığı da şu:

 

ÇETİN ALTAN VE AHMET ALTAN'IN DARBE ÖVGÜLERİ

 

Hani nerede Ahmet Altan'ın darbe övgüleri?! Yine bir odatv klasiği...

Link to comment
Share on other sites

Süper kanıt cidden. Sübhanallah ibretlik paylaşım... Yazının başlığı da şu:

 

ALINTI

ÇETİN ALTAN VE AHMET ALTAN'IN DARBE ÖVGÜLERİ

 

 

Hani nerede Ahmet Altan'ın darbe övgüleri?! Yine bir odatv klasiği...

 

Evet. Bence de süper kanıt. :D

 

Odatv'nin yazısıyla yetindiğinde konuya vakıf olamazsın ve sanırsın ki Odatv abartıyor.

Hayır. Gerçekten de Altan kardeşler de babaları gibi cunta dönemi sırasında cunta aleyhinde tek bir yazı yazmamış, tek bir eleştiride bulunmamıştır. Aksine 12 Eylül'ü meşru gösterecek ve faturasını solculara, devrimcilere kesecek bir yaklaşım içinde olmuşlardır.

O söz basite alınacak bir karalama değildir. Devrimcileri seksomanyak olarak nitelendirip sevişmesini bilmedikleri için silaha sarılmakla suçlayan Ahmet Altan, hırsızı bırakmış evin çocuklarını eleştirmiştir. Bu arada hırsıza da bir eleştiride bulunmuş olsa yanlış anlaşılmaz ama ne var ki 12 Eylül döneminin başbakanı Özal'a övgüler düzen, hükümetin şakşakçılığını yapan bir davranış sergilemiştir.

 

O sözleri Jandarmayla çatışma sonunda ölen iki Devrimci Yol üyesi için yazmıştı.

Ama bugün benzeri bir çatışmada silahını gençlere değil, orduya çevirmekte.

Nereden nereye!

Keşke cunta döneminde de o yürekliliği gösterebilmiş olsaydı da, cuntacılara çatabilseydi.

Ondan da vazgeçtik. Devrimcilere küfredeceğine sussaydı da, adam sanılsaydı.

 

Görüldüğü gibi bir Odatv klasiği ama çok anlamlı bir klasik..

İtiraz varsa Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Oral Çalışlar, Hasan Cemal ve benzerleri hakkında çok daha fazla örnek mevcuttur.

Ama belli ki senin için Ahmet Altan önemli. :)

 

Son 10-15 yıllık dönemde Ahmet Altan demokratlaşmış olabilir, kardeşi kadar olamasa da.

En azından bunu heykel yıkımına gösterdiği tepkiden farkedebiliyoruz.

Ama bugün iktidar karşıtı aydın ve yazarlar geçmişleriyle eleştiriliyorsa bilinmelidir ki eleştiren tarafın geçmişi de pek temiz sayılmaz.

Doğrusu demokrat kimliğiyle ortaya çıkanların, hangi tarafta olursa olsun iktidar-muhalefet gözetmeden daima özgürlükleri savunmaları ve özgürlükler konu olduğunda dayanışma içinde olmalarıdır.

Ne var ki birçoğu iktidar ve cemaat savunuculuğu yapmaktan özgürlükleri savunmaya fırsat bulamıyor.

Link to comment
Share on other sites

Yıllardır emperyalist güçlerin merkez sağın Türkiye'ye demokrasi getirme çabalarını nasıl engellediğini çok iyi biliyoruz. Bu yolda liderler idam edildi, tutuklandı, sürgüne gönderildi, partiler kapatıldı, chp gibi solcu partilerle, tsk ile anlaşmalar yapıldı, darbeler yaptırıldı.

 

Mağdur olan taraf hep merkez sağ partiler olmuştur. (Süleyman Demirel ekolünü ayırıyorum tabii ki)

 

Bu yüzden Amerika ve Emperyalist güçler tek parti döneminden itibaren, ulusalcılar ve ırkçılarla birlikte hareket ederek, demokrasi isteyen halkı sömürmüş, ezmiştir.

 

Bunun sorumlusu Amerika-Emperyalist güçlerden ziyade sözümona sosyal demokrat olan faşistlerdir.

 

(Artık insanlarla anlayabildiği dilden konuşuyorum)

Link to comment
Share on other sites

Yıllardır emperyalist güçlerin merkez sağın Türkiye'ye demokrasi getirme çabalarını nasıl engellediğini çok iyi biliyoruz. Bu yolda liderler idam edildi, tutuklandı, sürgüne gönderildi, partiler kapatıldı, chp gibi solcu partilerle, tsk ile anlaşmalar yapıldı, darbeler yaptırıldı.

 

Mağdur olan taraf hep merkez sağ partiler olmuştur. (Süleyman Demirel ekolünü ayırıyorum tabii ki)

 

Bu yüzden Amerika ve Emperyalist güçler tek parti döneminden itibaren, ulusalcılar ve ırkçılarla birlikte hareket ederek, demokrasi isteyen halkı sömürmüş, ezmiştir.

 

Bunun sorumlusu Amerika-Emperyalist güçlerden ziyade sözümona sosyal demokrat olan faşistlerdir.

 

(Artık insanlarla anlayabildiği dilden konuşuyorum)

 

:D

Ne biçim solcu-devrimci-sosyal demokrat bunlar değil mi, kalkıp emperyalistlerle işbirliği yapıyor hatta onları faşistliklerine alet ediyorlar. :lol:

 

1960 ihtilali öncesi CHP merkez sağ partidir.

Demokrat Parti, CHP'den bir adım daha soldadır. Ve darbenin sebeplerinden en önemlisi Menderes'in Sovyetler'e yakınlaşmasıdır.

CHP, "Ortanın solu" çizgisini 1965'den itibaren edinmiştir. Ondan önce devletin partisidir.

Demek ki 60 darbesi merkez sağa yapılmış değildir.

 

12 Mart 1971 müdahalesi Demirel hükümeti işbaşındayken yapılmıştır ama AP'den hiç kimsenin kılına dahi dokunulmamıştır.

Buna karşın sol, sosyalistler ve sosyal demokratlar büyük baskı görmüş, işkencelerden geçmiş, ordu içindeki devrimci subaylar dahil binlerce devrimci tutuklanmış ve müebbet dahil çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış, 3'ü idam edilmiş, birçoğu operasyonlarda öldürülmüştü.

 

Demek ki 12 Mart sola karşı yapılmıştı.

 

12 Eylül'de de yine işbaşında olan Demirel hükümeti idi ama cuntacılar solu ezdiler. Resmen sol düşünceye soykırım yapıldı.

50 idama ilaveten yüzlerce solcu öldürüldü. Binlercesi işkencelerden geçti, mahkum edildi. Hala davası sürenler var.

 

12 Eylül, soldan, devrimden korktukları için yapıldı.

 

Buna karşın sağ palazlandırıldı ve yeniden biçimlendirildi. MSP içinden gelen İslamcı Özal'la siyasal İslam'a yol açıldı.

12 Eylül sayesinde RP, 28 Şubat sayesinde ise AKP büyütüldü. Ve ılımlı İslam projesiyle merkez sağın yerine oturtuldu.

 

Darbelerin temelinde ABD ve NATO çıkarları vardır. İktidarda sağ ya sol olması önemli değildir.

Yoldan çıkıldığında, çizgiden sapıldığında müdahale gelmiştir.

Menderes'in Sovyetlere yönelmesi 60 ihtilalini, 12 Mart öncesi solun gücü ve 9 Martta sol bir darbe olasılığı 12 Mart müdahalesini, 80 öncesi solun önlenemeyen yükselişi ve komünizm tehlikesi 12 Eylül darbesini getirmiştir.

Yoksa sağ ne hata yapmıştır ki ABD kalksın da solla işbirliği yapıp devirtmiş olsun. Hiç tutar tarafı yok..

Link to comment
Share on other sites

Hayır. Gerçekten de Altan kardeşler de babaları gibi cunta dönemi sırasında cunta aleyhinde tek bir yazı yazmamış, tek bir eleştiride bulunmamıştır.

 

Bu doğru mu bilmiyorum. Ama diyelim doğru; bu ODATV'nin bu insanları suçladığı şeyden farklı bir şey değil mi? Darbe aleyhine yazmamak ile darbeyi övmek apayrı şeyler. Yaralı bir adama yardım etmemek ayrı şey, bir insanı yaralamak ayrı şey...

 

Aksine 12 Eylül'ü meşru gösterecek ve faturasını solculara, devrimcilere kesecek bir yaklaşım içinde olmuşlardır.

 

Bunun da örneği verilmemiş. Şu kiraz ağacı meselesinden okuduğunuzu nasıl anladığınızı bildiğimden görmeden yorum yapmamayı, sizin yorumunuza güvenmemeyi tercih ediyorum.

 

Bu arada hırsıza da bir eleştiride bulunmuş olsa yanlış anlaşılmaz ama ne var ki 12 Eylül döneminin başbakanı Özal'a övgüler düzen, hükümetin şakşakçılığını yapan bir davranış sergilemiştir.

 

Özal bence de ülkeyi olumlu anlamda değiştirdi. Bence doğruları yanlışlarından fazladır. Bir de 12 Eylül döneminin başbakanı diyorsun da, Özal askerin adayı Sunalp'ın da girdiği bir seçimi kazanıp iktidar olmadı mı? Aynı çizgide değil ki Özal...

 

Ama belli ki senin için Ahmet Altan önemli. :)

 

Kitaplarını ve köşe yazılarını sevdiğim biri olduğundan daha önemli evet.

 

Ne var ki birçoğu iktidar ve cemaat savunuculuğu yapmaktan özgürlükleri savunmaya fırsat bulamıyor.

 

Yok yok, siz eğriye eğri doğruya doğru diyemediğinizden size öyle geliyor.

Link to comment
Share on other sites

O mutantan fikir ayıkları şöyle bir soru soramamış mesela “28 şubat sürecinde camiyle kışla arasında sıkışmak istemiyoruz" diyen Ahmet Altan şimdiki delikanlılığını neden o zaman gösteremedi?

 

 

http://www.sivilmedya.com/esra-elonu,-ahmet-altan-ile-tarafi-topa-tuttu-19778h.htm

 

 

Ahmet Altanın darbe tutumuyla alakalı Esra Elönünün yazısı...

Link to comment
Share on other sites

Ne yapmışlardı tam olarak? Altan'lar hakkında bunun söylendiğine sık şahit oluyorum ama net bir örnek verene henüz rastlamadım.

 

 

Yaşın kaç başın kaç ? Millet senin için niye uğraşsın, boşu boluna zaman harcayıp senin huyunu mu değistirecek ? Hayır. Sorunun cevabı zaten belli.

Düzenlenme: admin tarafından
Hakaret ifadesi editlendi
Link to comment
Share on other sites

Yine somut bir şey yok, Pante'nin yolladığı linkten de dandirikmiş bu...

 

Bak muhatapların birinci ağzından dandirik olmayan bir link vereyim..

 

 

Ahmet Hakan'dan Altan'a ''okkalı'' soru!

 

Türk Medyasının polemik yazarı Ahmet Hakan, bugünkü köşesinde Ahmet Altan'a 28 Şubat sürecindeki bir yazısını hatırlattı ve sordu..?

 

 

Ahmet Altan’a bir hatırlatma

 

 

Ahmet Altan, geçen gün yazdığı yazıda “tarafsızlık” masalını yıkmış geçmiş...

 

Şunları yazmış Ahmet Altan:

 

“Çıkarcılığı ve korkaklığı bir ‘tarafsızlık’ kisvesinin altına saklayıp, bir de bu tarafsızlığın ‘ideolojisini’ yapmayı anlamam. Bu bana kurnazca bir sahtekârlık gibi görünür. Bir ormanda silahlı bir adamla silahsız bir adam arasında mesele çıktığında nasıl ‘tarafsız’ kalabilirsin? Tarafsızlık, ancak ‘iki eşit güç’ arasında olabilir. Bir güçlüyle bir güçsüz çatıştığında ‘tarafsız’ kalmak, güçlü olanı, silahlı olanı desteklemek anlamına gelir. Böyle bir durumda ‘tarafsızlığın propagandasını’ yapmak ise güçlüye yandaş devşirmek için piyasaya sürülmüş sahtekârca bir kurnazlıktır”.

 

Tanrım! Ne muhteşem saptamalar bunlar!

 

Fakat... Gelin görün ki... Bu muhteşem saptamaları okuyunca...

 

İnsanın aklına ister istemez şu meşhur “Cami ile kışla arasına sıkışıp kalmak” saptaması geliyor.

 

http://www.timeturk.com/tr/2009/07/26/ahmet-hakan-dan-altan-a-okkali-soru.html

 

 

Ahmet Altan ise Hakan'ın suçlama cümlesine itiraz etmeyip şu lagaluga cevabı vermiş.

 

 

Ahmet Hakan’a not: 28 Şubat döneminde Başbakan Erbakan, “Susurluk fasa fisodur” diyerek derin devletle ilgili soruşturmaların önünü kesti ve kendi “cellatlarının” yanına katıldı.

 

“Bizden olmayan patates dinindendir” diyecek kadar dini “kendi malı” olarak gören Erbakan ile “kışla” en önemli konuda işbirliği yaptılar. Bu yüzden, o dönemde siyaset sahnesinde iki “farklı” taraf yoktu. Karşı çıkılacak tek “taraf” vardı. O da, Erbakan’ın altına imza attığı bildiriyle yönetime el koyan darbeci generallerdi. O dönemde “tarafsız kalmak”, generallerin yaptıklarına ses çıkarmamaktı. Benim 28 Şubat’ta “tarafsız” kalıp kalmadığımı gerçekten merak ediyorsan... O dönemdeki Yeni Yüzyıl arşivini ve Ağır Ceza dosyalarını okuman, merakını tatmin etmeye yeterli olur.

 

http://www.stratejikboyut.com/haber/ahmet-altantan-tokat-gibi-yanit--21954.html

 

Darbe yemek üzere olduğu en salak (evet en salak) insanın bile anlayacağı eli kolu bağlı zayıf Refahyol hükümetini suçluyor utanmadan. Neymiş? Darbecilerle bir olmuş, onlara taraf olmuş, derin devletin üzerine gitmemiş. Andersen'den Masallar. Yok yaw? Erbakan'ın işi gücü yok aslî düşmanı İsrail ve ABD icazetli darbecilerle bir olacak. Buna Kadir ve Astur İnanır sayın Altan!!

 

Ahmet Altan Hakan'ın doğrudan muhatap alarak sorduğu "cami-kışla arasına girmeyiz" iddiasına cevap verememiş. Erkek gibi itiraf etse, dese ki "ya ben kardeşim Mehmet Altan kadar erkekçe duramadım, ..tüm yemedi korktum", eyvallah diyeceğiz ama yok illa ucube savunma yapacak.

 

Altan'ın darbe karşıtlığından asla şüphem yoktur, ama konjonktüre uyarak darbecilere ses vermemiştir, şimdiki gibi cesur çıkışlar yapamamıştır. Halbuki kardeşi Mehmet'in yarısı kadar olsa yeterliydi.

 

Ahmet Altan bana göre dürüst adamdır, korkmuştur ama korkmuşluğunu böyle ucuz açıklamalarla gizlemeye çalışması utanç vericidir.

Superior dönek, yüzsüz Mümtazer Türköne gibi darbeci, derin devletçi biri değildir sonuçta, sadece korkmuştur bir çok kişi gibi..

Link to comment
Share on other sites

Çok güzel anlatmışsın; Zaten sana itirazın temel söylemi ile başbakanın söylemi birebir örtüşüyor. Demirel ayrı ancak diğerlerine haksızlık yapılmış. :rolleyes:

 

aslında bütün bunların temelinde Atatürkü Deccal olarak görmek var. Yani bir nevi tümden geliyorlar. Bu düşüncenin tepesine çıkınca bunu buluyorsun.

 

:D

Ne biçim solcu-devrimci-sosyal demokrat bunlar değil mi, kalkıp emperyalistlerle işbirliği yapıyor hatta onları faşistliklerine alet ediyorlar. :lol:

 

1960 ihtilali öncesi CHP merkez sağ partidir.

Demokrat Parti, CHP'den bir adım daha soldadır. Ve darbenin sebeplerinden en önemlisi Menderes'in Sovyetler'e yakınlaşmasıdır.

CHP, "Ortanın solu" çizgisini 1965'den itibaren edinmiştir. Ondan önce devletin partisidir.

Demek ki 60 darbesi merkez sağa yapılmış değildir.

 

12 Mart 1971 müdahalesi Demirel hükümeti işbaşındayken yapılmıştır ama AP'den hiç kimsenin kılına dahi dokunulmamıştır.

Buna karşın sol, sosyalistler ve sosyal demokratlar büyük baskı görmüş, işkencelerden geçmiş, ordu içindeki devrimci subaylar dahil binlerce devrimci tutuklanmış ve müebbet dahil çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış, 3'ü idam edilmiş, birçoğu operasyonlarda öldürülmüştü.

 

Demek ki 12 Mart sola karşı yapılmıştı.

 

12 Eylül'de de yine işbaşında olan Demirel hükümeti idi ama cuntacılar solu ezdiler. Resmen sol düşünceye soykırım yapıldı.

50 idama ilaveten yüzlerce solcu öldürüldü. Binlercesi işkencelerden geçti, mahkum edildi. Hala davası sürenler var.

 

12 Eylül, soldan, devrimden korktukları için yapıldı.

 

Buna karşın sağ palazlandırıldı ve yeniden biçimlendirildi. MSP içinden gelen İslamcı Özal'la siyasal İslam'a yol açıldı.

12 Eylül sayesinde RP, 28 Şubat sayesinde ise AKP büyütüldü. Ve ılımlı İslam projesiyle merkez sağın yerine oturtuldu.

 

Darbelerin temelinde ABD ve NATO çıkarları vardır. İktidarda sağ ya sol olması önemli değildir.

Yoldan çıkıldığında, çizgiden sapıldığında müdahale gelmiştir.

Menderes'in Sovyetlere yönelmesi 60 ihtilalini, 12 Mart öncesi solun gücü ve 9 Martta sol bir darbe olasılığı 12 Mart müdahalesini, 80 öncesi solun önlenemeyen yükselişi ve komünizm tehlikesi 12 Eylül darbesini getirmiştir.

Yoksa sağ ne hata yapmıştır ki ABD kalksın da solla işbirliği yapıp devirtmiş olsun. Hiç tutar tarafı yok..

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...