Jump to content

Tekrar Müslüman Oldum


Tasvir-i Efkâr

Recommended Posts

Bu burada sevimsiz bir post olacak belki ama yazma ihtiyacı hissettim. Tekrar Müslüman oldum. Uzun zamandır ateisttim. Ateistforum'da da Tasvir-i Efkâr ve Şövalye rumuzlarıyla yazmıştım. Turan Dursun Forum'da da Kozmik Perspektif nickiyle yazmıştım.

Ne oldu da dine döndün diye merak edenler olacaktır. Birçok etken var ama benim için esas kırılma noktası herhangi bir dine, kutsal bir otoriteye dayandırılmayan ahlakî sistemlerin nesnellikten uzak, güvenilmez, kırılgan ve değişken olduklarını anlamak olmuştur. Başka bir deyişle, tanrısal vahyin rehberliği olmadan neyin iyi neyin kötü olduğunu kesin olarak belirlemenin bir yolu olmadığını fark ettim. Ateizmde ahlak problemi inançsızlığımın ilk zamanlarında da kafama takılan ve kesin bir cevap bulamadığım bir meseleydi ama açıkçası buna bir gün cevap bulacağımı düşündüm, görmezden gelme ve kendimce açıklamalar üretme yoluna gittim, ama sonra bunlardan kaçmanın bir yolu olmadığını fark ettim. Aksiyolojik argümandan hareketle yapılan Tanrı kanıtlamalarını ve bunlara verilen cevapları okudum, tartışmaları izledim ve bunlar üzerinde uzun bir müddet düşündüm ve aksiyolojik argümanın teizm için güçlü bir felsefî delil teşkil ettiği kanaat getirdim. Dinî konuları araştırırken gördüğüm bir diğer delil olan evrenin potansiyeli delili de mantıklı geldi. Bu delil kısaca yaşamın karmaşıklığı ve çeşitliliğinin evrenin potansiyelinde var olmasını teizmin daha iyi açıkladığını söylüyor. Bana sezgisel olarak güçlü gelen argümanlardan bir diğeri kelam kozmolojik argümandır. Başlangıçsız evren/madde/enerji fikri sezgilerime aşırı ters geliyor. Bunun gibi teizm lehine olduğunu düşündüğüm başka argümanlar da var. Tabii bunları okuduktan sonra hemen teist olmadım çünkü teizmde de saçma bulduğum şeyler vardı, ama bunları sorguladıkça Tanrı fikri mantıklı gelmeye başladı. Müslümanlarla yaptığım tartışmalarda Tanrı paradokslarına tatmin edici cevaplar da bulmuştum. Ama deizm de mantıksız geliyordu. Çünkü deizm Tanrı'nın dünyaya müdahale etmediğini, insanları umursamadığını, evreni yarattıktan sonra emekliye ayrıldığını savunuyor. Ancak ben Tanrı'nın insanı yaratıp ona ilgisiz kalmasını O'nun bilgeliğiyle bağdaştıramıyordum. Deizm bana Tanrı-insan ilişkisi konusunda tutarlı ve tatmin edici bir yaklaşım sunmadığı için, dinleri de insan ürünü olarak gördüğüm için Tanrı fikrine mesafeli durmaya devam ettim. Böyle kafa karışıklığı içinde yıllar geçti. Yıllar geçtikçe dinden kopan gençliğin akın akın feminizm, veganizm, SJW aktivizmi, LGBT ideolojisi ve kedi/köpekperestlik gibi postmodern kanser akımlara kapılmaları daha fazla dikkatimi çekmeye başladı ve bu da beni ateizmin ve sekülerizmin toplum için pek hayırlı olmadığı sonucuna götürdü. Çağdaşlığın, modernliğin, ilericiliğin bir gereği olarak dayatılan/savunulan başka abukluklara tanıklık etmek de bu fikrimi perçinledi. Müslümanlar kendini çağdaş, medeni ve ilerici sayan bu güruha göre daha mantıklı, sağduyulu ve aklıselim göründü gözüme. İslam'ın aileyi, nesli ve toplumu koruyan olumlu yönlerini görmeye başladım. Feministlerin kadın mağduriyetlerini istismar ederek kadın faşizmi ve erkek düşmanlığı yaptıklarını ve eşitlikten ziyade ayrıcalık peşinde koştuklarını görünce bu güruhun İslam'a kendi bakış açılarıyla getirdikleri eleştirilere de daha sorgulayıcı bir gözle bakar oldum. Bütün bunlar beni İslam'a yeniden yaklaştırdı ve İslam'a yeniden ilgi duymaya başladım. İlk olarak İslam'ın getirdiği hükümlerin, koyduğu ölçü ve sınırların insana yaraşır bir düzen için ne kadar gerekli olduğunun farkına vardım. Aldatıcı arzulara veya kişinin nefsinin dikte ettiklerine değil, insan fıtratına hitap eden bir hayat yaşamaya rehberlik ettiği kafama dank etti. Beni İslam'a çeken başka şeyler de var ama başlıca nedenler bunlar. Sonrasında dinden çıkmama sebep olan konuları araştırdım. Youtube'dan Müslümanlar ve ateistler arasındaki pek çok tartışmayı, cevap/reddiye videolarını izledim. İslam'a, Kur'an'a yöneltilen birçok eleştirinin mantıklı açıklamalarının olduğunu gördüm. Bu açıklamalar İslam hakkındaki olumsuz görüşlerimin genel olarak güvenilirliği şüpheli olan yahut anlamı çarpıtılmış hadislere ve yanlış yorumlanmış bazı Kur'an ayetine dayandığını anlamamı sağladı. İslam'la ilgili her soruma henüz tam cevap bulabilmiş değilim, hâlâ okuyor ve araştırıyorum, ama bulduklarım beni İslam'ın doğru din olduğuna ikna etmeye yetti.

Biraz uzun hikâye oldu ama İslam'a dönüş yolculuğumu bu şekilde özetleyebilirim.

İslam'la birlikte her şey benim için mükemmel bir şekilde anlam kazandı ve hayat daha anlamlı hale gelmeye başladı. Zaten ateizm bana hiç yaramamıştı. Ateistken hayata daha kötümser bakıyordum. Her şey kasvetli ve anlamsız görünüyordu. Özellikle hayatın hiçbir nesnel bir anlamının olmaması, ölümden sonra yok oluş düşüncesi, zalimin izzetinde, mazlumun zilletinde kalıp bu dünyadan göçüp gittiğini düşünmek beni karamsarlığa itiyordu. Şimdi zihnim rahatladı, uzun zamandır yaşamadığım bir iç huzuru hissediyorum. İslam başıma gelen en iyi şey!

 

Link to comment
Share on other sites

2 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bu burada sevimsiz bir post olacak belki ama yazma ihtiyacı hissettim. Tekrar Müslüman oldum. Uzun zamandır ateisttim. Ateistforum'da da Tasvir-i Efkâr ve Şövalye rumuzlarıyla yazmıştım. Turan Dursun Forum'da da Kozmik Perspektif nickiyle yazmıştım.

Sen asla ateist olmadın.

Türkiye'de ateizm ve deizme toplu savaş açanlardansin. Her yerden saldırıya geçtiniz ama BASARAMAYACAKSİNİZ. Azalarak yok olacaksınız. 

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

Tavsiyem, psikiyatrik kontrole git. Psikotik belirtili depresyon geçiriyormuşsun gibi geldi. 

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

İslam'la birlikte her şey benim için mükemmel bir şekilde anlam kazandı ve hayat daha anlamlı hale gelmeye başladı. Zaten ateizm bana hiç yaramamıştı. Ateistken hayata daha kötümser bakıyordum. Her şey kasvetli ve anlamsız görünüyordu. Özellikle hayatın hiçbir nesnel bir anlamının olmaması, ölümden sonra yok oluş düşüncesi, zalimin izzetinde, mazlumun zilletinde kalıp bu dünyadan göçüp gittiğini düşünmek beni karamsarlığa itiyordu. Şimdi zihnim rahatladı, uzun zamandır yaşamadığım bir iç huzuru hissediyorum. İslam başıma gelen en iyi şey!

Bu yazdıkların normal değil. 

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

İslam başıma gelen en iyi şey!

3-4 ay ilaç kullan din filan kalmaz. 

1 saat önce, Deadanddark yazdı:

Sen asla ateist olmadın.

Hastalanmış bence. 

 

 

Link to comment
Share on other sites

1 saat önce, Sputnik yazdı:

Hastalanmış bence. 

Bir insan ateist olmayı başarmış ise karşı tarafın tüm rezilliklerini yanlışlıklarını çözmüş farkina varmış demektir.

Simdi tüm bu öğrendiklerini bir kenara bırakıp ışık hiziyla magmaya düşmek nedir.

Neden en dibi gormek yerine deist takilmadin diye sormazlar mı adama. Ya da neden daha en başta deist degilde ateist oldun.

Bakın bundan emin olmalıyız, hiç bir ateist ben eskiden ateisttim ama çok düşündüm ve islami seçtim demez, dememeli. Bunu söylüyorsa bana göre yüzde bin yalan söylüyordur.

Bu tipler Türkiye'de artan ateist ve deist sayisinin farkındalar. Bu yüzden topyekün bir girişim başlattılar. Hedeflerinde cocuklar var. Küçücük çocuklar.

Bakın yakin zamanda sinemalarda bir çizgi filmi gosterime sokacaklar. Spiritin müsloș versiyonu. Beyin yıkama işini çok iyi becerirlerdi ama o eskidendi. Artık o kadar kolay degil.

Not: hastalandigina inanmiyorum, gayet saglikli birinin agzindan yazılmış emek verilmiş. Gayette güzel akli başında yazmış.

  • Like 2
  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

7 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bu burada sevimsiz bir post olacak belki ama yazma ihtiyacı hissettim. Tekrar Müslüman oldum. Uzun zamandır ateisttim. Ateistforum'da da Tasvir-i Efkâr ve Şövalye rumuzlarıyla yazmıştım. Turan Dursun Forum'da da Kozmik Perspektif nickiyle yazmıştım.

Ne oldu da dine döndün diye merak edenler olacaktır. Birçok etken var ama benim için esas kırılma noktası herhangi bir dine, kutsal bir otoriteye dayandırılmayan ahlakî sistemlerin nesnellikten uzak, güvenilmez, kırılgan ve değişken olduklarını anlamak olmuştur. Başka bir deyişle, tanrısal vahyin rehberliği olmadan neyin iyi neyin kötü olduğunu kesin olarak belirlemenin bir yolu olmadığını fark ettim. Ateizmde ahlak problemi inançsızlığımın ilk zamanlarında da kafama takılan ve kesin bir cevap bulamadığım bir meseleydi ama açıkçası buna bir gün cevap bulacağımı düşündüm, görmezden gelme ve kendimce açıklamalar üretme yoluna gittim, ama sonra bunlardan kaçmanın bir yolu olmadığını fark ettim. Aksiyolojik argümandan hareketle yapılan Tanrı kanıtlamalarını ve bunlara verilen cevapları okudum, tartışmaları izledim ve bunlar üzerinde uzun bir müddet düşündüm ve aksiyolojik argümanın teizm için güçlü bir felsefî delil teşkil ettiği kanaat getirdim. Dinî konuları araştırırken gördüğüm bir diğer delil olan evrenin potansiyeli delili de mantıklı geldi. Bu delil kısaca yaşamın karmaşıklığı ve çeşitliliğinin evrenin potansiyelinde var olmasını teizmin daha iyi açıkladığını söylüyor. Bana sezgisel olarak güçlü gelen argümanlardan bir diğeri kelam kozmolojik argümandır. Başlangıçsız evren/madde/enerji fikri sezgilerime aşırı ters geliyor. Bunun gibi teizm lehine olduğunu düşündüğüm başka argümanlar da var. Tabii bunları okuduktan sonra hemen teist olmadım çünkü teizmde de saçma bulduğum şeyler vardı, ama bunları sorguladıkça Tanrı fikri mantıklı gelmeye başladı. Müslümanlarla yaptığım tartışmalarda Tanrı paradokslarına tatmin edici cevaplar da bulmuştum. Ama deizm de mantıksız geliyordu. Çünkü deizm Tanrı'nın dünyaya müdahale etmediğini, insanları umursamadığını, evreni yarattıktan sonra emekliye ayrıldığını savunuyor. Ancak ben Tanrı'nın insanı yaratıp ona ilgisiz kalmasını O'nun bilgeliğiyle bağdaştıramıyordum. Deizm bana Tanrı-insan ilişkisi konusunda tutarlı ve tatmin edici bir yaklaşım sunmadığı için, dinleri de insan ürünü olarak gördüğüm için Tanrı fikrine mesafeli durmaya devam ettim. Böyle kafa karışıklığı içinde yıllar geçti. Yıllar geçtikçe dinden kopan gençliğin akın akın feminizm, veganizm, SJW aktivizmi, LGBT ideolojisi ve kedi/köpekperestlik gibi postmodern kanser akımlara kapılmaları daha fazla dikkatimi çekmeye başladı ve bu da beni ateizmin ve sekülerizmin toplum için pek hayırlı olmadığı sonucuna götürdü. Çağdaşlığın, modernliğin, ilericiliğin bir gereği olarak dayatılan/savunulan başka abukluklara tanıklık etmek de bu fikrimi perçinledi. Müslümanlar kendini çağdaş, medeni ve ilerici sayan bu güruha göre daha mantıklı, sağduyulu ve aklıselim göründü gözüme. İslam'ın aileyi, nesli ve toplumu koruyan olumlu yönlerini görmeye başladım. Feministlerin kadın mağduriyetlerini istismar ederek kadın faşizmi ve erkek düşmanlığı yaptıklarını ve eşitlikten ziyade ayrıcalık peşinde koştuklarını görünce bu güruhun İslam'a kendi bakış açılarıyla getirdikleri eleştirilere de daha sorgulayıcı bir gözle bakar oldum. Bütün bunlar beni İslam'a yeniden yaklaştırdı ve İslam'a yeniden ilgi duymaya başladım. İlk olarak İslam'ın getirdiği hükümlerin, koyduğu ölçü ve sınırların insana yaraşır bir düzen için ne kadar gerekli olduğunun farkına vardım. Aldatıcı arzulara veya kişinin nefsinin dikte ettiklerine değil, insan fıtratına hitap eden bir hayat yaşamaya rehberlik ettiği kafama dank etti. Beni İslam'a çeken başka şeyler de var ama başlıca nedenler bunlar. Sonrasında dinden çıkmama sebep olan konuları araştırdım. Youtube'dan Müslümanlar ve ateistler arasındaki pek çok tartışmayı, cevap/reddiye videolarını izledim. İslam'a, Kur'an'a yöneltilen birçok eleştirinin mantıklı açıklamalarının olduğunu gördüm. Bu açıklamalar İslam hakkındaki olumsuz görüşlerimin genel olarak güvenilirliği şüpheli olan yahut anlamı çarpıtılmış hadislere ve yanlış yorumlanmış bazı Kur'an ayetine dayandığını anlamamı sağladı. İslam'la ilgili her soruma henüz tam cevap bulabilmiş değilim, hâlâ okuyor ve araştırıyorum, ama bulduklarım beni İslam'ın doğru din olduğuna ikna etmeye yetti.

Biraz uzun hikâye oldu ama İslam'a dönüş yolculuğumu bu şekilde özetleyebilirim.

İslam'la birlikte her şey benim için mükemmel bir şekilde anlam kazandı ve hayat daha anlamlı hale gelmeye başladı. Zaten ateizm bana hiç yaramamıştı. Ateistken hayata daha kötümser bakıyordum. Her şey kasvetli ve anlamsız görünüyordu. Özellikle hayatın hiçbir nesnel bir anlamının olmaması, ölümden sonra yok oluş düşüncesi, zalimin izzetinde, mazlumun zilletinde kalıp bu dünyadan göçüp gittiğini düşünmek beni karamsarlığa itiyordu. Şimdi zihnim rahatladı, uzun zamandır yaşamadığım bir iç huzuru hissediyorum. İslam başıma gelen en iyi şey!

 

Bu kadar uzun yazı yazmışsın seni müslümanlığa iten mantıklı bir sebep göremedim.

Müslüman olman imkansız.  :)

 

  • Thanks 2
Link to comment
Share on other sites

Alıntı

Yıllar geçtikçe dinden kopan gençliğin akın akın feminizm, veganizm, SJW aktivizmi, LGBT ideolojisi ve kedi/köpekperestlik gibi postmodern kanser akımlara kapılmaları daha fazla dikkatimi çekmeye başladı ve bu da beni ateizmin ve sekülerizmin toplum için pek hayırlı olmadığı sonucuna götürdü.

Bu dediklerinden ben de tiksiniyorum. Ama bunlar başka bir din. Sen başka bir dine bakarak ateizme kızıp İslam'a geçmişsin.

Link to comment
Share on other sites

Bu ne böyle Tasvir? Böyle Islam reklamı yapacaĝına, bir zahmet dünyayı gezip dolaşmanı tavsiye ederim.:)

Bakıyorum her üye olduĝunun foruma benzer mesaj iliştiriyorsun. Eĝer sen samimi bir müslümansan, ben de kapı gibi bir peygamberim. Yahu dünya kadar din var; bula bula yeniden mi İslam´ı buldun?!:D

Uzun lafın kısası şu: Piyasadaki tüm kitaplar ve tanrılar bizlerin eseri. Bunu kabullenemiyorsan, sen bilirsin. O zaman bugünden tezi yok İslam´ın tüm ritüellerini yapmaya başla. Yapamıyorsan/yapmıyorsan, lütfen başka yerde İslam tebliĝi yapıver, çünkü tüm ritüellerini yerine getirmiyorsan "Ben müslüman oldum" babında konuşmak biraz garip oluyor.

İslam´ın diĝer dinlerden zerre kadar farkı yok. Bu kesin, yani Budist oldum da diyebilirdin veya Hrıstiyan oldum da diyebilirdin. O dinlerin müritleri de kendi dinlerinin en doĝru olduĝunu iddia ediyor. Bu nedenle orada burada "Ben yeniden müslüman oldum" demenin bir anlamı yok.

 

Neyse...

Umarım mutluluĝu ve huzuru bu dinde bulursun. Zaten kendin yazmışsın; yok olmaktan korktuĝunu dile getirmişsin. Yani ölümü bir türlü kabullenemiyorsun, halbuki ölüm, doĝum gibi doĝanın bir parçası. Doĝumu kabulleniyorsan, ölümü ve yok olmayı da kabullenmen gerekir.

 

 

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 11:39, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Yıllar geçtikçe dinden kopan gençliğin akın akın feminizm, veganizm, SJW aktivizmi, LGBT ideolojisi ve kedi/köpekperestlik gibi postmodern kanser akımlara kapılmaları daha fazla dikkatimi çekmeye başladı ve bu da beni ateizmin ve sekülerizmin toplum için pek hayırlı olmadığı sonucuna götürdü.

Yukarıda saydıklarının çoğunun arkasında laikliğin bekçisi derin devlet var. Bunu da kimse itiraf etmek istemiyor. Yok efendim siyasal İslam yönetiyormuş filan... işleri hep yalan söylemek.  

"Siyasal İslamcı" dedikleri tipleri kazıyın altından derin devlet çıkar.

LGBT derneklerini açıp, milletle kapatmaca oyunu oynayanlarda bunlar. 

Köpekperestlik konusunda aşağıya bir bağlantı bırakıyorum. Köpekten daha aşağı nasıl olunur, bakın öğrenin. (Köylünün koyunlarını parçalayan köpeklere çiğ et vermişler, hayvan oğlu hayvanlar.)

 

On 20.09.2022 at 11:39, Tasvir-i Efkâr yazdı:

İlk olarak İslam'ın getirdiği hükümlerin, koyduğu ölçü ve sınırların insana yaraşır bir düzen için ne kadar gerekli olduğunun farkına vardım. Aldatıcı arzulara veya kişinin nefsinin dikte ettiklerine değil, insan fıtratına hitap eden bir hayat yaşamaya rehberlik ettiği kafama dank etti.

Kısas olmadan adalet olmaz. Sana hak veriyorum. 

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra...
On 20.09.2022 at 13:49, Deadanddark yazdı:

Sen asla ateist olmadın.

Böyle bir yorum geleceğini biliyordum. Ateizmden dine geçenlere genellikle böyle denir. Bir de delirdiği söylenir. İsteyen istediğini düşünebilir, ben diyeceğimi dedim.

On 20.09.2022 at 13:49, Deadanddark yazdı:

Türkiye'de ateizm ve deizme toplu savaş açanlardansin. Her yerden saldırıya geçtiniz ama BASARAMAYACAKSİNİZ. Azalarak yok olacaksınız. 

Bravo, büyük resmi gördün, büyük oyunu bozdun.

On 20.09.2022 at 16:56, Deadanddark yazdı:

Neden en dibi gormek yerine deist takilmadin diye sormazlar mı adama. Ya da neden daha en başta deist degilde ateist oldun.

Neden deist olmadığını açıkladım.

On 20.09.2022 at 16:56, Deadanddark yazdı:

Bakın bundan emin olmalıyız, hiç bir ateist ben eskiden ateisttim ama çok düşündüm ve islami seçtim demez, dememeli. Bunu söylüyorsa bana göre yüzde bin yalan söylüyordur.

Ben de öyle düşünüyordum ama kendi tecrübemle öyle olmadığını gördüm.

Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 19:02, TAO yazdı:

Bu kadar uzun yazı yazmışsın seni müslümanlığa iten mantıklı bir sebep göremedim.

Müslüman olman imkansız.  :)

 

Bunu tam belirginleştirmemişim sanırım. Şöyle açıklayayım: Beni Müslümanlığa yönelten başlıca sebep nesnel ahlakî değerlerin ve ödevlerin Tanrı'da bir temeli olmadan var olamayacağını fark etmemdi. Sekülerizmden duyduğum hayal kırıklığı sonrası Tanrı olmadan ahlakın temellendirilemeyeceği düşüncesi bende ağır bastı. İlk zamanlar ahlakın göreceli olduğunu düşünürdüm ama daha sonra bunun birçok rahatsız edici sonucu kabul etmek anlamına geldiğini görünce ahlakî nesnelciliğe yöneldim. Ahlakî doğruları akıl ve empati yoluyla tespit edebileceğimizi varsaydım. Sonra gördüm ki bunlar pek çok ahlakî problemi çözmekte yetersiz kalıyor ve herkes kendi konumunu destekleyen aklî bir gerekçe üretebiliyor. Bu durumda kimin aklına ya da hangi akla göre hareket edeceğiz problemi doğuyor ve ahlakî teoriler yine rölativizme düşüyor. Bir de bu teorilerin çoğu, insanın içkin ahlakî değere sahip olduğu varsayımıyla başlıyor, yani insanmerkezci bir etik temelinde yükseliyor. Daha sonra bu gerçeğin ışığında kişinin ahlakî görevlerini saptıyorlar, ancak başlangıç noktasını gerekçelendirmeden bırakıyorlar. Yani insanın özünde neden değerli olduğu, kendinde amaç olduğu ve türcülük suçlamasına nasıl karşı koyulabileceği konusunda yeterli bir açıklama sunmuyorlar. Natüralist bir bakış açısıyla, insanoğlunun içkin ahlakî değere sahip olduğuna inanmak için herhangi bir neden de göremiyorum. İnsan onuru kavramı natüralistik bir dünya görüşünde temelsiz kalıyor. İnsan onurunu olumlamak için natüralistik hayvandan insana evrimin sınırlarını aşan bir varlığı kabul etmek gerekiyor. Veganizm ve hayvan hakları ile ilgili tartışmaları takip ederken bende bu kanaat hasıl oldu. Seküler etik sistemlerin bir diğer kusuru ise bağlayıcılık sorununu. Eğer Tanrı yoksa, herhangi bir şey yapmamız için ahlakî yükümlülüğümüzün ne gibi bir dayanağı olabilir? Bize bu yükümlülükleri kim ya da ne yükler? Neden bunların toplumsal, yetiştirilmeden kaynaklı ya da evrimsel koşullanmalarla içimize işlemiş öznel izlenimler olduğunu düşünmeyelim? Ahlakî değer ve ödevlerin nihai kaynağı üzerinde de düşündüm. Kendi üzerimizde bir iç gözlem yaptığımızda doğuştan gelen bir ahlakî yükümlülük duygusuna sahip olduğumuzu görürüz. En tutarlı bir öznelcinin bile vicdanının sesine kulak tıkamayı iyi bir şey olarak görmemesi dikkat çekicidir. Sezgisel olarak bildiğimiz temel ahlakî ilkeler insanların fikir ve inançlarından, hatta zaman ve mekandan bağımsız olarak doğru gibi görünür. Bu da zaman ve mekânın dışında bir yasa koyucunun varlığına işaret eder. Natüralizmde ise Tanrı var olmadığına göre, insanlar olarak deneyimlediğimiz her şeyin uzay ve zamandaki fiziksel nesnelerden, yani doğal dünyadan ibaret olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu da açıkça fıtratımızda gözlemlediğimiz durumla tezat oluşturur. Yani teizm nesnel ahlakî değerlerin varlığını ateizmden daha iyi açıklar.

Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 19:33, Kenopsia yazdı:

Seni hatırlıyorum. Hayırlı olsun ne diyeyim

 

Tüm dinler içinden neden spesifik olarak İslam olduğuna dair bir sebep sunmamışsın ama. Belki diğer dinler daha iyiydi senin için, bilemezsin.

Aslında ben daha önce de başka dinleri araştırmıştım, Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm olsun. Çok derinlemesine okumasam da birçoğu hakkında iyi kötü bir fikir sahibi oldum. Ateist olmak dışında daha iyi bir alternatif var mı diye farklı inanç ve öğretileri incelemiştim. Fakat onlarda aklıma yatmayan, içime sinmeyen birçok şey gözüme çarptı, bu yüzden başka bir inanca geçmeyi düşünmedim.

Neden İslam'a geçtiğime gelince; bir kez nesnel ahlakî doğruların ancak Tanrı'nın doğasıyla temellendirilebileceğini kavradıktan sonra Tanrı'yı Tanrı yapan özelliklerin de ahiretin varlığını gerekli ve lüzumlu kıldığı ortaya çıkar. Burada biraz Hayalhanem'e bağlayacağım ama yabana atılmaması gereken aklî deliller bunlar. Tanrı adil olduğuna göre ve insanın içine adalet duygusu koyduğuna göre ve bu dünyada adalet tam olarak tecelli etmediğine göre başka bir alemin varlığı zorunlu oluyor. Bu dünyaya baktığımız zaman görüyoruz ki zalimin zulmü yanına kâr kalıyor, mazlum hakkını alamadan göçüp gidiyor. İyiliğin ve adaletin kaynağı olan Tanrı böyle bir haksızlığa müsaade etmez. Adaletinin tam tecellisi için ahiretin varlığı gerekli. Ayrıca Allah bizi sorumluluk duygusuyla mücehhez kılmış, bize doğruyu yanlıştan ayırmamıza yardımcı olacak duyular ve bunlar arasında seçim yapabilmemiz için özgür irade vermiştir. İnsan sorumlu bir varlık olduğuna göre sorumluluklarının karşılığını alacağı ikinci bir hayat olmak zorunda. Aksi halde zalim ile mazlum arasında bir fark kalmamış olur. Allah böyle hikmetsiz iş yapmaktan beridir. Bir diğer işaret de insandaki ebediyet arzusu. Her insanın fıtratında ebedi yaşama arzusu vardır, bu yüzden unutulmaktan korkar, dünyada kalıcı izler bırakarak ebedileşmeye çalışır. Ama ebedi hayat dışında hiçbir şey bu arzusunu gerçek anlamda tatmin etmez. Allah insanın içine ebediyet özlemi koyduğuna göre demek ki insan için bu dünyadan daha fazlası var. Buradan ahiretin varlığına ulaşıyorum. Allah ve ahiret varsa vahiy de olmak zorunda. Çünkü vahiy olmazsa Allah katında neyin iyi neyin kötü olduğunu, Allah'ın rızasını kazanmak için ne yapmamız gerektiğini tam olarak bilemeyiz. Her kafadan bir ses çıkar, herkes farklı bir yol çizer. Bu yüzden vahye dayanmayan dinleri eledim. Dünya üzerinde vahiy kaynaklı üç din var: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam. Öyleyse doğru din bu üçünden biri olmalı. Bunlar arasından İslam'ın Tanrı tasavvuru bana daha makul, sade ve anlaşılır geliyor. Mesela Hıristiyanlık'taki gibi teslis problemi yok ya da Yahudilik'teki gibi Allah'ın ve peygamberlerin şanına yakışmayan inanışlar, insanî zaafları olan bir Tanrı tasavvuru yok. Başka sebepler de var, mesela sebr ve taksim (inceleme ve bölme) metoduyla peygamberliğin ispatı da mantıklı geliyor. Bu akıl yürütmede her türlü "Ben X'im" formatındaki iddia için muhtemel üç seçenek belirlenir: iddiacı ya delidir, ya yalancıdır ya da doğru söylüyordur. Diğer iki seçenek elenip tek bir seçenek bırakılarak sonuca ulaşılır. Başka önermelerde de başka ihtimaller üzerinden eleme yapılır. Sebr ve taksim metodu ile peygamberliğin kanıtlanmasında da aynı adımlar izlenir; Hz. Muhammed'in kendi yaşamından örneklerle deli ya da yalancı olamayacağı gösterilerek peygamber olduğu gösterilir.

 

Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 19:36, Kenopsia yazdı:

Bu dediklerinden ben de tiksiniyorum. Ama bunlar başka bir din. Sen başka bir dine bakarak ateizme kızıp İslam'a geçmişsin.

Şimdi sekülerizmin getireceği ya da getirmesi muhtemel sonuçlardan endişelendiğim doğrudur ama İslam'a geçmeye karar verirken sırf böyle duygusal sebeplere saplanıp kalmadım tabii ki. Bu, İslam'a yönelmem için bir motivasyon oldu sadece. Müslüman olmadan önce gördüğüm/duyduğum bazı şeylerden sonra çağdaşlaşma ve ilericilik adı altında savunulan birçok fikir, ideoloji ve uygulamaya eleştirel bir gözle bakar oldum ve ilericilik kavramından soğudum. Bu ilerici çete Batı'da öyle bir diktatörlük kurmuş ki sıkı sıkıya bağlı olduğu dogmaları sorgulayanlar dışlanıyor, "ırkçı", "homofobik", "transfobik", "kadın düşmanı", "gerici" gibi sıfatlarla anılıyor ve "iptal etme" ya da "cancel culture" olarak bilinen bir nefret kampanyasının hedefi haline getirilerek geçim kaynakları ellerinden alınıyor. Neyse ki bizim ülkemizde o kadar güçlü değiller ama yerli emsallerinin güç kazanma ihtimali ürkütücü. İlericiler kadına şiddeti önleme maskesi altında toplumsal cinsiyet eşitliği adı verilen ve geleneksel cinsiyet rollerine savaş açan bir toplum mühendisliği tezini devreye sokmuş durumda. Bu kültürel dönüştürme çalışması kadın ve erkek arasındaki sınırları belirsizleştirmeyi, her iki cinsiyeti de tek tipleştirmeyi ve cinsel sapmaları normalleştirmeyi öngörüyor. Cinsiyet eşitliği projesi kapsamında çocuklara kimlik bunalımı yaşatan, mahremiyet ve güvenliği ihlal eden ve haksız rekabete yol açan akıl dışı uygulamalar hayata geçirildi. Erkekleri aşağılamak ve kadınları sırf kadın olduğu için yüceltmek ilericiliğin bir şiarı haline geldi. İlerici hareket "toksik maskülenite" ve #AllMenAreRapists gibi tüm erkekleri şeytanlaştıran cinsiyetçi ifadeleri farkındalık ve duyarlılık yaratma adı altında kullanıma soktu. "Erkek terörü" gibi kutuplaştırıcı ifadelerle cinsiyetler arası çatışma körüklendi. Patriarşiyle mücadele adına kadınlar aşırı bireyci olmaya, çocuk yapmamaya, aile olmayı, anneliği ve ev hanımlığını hor görmeye teşvik edildi. Daha bunun gibi uzayıp giden saçmalıklar silsilesi. İşte bu olayları takip ettiğim sırada teistlerin bir konuda çok haklı olduklarını gördüm: ilahi yönlendirme/insanı aşkın bağlayıcı bir otorite olmadan insan yönünü bulamaz. Her insanın içinde iyiyi kötüden ayıran birtakım ahlakî sezgiler var, diğer bir ifadeyle bir ahlakî pusula var, doğru, ancak dışarıdan bir yönlendirme olmadan insanın pusulayı şaşırması çok olası. Bu anlayış beni hem dine yöneltti hem de ahlakî önermelerin neye göre belirleneceği ve bunların kaynağı üzerinde yeniden derin düşüncelere sevk etti. Bu konuda araştırma yaptım ve yapılan tartışmalara göz attım. Teist düşünürlerin söyledikleri genel olarak mantıklı ve açıklayıcı geldi. Yani ahlakî sezgilerimiz nesnel ahlakî önermelerin varlığını gösteriyor. Nesnel ahlakî önermeler ise ancak Tanrı'nın doğasında zemin bulabilir. Tabii o aşamada yine henüz Müslüman değildim, çünkü İslam'la ilgili aklımda hâlâ bir yığın soru vardı. İslam'a dönüş sürecimde bu mevzuları yeniden ele aldım ve genel olarak yeterli cevaplar bulabildim. Tabii henüz tam olarak cevap bulamadığım hususlar da var ama İslam ile ilgili aklımdaki birçok taş yerine oturdu.

Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 19:56, kavak yazdı:

Bu ne böyle Tasvir? Böyle Islam reklamı yapacaĝına, bir zahmet dünyayı gezip dolaşmanı tavsiye ederim.:)

Bakıyorum her üye olduĝunun foruma benzer mesaj iliştiriyorsun. Eĝer sen samimi bir müslümansan, ben de kapı gibi bir peygamberim. Yahu dünya kadar din var; bula bula yeniden mi İslam´ı buldun?!:D

İslam reklamı yapmak gibi bir amacım yok, ben inanç değişikliğimi duyurmayı bir mesuliyet addettiğim için duyuruyorum. :) Bir buraya, bir de TD foruma attım sadece.

Evet, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıdır misali yine İslam'ı buldum. :D

Link to comment
Share on other sites

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bunu tam belirginleştirmemişim sanırım. Şöyle açıklayayım: Beni Müslümanlığa yönelten başlıca sebep nesnel ahlakî değerlerin ve ödevlerin Tanrı'da bir temeli olmadan var olamayacağını fark etmemdi. Sekülerizmden duyduğum hayal kırıklığı sonrası Tanrı olmadan ahlakın temellendirilemeyeceği düşüncesi bende ağır bastı. İlk zamanlar ahlakın göreceli olduğunu düşünürdüm ama daha sonra bunun birçok rahatsız edici sonucu kabul etmek anlamına geldiğini görünce ahlakî nesnelciliğe yöneldim. Ahlakî doğruları akıl ve empati yoluyla tespit edebileceğimizi varsaydım. Sonra gördüm ki bunlar pek çok ahlakî problemi çözmekte yetersiz kalıyor ve herkes kendi konumunu destekleyen aklî bir gerekçe üretebiliyor. Bu durumda kimin aklına ya da hangi akla göre hareket edeceğiz problemi doğuyor ve ahlakî teoriler yine rölativizme düşüyor. Bir de bu teorilerin çoğu, insanın içkin ahlakî değere sahip olduğu varsayımıyla başlıyor, yani insanmerkezci bir etik temelinde yükseliyor. Daha sonra bu gerçeğin ışığında kişinin ahlakî görevlerini saptıyorlar, ancak başlangıç noktasını gerekçelendirmeden bırakıyorlar. Yani insanın özünde neden değerli olduğu, kendinde amaç olduğu ve türcülük suçlamasına nasıl karşı koyulabileceği konusunda yeterli bir açıklama sunmuyorlar. Natüralist bir bakış açısıyla, insanoğlunun içkin ahlakî değere sahip olduğuna inanmak için herhangi bir neden de göremiyorum. İnsan onuru kavramı natüralistik bir dünya görüşünde temelsiz kalıyor. İnsan onurunu olumlamak için natüralistik hayvandan insana evrimin sınırlarını aşan bir varlığı kabul etmek gerekiyor. Veganizm ve hayvan hakları ile ilgili tartışmaları takip ederken bende bu kanaat hasıl oldu. Seküler etik sistemlerin bir diğer kusuru ise bağlayıcılık sorununu. Eğer Tanrı yoksa, herhangi bir şey yapmamız için ahlakî yükümlülüğümüzün ne gibi bir dayanağı olabilir? Bize bu yükümlülükleri kim ya da ne yükler? Neden bunların toplumsal, yetiştirilmeden kaynaklı ya da evrimsel koşullanmalarla içimize işlemiş öznel izlenimler olduğunu düşünmeyelim? Ahlakî değer ve ödevlerin nihai kaynağı üzerinde de düşündüm. Kendi üzerimizde bir iç gözlem yaptığımızda doğuştan gelen bir ahlakî yükümlülük duygusuna sahip olduğumuzu görürüz. En tutarlı bir öznelcinin bile vicdanının sesine kulak tıkamayı iyi bir şey olarak görmemesi dikkat çekicidir. Sezgisel olarak bildiğimiz temel ahlakî ilkeler insanların fikir ve inançlarından, hatta zaman ve mekandan bağımsız olarak doğru gibi görünür. Bu da zaman ve mekânın dışında bir yasa koyucunun varlığına işaret eder. Natüralizmde ise Tanrı var olmadığına göre, insanlar olarak deneyimlediğimiz her şeyin uzay ve zamandaki fiziksel nesnelerden, yani doğal dünyadan ibaret olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu da açıkça fıtratımızda gözlemlediğimiz durumla tezat oluşturur. Yani teizm nesnel ahlakî değerlerin varlığını ateizmden daha iyi açıklar.

Nesnel ahlakı tanrı ile temellendirebilmen için Tanrıyıda nesnel olarak açıklamak gerekiyor.

Nesnel herkesin uzlaşabileceği bir tanrı yok. :)

Boş bir arguman bu.

Öznel ahlakı nesnel şartlar belirler. Üç veya daha fazla cisim probleminde olduğu gibi bunların sayıları  fazla.

Hem kesin ölçemiyoruz hemde hesaplayamıyoruz.

Uzlaşamadığımız ahlak konularını   zaten açlık , cinsellik  gibi şeyler oluşturuyor. Savaşlar, hırsızlık, Eşcinsellik pedofili vb şeyler.

Tek tanrı olsaydı  herkesi aynı şekilde yaratsaydı hepsi  tanrının istediği şekilde davranırdı.

Doğal sebeplere dayanınca her insan doğuştan  farklı oluyor. Bu yüzden öznel ahlak kurallarıda farklı oluyor.

 

 
Alıntı

 

nesnel

1. sıfat Nesne ile ilgili, nesneye ilişkin, öznel karşıtı.

2. sıfat, mecaz Gerçeğe varmak amacıyla, taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm veren, objektif.

3. sıfat, felsefe Bireyin kişisel görüşünden bağımsız olan, objektif.

https://sozluk.gov.tr/

 

 

Alıntı

Ahlak Kuralları

• Toplum hayatını düzenleyen sosyal düzen kurallarından bir tanesi de ahlak kurallarıdır. Ahlak, bir toplumda iyilik ve kötülük hakkında oluşan değer yargılarına göre, yapılması ve yapılmaması gereken davranışlara ilişkin kurallardan oluşur.

• Ahlak kuralları biri öznel, diğeri ise nesnel ahlak kuralları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

• Öznel ahlak kuralları, kişilerin kendilerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini gösteren ahlak kurallarıdır. Diğer bir ifadeyle öznel ahlak kuralları bu kurallar kişinin kendisine karşı olan ödevlerini gösterir.

• Buna karşılık nesnel ahlak kuralları, toplum hayatında kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinde davranış şekillerini gösteren ahlak kurallarıdır.

https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/49434/mod_resource/content/1/HBYS hukuk başlangıcı 3.pdf

 

Link to comment
Share on other sites

6 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

İslam reklamı yapmak gibi bir amacım yok, ben inanç değişikliğimi duyurmayı bir mesuliyet addettiğim için duyuruyorum. :) Bir buraya, bir de TD foruma attım sadece.

Evet, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıdır misali yine İslam'ı buldum. :D

Ateistforum açık olsaydı, kesin oraya da haber verirdin.:D

Ben yine tatmin olmadım açıkçası, çünkü neye inanıp inanmadıĝın senden başkasını hiç ilgilendirmiyor dostum.  İnanç deĝişkiliĝini cümle âleme ilân etme gereĝi duyduĝuna göre eski konumundan pek hoşnut deĝilmişsin gibi hava seziyorum. :rolleyes:

Pişman mısın yani, eski hallerinden ve eski mesajlardan?

Hal böyle ise hiç şaşırmam, çünkü kulaĝıma gelen duyumlara göre müslümanların tanrısı çok fenaymış.:D

Sen yine de açık bir kapı bırak, çünkü piyasadaki tüm sözlü ve yazılı eserlerin tümü bizlerin ürünü. Bunun böyle olduĝunu aklı başında ve mantıklı düşünebilen her insan anlar/anlayabilmeli.

Bir de şu var tabii: Bugüne kadar hep insanlar tanrıyı varlamaya çalışıyorlar. Bu nedenle zibilyon tane tanrı piyasaya sürülmüş. Yani her şey tek taraflı yürümüş bugüne kadar. Sen de kabul edersin ki her şey bizimle başlıyor ve bizimle bitiyor. İnsanları aradan çıkardıĝın vakit geriye ne tanrı ne de din kalır. Hasılı insanlardan önceki durum ne ise, birgün insanların nesli tükendiĝi vakit yine o durum olacak.

Son olarak...

Yeniden İslam´a dönmenin yegane nedeni, başka sebebi falan yok, ilk önce İslam´la yetişmiş/eĝitilmiş olman yatıyor. Yani ahlak falan filan, bunları geçeceksin azizim, çünkü İslam´ı es geçenlerin ahlakı, İslam´ı seçenlerden daha kötü olamaz. Buna beni inandıramazsın, çünkü gezmediĝim kıta kalmamıştır neredeyse. 

Hani derler ya: Çok gezen tavuk, ayaĝında pok getirir.:D

Bunu diyenler halt etmiş kesin, çünkü çok farklı diyar gezmek, farklı kültürleri/inançları tanımak, benim ufkumu bir hayli genişletmiştir. Bu kesin. Hasılı dinlerin benim nazarımda hiçbir anlamı kalmamıştır. Gereksizdir, ayak baĝıdır, insanları ötekileştiriyor.

Ritüellerle ilgili yazdıklarımı es geçmişsin...

Şimdi müslüman olduĝuna göre ve maddi durumun iyi olduĝunda kurban kesecek misin?

Evet mi, hayır mı?

Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 11:39, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Ne oldu da dine döndün diye merak edenler olacaktır. Birçok etken var ama benim için esas kırılma noktası herhangi bir dine, kutsal bir otoriteye dayandırılmayan ahlakî sistemlerin nesnellikten uzak, güvenilmez, kırılgan ve değişken olduklarını anlamak olmuştur. Başka bir deyişle, tanrısal vahyin rehberliği olmadan neyin iyi neyin kötü olduğunu kesin olarak belirlemenin bir yolu olmadığını fark ettim. Ateizmde ahlak problemi inançsızlığımın ilk zamanlarında da kafama takılan ve kesin bir cevap bulamadığım bir meseleydi ama açıkçası buna bir gün cevap bulacağımı düşündüm,

Tamamen algı yapıyorsun. Tam tersine kutsal bir otoriteye bağlanarak ahlaklı gibi görünmek kişiye saygısızlıktır. Yani neden kutsal bir otorite için yalan söylemekten vazgeçtin veya neden kutsal bir otorite için hak yemekten vazgeçtin? Diye sorsam ne cevap vereceksin?

Çünkü karşılığında cennet var yada cehennemde yanmaktan korktum diyeceksin. Bu  düşünce senin karşındaki varlığa hala daha saygın olmadığını gösterir. Yani göt korkusu olmasa ben sana neler yapardım ama dua et üç buçuk atıyorum demekten öteye geçmez.

İkinci olarak kendine saygısızlıktır. Bir otoriteye bağlı kalarak iyi olmaya çalışmak senin hiçbir yaşam ölçütünün olmadığını veya varsa da bunları tanrısal hayaletin vaadlerine peşkeş çektiğini gösterir.

Üçüncü olarak tanrısal otorite sana ahlak adına ne verirse itiraz ve sorgulama yolu kapalı olduğundan her türlü ahlaksızlığı onun yolunda meşru görmeye gönüllüsün. Tanrı için kesip çalıp öldürüp küfür edip sonra da " bak ey Tanrı bütün bunları senin için yaptım" diyecek vicdanen hiçbir sorumluluk taşımayacak ve eskisinden de beter bir vahşeti ahlak diye anlatacaksın. 

Biz de inanacağız öyle mi?

Müslüman olurken nasıl bir motivasyonun oldu, cennette karı kız , zevk safa veya cehennemde ateş kan.. hangisi seni motive ediyor?

Bir başkasıno mutlu etmek için yaşamak mı daha doğru yoksa kendi bencilliğini kutsal vaatlerle daha da genişletmek mi?

Benim gibi düşünmeyen kafir, zalim, pislik,alçak diyen kuranı seçtiysen zaten ahlakı da bi kenara bırak.

İslam düşmanlığının önünü alamazsınız çünkü bu doğal bir reflekstir. Örneğin herkesin müslüman olduğu ülkelerde bile mezhep savaşları var çünkü orada da saçının teli göründü diye insan öldürüyorlar. Yani sınırı ölçüsü yok bunun.

Sen Türkiye de Müslüman olmakla Afganistan'da müsliman olmayı aynı sanıyorsun. Yada İngiltere'de müslüman olmakla Türkiye'de müslüman olmayı aynı sanıyorsun. 

Bu noktaya çok dikkat et. İyi yaşamın sırrı din yada Müslümanlık değil adalet ve saygıdır.

 

Link to comment
Share on other sites

27 dakika önce, kavak yazdı:

Ateistforum açık olsaydı, kesin oraya da haber verirdin.

Haber vermiş zaten. :)

Forum yazmaya kapalı ama profil yorumları kısmı yazmaya açık.

 

https://www.ateistforum.org/index.php?/profile/45354-şövalye/

https://www.ateistforum.org/index.php?/profile/45354-şövalye/content/&type=core_statuses_status&change_section=1

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

On 20.09.2022 at 11:39, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Böyle kafa karışıklığı içinde yıllar geçti. Yıllar geçtikçe dinden kopan gençliğin akın akın feminizm, veganizm, SJW aktivizmi, LGBT ideolojisi ve kedi/köpekperestlik gibi postmodern kanser akımlara kapılmaları daha fazla dikkatimi çekmeye başladı

Bak bu dediklerin ateizm değildir. Başı boş gençliktir. Yani şu atgözlüğünü bıraksanız iyi olacak zaten beynin bu noktada şartlanmış ve kendini ele vermişsin. Nerede hoşlanmadığınız bir şey görseniz ateizme atıp müsliman reklamı yapıyorsunuz.

Sorarım sana ateistlerin müslüman coğrafyada eşit probaganda hakkı olmadığı halde nasıl oluyor da bütün olumsuzluklardan sorumlu tutuluyor?

Hayatınızda onbinlerce kez açık açık din probagandasına maruz kalıyoruz.Açık ara farkla din probagandası hayatımızın her alanında bizim beynimize sokuluyor. Peki buna rağmen şu bahsettiğin gençliğin İslam'dan uzaklaşmasına sebep olan ateistler öyle mi? Yav biraz adil düşünün dünyada ateizm oranı yüksek olduğu yıllarda iki kere sanayi ve bilim üzerine devrim yaşandı ...

islam artık süresini tamamlamıştır. Bunun gelecek nesillere hiçbir öğretisi yoktur.  Kabullenmemek için hep suçu başkalarına atmayınız.

Kimse kimseye gel ateist ol cennet var karı kız oğlan havuz başı sex partileri var demez. Çünkü ateizm senin o rüşvetçi aşağılıl dinin değildir. Herkesin kendi gözlemleri ile bulacağı bir bakış açısıdır.

Olasılıkla sen manita yapmaya ateist takılıyordun  bulamayınca bari hurileri kaçırmamak için tekrar müslüman oldun😆

 

Link to comment
Share on other sites

On 03.10.2022 at 15:02, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bravo, büyük resmi gördün, büyük oyunu bozdun.

İlk yorumunun giriş cümlesinde söylediğin şey için geldin, ortaya sıçtın Sevimsiz müsloş. 

Amacını ilk cümlede belli ettin bana. Sen umarım son günlerini yaşıyorsundur.

Senin o kana susamış tanrin ağlamaya başlamıştır çoktan. Boğazı kuruyor zavallının.

Link to comment
Share on other sites

On 03.10.2022 at 15:15, Tasvir-i Efkâr yazdı:

İslam reklamı yapmak gibi bir amacım yok, ben inanç değişikliğimi duyurmayı bir mesuliyet addettiğim için duyuruyorum. :) Bir buraya, bir de TD foruma attım sadece.

Evet, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıdır misali yine İslam'ı buldum.

Resmi Gazete'de yayınlansın sende iyice rahatla. Yoksa tanrın sana güvenmiyor mu?

Link to comment
Share on other sites

On 03.10.2022 at 21:30, TAO yazdı:

Nesnel ahlakı tanrı ile temellendirebilmen için Tanrıyıda nesnel olarak açıklamak gerekiyor.

Nesnel herkesin uzlaşabileceği bir tanrı yok. :)

Boş bir arguman bu.

Öznel ahlakı nesnel şartlar belirler. Üç veya daha fazla cisim probleminde olduğu gibi bunların sayıları  fazla.

Hem kesin ölçemiyoruz hemde hesaplayamıyoruz.

Uzlaşamadığımız ahlak konularını   zaten açlık , cinsellik  gibi şeyler oluşturuyor. Savaşlar, hırsızlık, Eşcinsellik pedofili vb şeyler.

Tek tanrı olsaydı  herkesi aynı şekilde yaratsaydı hepsi  tanrının istediği şekilde davranırdı.

Doğal sebeplere dayanınca her insan doğuştan  farklı oluyor. Bu yüzden öznel ahlak kurallarıda farklı oluyor.

 

 

 

 

Filozofların yıllardır tartıştığı bir konuya bir kalemde boş dedin, tebrikler. Ateistlik ne güzel şey, her şeyi biliyorsun. “Herkesin uzlaşabileceği Tanrı inancı yok” diyerek Tanrı'yı öznelliğe düşürmek “herkesin uzlaşabileceği ahlak kuralları yok” diyerek ahlakı öznelliğe düşürmeye benziyor. Zaten ahlakın da öznel olduğunu düşünüyorsun sanırım ve şartlara göre değişir diyorsun. Oysa Tanrı ve ahlak konusunda anlaşmazlıkların, ihtilafların olması onların nesnel olarak açıklanamayacağı anlamı gelmez. Nitekim nesnel gerçekliğinden emin olduğumuz halde mahiyeti, keyfiyeti ve sair özellikleri üzerinde uzlaşamadığımız birçok olgu var. Tanrı'nın varlığı ve bazı nitelikleri akılla, rasyonel olarak bilinebilir. Sebr ve taksim metoduyla muhtemel Tanrı modelleri üzerinden eleme yaparak neden ilahi dinlerin her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, ezeli ve ebedi tek Tanrısı'nın tek mantıklı açıklama olduğu gösterilebilir. Kur'an da yer yer bu yöntemi kullanır. Mesela “Eğer Allah'tan başka ilahlar olsaydı yeryüzü ve gökyüzü fesada uğrardı,” diyerek politeizmi reddeder. Kelam alimlerinin de Allah'ın varlığı ve birliğine dair yazdığı kütüphaneler dolusu kitaplar, deliller var. Herkes kabul etmedi diye bu onun kanıtlanmadığı anlamına gelmez. Şimdiki bilgi düzeyine rağmen hâlâ Dünya'nın da küresel olduğunu kabul etmeyenler, Dünya ve uzay hakkında farklı inançlara sahip olanlar var. Aynı şekilde insanlar da Tanrı'nın doğası ve varlığı hakkında farklı inançlara sahip olabilir, ancak Tanrı insanların inançlarından etkilenmez. Tanrı'nın varlığı ve doğasıyla ilgili bazı bilgilere akıl yoluyla ulaşabiliriz demiştim. Akıl yürütmenin ilk aşamasında Tanrı'ya dair her şey öznel görünür. Başlangıçtaki öznel bir değerlendirme giderek artan bir nesnelliğe doğru gelişir ve nihayet kesinliğe ulaşır. Kişi Tanrı'yı tanıma amacını samimiyetle sürdürürse bunu başaracaktır. Mesela burada bahsettiğim aksiyolojik delili iyi inceleyen biri Tanrı'nın varlığını, O'nun ahlakî değerlerin standardı olduğunu ve insanı bir amaç için yarattığını görebilir. Böylece teizm dışında kalan Tanrı modelleri elenmiş olur.

Son olarak; Tanrı tek olduğu için ve herkesi aynı şekilde yarattığı için nesnel ahlakî değerlerden bahsedebiliyoruz. İnsanlar hangi çağda ve hangi toplumda yaşarsa yaşasın genel olarak aynı temel ahlakî hükümlerde birleşir: masum bir insanı öldürmek kötüdür, hırsızlık kötüdür, yalan söylemek kötüdür, yardımseverlik iyidir gibi. Bu tür ahlakî önermeleri her insan sezgisel olarak keşfeder. Bunlar herkesin içinde gaz çıkarmanın yanlış olması gibi toplumsal sözleşmelerden ibaret olan kurallar gibi değildir. Bu farkı iyi anlamak lazım. Zaman ve mekândan bağımsız olarak geçerli olan ahlak yasalarıdır. Öyleyse bir yasa koyucuya ihtiyaç vardır. İşte o yasa koyucu Tanrı'dır. Şunu da belirteyim; ahlakî değerlerin ve görevlerin nesnelliği, bunların her zaman ayırt edilmesinin kolay olduğu anlamına gelmez. Masum insanları zevk için öldürmek gibi açık ve net durumlar olduğu gibi, eşcinsellik ve zina gibi (ilahî vahyin bildirmesi dışında) ahlaki görevlerimizin ne olduğunu siyah-beyaz kesinliğinde belirlemenin zor olduğu birçok gri alan da vardır. Bu yüzden insanlar ahlakî konularda anlaşmazlığa düşerler ve ahlakî kararlarında sık sık hatalar yaparlar.

Link to comment
Share on other sites

On 03.10.2022 at 22:11, Kafir İmam yazdı:

Tamamen algı yapıyorsun. Tam tersine kutsal bir otoriteye bağlanarak ahlaklı gibi görünmek kişiye saygısızlıktır. Yani neden kutsal bir otorite için yalan söylemekten vazgeçtin veya neden kutsal bir otorite için hak yemekten vazgeçtin? Diye sorsam ne cevap vereceksin?

Çünkü karşılığında cennet var yada cehennemde yanmaktan korktum diyeceksin. Bu  düşünce senin karşındaki varlığa hala daha saygın olmadığını gösterir. Yani göt korkusu olmasa ben sana neler yapardım ama dua et üç buçuk atıyorum demekten öteye geçmez.

İkinci olarak kendine saygısızlıktır. Bir otoriteye bağlı kalarak iyi olmaya çalışmak senin hiçbir yaşam ölçütünün olmadığını veya varsa da bunları tanrısal hayaletin vaadlerine peşkeş çektiğini gösterir.

Pek çok ateist gibi ben de bu klişe iddialarla din ahlakını eleştirirdim. Okurken eski kendimi gördüm 🙂. Şimdi eleştirinin eleştirisine geçeyim.

Allah insanı iyiyi, doğruyu bulabilecek potansiyelle yaratmıştır. Yalan söylemenin, hırsızlık yapmanın kötü olduğunu dine, Allah'a, kitaba ihtiyaç duymadan sezgisel olarak bulabilirsin ve neden dürüst olmamız gerektiğine ya da genel olarak iyi olmamız gerektiğine dair seküler gerekçeler de üretebilirsin (toplum yararı, sosyalleşmek, vicdanını rahatlatmak, vicdanî haz duymak, toplumca makbul bir insan olmak, saygı görmek, itibar kazanmak, beğenilmek, dışlanmamak, kendini iyi hissetmek, benlik saygısı, iç huzur, kişisel tatmin gibi). İnsan inançlı olsun ya da olmasın hem iyiliğe hem de kötülüğe meyyaldir. İnançsız insanın öne sürdüğü seküler gerekçelere, seküler motivasyonlara inançlı bir insan da sahiptir. Fakat inançlı biri bunlara ek olarak yaptığı iyiliklerde Allah'ın rızasını da gözetiyor, hatta en başta Allah'ın rızası geliyor ve bu, yapılan eyleme seküler gerekçelerden daha ulvi bir anlam katıyor. Karşımdaki kişiyi benim gibi Allah'ın yarattığı bir kul olarak görüyorum ve ona fıtrî bir temayülle yapacağım iyiliği Allah hesabına yapıyorum, böylece iyilik ibadet hükmüne geçiyor ve boşa gitmiyor, ebedileşiyor. Allah olmasaydı yapacağım iyiliğin kendimi tatmin etmek dışında bir anlamı olmayacaktı, hatta bunun neden iyi olmak zorunda olduğunu açıklayamayacaktım. Çünkü ateizme göre neticede gelişmiş bir hayvan türünden fazlası değilim ve natüralistik evrim beni ahlakî hakikatlere ulaştırmakla değil, çevreye uygunluğum ve sağkalım potansiyelimle ilgilenir. Bu durumda iyiye ve kötüye dair inançlarım sadece birer araçtır, evrimsel güçler tarafından manipüle edilen zihnimin bir ürünüdür. Öyleyse ahlakî normlara araçsallığın ötesinde bir kıymet atfetmeye gerek yok. Cennet ve cehenneme gelirsek; onlar da iyilik yapmak ve kötülükten sakınmak konusunda ekstra bir teşvik sağlıyor. Dolayısıyla inançsız birinin yaptığı iyilik inançlı birininkinden daha üstündür iddiası bir demagojiden ibaret. Hatta Tanrı merkezli iyilik, dünya merkezli iyilikten daha üstündür. Çünkü hem seni yaratan ve sonsuz nimetlerle donatan, her şeyin asıl sahibi olan birini tanıyarak, O'nun rızasını gözeterek iyilik yapıyorsun hem de ebedî hayatına yatırım yapıyorsun. Seni hayır işlemeye teşvik eden fıtrat kanunlarının sahibi de O'dur. Bunlar olmasa dünya fesada giderdi. Bu yüzden tüm hayır ve hasenat Allah içindir. Ateistler bunu patrona yağ çekmeye benzeterek itibarsızlaştırmaya çalışır ama alakası yok, bu, kötü bir benzetme. Allah bizim tüm gizli niyetlerimizi, duygularımızı bilir, bizi bizden daha iyi tanır, dolayısıyla Allah'a yağcılık yapılamaz. Patron bizim gibi aciz bir beşer, Allah ise tüm mülkün mâliki olan Rabbimizdir. Mümin yaratılış amacına uygun bir şekilde sadece O'nun rızasını kazanmaya çalışır, bundan daha doğal bir şey yoktur.

Bir ikinci husus; insanın yaradılış itibariyle iyiliğe meyyal olması vahyin desteğini gereksiz kılmaz. Zira insan rahmanî ilhamlar kadar şeytanî ilhamlara da açıktır. Nefs ve şeytan insana kötü şeyleri güzel, cazip ve süslü gösterir ve vicdanın sesini bastırabilir. İnsan yapacaklarına kendince bir iyilik kılıfı geçirebilir. Batıl din ve ideolojiler ahlak algısını manipüle edebilir ve iyilik yapıyorum zannıyla sınırı aşabilir, ölçüyü taşırabilir, dengeyi bozabilir. İşte bu gibi durumların olmaması için insan ilahi yönlendirmeye muhtaçtır. “Bana kendi aklım yeter” kibri nefsin bir tuzağıdır. Sadece aklın yetmediğini insanlık çok acı tecrübelerle gördü. Dahası ahlakî değer ve görevleri rasyonel bir zemine oturtmak için vahiy elzemdir. Yaptığın iyiliği hangi seküler motivasyonla, hangi seküler çıkarla yaptığın onun niçin iyi olduğunu açıklamaz. Tanrı'yı, vahyi devreden çıkardığın zaman her şey maddeden ibaret olur, hiçbir şeyin kutsallığı kalmaz ve iyi ve kötü kavramları rölativizme düşer. Tabii buna rağmen yine psikopatlar dışında insanlar belirli şeylerin iyi ve kötü olduğu konusunda uzlaşır ama tekrar söylüyorum, bunlar ontolojik bir temelden yoksun kalır. Her şey kör tesadüflerin ürünüyse, erdem dediğimiz şey ilahi bir kaynağa değil de doğal seleksiyon, adaptasyon, mutasyon gibi mekanizmalarla oluşmuş hayvansal içgüdülere dayanıyorsa, hiçlikten geldik, hiçliğe gideceksek, o zaman iyi veya kötü olmanın gerçek anlamda bir önemi yok. Hepsi evrimsel süreçlerin beynimizde oluşturduğu birer illüzyon.

On 03.10.2022 at 22:11, Kafir İmam yazdı:

Üçüncü olarak tanrısal otorite sana ahlak adına ne verirse itiraz ve sorgulama yolu kapalı olduğundan her türlü ahlaksızlığı onun yolunda meşru görmeye gönüllüsün. Tanrı için kesip çalıp öldürüp küfür edip sonra da " bak ey Tanrı bütün bunları senin için yaptım" diyecek vicdanen hiçbir sorumluluk taşımayacak ve eskisinden de beter bir vahşeti ahlak diye anlatacaksın.

Tanrı'ya inanan biri Tanrı'nın kötü bir şey emretmeyeceğini, bizi bizden daha iyi tanıdığını, hüküm ve hikmet sahibi olduğunu kabul etmiştir. Aksi halde Tanrı'ya gerçek anlamda inanmıyordur. Bu yüzden inanan bir kişi sürekli olarak Tanrı'nın emirlerini sorgulama ihtiyacı duymaz. Ama şu var; emir ve yasakların hikmetlerini, sebeplerini araştırabilir, bunları sorup soruşturabilir. Bu, yasaklanmış değil. Zaten mutlak sorgu diye bir şey seküler ideolojilerde de yok. Bir ideolojiye, dünya görüşüne tabi olmanız için onun temel tezlerini benimsemeniz gerekir. Aksi halde iş nihilizme ve mutlak şüpheciliğe varır. Mutlak şüpheci olmayan herkes kendisine dikkat ederse kendisinin de tutunduğu birtakım aksiyomlar, öncüller, ön kabuller, varsayımlar olduğunu ve hayat görüşünü bunların üzerinde temellendirdiğini görebilir.

On 03.10.2022 at 22:11, Kafir İmam yazdı:

İslam düşmanlığının önünü alamazsınız çünkü bu doğal bir reflekstir. Örneğin herkesin müslüman olduğu ülkelerde bile mezhep savaşları var çünkü orada da saçının teli göründü diye insan öldürüyorlar. Yani sınırı ölçüsü yok bunun.

Seküler dinler de savaşa, çatışmaya, kutuplaşmaya, tekfirciliğe neden oluyor. Seküler ideolojiler yüzünden iki büyük dünya savaşı yaşandı ve milyonlarca insan öldü. Ateist/seküler terör örgütü PKK 40,000'den fazla askerimizin katili. Ateist Çin Komünist Partisi Uygur Türklerine yönelik sessiz bir soykırım yürütüyor. Seküler amaçlarla yapılan sömürge müdahaleleri milyonlarca can aldı. Batı'da ateist ilericiler arasında mezhep ayrılıkları ve tekfircilik had safhada. Birbirlerini yeterince ilerici olmamakla ve gericilikle itham ediyorlar. Ama ateistler hâlâ “Imagine no religion” söylüyor. Kimse sekülerizmden, laiklikten, ateizmden soğumuyor, varsa yoksa İslam. Çünkü medya gücünü, küresel propaganda araçlarını ellerinde bulunduranların siyasî gündemlerinde İslamofobiyi körüklemek var. Mezhep savaşlarına gelince; İslam ırkçılığı ve mezhep taassubunu reddeder. Mezhepçilik genellikle itikadî sapmalardan kaynaklanıyor, bu da tekfircilik fitnesine neden oluyor. Bugün Ortadoğu'da yaşanan etnik ve mezhepsel çatışmalar aslında emperyalist güçlerin kışkırttığı güç ve nüfuz mücadeleleridir.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...