Jump to content

Türban Özgürlük mü?


cigi

Recommended Posts

Perinçek ne idüğü belirsiz, her açıdan yetersiz ve geçmişi karanlık biri.

Söylemleriyle ve psikopatik tavrıyla yandaşlarını ve savunduğu siyasi tarafı rezil eden bir deli bu adam.

90'larda Atatürk düşmanı, PKK sempatizanıyken şimdilerde Kemalizmin ateşli savunucusu rolünü oynamaktan ar etmeyen tutarsız, şizofren ve her türlü pisliğin beklenebileceği güvenilmez birinden Atatürkçülük adına medet ummak ahmaklıktan da öte bir gaflettir.

 

ABD ya da AB Atatürk'ten korkuyor mu bilinmez ama Perinçek gibilerinden herkesin korkması gerektiği açıktır.

 

Yarım aklıyla Atatürkçülüğü de rezil ediyor bu yarı deliler.

 

Perinçek ne idüğü en iyi bilinen kişilerden biridir Türkiye'de.

ABD karşıtıdır, AB karşıtıdır, İngiltere karşıtıdır, bir dönem Sovyetler Birliğinin de karşıtıydı.

Yaşamının uzun yıllarını hapislerde geçirdi.

Çok iyi bir konuşmacı, iyi bir tartışmacıdır. Karşısında duracak siyasi yok desek yeridir.

Siyasetçiler içinde en cesaretlilerindendir.

Hiçbir gerçeği yazmaktan, dile getirmekten çekinmemiştir.

Turan Dursun'un yazılarına tek yer veren, kitaplarının basımını sağlayan tek kişidir.

Ermeni Diasporasına karşı, Avrupa'daki "Soykırım yoktur" deme yasağına karşı yüreklilik gösterip karşı koyan tek siyasidir.

Ve umarım seçilir, meclise girer de konuşmalarını takdirle dinleyeceğimiz biri olur mecliste.

 

Bunlar olumlu taraflarıydı, hakkını vermek istedim.

 

Olumsuz taraflarına gelince;

Geçmişte görüşlerinde çok değişiklikler yapması, bir dönem Aydınlık dergisinde faşistleri de, sapkın gördüğü diğer solcuları da ihbar edecek türde yazılar yayınlaması, gazeteci sıfatıyla Kandil'de Apo ile görüşürken dostmuş-destekliyormuş havasında olması, son dönemde solu-sosyalistliği geri plana bırakıp sıkı bir Kemalist politika izlemesi ve bunu yaparken hataları-eksikleri, yanlışları görmemesi, ordu ile subaylarla yakın ilişkiler kurup darbeye teşvik eder bir görüntü vermesi, yorumlarında ve eleştirilerinde aşırıya kaçıp komplo teorisi imajı uyandırması..

 

Bunlar dışında söylenecek psikopatlık, delilik, tehlikelilik vb. suçlamalar da söyleyenlerin anormalliğindendir. :D

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Perinçek ne idüğü en iyi bilinen kişilerden biridir Türkiye'de.

ABD karşıtıdır, AB karşıtıdır, İngiltere karşıtıdır, bir dönem Sovyetler Birliğinin de karşıtıydı.

Yaşamının uzun yıllarını hapislerde geçirdi.

Çok iyi bir konuşmacı, iyi bir tartışmacıdır. Karşısında duracak siyasi yok desek yeridir.

Siyasetçiler içinde en cesaretlilerindendir.

Hiçbir gerçeği yazmaktan, dile getirmekten çekinmemiştir.

Turan Dursun'un yazılarına tek yer veren, kitaplarının basımını sağlayan tek kişidir.

Ermeni Diasporasına karşı, Avrupa'daki "Soykırım yoktur" deme yasağına karşı yüreklilik gösterip karşı koyan tek siyasidir.

Ve umarım seçilir, meclise girer de konuşmalarını takdirle dinleyeceğimiz biri olur mecliste.

 

Bunlar olumlu taraflarıydı, hakkını vermek istedim.

 

Olumsuz taraflarına gelince;

Geçmişte görüşlerinde çok değişiklikler yapması, bir dönem Aydınlık dergisinde faşistleri de, sapkın gördüğü diğer solcuları da ihbar edecek türde yazılar yayınlaması, gazeteci sıfatıyla Kandil'de Apo ile görüşürken dostmuş-destekliyormuş havasında olması, son dönemde solu-sosyalistliği geri plana bırakıp sıkı bir Kemalist politika izlemesi ve bunu yaparken hataları-eksikleri, yanlışları görmemesi, ordu ile subaylarla yakın ilişkiler kurup darbeye teşvik eder bir görüntü vermesi, yorumlarında ve eleştirilerinde aşırıya kaçıp komplo teorisi imajı uyandırması..

 

Bunlar dışında söylenecek psikopatlık, delilik, tehlikelilik vb. suçlamalar da söyleyenlerin anormalliğindendir. :D

 

Bana maval okuma Pante.

Ben kendi gözlerimle gördüm arkadaşım.

Sene 1992'de, Perinçek'in çıkardığı aylık mecmuada, Perinçek'in, Kemalizmi Apo ağzıyla yerin dibine soktuğunu, PKK'yı Kürt halkının özgürlük mücadelesi veren devrimci bir örgüt olarak nitelediğini; ancak istihbarat örgütleri tarafından bilinmesi olanaklı birçok olayın, Perinçek'in Aydınlık adlı dergide, aylar önce kamuoyuna duyurduğunu kendi gözlerimle gördüm!

 

Bu arlanmaz herif şimdi de kalkmış Kemalizm'in ödünsüz bir neferi gibi nutuklar çekiyor.

Ve sen hala kalkmış bana masal anlatıyorsun.

 

Perinçek-MİT ilişkisini ben, kendi kulaklarımla, Perinçek'e yakın isimlerden öğrendim.

Burada hikaye anlatmıyoruz biz.

İşkembeden sallamıyoruz emin ol buna.

 

Şimdi; bütün bunlardan maada, Perinçek'in Kemalist mi yoksa Komünist mi olduğu bile belli değildir.

Hepsinden bir kaşık dercesine, uzlaşmaz, birbirine taban tabana zıt, hatta düşman siyasi eğilimleri kendi çizgisinde hiç utanmadan savunabilmek olsa olsa Perinçek gibilerine yakışır.

 

Bu adam sol içinde ciddiye alınmaz bile.

Solu rezil eden bu soytarı şimdi de Kemalizmi gözden düşürüyor.

 

Bu gerçekleri görmeye ufukları yetmeyenlerin beni anormal görmelerinden daha normal birşey de olamaz ayrıca.

Link to comment
Share on other sites

Kişi kültü teriminin siyaset bilimi, sosyoloji gibi disiplinlerde ne şekilde kullanıldığı açık. TD'de açtığım başlıkta basit birkaç tanım verdim. İlla seni uğraştıracağım dersen gider akademik makalelerden de benzer tanımları alıntılarım. Sapkın Kemalistlik yazını okumuştum. İstisna falan değil bunlar, tarihsel belgeler bu konuda çok açık. Sanıyorum konuya ilişkin literatürün büyük çoğunluğunu okudum, konuya hakim sayılırım.

 

Yüceltme girişimleri T.C. tarihinin her kesitinde var, hatta değişik dönemlerde değişik Atatürk imgeleri pompalanıyor topluma. Ama bu işin Atatürk döneminde ve onun bilincinde başladığı çok açık. Heykel konusunda da çarpıtma falan yapmıyorum, daha geçenlerde bu konuda son derece değerli bir çalışma okudum("Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset" Aylin Tekiner), elimde çok sağlam istatistikler de var.

 

Sen şimdi kişi kültü Atatürk'e rağmen ve Atatürk'ten sonra ortaya çıktı mı diyorsun? İddianı net bir biçimde anlayayım da ona göre yazayım.

 

Başlığa göz gezdirmiştim ama tam olarak neler yazdığını hatırlamıyorum.

Şimdi de bakıp inceleyecek vaktim yok. Kaç saattir Ateistforum'a, BF'ye bile bakamadım.

Ama gerek hatırladıklarımdan, gerekse konunun neleri kapsayacağından yola çıkarak eminim ki her konuda istisnaları öne çıkarmışındır. Çünkü Atatürk'ün kişi kültü yaratma çabası olmadığı gibi, bu tür girişimleri frenleyen örnek tavırları da var.

Zamanında yapılmış sınırlı sayıdaki heykellerin çoğu ise onun talimatıyla değil belediyelerin girişimiyle gerçekleştirilmiştir.

Sadece 2 tanesinde kendi girişimi var diye hatırlıyorum ki, bu da heykelsiz ülkede kült anlamı taşımaz. Dediğim gibi yüceltme çabaları kendisinden sonradır ve Kemalist diye nitelenecek siyasilere ait değildir. Bu konuda delil diye verilecek bir kitabın karşısında, benim de delil diye verilecek kitaplarım çok. Bugünün yazarlarının ne söyledikleri ise hiç umurumda değil, onların siyasetlerinden kaynaklanan yorumlarıdır. Abartmalar sadece Atatürkçülerin işi değil yani. Aylin Tekiner'in çalışmasında ise hak verilebilecek sadece estetik konusu vardır ki, bu da Atatürk'ün değil, sonraki dönemlerde pıtrak gibi büst ve heykellerin sanatsal değeri olmadan fabrikasyon imal edilmesinden kaynaklanır. Halbuki onun döneminden Taksim, İzmir, Ulus ve Sarayburnu heykellerinin estetiğine laf söylenemez.

 

Evet, sonuç olarak Atatürk kişi kültü oluşturma çabasında olmamıştır, verilecek birkaç örnek kült olarak nitelendirilmez, onun döneminde kimin ne yazdığı da onu ilgilendirmez. Bugün de böyle bir kült yoktur. Kimse kalkıp da Atatürk'e yalvarıp yakarmaz, ona tapmaz, ondan şefaat dilenmez. Atatürk'ten 75-80 sene sonra bugün, ondan daha fazla eleştirilebilecek türde yüceltilmelere göz yuman vardır. RTE heykelci değildir ama, sağda solda çiçeklerle, taşlarla büyük büyük yazılmış adını çok görüyorum. "onu üzen Allah'ı üzer", "peygamber gibi adam" vb. sözler de yüceltme olarak nitelendirilebilir. Ama Atatürk'ün yanında esamesi olmayınca göze batmıyor tabi.

Link to comment
Share on other sites

Pante,

 

Şu yazdığın iki paragrafta bile düzeltmekle uğraşamayacağım kadar hata var. Kısa birkaç örnek vereyim yine de:

 

Yanlış hatırlamıyorsam tek parti döneminde 41 anıt yapılmış, 39'u Atatürk anıtı. Bu heykellerin önemli bir kısmını yapması için yabancı heykeltıraşlara sipariş veriliyor veya bunlar ülkeye getirtiliyor, emirler bakanlıklardan geliyor, Atatürk'ün bunlar için sanatçılara poz verdiği falan da oluyor...Bunların Atatürk'ün bilgisi ve de rızası olmadan, Atatürk'e rağmen olacak işler mi? Sen de kişi kültüne kapıldığından bunları tarafsız değerlendirmen zor işte.

 

En iyisi ben yarın bir başlık açayım, şimdi kaçmam lazım, orada enine boyuna irdeleyelim konuyu.

 

Şuna çok güldüm bir de:

 

Bugün de böyle bir kült yoktur.

 

:D

Link to comment
Share on other sites

Pante'nin getirmiş olduğu videonun büyük bölümünü izledim.

 

En başta şunu söylemem gerekir: Öncelikli olarak kimin ne olduğundan ziyade argümanlarını inceleyerek o konuda söylediklerini değerlendirmeye çalışırım.

 

Sonra da kimin ne olduğuna, daha önce neyi savunduğuna filan bakarım.

 

Yani Perinçek 2+2=4 dediyse veya çok açık bilimsel bir gerçeği söylediyse bunu Perinçek söyledi diye yanlış filan demem.

 

Atilla Yayla için de aynı şey geçerli.

 

Genel anlamda bakıldığında Perinçek'in getirdiği argümanların bazıları oldukça kuvvetliydi. Fakat bazı argümanları ise derinlikten yoksundu. Ve konuyu açıklamaktan uzaktı.

 

Atilla Yayla, Perinçek'in bazı argümanlarına karşı kendisini gayet iyi savundu. Bazılarına cevap vermedi.

 

İkisi de iyi konuşmacı, ama konudan konuya çok atlıyorlar. O kadar çok konuyu bir anda tartıştılar ki birçok konu açıklığa kavuşmadı. :unsure:

 

Ben de bu arada objektif bir bakış açısıyla bir ilavede bulunayım:

 

Doğu Perinçek Atatürk'ü-Atatürkçülüğü savunuyor.

Bunun karşısında olan bir insanın kamuoyu hassasiyetinden dolayı tartışmada dezavantajı vardır.

O nedenle söylenecek olanların bir kısmı Atilla Yayla tarafından söylenememiştir diye düşünüyorum.

Ama bu o söylenemeyenlerin doğru olduğu anlamı taşımaz tabi.

Sadece tartışma dengesi açısından getirdim.

Link to comment
Share on other sites

Pante,

 

Şu yazdığın iki paragrafta bile düzeltmekle uğraşamayacağım kadar hata var. Kısa birkaç örnek vereyim yine de:

 

Yanlış hatırlamıyorsam tek parti döneminde 41 anıt yapılmış, 39'u Atatürk anıtı. Bu heykellerin önemli bir kısmını yapması için yabancı heykeltıraşlara sipariş veriliyor veya bunlar ülkeye getirtiliyor, emirler bakanlıklardan geliyor, Atatürk'ün bunlar için sanatçılara poz verdiği falan da oluyor...Bunların Atatürk'ün bilgisi ve de rızası olmadan, Atatürk'e rağmen olacak işler mi? Sen de kişi kültüne kapıldığından bunları tarafsız değerlendirmen zor işte.

 

 

 

Boşver sen tek parti dönemini.

Önemli olan Atatürk dönemidir. Onların sayısı da bir elin parmakları kadardır.

Tek parti dönemini ele alsan bile 25-27 yılda yapılan heykel sayısı 39 adet, ama sonraki 60 yılda yapılan 100.000 adet.

Orantıladığında dikkate alınmaya bile değmez. Çünkü bin kat fark var arada.

 

Ben kişi kültüne kapılan biri olsam Sapkın kemalistler diye bir yazı kaleme almazdım.

 

Şuna çok güldüm bir de:

 

Hiç gülme! Bugün kült diye birşey yoktur, dün de yoktu.

Bundan bahsedebilmek için ortaya bir potansiyel kitle koyacaksın, tapınıp ibadet eden.

Sen aşırı saygı ile, teşbih ile kültü karıştırmaktasın.

Birkaç şiiri örnek verecek olursan, onlar da kimsenin dilinde değildir.

 

En iyisi ben yarın bir başlık açayım, şimdi kaçmam lazım, orada enine boyuna irdeleyelim konuyu.

 

Beklerim. Bakalım Washington'u, Lenin'i, Stalin'i, Mao'yu, Kimil Sung'u, Bolivar'ı ve benzerlerini de kişi kültü diye nitelendirecek misin? Bakalım Türkiye'de neden bir Atatürk şehri olmadığını, ama Washington'un başkent olduğunu nasıl açıklayacaksın? Takmışsınız bir Atatürk'ün Anıtkabir'deki anı defterine, sanıyorsunuz ki oraya yazılanlar gerçekten Atatürk'e söyleniyor. Atatürk'ün nezdinde millete söyleniyor. Bu farkı anlayın artık. Ayrıca bu bir kanun değil. Bu adeti Atatürk de getirmiş değil. Tapınmaksa, RTE ve benzerleri niye tapınıyor o halde? Bu nasıl islamcılık-müslümanlık?

Link to comment
Share on other sites

Görüşlerine değer verdiğim çok değerli bir insandan duyduğum ve bu tartışmadaki özetleyen bir laf var: "Ceci n'est pas une pipe"

 

Bence burada kasıtlı olarak çok rahatsız edici bir "yanlış" yapılıyor. Öncelikle, bir şeyin özgürlük olabilmesi için ortada bir eylem ve onu "eyleyen" bir özne olması gerekir. Bir nesneyi alıp, onun özgürlük olup olmadığını sorgulayamazsınız. "Türban özgürlük mü?" sorusu kavramsal olarak yanlış bir sorudur... "Alkol özgürlük mü?" sorusu gibi. Türban da, alkolde özgürlük değildir. Ama, alkol içmek ve türban giymek özgürlüktür. Bunun aksini savunmak özgürlüğün içini boşaltmaktır. Ve hele hele bunun için şartları bahane etmek pragmatizmden başka bir şey değildir; Benzer bir pragmatik tavırla çok rahat bir şekilde "alkol içme özgürlüğü" de, özgürlük kapsamı dışına itilebilir ki, dinciler zaten bunu yapmaktadırlar mütemadiyen.

 

Türbanın neyi temsil ettiğinden bağımsız olarak, türban giymek bir özgürlüktür. Siyasi görüşünüz, haklı veya haksız yere şartları gerekçe göstererek bu özgürlüğü kısıtlamayı gerektirebilir, bu bakımdan tutarlılığınızı koruyabilirsiniz. Ancak kalkıp "türban takmayı" özgürlük olarak tanımazsanız; Sizin özgürlük kavramınız ayrımcıdır ve içi boştur.

 

Konu bu kadar basit.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Görüşlerine değer verdiğim çok değerli bir insandan duyduğum ve bu tartışmadaki özetleyen bir laf var: "Ceci n'est pas une pipe"

 

Bence burada kasıtlı olarak çok rahatsız edici bir "yanlış" yapılıyor. Öncelikle, bir şeyin özgürlük olabilmesi için ortada bir eylem ve onu "eyleyen" bir özne olması gerekir. Bir nesneyi alıp, onun özgürlük olup olmadığını sorgulayamazsınız. "Türban özgürlük mü?" sorusu kavramsal olarak yanlış bir sorudur... "Alkol özgürlük mü?" sorusu gibi. Türban da, alkolde özgürlük değildir. Ama, alkol içmek ve türban giymek özgürlüktür. Bunun aksini savunmak özgürlüğün içini boşaltmaktır. Ve hele hele bunun için şartları bahane etmek pragmatizmden başka bir şey değildir; Benzer bir pragmatik tavırla çok rahat bir şekilde "alkol içme özgürlüğü" de, özgürlük kapsamı dışına itilebilir ki, dinciler zaten bunu yapmaktadırlar mütemadiyen.

 

Türbanın neyi temsil ettiğinden bağımsız olarak, türban giymek bir özgürlüktür. Siyasi görüşünüz, haklı veya haksız yere şartları gerekçe göstererek bu özgürlüğü kısıtlamayı gerektirebilir, bu bakımdan tutarlılığınızı koruyabilirsiniz. Ancak kalkıp "türban takmayı" özgürlük olarak tanımazsanız; Sizin özgürlük kavramınız ayrımcıdır ve içi boştur.

 

Konu bu kadar basit.

 

Türban zaten özgürce giyiliyor ülkemizde.

Burka bile giyer çıkarsınız, polisin önünden geçer gidersiniz.

Kimse size birşey demez.

 

Biz kamusal alanda türban, burka, sarık, vs dinsel ögeler içeren çağdışı giysilerin yasaklanmasından söz ediyor ve savunuyoruz.

 

Batılı uygarlıklarda olduğu gibi, çağdaş bir ülkede bu tür kıyafetlere izin verilemeyeceğini söylüyoruz.

 

Yoksa sokakta ne giyersen giy.

 

Anladın mı?

Link to comment
Share on other sites

Türban zaten özgürce giyiliyor ülkemizde.

Burka bile giyer çıkarsınız, polisin önünden geçer gidersiniz.

Kimse size birşey demez.

 

Biz kamusal alanda türban, burka, sarık, vs dinsel ögeler içeren çağdışı giysilerin yasaklanmasından söz ediyor ve savunuyoruz.

 

Batılı uygarlıklarda olduğu gibi, çağdaş bir ülkede bu tür kıyafetlere izin verilemeyeceğini söylüyoruz.

 

Yoksa sokakta ne giyersen giy.

 

Anladın mı?

 

"Biz"den kasıt kimdir bilmiyorum ama... bu dediklerinin hiçbirini göremedim ben başlıkta.

Ne görüğümü söyleyeyim: İslam nedeniyle ezilen türbanlı kadınların olduğu bir dizi fotoğraf asıp, türbanın ne kadar da kötü bir şey olduğuna ikna etme çabası ile türnanı yasaklamayı meşrulaştırmak. Hani dincilerde yapar ya... bir dizi, alkolden kaynaklanan problemleri örnek gösterip, alkol yasağını meşrulaştırmaya çalışırlar aynı hesap.

 

Başlıktaki soru ne... "Türban özgürlük mü?" diyor. Yani, bir insan iradesi ile türban giymeyi tercih edebilir mi demeye getiriyor. Ardından da türbanlı kötü örnekleri diziyor.

 

Çocuk mu kandırıyorsun/uz?

Link to comment
Share on other sites

Boşver sen tek parti dönemini.

Önemli olan Atatürk dönemidir. Onların sayısı da bir elin parmakları kadardır.

Tek parti dönemini ele alsan bile 25-27 yılda yapılan heykel sayısı 39 adet, ama sonraki 60 yılda yapılan 100.000 adet.

Orantıladığında dikkate alınmaya bile değmez. Çünkü bin kat fark var arada.

 

Anıtların büyük çoğunluğu zaten Atatürk döneminde yapılıyor. (Benim elimde hangi anıt kaç yılında yapılmış listesi var istersen.) Anıt derken kent meydanlarına dikilen büyük heykellerden bahsediyoruz bir de, büstlerden falan değil. Onları saysan sayı yine binleri buluyor. Olay zamanla iyice kontrolden çıkıyor tabii, ama olayın Atatürk döneminde başlatıldığı olabildiğince net. Bir de orantı yapman falan bir şey anlatmaz, ülkenin nüfusu, ekonomisi vs. her şeyi değişiyor onları nasıl orantılayacaksın?!

 

 

Ben kişi kültüne kapılan biri olsam Sapkın kemalistler diye bir yazı kaleme almazdım.

 

Kapılan adam kapıldığını anlamaz ki. Sen o yazıda biraz bu kişi kültü olayı konusunda Atatürk'ü falan temize çıkarma vb. amaçlar güdüyorsun sanki. Olayın boyutunu gerçekten görmek istiyorsan Aylin Tekiner'in kitabını bir oku.

 

Hiç gülme! Bugün kült diye birşey yoktur, dün de yoktu.

 

Yav Pante sen adamı gülmekten öldürürsün. Kişi kültü diye terim var diyorum, siyaset bilimi terimleri arasında yer almış, tanımları yapılmış etmiş; sen neden bahsedildiğini dahi anlamamışsın.

 

Al tanım verelim:

 

Kişi Kültü nedir?

 

Kişi kültü birden fazla biçimde tanımlanabilir. Benim beğendiğim tanımlardan ikisi şu şekilde:

 

1-Bir şahsın geniş kitlelerce 'bir insandan daha fazlası' olarak görülmesi durumu.

 

2-Bir şahsın halkın gözünde medya, propaganda, eğitim gibi yöntemleri kullanarak idealize edilmiş, sorgulanmayan övgü ile beraber gelen bir imaj yaratması durumu.

 

Bundan bahsedebilmek için ortaya bir potansiyel kitle koyacaksın, tapınıp ibadet eden.

Sen aşırı saygı ile, teşbih ile kültü karıştırmaktasın.

Birkaç şiiri örnek verecek olursan, onlar da kimsenin dilinde değildir.

 

Sen önce bir neden bahsedildiğini anla da...

 

Beklerim. Bakalım Washington'u, Lenin'i, Stalin'i, Mao'yu, Kimil Sung'u, Bolivar'ı ve benzerlerini de kişi kültü diye nitelendirecek misin? Bakalım Türkiye'de neden bir Atatürk şehri olmadığını, ama Washington'un başkent olduğunu nasıl açıklayacaksın? Takmışsınız bir Atatürk'ün Anıtkabir'deki anı defterine, sanıyorsunuz ki oraya yazılanlar gerçekten Atatürk'e söyleniyor. Atatürk'ün nezdinde millete söyleniyor. Bu farkı anlayın artık. Ayrıca bu bir kanun değil. Bu adeti Atatürk de getirmiş değil. Tapınmaksa, RTE ve benzerleri niye tapınıyor o halde? Bu nasıl islamcılık-müslümanlık?

 

Stalin'in, Mao'nun, Sung'un vs. isimlerin kişi kültleri zaten çok meşhur, ben bu konuda yazdığımda bu konulara ilişkin bilgi de vermiştim zaten, başlığın ilk mesajında var:

 

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=23340

 

Washington örneği ilginç çünkü yaşarken heykeli dikilen Batılı lider enderdir, üstüne şehre adı da verilmiş. Belki zamanında kült yaratma çabası güdülmüş olabilir, detaylı inceleme yapmadan bir şey söylemek kolay değil, ama bugün Washington'ın kişi kültü var denebileceğini sanmıyorum.

 

Anı defterinde görülen olay çok sağlıksız, bir semptom adeta. Sırf onunla kalsa sorun değil, ama kültün semptompları her yerde.

 

Yazdığın bu paragrafta duygusallaştığın görülüyor, sakin olalım. Kişi kültünden bahsederken Atatürk dönemindeki durumu ayrı, sonraki dönemleri ayrı ele almak lazım. O adeti Atatürk getirdi diyen yok, ama bu da günümüzdeki kişi kültünün parçası.

Link to comment
Share on other sites

Biz kamusal alanda türban, burka, sarık, vs dinsel ögeler içeren çağdışı giysilerin yasaklanmasından söz ediyor ve savunuyoruz.

 

Batılı uygarlıklarda olduğu gibi, çağdaş bir ülkede bu tür kıyafetlere izin verilemeyeceğini söylüyoruz.

 

Saysana batılı/çağdaş addettiğin ülkelerin hangisinde bu giysiler yasakmış. Fransa'da yeni yürürlüğe girmiş, oldukça tartışmalı yeni bir burka yasağı var, sokağı da kapsıyor sanırım. Hani diyelim onu örnek verdin. Diğer ülkeleri ne yapacaksın sorması ayıp? Ben sana bu tarz giysilerin dediğin şekilde yasaklanmadığı bir dolu örnek rahatça sayabilirim.

Link to comment
Share on other sites

Saysana batılı/çağdaş addettiğin ülkelerin hangisinde bu giysiler yasakmış. Fransa'da yeni yürürlüğe girmiş, oldukça tartışmalı yeni bir burka yasağı var, sokağı da kapsıyor sanırım. Hani diyelim onu örnek verdin. Diğer ülkeleri ne yapacaksın sorması ayıp? Ben sana bu tarz giysilerin dediğin şekilde yasaklanmadığı bir dolu örnek rahatça sayabilirim.

 

Burka yasağının sokağı da kapsaması mantıklı nedenlerle temellendirilebilir bence. Diğer ülkelerde burka giyenler nelki de sayıca da çok fazla olmadıklarından ve henüz ciddi bir rahatsızlık vermediklerinden bu gündeme gelmemiş olabilir. Fransa'nın durumu da diğerleriyle üç aşağı beş yukarı aynıdır belki ama oradaki mevcut yabancı karşıtlığı bu konuyu öne almış ve yasaklamanın gündeme gelmesini sağlamış da olabilir.

Link to comment
Share on other sites

Burka yasağının sokağı da kapsaması mantıklı nedenlerle temellendirilebilir bence. Diğer ülkelerde burka giyenler nelki de sayıca da çok fazla olmadıklarından ve henüz ciddi bir rahatsızlık vermediklerinden bu gündeme gelmemiş olabilir. Fransa'nın durumu da diğerleriyle üç aşağı beş yukarı aynıdır belki ama oradaki mevcut yabancı karşıtlığı bu konuyu öne almış ve yasaklamanın gündeme gelmesini sağlamış da olabilir.

 

Belki yüzün kapatılması kimlik kontrolü vb. konularda güvenlik endişesi sebep gösterilebilir; ama asıl nedenin bu olmadığı açık. Bu tarz yasalar başka birkaç ülkede de gündeme geldi hem. Konu hakkında şu makale güzel bir fikir verebilir:

 

http://www.opendemocracy.net/sara-silvestri/french-burqa-and-%E2%80%9Cmuslim-integration%E2%80%9D-in-europe

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Saysana batılı/çağdaş addettiğin ülkelerin hangisinde bu giysiler yasakmış. Fransa'da yeni yürürlüğe girmiş, oldukça tartışmalı yeni bir burka yasağı var, sokağı da kapsıyor sanırım. Hani diyelim onu örnek verdin. Diğer ülkeleri ne yapacaksın sorması ayıp? Ben sana bu tarz giysilerin dediğin şekilde yasaklanmadığı bir dolu örnek rahatça sayabilirim.

 

Öyle ya canım.

 

Avrupa Parlamentolarında milletvekilleri burkayla, türbanla geziyorlar.

 

Amerika'da kamusal alanda, öğretmenler dersliklerinde, devletadamları resmi dairelerinde, kadınlar rahip kıyafetiyle, erkekler de papaz giysileri içinde boy gösteriyorlar.

 

He vallahi be!

Link to comment
Share on other sites

Öyle ya canım.

 

Avrupa Parlamentolarında milletvekilleri burkayla, türbanla geziyorlar.

 

"Belçika'da, 7 Haziran bölgesel seçimlerinde milletvekili olan Türk asıllı Mahinur Özdemir Avrupa'nın ilk ve tek başörtülü milletvekili olarak Brüksel Parlamentosu'nda yemin ederek görevine resmen başladı."

 

 

http://www.cnnturk.com/2009/dunya/06/23/mahinur.ozdemir.turbaniyla.yemin.etti/532026.0/index.html

 

:)

 

 

Amerika'da kamusal alanda, öğretmenler dersliklerinde, devletadamları resmi dairelerinde, kadınlar rahip kıyafetiyle, erkekler de papaz giysileri içinde boy gösteriyorlar.

 

He vallahi be!

 

Boynuna haç asan eden yok mu? ABD bu konuda yekpare bir ülke de değil, bazı eyaletlerde öyle o iş, diğerlerinde böyle. Avrupa'da Almanya gibi federal sisteme sahip ülkelerde de farklı uygulamalar var bu dersliklerde öğretmenlerin dini simgeleri sergileyebilmeleri konusunda.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

"Biz"den kasıt kimdir bilmiyorum ama... bu dediklerinin hiçbirini göremedim ben başlıkta.

Ne görüğümü söyleyeyim: İslam nedeniyle ezilen türbanlı kadınların olduğu bir dizi fotoğraf asıp, türbanın ne kadar da kötü bir şey olduğuna ikna etme çabası ile türnanı yasaklamayı meşrulaştırmak. Hani dincilerde yapar ya... bir dizi, alkolden kaynaklanan problemleri örnek gösterip, alkol yasağını meşrulaştırmaya çalışırlar aynı hesap.

 

Başlıktaki soru ne... "Türban özgürlük mü?" diyor. Yani, bir insan iradesi ile türban giymeyi tercih edebilir mi demeye getiriyor. Ardından da türbanlı kötü örnekleri diziyor.

 

Çocuk mu kandırıyorsun/uz?

 

Heee nasıl da bildin.

Benim işim gücüm yok zaten.

Forumlara girip insanları kandırmaktan büyük bir zevk alırım.

Kandıramadığım, insanların zihinlerini karartamadığım zaman rahat edemem.

Uyku uyuyamam.

Hatta kabız olurum.

Vücudumun kimyası bozulur.

 

İşte yine bu akşam birilerini kandırayım diye geçtim klavyenin karşısına.

Birkaç enyai takıldı oltayai onları bir güzel kandırıp kanlarına giriyordum.

Derken aniden bir yiğit çıka geldi!

Evet sen!

Bu ne zeka! Bu ne uyanıklık ve kıvraklık!

Aman allahım ben böyle birşey görmedim.

Beni rezil ettin bıraktın ya artık bir daha forumlara uğrayacak yüzüm kalmadı.

Ne yalan söyleyim ben senin gibi bir aydınlık savaşçısı görmedim.

 

Bu yiğitliğin sayesinde, artık masum insanlar, hergün Kemalizmin kolluk güçlerince caddelerden toplanıp coplanarak ve dipçik darbeleri eşliğinde işkenehanelere, toplama kamplarına taşınan zavallı müslüman halkımızın uğradığı zulmü yokmuş gibi göstermeye çalışan benim gibi kandırıkçılara itibar etmeyecek ve Kemalistlerin fırınladığı türbanlı kadınlarımızın kanını yerde bırakmayacaklardır.

 

Senin gibi kahramanlara madalya takmak, hatta yurdun dört bir yanına anıt heykelleriniz dikmek bir vatan borcu olsa gerektir.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

"Belçika'da, 7 Haziran bölgesel seçimlerinde milletvekili olan Türk asıllı Mahinur Özdemir Avrupa'nın ilk ve tek başörtülü milletvekili olarak Brüksel Parlamentosu'nda yemin ederek görevine resmen başladı."

 

Başka?

 

Bula bula müslüman bir Türk parlementerini mi örnek gösteriyorsun

 

:)

 

 

http://www.cnnturk.com/2009/dunya/06/23/mahinur.ozdemir.turbaniyla.yemin.etti/532026.0/index.html

 

:)

 

 

 

 

Boynuna haç asan eden yok mu? ABD bu konuda yekpare bir ülke de değil, bazı eyaletlerde öyle o iş, diğerlerinde böyle. Avrupa'da Almanya gibi federal sisteme sahip ülkelerde de farklı uygulamalar var bu dersliklerde öğretmenlerin dini simgeleri sergileyebilmeleri konusunda.

 

Boyuna asılan haç, tek başına bir kıyafet midir ki kalkıp bundan bahsediyorsun.

Boyuna asılan haç, küçük bir aksesuardır sadece ve giysilerle değil giysi aksesuarlarıyla karşılaştırılabilir.

Örneğin bu haçı, bizdeki tespihle karşılaştırabilirsin.

Kaldı ki bizim ülkemizde kamusal alanda tespih çekebilirsin.

 

:)

 

Sen gerçekten de bu kadar basit mantık hatalarına düşecek adam mısın?

 

Yoksa derdin başka mı?

 

Yakında anlarız.

 

Umarım kahraman adminlerimiz de senin bu tuhaf tavırlarını yakından izliyor ve önlemlerini alıyorlardır...

Link to comment
Share on other sites

Başka?

 

Bula bula müslüman bir Türk parlementerini mi örnek gösteriyorsun

 

"Acımadı ki! Acımadı ki!"

 

:D

 

 

Boyuna asılan haç, tek başına bir kıyafet midir ki kalkıp bundan bahsediyorsun.

Boyuna asılan haç, küçük bir aksesuardır sadece ve giysilerle değil giysi aksesuarlarıyla karşılaştırılabilir.

Örneğin bu haçı, bizdeki tespihle karşılaştırabilirsin.

Kaldı ki bizim ülkemizde kamusal alanda tespih çekebilirsin.

 

:)

 

Türban, haç, kipa vs. benzer simgeler. Saçını örttüğünde o da komple giysi değil. Ama mesele bunlar değil. Kamusal alan dediğin şeyin nereleri kapsadığı muğlak bir kere. Onu net tanımlarsan hangi konuda tam olarak ne düşündüğümü söylerim. Bu konular dünyanın her yerinde aktif biçimde tartışılan komplike konular/sorunlar. Siz istiyorsunuz her şeye cevap veren hazır bir formül olsun, tekerleme gibi onu söyleyelim. Ama o kadar basit değil işte.

 

Mesela dersliklerde dini simgeler konusunda Avrupa'daki tartışmalara ilişkin şöyle bir şeyler yazmıştım TD'de:

 

Henüz bugün başı örtülü kadınların öğretmenlik yapmalarının doğru olup olmadığına ilişkin Almanya, Hollanda ve Fransız yasalarının incelendiği bir sunum izledim, sonrasında da bu konuda bir münazaraya katıldım.

 

Bu ülkelerde türbanlı öğretmenler konusunda belli başlı birkaç yaklaşım var.

 

1. Öğretmenler dini inançlarını özgürce sergileyebiliyorlar, bu konuda yasal düzenleme yok.

2. Kipa, haç gibi unsurların giyilmesinde sorun yok; ama türban yasak. Almanya'nın bazı güney eyaletlerinde bu şekilde düzenlemeler var, gerekçelendirme ise ilk ikisinin Almanya'nın Yahudi-Hristiyan (Judeo-Christian) kültürünün bir parçası olduğu, türbanın ise olmadığı şeklinde.

3. Tüm dini simgeler yasak. (Fransa'daki durum bu mesela)

 

Üçüncü yaklaşımı savunanların genelde ana argümanı videodaki gibi, türbanın kadınların ezilmesinin bir simgesi olduğu, ve de dolayısıyla kadın-erkek eşitliği fikrine aykırı olduğu yönünde.

 

Buna gelen itirazlardan biri kadın ve erkeklerin belli alanlarda farklı davranmasının kadın-erkek eşitliği fikrine illa aykırı olmadığı şeklindeydi. Örneğin kadın ve erkekler farklı tuvaletler kullanıyorlar, veya kadınlar kadın jinekologlar tarafından muayene edilmeyi tercih edebiliyorlar; ancak bu durumlarda hem bu tarz ayrımlar yapıp, hem de cinsiyet eşitliği fikrine bağlı olmak çelişki yaratmaz.

 

İlk yaklaşım için sıkça kullanılan argümanlar ise kişilerin dini inançlarını türban, kipa ya da haç vb. şekillerde göstermesinin kişi özgürlüğünün bir parçası olduğu, türbanın özgür bir seçim de olabileceği ve insan otonomisinin kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, örtünmenin kadının ezilmesi değil cinsel obje olmaktan uzaklaşma vb. farklı şekillerde yorumlanabileceği vs. şeklindeydi.

 

İkinci yaklaşımı ise savunan olmadı; herkes bu yaklaşımın tutarsız, eşitlik ilkesine aykırı ve sığ bir muhafazakarlığın ifadesi olduğu yönünde hemfikirdi.

 

Aslında bunlar dışında pek çok argüman da vardı, ama hepsini şimdiden yazıp uzatmaya gerek yok. Hem belki farklı yaklaşımlar da görürüz başlıkta.

 

Diğer arkadaşlar bu öğretmenlerin inançlarını giyimleri ile ifade etmeleri konusunda ne düşünüyorlar? Bu konuyu tartışalım bari de başlığın az biraz tartışma değeri olsun.

 

 

Umarım kahraman adminlerimiz de senin bu tuhaf tavırlarını yakından izliyor ve önlemlerini alıyorlardır...

 

Asıl tuhaf tavır bu tarz şeyler.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Bir "takı" ile bir "örtü" arasındaki farkı hala anlamamış görünüyorsun.

Türban bir örtü yavrucuğum.

Takı değil.

 

Demek ki neymiş:

 

Örtü ile takı farklı kavramlarmış ve bunların birbirleriyle aynı kategoride karşılaştırılması ciddi bir mantık hatasıymış!

 

Bunu da böylece öğrenmiş oldun.

 

----------------------------------

 

Yasaklara gelince:

 

Her toplumda kamu yararı görülen durumlarda yasaklar vardır.

Örneğin; liberal aydınlarımızın (!) çok sevdikleri Amerika'da geçenlerde bina dışında sigara içilmesi bile yasaklanmıştır.

Yasağın tam kapsamını internet arama motorlarından öğrenebilirsiniz.

 

Yine, ileri bir Avrupa ülkesi olan Hollanda, Gülen cemaatiyle ilişkili kurumlara finansmanı kesmiştir. Cemaati araştıran Rotterdam Konseyi üyesi Anita Fähmel, hareketin köktenci-İslamcı olduğu sonucuna varmıştır. Bilindiği gibi, AKP, Gulen'in öğrencilerinin yönettiği bir siyasi partidir ve türbana özgürlük sloganının medyaya pompalanmasında baş aktör rolündedir. Çalıştırın saksıları bakalım zeki çocuklar. Siz bundan ne anlarsınız?

 

Devam edelim. Bir örnek de Rusya'dan gelsin size türban takanları ezenlere karşı yiğitçe direnen, kahraman liboşlarım benim.

Sıkın durun yavrularım. Bakın Rusya ne yapmış: "Rus hükümeti Gülen cemaatinin tüm okulları ve faaliyetlerini yasakladı. 2002-2004 arasında 20’den fazla Fethullahçı ülkeden uzaklaştırıldı."

 

Sadece Rusya mı? Demokrasisi büyük ülkelerinki kadar gelişkin olmayan diğer ülkelerde de sıkı yasaklar var kahraman liberallerim benim: Okuyun bakim: "1999’da Özbekistan tüm Gülen okullarını kapattı ve buralardan mezun 8 gazeteciyi aşırı İslamcı faaliyet nedeniyle tutukladı."

 

Dahası var: "Türkmenistan’da hükümet Gülen okullarını yakın takibe aldı ve din tarihi derslerini müfredattan çıkarttırdı."

 

Türkmenistan Kemalist mi oldu lan yoksa hırbolar :lol:

 

Liberalliğiniz batsın sizin...

Link to comment
Share on other sites

Heee nasıl da bildin.

Benim işim gücüm yok zaten.

Forumlara girip insanları kandırmaktan büyük bir zevk alırım.

Kandıramadığım, insanların zihinlerini karartamadığım zaman rahat edemem.

Uyku uyuyamam.

Hatta kabız olurum.

Vücudumun kimyası bozulur.

 

İşte yine bu akşam birilerini kandırayım diye geçtim klavyenin karşısına.

Birkaç enyai takıldı oltayai onları bir güzel kandırıp kanlarına giriyordum.

Derken aniden bir yiğit çıka geldi!

Evet sen!

Bu ne zeka! Bu ne uyanıklık ve kıvraklık!

Aman allahım ben böyle birşey görmedim.

Beni rezil ettin bıraktın ya artık bir daha forumlara uğrayacak yüzüm kalmadı.

Ne yalan söyleyim ben senin gibi bir aydınlık savaşçısı görmedim.

 

Bu yiğitliğin sayesinde, artık masum insanlar, hergün Kemalizmin kolluk güçlerince caddelerden toplanıp coplanarak ve dipçik darbeleri eşliğinde işkenehanelere, toplama kamplarına taşınan zavallı müslüman halkımızın uğradığı zulmü yokmuş gibi göstermeye çalışan benim gibi kandırıkçılara itibar etmeyecek ve Kemalistlerin fırınladığı türbanlı kadınlarımızın kanını yerde bırakmayacaklardır.

 

Senin gibi kahramanlara madalya takmak, hatta yurdun dört bir yanına anıt heykelleriniz dikmek bir vatan borcu olsa gerektir.

 

 

Ne dedinki sen şimdi? Bir iddiada mı bulundun, bir iddiamı mı çürüttün?

Bunca laf salatası... bunca enerji, bunca depolama alanı boş yere tüketiyorsun.

Link to comment
Share on other sites

Bir "takı" ile bir "örtü" arasındaki farkı hala anlamamış görünüyorsun.

Türban bir örtü yavrucuğum.

Takı değil.

 

Demek ki neymiş:

 

Örtü ile takı farklı kavramlarmış ve bunların birbirleriyle aynı kategoride karşılaştırılması ciddi bir mantık hatasıymış!

 

Bu konudaki tartışmaların önemli bölümünde (yani örneğin okullarda dini simgeler gösterilebilmeli mi) hepsi dini simge olarak aynı kefede değerlendiriliyor. Sadece İslami örtünme biçimlerini hedef alan yasalar var, burada da tartışma kadın hakları vb. şeyler üstünden yürüyor. İki şekilde de örtü-takı ayrımı yapılmıyor, çünkü böyle saçma bir ayrıma gerek yok.

 

 

Yasaklara gelince:

 

Her toplumda kamu yararı görülen durumlarda yasaklar vardır.

Örneğin; liberal aydınlarımızın (!) çok sevdikleri Amerika'da geçenlerde bina dışında sigara içilmesi bile yasaklanmıştır.

Yasağın tam kapsamını internet arama motorlarından öğrenebilirsiniz.

 

Kamu yararı görülen durumlarda yasaklar konabiliyor tabii de, senin önerilerin kamu yararına olabildiğince ters.

 

Yine, ileri bir Avrupa ülkesi olan Hollanda, Gülen cemaatiyle ilişkili kurumlara finansmanı kesmiştir. Cemaati araştıran Rotterdam Konseyi üyesi Anita Fähmel, hareketin köktenci-İslamcı olduğu sonucuna varmıştır. Bilindiği gibi, AKP, Gulen'in öğrencilerinin yönettiği bir siyasi partidir ve türbana özgürlük sloganının medyaya pompalanmasında baş aktör rolündedir. Çalıştırın saksıları bakalım zeki çocuklar. Siz bundan ne anlarsınız?

 

Şu habere bir link verebilir misin? Şu dışında tabii:

 

http://gizlibelge.wordpress.com/2011/01/15/gulen-okullarinda-cia-ajanlari-mi-calisiyor/

 

 

Bir örnek de Rusya'dan

Özbekistan

"Türkmenistan’da hükümet

 

Bir kere türban konusundan bahis açıp Gülen cemaatine sıçrıyorsun. Aynı konuda kalmayı dahi beceremiyorsun. Bir ikincisi, çağdaş-batılı ülkeler dedikten sonra getirdiğin örneklere bak... Meğer sorun kılavuzunuzun karga olmasıymış.

Link to comment
Share on other sites

Yav Pante sen adamı gülmekten öldürürsün. Kişi kültü diye terim var diyorum, siyaset bilimi terimleri arasında yer almış, tanımları yapılmış etmiş; sen neden bahsedildiğini dahi anlamamışsın.

 

Al tanım verelim:

 

Kişi Kültü nedir?

 

Kişi kültü birden fazla biçimde tanımlanabilir. Benim beğendiğim tanımlardan ikisi şu şekilde:

 

1-Bir şahsın geniş kitlelerce 'bir insandan daha fazlası' olarak görülmesi durumu.

 

2-Bir şahsın halkın gözünde medya, propaganda, eğitim gibi yöntemleri kullanarak idealize edilmiş, sorgulanmayan övgü ile beraber gelen bir imaj yaratması durumu.

 

Bu tanımlar yetersiz. Çünkü siyasete indirgerken sözcüğün asıl tanımından farklılığını vurgulamak gerekir.

 

Kült din demektir, tapınma demektir. Kültte kutsallık vardır, tabu vardır, insanüstülük, ilahilik vardır. Tanrılaştırma ya da tanrıdan vekillik alma ya da tanrı tarafından seçilmişlik, özel olarak gönderilmişlik vardır.

 

Kişi kültlerini tarihte insan-tanrı örneklerinde görebiliriz. Firavunlar, tanrıların yeryüzündeki temsilcileridir.

Din içinde din oluşturup kendi peygamberlerini, şeyh, evliya ve azizleri insanüstülüğe yücelten örnekler de kişi kültü içinde yer alırlar.

İsa, Muhammed bu kategoridedir. Günümüzde Said Nursi de bu örnekler içinde yer alır. İlaveten ölü kültünden de söz edilebilir. Tanrı katında kutsal gördüğü kişileri yüceleştirmiş ve onlardan medet umar hale gelmiş toplumlar, türbe ziyaretlerinde ölü kültü sergilerler.

 

Siyasette ise lider kültünden ve bazı ölmüş liderlerin kültleştirilmesinden yani ölü kültünden bahsedilebilir.

Ancak buradaki kült sözcüğü bir benzetme olarak ele alınmalıdır.

Aksi takdirde gericilerin zihniyetindeki tanım çerçevesine mahkum olunur ki put ve putperest tanımlarıyla tapma-tapınma olarak değerlendirme yanlışına düşülür. Gericiler heykel önündeki töreni bir ayin, heykelin sahibini de tapınılan put-ilah olarak görür.

Kur'an'da bile Hristiyan ve Museviler rahiplere-hahamlara tapmakla suçlanır. Onların "Hayır, biz onlara tapmıyoruz" itirazına "Onların sözlerini dinliyor, dediklerine uyuyorsunuz, o yüzden onlara tapmış oluyorsunuz" denilmesiyle nasıl bir abartıyla meseleye yaklaşıldığı görülür.

 

O nedenle, kült sözcüğünden ziyade yüceltme-efsaneleştirme'dir doğrusu.

Ama kült tanımı, siyaset bilimde kullanırken dinsellikten-tapınmadan çıkararak ortaya konduğunda bunu vurgulamak gerekir.

 

Sonuç olarak bu anlamda kullanıldığı takdirde Atatürk'ü bir kült olarak görebilirim.

Ama bu durumda sadece Atatürk'ü değil, birçok tarihi kahramanı, Birçok siyasi-ideoloji liderini, örneğin bir Napolyon'u bile kişi kültü kapsamında görmek gerekir.

Sürekli Marx'tan, Lenin'den alıntılar yapıp, sanki onların söylediği hiçbir şey yanlış olamazmış, "onlar ne söylemişse doğrudur" anlayışı da kişi kültü içinde değerlendirilmek durumundadır.

Bu tür yüceltmelerde başarılarına göre kimi liderin kültleştirilme dereceleri düşük kiminin yüksek olabilir.

Bu bağlamda RTE dahi lider kültü içinde yer verilecek nitelikler arzeder.

Türk toplumunda bu yüceleştirmenin batıya göre daha fazla oluş sebebi ise atalar kültüne dayandırılabilir.

Link to comment
Share on other sites

Bu tanımlar yetersiz. Çünkü siyasete indirgerken sözcüğün asıl tanımından farklılığını vurgulamak gerekir.

 

Kült din demektir, tapınma demektir. Kültte kutsallık vardır, tabu vardır, insanüstülük, ilahilik vardır. Tanrılaştırma ya da tanrıdan vekillik alma ya da tanrı tarafından seçilmişlik, özel olarak gönderilmişlik vardır.

 

Pante takdir edersin ki bu tanımlar senin keyfine göre yapılmıyor. Tarihte böyle bir olgu açıkça var ve de bu şekilde adlandırılmış, tanımlandırılmış. Neden kişi kültü deniyor dersen tabu, insanüstülük, yanılmazlık vb. özellikler bu tanıma dahildir.

 

 

Kişi kültlerini tarihte insan-tanrı örneklerinde görebiliriz. Firavunlar, tanrıların yeryüzündeki temsilcileridir.

Din içinde din oluşturup kendi peygamberlerini, şeyh, evliya ve azizleri insanüstülüğe yücelten örnekler de kişi kültü içinde yer alırlar.

İsa, Muhammed bu kategoridedir. Günümüzde Said Nursi de bu örnekler içinde yer alır. İlaveten ölü kültünden de söz edilebilir. Tanrı katında kutsal gördüğü kişileri yüceleştirmiş ve onlardan medet umar hale gelmiş toplumlar, türbe ziyaretlerinde ölü kültü sergilerler.

 

Evet, bunlar güzel örnekler. Antik Roma'da çok ilginç örnekler var, 20. yüzyıldaki gibi bir siyaset aracı olarak kullanılmış kişi kültleri:

 

http://en.wikipedia.org/wiki/Imperial_cult_%28ancient_Rome%29

 

 

Ama kült tanımı, siyaset bilimde kullanırken dinsellikten-tapınmadan çıkararak ortaya konduğunda bunu vurgulamak gerekir.

 

Ne yapacağız, birkaç yobazdan çekindiğimizden gayet açık ve net tanımları mı değiştireceğiz? Gerek yok, ne düşündükleri önemli değil.

 

 

Sonuç olarak bu anlamda kullanıldığı takdirde Atatürk'ü bir kült olarak görebilirim.

Ama bu durumda sadece Atatürk'ü değil, birçok tarihi kahramanı, Birçok siyasi-ideoloji liderini, örneğin bir Napolyon'u bile kişi kültü kapsamında görmek gerekir.

Sürekli Marx'tan, Lenin'den alıntılar yapıp, sanki onların söylediği hiçbir şey yanlış olamazmış, "onlar ne söylemişse doğrudur" anlayışı da kişi kültü içinde değerlendirilmek durumundadır.

Bu tür yüceltmelerde başarılarına göre kimi liderin kültleştirilme dereceleri düşük kiminin yüksek olabilir.

Bu bağlamda RTE dahi lider kültü içinde yer verilecek nitelikler arzeder.

Türk toplumunda bu yüceleştirmenin batıya göre daha fazla oluş sebebi ise atalar kültüne dayandırılabilir.

 

Napolyon şu tanıma ne kadar uyar ama?

 

Bir şahsın halkın gözünde medya, propaganda, eğitim gibi yöntemleri kullanarak idealize edilmiş, sorgulanmayan övgü ile beraber gelen bir imaj yaratması durumu.

 

Lenin için ise kişi kültü kesinlikle söz konusudur, tabii onun durumu ilginç, kült büyük ölçüde o öldükten sonra Stalin tarafından yaratıldı, kendi kültü için altyapı olarak hatta.

 

Türk toplumunda bu tarz bir gelenek olduğu da tartışılır, var mı Osmanlı'da falan örneği? Zaten modern kişi kültleri medya vb. tarzı moderniteye içkin, 20. yüzyıl araçlarına muhtaçtırlar.

Link to comment
Share on other sites

Misafir
This topic is now closed to further replies.
×
×
  • Create New...