Jump to content

Dünyanın dört bir yanından mitler...


kavak

Recommended Posts

Dünyadaki her şeyin başlangıcı ve en bașında neyin olduğu sorusu,  her devirde ve her kültürde insanları hep meșgul etmiștir. Dünyanın her yerinde açıklama arayıșına gitmișlerdir ve yorumlarını mistik hikayelere ve sembollere aktarmıșlardır. Toplumlar, hem sprituel olarak hem de günlük yașamlarında, onları neyin etkilediğini ve belirlediğini mitlerinde anlatırlar.

Mitler, yeryüzünü resim ve sembollerle yorumlayan arkaik șiirlerdir. Tarihsel olarak belirlenemeyen bir ortamda bulunurlar ve olușması sezgi, ilham, rüya ve hayal gücüne dayanır.

Bilinen ve popüler olanları sırayla aktarmak istiyorum:


Mesopotamya: Sümerler´de yaradılıș

Gök tanrısı An gökyüzünü oluștururken,
Enlil yeryüzünü kurarken,
gökyüzü ve yeryüzü uzaklașırken,
insanlık olușurken,
okyanusların kralı Enki,
uzaklardan yeryüzüne yelkenliyle geliyordu.

Ve Enki konușur:
"Ben An´ın oğluyum.
An, kanunu ellerime koydu.
Gökyüzündeki ve yeryüzündeki belgeleri koruyorum.
Bütün diyarların babasıyım.
Bütün diyarların kulağıyım.
Adaleti babam An ile beraber koruyorum."

Ve Enki konușur:
"Gökyüzüne yükseldim.
O zaman yukarıdan yağmur geldi.
Yeryüzüne eğildim.
O zaman tașarcasına așagıdan su geldi.
Ve herșey yeșillendi ve çiçeklendi.
Sabanı yarattım.
Arıkları açtım.
Tarladaki ekinin büyümesine izin verdim."

Not: Sümerler MÖ 5000 yılında yazıyı yaymaya bașladılar. İnsanoğlunun en eski yazı sistemi olan çiviyazısı ile, insanoğlunun en eski yaratılıș mitini yazdılar. Zaman buldukça buraya çeşitli mitleri iliştireceğim.

Link to comment
Share on other sites

Filistin : Eski Ahit´teki yaratılıș

Tanrı önce gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı.
Ve yeryüzü darmadağın ve boștu, karanlık derinliğin üzerindeydi.
Ve Tanrı´nın ruhu suların üzerinde süzülüyordu.
Ve Tanrı konuștu: "Ișık olsun!"
Ve ıșık oldu. Ve Tanrı ıșığı gördü ve iyi olduğunu gördü.
Ve Tanrı ıșığı karanlıktan ayırdı.
Ve Tanrı ıșığa gündüz ve karanlığa gece adını verdi.
Ve akșam oldu ve sabah oldu: birinci gün.

İkinci günde Tanrı, boșluğun ve evrenin sularını birbirinden ayıran gökyüzünü yarattı.
Ve üçüncü günde, adına yeryüzü dediği, evrenin sularından kuru arazi olușmasına izin verdi. Burada yeșil bitkiler yetiștirdi.
Dördüncü günde güneșe, aya ve yıldızlara semada yerlerini verdi.
Ve beșinci günde denizin hayvanlarını ve havadaki kușları yarattı.
Altıncı günde yeryüzünü çeșitli hayvanlarla donattı.
Ve Tanrı iyi olduğunu gördü.
Ve Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, Tanrı´nın suretinde onu yarattı.
Erkek ve kadın olarak onları yarattı.
Ve Tanrı onları kutsadı ve onlara konuștu: "Doğurgan olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun ve onu kendinize bağımlı kılın."

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Yunanistan: Antik çağda yaratılıș

Evvela kaos vardı. Bomboș bir yerdi.
Ve sonra toprak ana Gaia vardı.
Ve sonra dipsiz uçurum Tartaros vardı.
Ve sonra așkın gücü Eros vardı.
Eros ebediyen etkili.
Ve kaostan karanlık çıktı.
Ve sonra ıșık göründü.
Ve Gaia gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı.

Dünya böyle oluștu.
İçinde gokyüzü ve yeryüzünün sabit dokusu vardı ve deniz onun kıyılarına yöneltildi.
Her türlü yaratıklar yeryüzünü doldurmuștu; dalgalarda balıklar boğușuyordu, havada kușlar ve yerde çeșitli çevik hayvanlar dolașıyordu.
Ama hâlâ bütün dünyayı yönetmeyle yetkili olan yaratık eksikti.
İște o zaman Prometheus yeryüzüne geldi.
Toprak balçığını aldı ve tanrıların suretinde onunla bir șekil meydana getirdi.

Göğsüne, bu yeryüzündeki bütün canlıların ruhlarından aldığı, iyi ve kötü vasıfları yerleștirdi ve bununla insan ruhunu biçimlendirdi.
Onun eserini hayranlıkla izleyen göksel arkadașı tanrıça Pallas Athene, yaratılmıș toprak yığınına nefesini üfledi ve böylece insana can verdi.

Link to comment
Share on other sites

  • 3 ay sonra...

Arktik:  İnuit´ler yeryüzünün bașlangıcı hakkında ne anlatıyorlar.

Atalarımız yeryüzünün olușumu hakkında çok șey anlattılar. Onlar, beyaz adamlar gibi kelimeleri çizgilerin içine saklayamıyorlardı. O zamanları yașanlar sadece anlatıyorlardı. Çok șeyleri anlatıyorlardı. Bu yüzden bilgisiz değiliz. Yașlı kadınlar öylesine boșuna konușmazlar ve biz onlara inanıyoruz: Yașlılıkta yalan yoktur.

O zamanlar; çok, çok önceleri, yeryüzü meydana gelmesi gerektiğinde, yukarıdan gökyüzünden așağıya doğru topraklar, kayalar ve tașlar düșmüștü. Ve sonra insanlar geldi. Küçük çocuklar yerden çıkıp geliyorlardı. Çalılıkların altında gözleri kapalı uzanıyorlardı ve huzursuzlanıyorlardı, çünkü emekleyemiyorlardı bile. Yiyeceklerini yerden elde ediyorlardı.
Bir erkek ve bir kadından bahsediliyor.
Ama nasıl ? Bu çok gizemli.
Ne zaman bir araya gelmișlerdi?
Ne zaman büyümüșlerdi?     
Bilinmiyor.
Kadın çocuk kiyafetleri dikti ve bașka yere gitti. Bir çocuk buluyor, onu giydiriyor ve onu eve getiriyor. Böylece insanlar çoğaldı. Güneși bilmiyorlardı. Karanlıkta yașıyorlardı. Sadece evde ıșıkları vardı. Ve insanlar çoğalmaya devam etti. Ve çok yașlandılar, çünkü ölüm yoktu. Ve yeryüzünü doldurdular.

İște o zaman yașlı bir kadın diğerlerine konuștu: "İkisini de istiyoruz, ıșık ve ölümü." Bunu söylediğini anda, bu böyle oldu.  Ölümle beraber güneș, ay ve yıldızlar geldi. Çünkü insanlar ölünce, gökyüzüne yükseliyorlar ve parıldamaya bașlıyorlar.

Link to comment
Share on other sites

  • 11 ay sonra...

Hindistan: Rigveda´dan bir yaratılıș kasidesi

O zamanlar; olmak ve olmamak yoktu.
Hiçbir hava sahası yoktu, sema yoktu.
Yeryüzünü kim tutuyordu?
Onu kim kușatıyordu?
Derinlikteki su neydi?

Ölüm var değildi, hayatta,
güneș de, ay da ve yıldızlar da var degildi.

Ama sonra var olmaya bașladı.
Biri vardı.
Nefes vardı.

Karanlık daha yeryüzündeydi.
Kainat - kocaman birșey.

Korun gücüyle, hayat geldi, bir tohum geldi.
Saf dücüncenin dölleme arzusu ilk tohum oldu.

Kalpleri arayıșta olan ilhamlı düșünürler,
var olmayı ve olmamayı birbirine bağladılar.

Bir yukarısı vardı.
Bir iple ayrılmıș bir de așağısı vardı
Ama yukarıda vermek vardı, așağıda ise arzulamak.

Düșünürler, olmamaya var olmayı bağladılar.
Böylece ilk șeyler oluștu.

Link to comment
Share on other sites

  • 5 ay sonra...

Doğu Afrika: Yoruba´ların dünya tasviri

Gökyüzünün efendisi Olorun en yașlı oğlu Obatala´ya gökyüzünden suların olduğu yere inmesini ve orada yeryüzünü yaratma görevini verir.

Bunun için ona göksel kum ve beș parmaklı bir tavuk verir. Obatala yola çıkar, ancak yolda palmiye șarabı bulur, sarhoș olur ve uykuya kalır.

Bunu gören babası, küçük olan oğlu Odudua´ya yeryüzünü yaratma görevini verir. Bu oğlu suların olduğu yere iner ve kumu denize saçar. Beș parmaklı tavuğu kumun üzerine bırakır. Eșelemeye bașlayan tavuk böylece kumu her tarafa dağıtır ve bu șekilde tepeler ve vadiler olușur.

Bunun olduğu yerde șimdi Yoruba´ların eski kutsal șehri olan Ife duruyor. Ama Odudua, Ife´nin ilk kralı olur.
Gökyüzünün efendisinin oğlu olan Obatala uyanıp kendisinin yerine küçük kardeșinin görevi tamamladığını görünce, sinirlenir. Bu bir kavgaya yol açar ve bütün tanrılar taraf olur ve nihayet bir uzlașmayla sonuçlanır.

Odudua´nın krallığı tescillenir. Obatala ise her yaratılan insanı, babası Olorun´un onlara hayat nefesini üflemeden evvel, topraktan șekillendirme hakkını elde eder.

 

Kaynaklar:

http://www.martina_traxler.public1.linz.at/Dateien/Geschichten/Schoepfungsmythen.pdf

https://konzept-und-entwurf.muthesius-kunsthochschule.de/wp-content/uploads/sites/17/2015/06/schoepfungen.pdf

 

Link to comment
Share on other sites

Mayaların kutsal kitabı Popol Vuh´ta yazılı olan yaratılıș miti:

Çok eskiden sadece gökyüzü ve deniz vardı.
Ama tanrılar kendilerine tapan birisini özlüyorlardı.

Bu yüzden canlı varlıklar yaratmaya karar verdiler ve onlar için gökyüzü ile denizin arasında kuru bir yer olan yeryüzünü inșa ettiler.

Tanrılar önce hayvanları yarattılar.
Ancak hayvanların onlara tapmadıklarını farkettiler, çünkü konușamıyorlardı.

Bu yüzden çamurdan bir insanı biçimlendirdiler.
O konușabiliyordu, ama sadece anlamsız sözler söyleyebiliyordu.

Tanrılar bu sefer tahtadan üretilmiș insanları denediler.
Bunlar konușuyorlardı ve çoğalıyorlardı, ama tanrılara șükretmeyi unutuyorlardı.

Tanrılar, tahta insanlardan kurtulmak için bir tufan gönderdiler.
Ancak onlar ağaçlara çıkarak kurtulmayı bașardılar.

Nihayet tufan gidince de tahta insanlar așağıya inmeyi unutmușlardı.
Tanrılar, son bir kere daha denemeye karar verdiler.

Mısır çekirdeklerini topladılar, onları öğüterek un yaptılar ve suyla karıștırdılar.
Bununla dört insanı biçimlendirdiler.

Mısır değișik renklerde olabildiğini için (beyaz, gri, sarı, pembe, kırmızı ve kahverengi), tenleri farklı renklerde olan insanlar meydana geldi.

Tanrılar șimdi memnundu mısır insanlarından, çünkü tanrılara tapmaları gerektiğini çabucak öğreniyorlardı.

Link to comment
Share on other sites

Batı ve Kuzey Doğu Afrika: Dogon kabilesinin yaratılış miti

Kadınların gökyüzündeki yıldızları topladığı ve onları çocuklarına verdikleri bir zaman vardı. Küçük toprak parçalarından yıldızları yapıp onları uzaya fırlatan, tek ve büyük tanrı Amma idi. Amma, ayrıca ayı ve güneşi de topraktan yaptı.

Güneş, kor haline gelene kadar ısıtılmış ve kırmızı bakırdan kalaylanmış bir tencere idi. Ay o kadar çok ısıtılmadı ve beyaz bakırdan kalaylandı.

Afrıkalılar güneşin ışıĝından ve Avrupalılar ayın ışığından gönderildiler.

Amma bir parça balçığı uzaya fırlattı. Orada kuzeyi yukarda, güneyi aşağıda, batıda ve doğuda kolları olan, uzanmış bir canlıyı andıran bir vücut meydana geldi. Yeryüzü düz bir şekilde yayılmış vaziyette onun sırtında duruyordu ve dişi idi.

Ortasında karınca yuvasını andıran cincel organı vardı. Kilitoris ise bir termit yuvasıydı. Amma yalnızdı ve bu dişi varlığı arzuluyordu. Yeryüzüne yaklaştığında, termit yuvası erkeksi bir şekilde yükseldi ve karınca yuvasının girişini kapattı.

Güçlü cinsel arzusunu gidermek için termit yuvasını darmadağın etti ve yeryüzüyle cinsel ilişkide bulundu.

Ancak Amma doğanın tabiatını termit yuvasını darmağın ederek bozduğu için, bu birleşmenin çocukları umduğu ikizler değildi, bilakis problemlerin sembolü olan çakal idi. Yine de Amma yeni eşiyle cinsel ilişkiye devam etti ve onu hayatın tohumu olan su ile doldurduktan sonra, yeryüzü uzun zamandır beklenen ikizleri doğurdu.

Vücutları baştan bele kadar insansı, aşağısı ise yılandı. İnsan gözleri gibi açık olan kırmızı yılan gözleri ve çatal dilleri vardı. Gevşek kolları vardı ve vücutları su ve bereketi temsil eden yeşil tüylerden kaplıydı.

Amma´nın bu Nummo adlı çocuklarda babalarının özü vardı ve onun yanına yukarıya gittiler. O, onlara bilmeleri gereken herşeyi öğretti.

İkizler, Amma´nın özü için muntazam bir kaptı. Yeryüzünün birincil yaşam kaynağı olan sudan doğmuş olup, bugüne kadar bütün karasularda bulunuyorlar; okyanustan tutun, insanların bir gıdım içtiği suya kadar.

Link to comment
Share on other sites

  • 2 ay sonra...
Güncelleyelim, çünkü bilhassa dindar çevreler mitleri/efsaneleri görmezden geliyor. Halbuki mukaddes kitapların temelini mitler oluşturmaktadır.
 
Iskandinavya: Voluspâ - Kuzey Cermen yaratılıș șarkısı

Eskiden dev Ymir geldiğinde çok soğuktu.
O zamanlar yeryüzü, yukardaki gök ve așağıdaki yer yoktu.
O zamanlar yer yukarıya doğru kalktı ve insanların diyarı Midgard meydana geldi.

Yukarısı Asgard idi, Tanrı´ların diyarı.
Güney tarafından güneș gelmiști.
Onun sıcağı herșeyi doldurmuștu.
İnsanların diyarı yeșillendi.

Tanrılar, Odin´in makamında konsey toplantısındaydılar.
Geceye ve gündüze isimlerini verdiler, sabahı ve öğle vaktini adlandırdılar.
Alaca karanlık ve akșamı tespit ettiler.
Şimdi ise zamanı ölçme vaktiydi.

Ve ondan sonra insanları yarattılar.
Dișbudak ağacı Ask´tan erkek meydana geldi,
kara ağaç Embla´dan kadın meydana geldi.

İnsanlarda henüz hayatın sıcaklığı yoktu.
Onlarda henüz ruh yoktu.

Tanrı Lodur onlara kalp sıcaklığını verdir.
Ruhu ise tanrı Hömir verdi.
Link to comment
Share on other sites

Brezilya: Güneș ve ay yeryüzüne nasıl geldi?

En bașında büyük ruh Mautsinim vardı.
Yalnızdı, kimse onunla yașamıyordu.

Ne karısı ne de çocukları vardı.
Güneș ve ay da yoktu, gündüz ve gece de yoktu.

Yalnızlıktan bıkmıș halde, kendisine bir midyeden bir kadın yarattı ve onunla evlendi.
İki çocukları vardı, ikisi de oğlandı, birisi açık tenli, diğeri koyu tenliydi.

Koyu olan Kuat, güneș oldu. Açık tenli olan ay oldu.
Onlar gündüzü ve geceyi yeryüzüne getirdiler.

Ve Mavutsinim yerdeki bütün yașamı uyandırdı.
Ölenler yüzünden insanların üzüldüklerini görünce, ormana gitti ve odun kesti.
Ondan ölüleri canlandıran bez olan Kuarupu yaptı.

Ancak bazıları itaatsizdi ve büyük ruhu gizlice dinlemek için takip ediyorlardı.
İște o zaman Mautsinim öfkelendi ve ölülerin uyanmasını ebediyen engelledi.

Link to comment
Share on other sites

Avusturalya: Aborjinlerin rüya zaman mitleri

Yukarısı gökyüzüydü ve așağısı yeryüzüydü.
Hiçkimse gökyüzünü ve yeryüzünü ve Altjira´yı yapmamıștı.
Varlardı ve varlar.

Büyük gökyüzü, büyük yeryüzü , büyük ve bilge Altjira.
"Altjira, rüyada bize konuș!"

Gökyüzü boștu ve orada sadece Altjira´nın bir tane kamp yeri vardı.
Yeryüzü boștu, üzerinde sadece tuzlu su vardı.

Büyük Altjira´nın ayakları Emu kușuna benziyordu.
Saçları uzundu ve güneș kadını gibi sarıșındı ve omuzlarından sarkıyordu.

Teni kırmızıydı, kırmızı papağanın tüyleri gibi.
Beyaz bir bant alnını süslüyordu ve orta yerini insan saçından bir kemer çevreliyordu.

Altjira gökyüzünde dolașıyordu, çünkü burası kendi diyarıydı.
Altjira ağaçların altında yürüyordu, çünkü bunlar kendi diyarında yetișiyordu.

Altjira insanları yarattı, bu yüzden onu kalbimizde tașıyoruz.
O insanları yarattı, ancak sonra onları göz önünden kaybetti.

Sadece rüyada onunla konușabiliriz.
"Altjira, rüyada bize konuș!"

Link to comment
Share on other sites

Asya: Yin ve Yang´dan yeryüzünün olușumu

En bașında kaos, boșluk, karanlık ve ilk okyanusun dipsiz derinliği vardı.
Kaostan ilk yumurta meydana geldi, yeryüzü yumurtası.
Yumurtanın içinde ilk canlı varlık olan P´an Ku uyuyordu.
Uyku 18000 sene sürmüștü.
Sonra P´an Ku gerinmeye bașladı.
Yumurta kırıldı.
Orada Yang tarafından tamamen özümsenmiș yumurtanın parlak hafif kısmı vardı.
Ayağa kalktı.
Yukarıya yükseldi.
Yang kısmı gökyüzü oldu.
Yumurtanın alt ağır kısmı, Yin tarafından özümsenmiști.
Yin karanlıktı.
Așağıya çöktü.
Yin kısmı yeryüzü oldu.
P´an Ku büyüdükçe büyüdü.
Kocaman oldu.
Sonra son geldi.
P´an Ku ölmüștü.
İște o zaman meydana geldi: Vücudundan yeryüzü büyüyerek çıkıyordu.
Nefesi rüzgar ve bulut oldu.
Sesi gök gürültüsünü üretiyordu.
Sol gözünden güneșin parlaklığı ıșıldıyordu, sağ gözünden ay görünüyordu.
Vücudundan tepeler, yeryüzündeki bütün dağlar oluștu.
Göz yașlarından nehirler, damarlarından sokaklar ve yollar oluștu.
Eti ağaçları meydana getirdi.
Vücut kılları, otlara ve çiçeklere dönüștü.
Kafa saçından yıldızlar oluștu.
Parazitler, tahta kuruları, pireler ve bitler onun üzerinde yașamıștı.
Onlardan insanlar ve çok farklı uluslar oluștu.

Link to comment
Share on other sites

Yunanlı Pelasgi´lerin yaradılıș miti:
Kuzey yeli ve yılan


Kaostan Euyronme(evrensel) isimli bir varlık oluștu.
Gökyüzünü ve suyu birbirinden ayırdı ve güneye doğru, kuzey yelini hissedene kadar, denizin üzerinde dans etti.
Rüzgarı ellerinde oğușturmaya bașladı ve hava yoğunlașarak yılanı olușturdu.
İki yaratık çiftleștiler ve döllenmiș yumurtadan günes, ay, yeryüzü ve diğer canlılar oluștu.
 
Link to comment
Share on other sites

  • moderator pinned and unpinned this konu

Orta Afrika: Bushongo kabilesine göre yaratılıș miti

Bașlangıçta neredeyse hiçbir șey yoktu.
Sadece karanlık, su ve büyük tanrı Bumba vardı.

Bunun bir ara karnı sancımaya bașladı ve güneși kustu.
Onun sayesinde suyun bir bölümü buharlaștı ve yeryüzü ortaya çıktı.

Tanrının durumu hâlâ pek iyiye gitmiyordu ve kusmaya devam etti.
Ay, yıldızlar ve dokuz tane de hayvan dıșarıya çıktı.

Nihayet insanları da kustu.
O dokuz tane hayvan, geriye kalan hayvanların tümünü yarattılar.

Bumba´nın üç oğlu yeryüzünü tamamlamaya karar verdiler ve
su șekilde diğerlerinin arasında bitkileri de yarattılar.

Bumba, yeryüzünün tamamlanmasının ardından her șeyi insanlara devretti ve
kendisi geriye çekildi.
 

 

Link to comment
Share on other sites

Orta Afrika: Ewe kabilesinin yaratılış miti

Yüce varlık, ayın yardımıyla içini reçine ve
kanla doldurduğu Baatsi adlı bir erkek yaptı.
 
Bir kadın da yaptı, erkeğe onunla çocuklar yapmasını emretti.

Onlara dedi ki: "Şu kurala uyun; Tahu ağacından yemeyin!"

Dendiği gibi oldu; Baatsi´nin çocukları oldu ve
onun çocuklarının da daha fazla çoçukları oldu.

Hepsi de o kurala uyuyorlardı.
Yaşlı ve yorgun olduklarında, mutlu mesut gökyüzüne gidiyorlardı.

Ta hamile bir kadının canı Tahu meyvesini çekinceye ve
kocasını ondan koparmaya ikna edinceye kadar,
her şey yolunda gidiyordu.

Ay, adamın karanlıkta Tahu meyvelerini kopardığını gördü ve
yaradana anlattı.

Zamanında o adamın ve karısının yaptıkları yüzünden,
şimdi hepimiz ölümlü olmanın acısını çekiyoruz.

 

Link to comment
Share on other sites

Hindistan´dan bir yaratılıș miti:

En bașında yeryüzü su ile kaplıydı. Bundan bașka hiçbir șey yoktu; sadece bu uçsuz bucaksız deniz vardı.

Yeryüzünün çok üstünde, gökyüzü diyarında, Güneș Baba tanrı olarak hüküm sürüyordu. Yanında, kendisinden bir makam așağıda diğer tanrılar da vardı. Pek bir meșguliyetleri yoktu ve bu yüzden canları çok sıkılıyordu. Gökyüzündeki bir pencereyi açıp așağıya baktıklarında, sadece kocaman denizi görüyorlardı. Fırtına olduğunda, bazen tepeleri köpüklü yüksek dalgaları görüyorlardı, ama bazen de sadece denizin üstünü örten bulutları görüyorlardı.

Bir gün tanrılardan biri, Güneș tanrısının karșısına çıktı. Önünde eğilip "Ben bugün, kendilerine insan diyen ve yeryüzünde yașayan garip varlıkların rüyasını gördüm. Neden onları yaratmıyoruz? Baba, bunun için bize izin ver." dedi.

En yüce tanrı, bu fikir üzerinde uzunca düșündü. Birkaç gün sonra dedi ki: "Bana yașlı Malin´i getirin. Siz onu denizin altındaki bir mağarada bulursunuz."

Yașlı Malin hizmetkar ruhlardan biriydi. Çok becerikli elleri vardı. Bu yüzden insanları biçimlendirme görevi ona verildi. Çalımlı bir șekilde "Ben bu varlıkları denizin köpüklerinden yapacağım." dedi ve Güneș tanrısı da onu tasdikledi. "İșin bitince senin yaratıklarına yașam nefesini üfleyeceğim." diye ciddiyetle beyan etti. Yașlı Malin, bütün bir gün boyunca insanı biçimlendirmek için çalıștı. Büyük bir çaba sarfediyordu. Bir erkek ve bir kadın figürunu akșama doğru biçimlendirmiști. Kurumaları için güneșin yakıcı ıșınlarına bırakmıștı.

O arada oraya susuzluğunu gidermek isteyen bir at uğramıștı ve bu güzelim figürleri ezmiști. Malin öfkeli bir șekilde Güneș tanrısına koștu. "Senin atın beni kıskanıyor. İnsanların benim elimden yaratılmasını istemiyor." diyerek ona yakındı. Ancak yüce tanrı onu sakinleștirdi ve "İșini tekrar yap, bir daha kesinlikle yıkılıp bozulmayacaklar" dedi. Böyle de oldu. At ertesi akșam figürlerin etrafından dolanıp geçti. Tanrılar onun eseri beğenmișlerdi.

Ama en önemlisi ise henüz eksikti. Bu yüzden Güneș tanrısı Malin´e seslendi: "Şimdi vakti geldi. Bize iki insan hayatı getir. Ben onları evimin çatısının altındaki bir kirișe koymuștum." Ama Malin küçüktü, kendisi sadece evin kapısının üst tarafına kadar yetișebiliyordu. Orada ise iki kuș hayatı bulunuyordu. Onları Güneș tanrısına getirdi.

Güneș tanrısı, Malin´in yaratıklarına yașam nefesini üfler üflemez, bunlar ördeklere dönüștüler ve uçup gittiler. Tüyleri deniz köpüğü gibi parlıyordu.

Ördekler bir sene sonra neșeli bir șekilde geri geldiler ve anlattılar: "Deniz bize hem masa hem de yatak oldu, ama șimdi bir yuva yapmak istiyoruz. Çocuklarımızı büyütmek için nerede bir yer var?"

Güneș tanrısı buna bir cevap bulamadı ve diğer tanrılara sordu. Onlar da çaresizdi.

Nihayet Prens Yengeç öne çıktı ve "Ben bunu bașarırım. Bir ada yapmaya yetecek kadar toprağı makaslarımla denizin dibinden getiririm. " diye söz verdi. Ancak Prens denizin müthiș gücünü küçümsemiști. Ne zaman yukarı çıksa, o zaman kocaman bir dalga makaslarındaki toprağı alıp denizin dibine götürüyordu.

Daha sonra Prens Solucan hizmetini sunmak istedi. Hiç kimsenin yapamadığı bir șekilde denizin dibine indi, toprağı yiyerek karnını doldurdu ve suyun üzerinde hepsini tekrar kustu. Ama doyumsuz deniz hepsini yutup tekrar așağıya götürüyordu.

Tanrılar, "Bir parça yere ihtiyacımız var. Bir parça yer." diye bağırıyorlardı.

Sadece Prens Kırkayak bu sızlanmalara katılmıyordu. Onun bir fikri vardı: "Denizde yașayan büyük, yașlı ve sırtı güçlü kaplumbağayı hepiniz tanıyorsunuz. Denizin dibinde onun ayaklarını dünyanın dört bir yanına bağlasak, nasıl olurdu? Sonra onun sırtında toprağı toplayıp biriktirirdik." Bu fikir büyük bir alkıș aldı. Prens Kırkayak hemen kaplumbağayı bağlayıp zincire vurmalıydı. Onun da hiç umrunda değildi ve bütün yükü hiç yakınmadan tașıdı. Bu șekilde hakikaten sonsuz denizde bir ada oluștu ve büyüdükçe büyüdü.

Güneș tanrısı adadaki ilk ağacı ekti ve kıyılarında kamıșların büyümesine olanak sağladı. Ördekler burada güvenli bir șekilde yuvalarını yapabilirdi. Kısa bir süre sonra da iki yumurta yuvada duruyordu.

İște yaratılıș mucizesi bu olsa gerek!
Yumurtalar kırılınca, içinden bir erkek ve bir kadın yeryüzünün ıșığına çıktılar.

Bunlar kaplumbağanın sırtında doğan ilk insanlardı.

Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra...

Güney Amerika: Bolivya´nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan Motesene yerlilerinin yaratılış miti

Dobbitt´in gökyüzü, uzayda sürüklenen kocaman bir sal idi. Melekvari ruhlar ona refakat ediyordu.

Dobbitt, topraktan insanları yaptı ve yeryüzüne bıraktı.

Sonra orada olanları öğrenmek için oğlu Keri´yi beyaz Kondor kılığında oraya gönderirken,

onun aşağıya bırakılırken bağlı olduğu ip koptu ve Keri öldü.

Dobbitt, oğlunun kafasından bir balık yaptı ve yaratılışı tamamlamak için bizzat kendisi yeryüzüne gitti.

Bütün hayvanları yaptı; nehirleri, gölleri ve okyanusları yapmak için sepetinden su serpiştirdi.

Daha sonra insanlara hayatta kalmayı öğretti.

Bazıları der ki: "Dobbitt, gökyüzünü yeryüzünün üzerinde tutan kocaman bir yılan yaptı."

Link to comment
Share on other sites

Yakın Doğu : Asurların yaratılış miti

Büyük gökyüzü tanrıları Anu, Enlil, Shamash ve Ea yeryüzü, gökyüzü ve ana tanrıça yaratıldıktan sonra, yarattıklarına baktılar ve daha ne yapabileceklerini kendilerine sordular.

Güzel Dicle ve Fırat nehirleri görkemli bir şekilde denize akıyordu; gökyüzünün ve yeryüzünün kaderi tesis edilmişti ancak sanki bir şey eksik gibiydi.

Tarlaları sürmek, dini bayramları kutlamak ve soyunun öyküsünü düzenli anlatmak için insana gereksinim olduğuna karar verildi.

Tanrıça Mami, ilk insanları yaratmak için çağrıldı. "Onlar topraktan biçimlendirilmeli ve kanla canlandırılmalı", dedi.

Ea ekledi: "Kurban edilmiş tanrının kanı olmalı ki, tanrılar ve insanlar ebediyen birbilerine bağlı olsunlar".

Tanrıça, tanrı Ea´nın yardımıyla tasarladığı insani varlıkları nihayet doğurdu.

Bu şekilde ilk insanlar olan Ulligarra ve Zalgarra yaratıldı.

Onların kaderi, tanrıların eşi Aruru tarafından belirlendi.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...