Jump to content

Ataturk'un Kürt Politikasi


evrensel-insan

Recommended Posts

İsmet İnönü`nün 1925`te söylediği "Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları Türk yapmaktır" sözüyle tamamen bir cark degistiren; Kurd kavrami ve Ataturk tarafindan degerlendirilisinin belgeleri ile aciklanisi.

ataturk'un kurt politikasi iki halkin kardesligine dayanir...

belge :1

“iki halki çarpiştiran haindir!”

mustafa kemal’in 17 eylül 1919 günü istanbul’daki senato üyesi fuat paşa’ya gönderdiği mektuptan:“...bu başbakan’ın (damat ferit) cinayetlerine ortak olan içişleri ve savaş işleri bakanları da ulusun sesini boğmak yasal bir toplantısını (sivas kongresi) tanımamak kürt’ü türk’ü birbirine düşürerek müslümanlar arasında çarpışmalara neden olmak gibi haince girişimlerde bulunuyor...”

(atatürk’ün özel arşivi’nden seçmeler kültür bakanlığı yayını sayfa: 71)

belge:2

“kürt türk kardeşinden ayrilmayacak”

mustafa kemal’in 3. ordu müfettişi olarak amasya’dan erzurum’daki kazım karabekir paşa’ya gönderdiği 24 haziran 1919 tarihli mesajın ilk maddesi:
“1- mr.novil adındaki bir ingiliz yüzbaşısı urfa’dan siverek yoluyla viranşehir’e giderek milli aşiretlerinin ileri gelenleriyle görüşmüş ve urfa’ya dönmüş. osmanlı hükümeti için çok kötü propağandalar yapmış. ancak aşiret reislerinden aldığı kesin cevaplara sevinmemiştir. kürtler türk kardeşlerinden kesinlikle ayrılmayacaklarını bu uğurda son kişilerine varıncaya kadar ölüme hazır olduklarını söylemişler. ayrıca ingilizler’in kendilerine vermek istediği önemli miktardaki parayı almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermişlerdir...”

(atatürk’ün tamim telgraf ve beyannameleri nimet arsan sayfa: 43)

belge:3

“kürtler oyunun farkina vardi”

mustafa kemal’in sivas’tan 24 eylül 1919 günü amerika birleşik devletleri inceleme kurulu başkanı general harbord’a gönderdiği ayrıntılı rapordan:
“imparatorluğu bölmek ve türkler ile kürtler arasında bir kardeş savaşı çıkarmak ve bağımsız bir kürdistan kurma planlarına ortak etmek üzere kürtler’i kışkırttılar. ileri sürdükleri aaa imparatorluğun nasıl olsa dağılacağıdır. bu düşüncelerini gerçekleştirmek için büyük paralar harcadılar. her türlü casusluğa başvurdular. noil adında bir ingiliz subayı uzun süre diyarbakır’da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya başvurdu. ama bizim kürt yurttaşlarımız düzenlenen oyunun farkına vararak o’nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular...”

(atatürk’ün tamim telgraf ve beyannameleri nimet arsan sayfa: 74-84)

belge: 4

“türk kürt çerkes kardeşiz”

mustafa kemal’in ankara’dan çerkes ethem’in ağabeyi reşit bey’e gönderdiği 7 ocak 1920 tarihli telgrafından:
“konu dışı olarak şunu da belirteyim ki anzavur’un alçaklığı kendisine ve kışkırtıcı olan ingilizler ile ayakçılarına yöneliktir.bu din ve devletin sağlam bir uyruğu olan çerkez kardeşlerimiz hepimizin övdüğümüz baştacımızdır. asıl bugün düşmanlarla çevrili türk kürt çerkez ve diğer din kardeşlerimizin elele vermesi sarsılmaz bir bütün oluşturmaları namus ve yaşamımızı kurtarmak için bir zorunluluktur...”

(harp tarihi vesikaları dergisi sayı: 34 belge no: 849 )

belge: 5

“kürtler türklerle birleşti”

mustafa kemal’in “nutuk” adlı eserinin “samsun’a çıktığım gün genel durum ve görünüş” başlıklı bölümünden:
“anadolu halkı baştan aşağı bölünmez bir bütün haline getirildi. bütün kararları bütün komutanlar ve arkadaşlarımızla birlikte alınıyor. vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizden yanadır. anadolu’daki ulusal örgütler ilçe ve bucaklara kadar yayıldı. ingiliz koruması altında bir bağımsız kürdistan kurulmasıyla ilgili propağanda ortadan kaldırıldı ve bu amacı güdenler yola getirildi. kürtler türkler ile birleşti...”

(nutuk türk dil kurumu ankara 1976 sayfa 15

belge: 6

“kürdistan’i ayaklandiriyorlar!”

mustafa kemal’in nutuk adlı eserinde yer alan ve 6. kolordu komutanı’nın padişah’a gönderdiği mektuptan söz ettiği bölümden:
“...komutanlar mektupta hükümetin savaş yoluna gidep kongreyi basarak müslümanlar arasında kan dökmeye kalkıştığı ve kürdistan’ı ayaklandırarak yurdu parçalatma planını da para karşılığında yüklenmiş olduğu belgelerle anlaşıldığından hükümetin bu işte kullandığı adamların bozguna uğrayarak kaçmak zorunda bırakıldıklarından söz ediyorlar...”

(nutuk inkılap yayınevi ankara 1996 sayfa 100 )
belge: 7

“kürdistan’a otonom yönetim!”

altında “büyük millet meclisi ve mustafa kemal” imzası bulunan ve el-cezire komutanıtuğgeneral nehat paşa’ya gönderilen masaj:
“kişiye özel.

el-cezire cephesi komutanı tuğgeneral nihat paşa hazretlerine

1-aşamalı olarak bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir. kürtlerle dolu bölgede ise hem iç politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını savunmaktayız.

2-ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. biz de bu ilaaai benimsiyoruz. kürtler’in bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerinikurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları bmm (büyük millet meclisi) buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır. kürdistan’daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya yöneltilmesi el-cezire cehpesi komutanlığı’nın görevidir.

3-kürdistan’da kürtler’in fransızlar ve özellikle irak sınırında ingilizler’e karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye vardırmak ve yabancılarla kürtler’in birleşmesini engellemek aşamalı olarak yerel yönetimler kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize bağlılıklarını sağlamak kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar benimsenmiştir.

4-kürdistan’ın iç politikası el-cezire cephesi komutanlığı’nca belirlenecek ve yönetilecektir. cephe komutanlığı bu konuda büyük millet meclisi başkanlığıyla yazışmalar yapar. iller tarafından izlenecek yolu düzenleyip uyumu sağlayacağı için sivil yöneticilerin de bu konuda bağlı oldukları yer cephe komutanlığı’dır.

5-el-cezire cephe komutanlığı yönetim adalet ve maliye (parasal) konularda değişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe bunun uygulanmasını hükümete önerir.
bmm başkanı
mustafa kemal.”

(tbmm.gizli celse zabıtları türkiye iş bankası kültür yayınları ankara 1985 cilt: 3 sayfa: 550)

belge: 8

“kürdistan’da bulunmaktan kivanç duydum!”

mustafa kemal’in adana’dan 24 mart 1919 günü kendisi ve arkadaşlarıyla ilgili olarak ortaya atılan bir iddiaya karşılık istanbul’a savaş işleri bakanlığı’na gönderdiği mektuptan:

“arkadaşlarımın bu alçakça suçlamaya karşı ne diyeceklerini bilemem. yalnız kendi adıma açıklıyorum ki; benim anafartalar’da kürdistan’da suriye’de başlarında bulunmaktan kıvançz duyduğum kahraman ordular haydutların değil osmanlı ulusunun namuslu çocuklarından kurulmuştur..”

(öyküleriyle atatürk’ün özel mektupları sadi borak çağdaş yayınları istanbul 1980 sayfa: 139)

belge: 9

“ayrilikçi kürtler kazanildi!”

mustafa kemal’in amasya’dan22 haziran 1919 günü sivas valisi reşit paşa’ya çektiği telgrafın ikinci parağrafı:

“devletin bütünleşmesinin önem kazandığı bir sırada ingiliz propağandasının etkisinde ortaya çıkan ve kürdistan’ın bağımsızlığını isteyenler görüşmeler yoluyla kazanılarak halifelik ve saltanat çevresindeki ortak amacımıza getirildi. çok şükür hata anlaşılarak aramıza dönmüşler ve kongreye (sivas) çağrılmışlardır. bu ulusal ve yaşamsal sorun için sizin gibi yurtsever sözünü bilir düşünürlere düşen özveri özellikle çok büyüktür..”

(tarih vesikaları dergisi ankara 1949 sayı: 15 sayfa: 162)

belge: 10

“bağimsiz kürdistan isteyenlerle görüşüldü"

mustafa kemal’in 3. ordu müfettişi ünvanıyla istanbul’a başta halide edip adıvar senato başkanı ahmet rıza bey ve eski başbakan ahmet izzet paşa’nın da bulunduğu çok sayıda aydın ve polotikacıya gönderdiği mesajdan:

“...bu düşünceme siz de katılıyorsunuzdur herhalde. anlattığım durum bugün genel bir kongrenin acele olarak taplanmasını gerektirmektedir. bu çağrı her yere ulaştırılmıştır. devletin parçalanmasının sözkonusu olduğu bir sırada ingilizler’in propağandasıyla ortaya çıkan ve kürdistan’ın bağımsızlığını isteyenler gibi akımlar da karşılıklı görüşmelerle bu düşüncenin savunucuları halifelik ve saltanat çevresindeki ortak amacımıza çekilerek durdurulmuş ve kongreye çağrılmışlardır..”

(milli mücadele sebahattin selek cilt: 1 sayfa: 324)

belge: 11

“osmanli ülkesinin parçalari”

11 eylül 1919 günü yayınlanan sivas kongresi bildirgesi’nin 1. maddesi:
“1- yüce osmanlı devletiyle anlaşık devletler arasında yapılan antlaşmanın imzalandığı 30 ekim 1918 günündeki sınırlarımız içinde kalan ve her yerde ezici çoğunluğu müslüman olan osmanlı ülkesinin parçaları (ki bu parçalar bir sonraki belgede yani amasya protokolü’nün ilk maddesinde –osmanlı toprağı türkler ve kürtler’in yaşadığı topraklardır.- diye açıklanıyor.) birbirlerinden ve osmanlı bütünlüğünden hiçbir nedenle koparılamaz bir bütün oluşturur. bu parçalarda yaşayan bütün müslümanlar; birbirlerine karşı karşılıklı saygı ve özveri duygularıyla dolu etnik ve sosyal haklarıyla bulundukları yöne koşullarına bütünüyle bağlı öz kardeştirler...”

sivas kongresi vehbi cem aşkın ankara 1963 sayfa: 158

belge: 12

“türk ve kürtlerin oturduklari yerler”

amasya protokolü tutanağı’nın 1. maddesi aynen şu cümlelerle başlıyor:
“bildirgenin 1. maddesinde osmanlı devletinin düşünülen ve kabul edilen sınırları türk ve kürtler’in oturdukları yerleri kapsadığı ve kürtler’in osmanlı topluluğundan ayrılmasının olanaksızlığı belirtildikten sonra bu sınırın en az bir istek olmak üzere elde edilmesinin sağlanması gereği ortaklaşa kabul edildi.bununla birlikte yabancılar tarafından görünüşte kürtler’in bağımsızlığı amacı altında uydurulan yalanların önüne geçmek için de bu durumun kürtlerce şimdiden bilinmesi uygun görüldü...”

(1-yurt ansiklopedisi cilt: 1 amasya maddesi.
2-atatürk’ün kurtuluş savaşı yazışmaları mustafa onar kültür bakanlığı yayınları 1995 cilt: 1 sayfa: 268 belge no: 348)

belge: 13

“kürdistan’l a ilgilenmek gerekiyor”

9. ordu birlikleri müfettişi mustafa kemal havza’dan 29 mayıs 1919 günü genelkurmay başkanlığı’na çektiği telgraf:

“bağımsız kürdistan görüşünü savunan diyarbakır’daki kürt kulübü ile hükümet yandaşı olan öteki kulüpler arasındaki çelişkinin arttığını araştırmalarımdan öğrendim. kürtler’e ve kürdistan üzerinde etkili savaş sırasında yakınlık ve sevgilerini çok iyi kazandığım kürt ileri gelenlerinden bazılarına doğrudan bazılarına kolordu aracılığıyla telgraflar çekerek devletin gerçek durumunu ve kendilerince alınması gereken önlemler için gereği kadar bilgi vererek etkili öğütlerde bulundum.

son günlerde edindiğim bazı bilgilere göre kürdistan bölgesiyle de ilgilenmek gerekiyor bunun için bağımsız kürdistan olmak üzere ingilizlerce de desteklenen hangi bölgelerdir ve ileride çok...(bu cümlenin sonu okunamıyor.) yine ingilizlerce kışkırtılan bölgeler hangileridir? bu konuda yüksek başkanlığınızdaki bilgilerin bildirilmesi için emirlerinizi dilerim...”

(har tarihi vesikaları dergisi sayı: 4)

belge: 14

“kürtler’le uzlaşin!”

mustafa kemal’in 15 haziran 1919’da diyarbakır valiliği’ne gönderdiği telgraftan:
“bütün milletin hayat ve bağımsızlığını kurtarmak için birleştiği şu önemli günlerde bir yabancı devletin korumasına sığınarak düşük ve esir yaşamayı tercih eden her türlü ilkenin ülaaai parçalayarak her türlü derneğin kapatılması çok hayati ve gerekli bir görev olduğundan kürt kulübü konusundaki uygulamanız tarafımızdan da uygun görülmüştür..
.......
bu nedenle diyarbakır ve bağlı yörelerde müdafaa-i hukuk ve redd-i ilhak derneklerinin oluşmasına ve kurulmasına yardım edilmesini önemli salık veririm. ve özellikle kürt kulübünün üyeleriyle bugünkü telgrafım kapsamında görüşerek uzlaşmak uygundur...”

(söylev hıfzı veldet velidedeoğlu sayfa: 10)

belge: 15

“kürtler’i temsil etmiyorlar”

mustafa kemal’in diyarbakır valisi’ne gönderdiği yukarıdaki telgrafa karşılık erzurum’daki kazım karabekir paşa’ya gönderdiği telgraftan:
“diyarbakır’da kürt kulübünün ingilizler’in kışkırtmasıyla ingilizler’in koruyuculuğunda bir kürdistan kurmak amacını izlediği anlaşıldığından kapattırılmıştır. üyeleri hakkında soruşturma yapılıyor. kürdistan’ın tanınmış beylerinden aldığım telgraflarda dağıtılan bu kürt kulübü’nün hiçbir kürt’ü temsil etmediği birkaç kendini bilmezin girişimlerinin sonucu olduğu ülke ve ulusun bütünüyle bağımsız ve özgür yaşaması uğrunda her türlü özveriye ve bu konuda emirlerinize hazır oldukları bildirilmektedir...
...hükümetin (istanbul) bayağı tutsak bir durumda olması başkentin baskılı bir askeri işgal altında bulunması dolayısıyla ulusun kurtuluşunun yine ulus ordusuyla gerçekleşeceği sizcede bilinmektedir. bu nedenle ben kürtler’i daha ötesi bir öz kardeş olarak bütün ulusu bir nokta çerçevesinde birleştirmek ve bunu dünyaya müdafaa-i hukuk dernekleri aracılığıyla göstermek karar ve çabasındayım...”

(söylev hıfzı veldet velidedeoğlu sayfa: 49)

belge: 16

“ezici coğunluk türk ve kürt”

mustafa kemal’in edirne’deki 12. kolordu komutanı mehmet selahattin bey’e gönderdiği bir mesajdan:
“ezici çoğunluğu türk ve kürt olan bu illerden bir karış bile verilemez...”

(söylev hıfzı veldet velidedeoğlu cilt:1 sayfa: 72)

belge: 17

“bedirhanlar ve malatya olayi”

“bay novel adında bir ingiliz binbaşı bedirhanlar’dan kamuran celadet ve cemil beylerle ve yanında 15 kadar kürt atlısıyla malatya’ya gelmiş ve kendilerini mutasarrıf bedirhanlı halil bey karşılamıştır. harput (elazığ) valisi de bir posta hırsızını izliyor görünerek otomobille malatya’ya gelmiştir. bu amaçla bunlara adıyaman’daki birlik de verilmiştir.
amaçlarını kürdistan kurmaya söz vererek kürtler’i işlerimizi bozmaya ve bizi öldürtmeye yollamak olduğu anlaşılmış ve karşı önlemlere başvurulmuştur. bu arada vali ve ötekileri yakalatmak istiyoruz. malatya mutasarrıfı da kürt aşiretlerini malatya’ya çağırmıştır. bunun üzerine 13. kolordu işe girişti. gereken önlemler alınmıştır. yarın akşam harput’tan gönderilen bir birlik ortalığı karıştıranları tepeleyecektir...”

(nutuk)



BELGE: 18 “DĠN VE ULUSUNU SATMIġ KÜRTLER!” Mustafa Kemal’in, Erzincan’ın Kemah ilçesinde yaĢayan ve Kürt aĢiretlere yakınlığıyla bilinen eski Milletvekili Halet Bey’e, Sivas’tan, 9 Eylül 1919 günü gönderdiği mesajdan: “...Ġngiliz korumasında bağımsız bir Kürdistan kurulması amacıyla propağanda yapmakta olan Ġngiliz BinbaĢılarından Mr. Novel’in, din ve ulusunu satmıĢ Kürt Beylerinden Ekrem, Kamran, Ali, Celadet’le birlikte Malatya’ya geldiği ve Ġstanbul hükümetini tutan, açıkçası ulus ve yurt haini olan Elazığ Valisinin de bunlara katıldığı ve Bedirhanilerden Malatya Mutasarrıfı Halil Beyle birlikte sözde postayı soyan hırsızları izlemek gibi uydurma bir gerekçeyle silahlı Kürtleri toplamaya giriĢtikleri öğrenildi. ġöyle ki, Kürtler’in kutsal halifelik makamına ve ülkeye olan bağlılık ve ayrılmazlıklarını göstermek üzere bazı ağaların birtakım Kürt kuvvetiyle birlikte Malatya’ya doğru yola çıkıp, padiĢah ve ulusa karĢı Ġngilizler’le iĢbirliği yapmak hainliğine kalkıĢan ve yörenin temiz yürekli Kürtler’ini toplayarak onların askerlerce boĢ yere öldürülmelerine ve padiĢaha, ulusa baĢkaldırmıĢ duruma sokulmalarına neden olan vatan hainlerinin alçaklıklarını sözünü ettiğim Kürtler’e en çabuk yoldan bildirip, çağrıya uymalarının sağlanmasına çaba göstermelerini önemle bekler. Olanak varsa bu iĢe hemen giriĢilerek sonucun hemen bildirilmesini dileriz...” (Rauf Orbay’ın Hatıraları, YakınTarihimiz Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 30, Belge no: 1113)



Hızlı bir bakışla 22 Ekim 1919 gününe gidelim ve İstanbul Hükümeti`nin Başbakanı Salih Paşa ile Heyet-i Temsiliye üyeleri (Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf ve Bekir Sami beyler) arasında imzalanan Amasya Protokollerine bakalım. 2 No`lu protokolün ilk maddesi şu cümleyle başlıyor:

"Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye`nin tasavvur ve kabul edilen hududu Türk ve Kürtlerle meskûn olan araziyi ihtiva eylediği ve Kürtlerin camia-i Osmaniye`den ayrılması[nın] imkânsızlığı izah edildikten sonra bu hududun en asgari taleb olmak üzere temin-i istihsali lüzumu müştereken kabul edildi."

Özetleyelim: 1. Osmanlı Devleti`nin düşünülen ve kabul edilen sınırı Türkler ve Kürtlerin oturdukları araziyi kapsar. 2. Kürtlerin Osmanlı topluluğundan ayrılması imkânsızdır. 3. Türkler ve Kürtlerin yaşadıkları bölgenin kurtarılması ortak olarak en asgari talebimiz olarak kabul edilmiştir.

Cümlenin devamında ise İngilizler kastedilerek, yabancıların görünüşte Kürtleri bağımsızlıklarına kavuşturacakları vaadiyle yaptıkları tezvirlerin önüne geçmek maksadıyla bu hususun, yani Türk-Kürt ayrılmazlığının Kürtlere bildirilmesinin uygun görüldüğü belirtiliyor. (Orijinali: "Maahazâ ecanib tarafından Kürtlerin istiklali maksad-ı mahsusu altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürtlerce malum olması tensib edildi.")

Belgeler konusunda uyanık olmamız şart. Nitekim burada şüphemizi çeken bir nokta var. Bekir Sıtkı Baykal`ın yayınladığı "Heyet-i Temsiliye Kararları"na (Türk Tarih Kurumu Yay., 1989, s. 25) baktığımızda yukarıya aldığımız ilk cümlenin devamındaki tam 3 sayfanın `kopuk` olduğu yazılıdır! Evet kopuk! İyi de bu kadar hayati bir kararın 3 sayfası neden kopuktur? Kim kopartmıştır? Arşivlerimizin birileri tarafından elden geçirildiğini mi anlamamız lazımdır bundan? Demek ki, belgeler üzerinde operasyonlar sadece Erzurum Kongresi tutanaklarına mahsus değilmiş.



Salih Paşa`ya verilen ve Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Bekir Sami beylerin imzalarının bulunduğu 2 numaralı protokoldeki o sansürlenen cümlenin baş tarafını orijinalinden okumayı deneyelim:

"Maahaza Kürtlerin serbesti-i inkişâflarını temin edecek vech ve surette hukuk-i örfiye ve ictimâiyece mazhar-ı müsâedat olmaları dahi tervîc ve ecânib tarafından Kürtlerin..." ("Atatürk`ün Bütün Eserleri", cilt 4, Kaynak Yay., 2003, s. 344`teki belgenin fotokopisinden okudum.)

Gerisi, yukarıdaki cümlenin aynısı. Ancak bu kısım, birileri tarafından müthiş bir beceriyle temizlenmiş ve belge düpedüz kesilip yeniden yapıştırılmıştır. Üstelik bu operasyonun yıllarca arşivlerde çalışmış olan Mithat Sertoğlu gibi bir `üstad` tarafından yapılmış olması, insanda kime güveneceğine dair sağlam bir his bırakmıyor. Gerçekten de belgeler bile makaslanarak bu hale sokulduysa, yani hafızamıza şiddet uygulandıysa bizleri hangi polis koruyacaktır?

Çıkartılan cümlede ne var peki? Şu: "Bununla beraber, diyor belgemiz, Kürtlerin serbestçe gelişmelerini sağlayacak tarz ve biçimde kültürel ve toplumsal haklar bakımından müsaadelere mazhar olmaları dahi desteklenmiştir..." Bir başka deyişle Kürtlerin kendilerini geliştirmeleri için kültürel ve toplumsal haklarına erişmeleri konusunda mutabakat sağlanmıştır.

İşte size Milli Mücadele`nin en kritik belgelerinden birisinin hal-i pür-melâli. Artık siz karar verin bu ülkede gerçekten tarihçilik yapılıp yapılamayacağına.

Hoş, aynı ameliyat, Mustafa Kemal Paşa`nın İzmit konuşmasına da yapılmadı mı? Vaktiyle Doğu Perinçek sayesinde ("2000`e Doğru" dergisi, sayı 35, 30 Ağustos-5 Eylül 1987) Atatürk`ün "hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar (özerk) olarak idare edeceklerdir" sözünün yer aldığı kısmın, 1982 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından basılan metinden çıkarıldığını öğrenmiştik.

Bu kısımların neden çıkartıldığını İsmet İnönü`nün 1925`te söylediği "Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları Türk yapmaktır" sözüyle veya 1980 darbesinden sonra Kürtçenin, hatta Kürt sözünün bile yasaklandığı bir inkâr fırtınası içine yerleştirdiğinizde anlayabilirsiniz ancak. Türk-Kürt kardeşliğini ve Kürtlerin ortak kurucu unsur olduklarını vurgulayan Mustafa Kemal`den "Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır" fikrindeki Atatürk`e; Türk vatanı içindekileri Türk yapmaktan söz eden bir asker başbakandan Türkler dışındaki etnik unsurları, daha açık söylersek Kürtlüğü "Türkiye halkı" olarak tanıyan bir başka askere.

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Ataturk'un "turkluk" vurgusu ilk defa; "genclige hitabesi" dir- 27 Ekim 1927

Daha sonrada 29 Ekim 1933 konusmasi "ne mutlu turkum diyene" ile son bulmustur.

Onuncu yil soylevi, "Turk ulusu" diye baslar.

Ucuncu paragrafta " bu asnda buyuk turk ulusunun bir bireyi olarak...." diye devam eder.

Yine ayni konusmada "ben turk ulusunun bir bireyiyim." der.

"Turk ordusu" tamlamasini da yine ayni konusmada kullanir.

Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabına koydurduğu şu sözler Atatürk’ün Kürt meselesine bakışını oldukça net biçimde ortaya koyar:

“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış mevsimler birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”

Yine 1924 Anayasası Encümeni tarafından ortaya konulan şu sözler de Cumhuriyet idaresinin “Kürt sorunu” dayatmalarını reddeden anlayışının en iyi örneğidir:

“Devlet Türk’ten başka millet tanımaz Devlet dahilinde hukuku müsaviyeyi haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan, bunların ırki ayrılıklarını ayrı birer milliyet olarak tanımak caiz değildir.”

Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğe karşı tavizsiz tavrını gösteren dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkarılmasına sert tepki gösteren ve “Hükümetin gayrikanuni tevkif hakkı yoktur” diyen Dersim Mebusu Feridun Fikri Bey’e şu yanıtı verir:

“Efendiler, hükümet hapsetmiyor ve hükmetmiyor, mücrime mahkemenin kapısını gösteriyor, en medeni, en mütemeddin memleketlerde dahi bundan başka ne yapılabilir efendiler? Koca bir vatanın şark kısmı baştan başa irtica ateşi içinde yanaken Feridun Fikri Bey’e soruyorum. Asilerin karşısına anarşizmin hürriyetiyle mi çıkacağız ve böyle çıkmağa hakkımız var mıdır?”

Bugün de özgürlük ve insan hakları propagandasıyla bölücülükle mücadeleyi engellemeye çalışan anlayışa o dönemde verilen yanıt budur. Ancak bu yanıt sözden ibaret de kalmayacaktır.

Tartışmaların bu şekilde sürüp gitmesi üzerine Mustafa Kemal 2 Mart günü kürsüye çıkar ve Fethi Bey kabinesi yerine İsmet Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kurulduğunu şu sözlerle ilan eder:

“Milletin elinden tutmaya lüzum vardır. Devrimi başlayan tamamlayacaktır!”

Bu sözlerle birlikte Mustafa Kemal’in Meclis içindeki Şeriatçı ve Kürtçü unsurlarla mücadelesi iyice hızlanacaktır. Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu ile birlikte İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluşu ve faaliyetleri hız kazanır. Yargılamaların ardından Şeyh Sait’in de aralarında bulunduğu 48 kişi için idam cezası verilir ve Şeyh Sait ve adamları idam edilir. Takrir-i Sükun Yasası oldukça kapsamlı bir mücadele programıdır. Kürtçülük ve Şeriatçılıkla mücadelenin en önemli maddelerinden birisi bu iki hareketin propaganda kanallarının kesilmesidir. Bu suretle yurtdışında yayınlanan ve Türkiye’ye sokulan Kürtçü propaganda kitapları yasaklanır. Kürtçüleri destekleyen ve Cumhuriyet idaresinin politikalarına karşı halkı kışkırtan basın-yayın organları kapatılır.

Mustafa Kemal, Şeyh Sait İsyanı’nın ardından yeni isyanların geleceğini ve Kürtçülüğün daha da güçleneceğini görmektedir. Çünkü Meclis içinde temsil edilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensubu pek çok milletvekili açıkça Kürtçü tezleri dillendirmekte ve halkı Cumhuriyet rejimine karşı kışkırtmaktadırlar. Bu nedenle önce Şark İstiklal Mahkemesi görev bölgesi içindeki Terakkiperver Fırka şubelerini kapatır. Daha sonra da Bakanlar Kurulu kararıyla Terakkiperver Fırka tamamen kapatılarak Kürt ayaklanmalarına önayak olan siyasi mekanizma tümüyle devre dışı bırakılır.

Atatürk Kürtçülükle mücadele ederken öncelikle onun basın ve siyaset içindeki kollarını ortadan kaldırmıştır. Ardından da kapsamlı bir askeri saldırı ile tüm Kürt isyanlarını en sert biçimde bastırmıştır. Ve bu nedenle başarı kaçınılmaz olarak ardından gelmiştir.

Devlet otoritesinin sağlanması: Umum Müfettişlikler

Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesini çözmek yönünde attığı önemli bir adım da Umum Müfettişlik uygulamasıdır. İstiklal Mahkemeleri’nin çalışma süresinin dolmasının ardından bu kez mevcut idari tedbirlerin devam ettirilmesi ve Kürtçülükle mücadelenin aynı hızla devam ettirilebilmesi için 25 Haziran 1927’de Umum Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun kabul edilir. Bu kanun Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğün siyasal ve toplumsal ayaklarını tümüyle kırmak ve yıllardır devlet otoritesinin tesis edilemediği yerlerde bozulan otoriteyi tekrar oluşturmak için bölgenin tüm idari işlerinden sorumlu bir genel vali ataması şeklinde ortaya çıkmıştır.

Umum Müfettişler Atatürk’ün en yakın ve güvendiği çalışma arkadaşları içinden seçilmişler ve uzun yılar Atatürk’le birlikte mücadele eden isimlerdir. Umum Müfettişlik uygulamasının zamanı ve kapsadığı bölgeler de ayrıca incelenmelidir.

Şeyh Sait İsyanı’ndan hemen sonra Diyarbakır, Urfa, Batman, Mardin, Siirt, Şırnak, Hakkari, Van, Bitlis, Muş illerini kapsayan Birinci Umum Müfettişlik, Ağrı İsyanı’ndan sonra Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan, Rize, Trabzon, Bayburt, Gümüşhane ilerini kapsayan Üçüncü Umum Müfettişlik, Dersim İsyanı döneminde ise Erzincan, Tunceli, Elazığ ve Bingöl illerini kapsayan Dördüncü Umum Müfettişlik kurulmuştur. Yeşiltuna’nın kitabında Kürtçülüğü toplumsal yapıdan kazımak için özel bir kurum olarak oluşturulan Umum Müfettişliklerin kuruluş ve çalışma ilkeleri bütün ayrıntılarıyla veriliyor ve günümüz açısından Kürtçülükle mücadelenin yasal ve idari boyutlarının nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir örnek oluşturuyor.

Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını ortaya koyan bu Umum Müfettişlik uygulaması da yine Meclis içindeki Kürtçü muhalefetin tepkisini çekmiştir. Burada da Kürtçü muhalefetin temel propagandası hukuk, adalet, özgürlük gibi bugün de sıklıkla duyduğumuz kavramlardır. Ancak Atatürk, Kürt bölücülüğünün bu kavramların arkasına sığınarak ülkeyi sürüklediği tablo karşısında kararlılığını bozmamış ve muhalefetin tüm karşı çıkışlarına rağmen tıpkı Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkartılması ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması sırasında olduğu gibi Umum Müfettişliklerin kurulmasında da tüm ağırlığıyla meselenin üzerine gitmiştir.

Dördüncü Umum Müfettişi ve Koçgiri İsyanı’nı bastıran Nurettin Paşa’nın oğlu olan Abdullah Alpdoğan Paşa’nın 7-22 Aralık 1936 tarihinde toplanan Umum Müfettişler toplantısına sunduğu rapordaki şu sözler Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını özetler niteliktedir:

“...Türkçe bilmeyen çocuklara bu mekteplerde Türkçe öğretiliyor. Türk duygusu aşılanıyor. Tunceli içerisinde dilini unutmuş Türk soyundan insanların kasaba ve nahiyelerle civarına iskanları düşünülüyor. ... Toplu bir Türk camiası hususa getirecek bu hususta hazırlıklıyız.”

Umum Müfettişlikler özellikle Kürt isyanlarının silahla bastırılmasının ardından bölgenin Cumhuriyet idaresine tam anlamıyla bağlanması, buralarda devlet otoritesinin sağlanması ve bölgedeki halkın Cumhuriyet’e yakışan birer yurttaş haline gelebilmeleri için bir dizi sosyal ve kültürel tedbiri de hayata geçirmiştir.

Böylelikle Atatürk’ün başlattığı yeni Türk uluslaşmasının Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde etkin kılınması, Kürtlük cereyanının ortadan kaldırılması ve Türkleştirme programının planlı biçimde ilerletilmesi sağlanmıştır.

Link to comment
Share on other sites

Atatürk Kürt meselesini nasıl halledecekti?

Bugün Türk kimliğinin yerine etnik ve dinsel kimlikleri ikame etmeye çalışan “özgürlükçü” anlayışa karşın, Cumhuriyet idaresi kapsamlı bir uluslaşma projesini hayata geçirmiştir.

Kürt isyanlarının bastırılması, İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun Kanunu gibi etkili önlemlerin dışında Atatürk döneminde ciddi bir Türkleştirme planı da hayata geçirilmiş ve titizlikle uygulanmıştır.

Bu uygulamaların en önemlilerinden biri Ağrı İsyanı’ndan hemen sonra gündeme gelen ve 1932 yılında kanun teklifi haline getirilerek 1934’te yasalaştırılan İskan Kanunu’dur.

İskan Kanunu’nun amacı Türkiye’deki Türk nüfusunu arttıracak bir nüfus siyaseti ortaya koymaktır. Cumhuriyet’e Osmanlı’dan miras kalan kozmopolit yapıya karşın Cumhuriyet idaresi tek bir ulusal kimlik inşa etmek istemektedir ve bunun önde gelen koşulu da Türkçe konuşan insan sayısının artırılması ve Türk kimliğinin ülke sathında güçlendirilmesidir. O nedenle bugün karşımıza çıkarılan alt-üst kimlik tartışmaları, mozaik toplum teorileri, kültürel özerklik önerilerinin yerine Atatürk, cumhuriyeti, tek dilli ve tek kimlikli bir ulus inşa etme projesini ortaya koymaktadır.

İskan Kanunu ile birlikte Doğudan Batıya yapılan nakillerle Kürtçü feodal yapının dağıtılması ve farklı kavimlerin yerine tek bir Türk kimliği oluşturmak hedeflenmiştir. Yine yurtdışından getirilen muhacirlerin bu bölgelere yerleştirilmesi de yine İskan Kanunu’nun Türk kimliğini tesis etme anlayışının bir devamıdır.

Türk kimliğinin güçlendirilmesi ve Türk uluslaşmasının başarıyla tamamlanması için Türk dili ve kültürünün yurt çapında etkin kılınması gerekmektedir. Bunun için de Atatürk’e maledilmeye çalışılan “Türk–Kürt kardeşliği” ya da “Kürtlere özerklik” uydurmalarını yalanlarcasına İskan Kanunu’nda tek bir Türk kimliği yaratma amaçlı şu sözlere yer verilmiştir:



“Atatürk ve Kürtler” kitabında yer alan Kürtçülükle mücadele için çıkartılan kanunlar, gerekçeleri ve kanun maddeleri bu Türkleştirme politikasının hedef ve yöntemlerini de okuyucuya sunmaktadır.

İskan Kanunu’ndan sonra yürürlüğe giren Soyadı Kanunu da bu Türk uluslaşmasının yurt çapında etkinleştirilmesi uygulamasının devamı olarak kabul edilmelidir.

Türkçe soyadlarına kavuşan vatandaşlar geçmişin ilkel ve çağdışı kavimsel aidiyetlerinin yerine çağdaş Türk kimliğini resmen kabul etmiş olmaktadırlar.

Devletin Kürtçülükle mücadele programı bununla da sınırlı kalmamıştır. İskan Kanunu uyarınca bir yandan geri aşiret yapısının dağıtılarak Kürtlerin Türk bölgeler içine dağıtılarak Türk kültürü içinde eritilmesi sağlanmış diğer taraftan da muhacirlerin Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerlere nakledilmesi ile buralarda Türk kültürünün güçlendirilmesi amaçlanmıştır.

İskan Kanunu’nun uygulanma aşamasında Türkiye üç ana mıntıkaya ayrılmıştır. Birinci mıntıka “Türk kültürlü nüfusun tekasüfü istenen yerler”, ikinci mıntıka “Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskanına ayrılan yerler”, üçüncü mıntıka ise “Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik, inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskan ve ikamet yasak edilen yerlerdir.”

Bu üç mıntıkalı yapı Türkleştirme programının temel uygulama alanı olacaktır.

Ancak bu Türk kültür ve nüfus politikasının oturtulması da ciddi bir denetime tabi tutulmuştur. Bu nedenle İskan Kanunu’nda batıya göç ettirilen Kürt nüfusun Türk nüfusla kaynaşmak yerine kendi feodal yapısını şehirlerde yeniden inşa etmesine engel olmak için Kürtlerin iskan bölgelerinde ayrı mahalle kurmaları yasaklanmıştır.

Bugün Kürtçe eğitim ve öğretime izin verilerek ya da Kürtlerin kültürel haklarının tanınması yoluyla ayrılıkçılığın zayıflayacağını iddia edenlere karşın Cumhuriyet yönetimi tam tersi bir tavır takınmış ve Kürtçülükle mücadelede en sert tedbirlere başvurmaktan çekinmemiştir. 1928 yılında Atatürk’ün emriyle başlatılan “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası ile Türk kültürünün ve dilinin tüm vatandaşlara benimsetilmesi kararlaştırılmış, daha da ileri gidilerek 1925 tarihli Başbakanlık kararnamesine dayanılarak devlet dairelerinde, çarşı, pazar ve okullarda Türkçe’den başka dil konuşanların cezalandırılması öngörülmüştür.

Yeşiltuna’nın çalışmasının önemli bölümlerinden biri ise yine bu tip uygulamaları öngören ve bizzat Atatürk’ün emriyle hazırlanan Şark Islahat Planı’dır.

Atatürk’ün emriyle yayınlanan Şark Islahat Planı yine bu çerçevede Kürtçülük akımının bütün hayat damarlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen ve aynı zamanda da Türklerin Kürtleşmesini engellemek için yürürlüğe konan kapsamlı bir Kürtçülükle mücadele programıdır. Şark Islahat Planı uyarınca isyana katılanların ve yakın akrabalarının batıya nakledilmeleri, sivil ve askeri mahallelerde asker ya da yerli sivil hakimlere yer verilmemesi, tali mahkemelere bile Kürt memur atanmasının yasaklanması, Türkçe dışında dilleri konuşmakta ısrar edenlerin cezalandırılması gibi Kürtçülüğün etkisini güçlendiren her etkene karşı amansız bir savaş açılmıştır.



Atatürk’ün Kürt politikasına dönüş

Ancak Atatürk’ün ölümüyle başlayan geri dönüş süreciyle birlikte Kürtçülükle mücadele programı terk edilmiştir. Özellikle DP iktidarının işbaşına gelişi ile birlikte Atatürk’ün ortaya koyduğu tüm çözüm mekanizmaları bir bir ortadan kaldırılmıştır. CHP içindeki Kürt ağaların desteğiyle iktidara gelen DP’nin Kürtçülüğe verdiği tavizler Türkiye’yi bugün yeniden bölücü terör tehdidiyle karşı karşıya getiren sürecin önünü açmıştır. DP iktidarının Kürtçülüğe prim veren uygulamalarının başında, Atatürk’ün kurduğu Umum Müfettişlik kurumunun kaldırılması gelmiştir. Dönemin DP Diyarbakır Milletvekili olan Mustafa Remzi Bucak Umum Müfettişliklerin kaldırılması için yürütülen mücadelenin baş aktörlerinden birisi olacaktır. Aynı Bucak daha sonra Kürdistan’a özerklik tanınması ve Kürtlerle bir federasyon kurulması için de İsmet İnönü’ye başvuran isim olacaktır.

Atatürk’ün doğudaki Kürt feodalitesini dağıtmak için uygulamaya koymak istediği toprak reformu ise sağcı iktidarların işbaşına gelmeye başladığı çok partili dönemden itibaren tümüyle unutturulmuştur. Milli Mücadele’nin ilk yıllarından itibaren Meclis’te Atatürk’ün Kürt bölücülüğüyle mücadele programına her fırsatta karşı çıkan liberal, Şeriatçı ve Kürtçü çevreler bugün de aynı şekilde Kürt ayrılıkçılığını kışkırtmaya devam etmektedirler.



İsmet İnönü’nün 1925 yılında sarf ettiği şu sözler :

“Biz açıkça milliyetçiyiz ve milliyetçilik bizim yegane birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların hiçbir nüfuzu yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe karşı her türlü anasırı kesip atacağız.”

ve 1960 askeri ihtilalinin ne oldugu da boylece daha iyi algilanir.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...