Jump to content

Atatürk ilkelerine Geri Dönüyorum


cigi

Recommended Posts

Türkiyeye hiç ayak basmamış ABD'li psikiyatr Prof. Arnold LUDWIG, "In one of the most comprehensive and insightful studies of political leadership ever undertaken-KING of the MOUNTAIN" adlı kitabında, 20. nci Yüzyılda tüm dünyada ülke yönetmiş, Abdülhamid'den Kaddafi'ye, Mao'dan Roosevelt'e, Degaulle'den Nehru'ya, Churchill'den Hitler'e, Mussolini'den Nasır'a ve Arafat'a, 2000(iki bin) kadar lider hakkındaki 18 yıllık araştırmasının sonucunda;

 

 

 

377 belli başlı devlet adamı/lider tesbit etmiş ve onlara 200 kadar değişik değerlendirmeye göre, 1'den 31'e kadar puan vermiş.

 

 

PGS (Political Greatness Scale) olarak tanımladığı bu sıralamada, örneğin;

 

 

en çok Roosevelt ve Mao 30'ar puan almışken,

 

 

Nehru 25,

 

Churchill 22,

 

Golda Meir 12,

 

Fidel Castro 23,

 

Lenin 28,

 

Khomeini 23,

 

Kennedy 15

 

.......puan almışlar.

 

Bir lider, 31 puanla ve "Visionary" sıfatıyla, 20.nci yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı/lideri unvanına hakkıyla lâyik görülmüş.

 

 

O da; Mustafa Kemal ATATÜRK!

 

Ne yazık ki, ne basınımız, ne halkımız ve özellikle yeni kuşaklar bu çok önemli değerlendirmenin farkında bile değiller.

(King of the Mountain, The nature of political leadership, by, Arnold M. LUDWIG, University Press of Kentucky, 2002.-

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bir lider, 31 puanla ve "Visionary" sıfatıyla, 20.nci yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı/lideri unvanına hakkıyla lâyik görülmüş.

 

 

O da; Mustafa Kemal ATATÜRK!

 

 

Prof. Arnold LUDWIG'e bir yerlerden Kemalistlik bulaşmış olmalı. :D

 

Ludwig gibileri dünyada çok fazla.

İçimizdeki Fransızlar, onlar kadar Atatürk'ü ve yaptıklarını anlayamamış, değerini bilememişler.

 

Fidel Castro gibi, Atatürk'ten daha fazla tanınan bir devrimci kalkmış; "Ben Atatürk'ün yaptığı devrimleri başaramazdım" demiş.

Aziz Nesin kalkmış: "Geçmişte Atatürk'ü eleştirdiğimden dolayı utanıyorum artık. Gün geçtikçe gözümde çok daha büyüyor." demiş.

Yaşar Kemal kalkmış: "Elimde olsa, gücüm olsa İnce Memed destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal destanını da yazmayı çok isterdim." demiş.

 

Şimdi "bugün olsaydı, o da başarılı olamazdı" diyenleri görünce şaşıyor insan.

80 yıl öncesinde, o günün geri toplumunda, o dönemin şartlarında akılalmaz yenilikleri ve devrimleri başarabilmiş insan için bu söylenebilir mi?

Herhalde Özal'la, Demirel'le, RTE ile, Baykal'la yakın özellikte görüyorlar Atatürk'ü?

Hiç tanıyamamış, anlayamamış oldukları buradan belli.

Link to comment
Share on other sites

Atatürk'ün devrimci, değişimci, yenilikçi olduğu inkar edilmez bir gerçektir ve hemen her kesimce kabul görür.

1930'lu yıllarda tespit edilmiş olan ilkeleri-prensipleri de yerinde çakılı kalmaz ve çağdaş düşünceye uygun olarak yenilik kazanır.

Hiç kimse "Atatürk yaşasaydı aynı prensipleri 30'larda olduğu gibi devam ettirirdi" diye düşünmesin, yanılır.

30'lu yıllara en uygun ve Osmanlı'nın küllerinden doğmuş yeni devletin ve oluşturulmaya çalışılan ulus bilincinin gereksinimiydi o ilkeler.

 

Bugüne geldiğimizde o ilkelerden hiçbirinin sökülüp atılabileceğini düşünmüyorum.

Çünkü çağa, şartlara uyum sağlayacak nitelikte ilkelerdir.

Sıradan bir özet yapayım.

 

Bu ilkeler bir sistem öngörmez. Ekonomik sistem her ne olursa olsun, ister kapitalist düzende, ister sosyalist düzende, isterse bunlar içindeki karma ekonomi, sosyal demokrasi, sosyal liberalizm vb. ara sistemlerde bu prensiplerin sürdürülmesi esastır.

Yani prensipler, farklı bir ideoloji, farklı bir sistem sunmaz. İdeoloji ya da sistem ne olursa olsun bu prensiplerden vazgeçilmemesi, sapılmaması amaçlanır.

 

1. Cumhuriyetçilik:

 

Totaliter rejimlere yani halkın egemenliğine dayanmayan diktalara yönelmemek, demokrasiden asla vazgeçmemek.

 

2. Milliyetçilik:

 

Ülkenin bağımsızlığını, halkının özgürlüğünü savunmaya yönelik yurtseverlik anlayışı. "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi doğrultusunda çağdaş uygarlık seviyesine erişme düşüncesi. Geri kalmış ülkeyi kalkınmış, müreffeh ülke yapabilme ülküsü.

 

3. Devletçilik:

Halkın sosyalleşmesini sağlamak, bireylerin el uzatmadıkları bölgelerde yatırımlar yaparak ülke genelinde sosyal dengeyi sağlamak, yoksulluğu ve geri kalmışlığı ortadan kaldırmak amacıyla devlet olanaklarından yararlanmak. Ekonomik gücü olanlar karşısında halkı ezdirmemek, adaleti ve fırsat eşitliğini sağlamak.

 

1930'lu yıllarda hür teşebbüs her alanda yatırım yapabilmekten yoksun olduğu için devlet gerek duyulan ihtiyaçlarda yatırım yapmak zorunda kalmıştı. Şeker-çimento fabrikalarından ayakkabı-kumaş fabrikalarına kadar olmadık üretimler devlet eliyle yapılmak durumundaydı. Artık o aşama tamamlanmış olup devletçiliği, bireylerin sağlayabileceği üretim teşebbüslerine dahil düşünmemek gerekir. Devlet, bireylerle rekabet içinde olamaz. Bireyin olmadığı alanlarda ve gereken hizmetlerde yer alır. Ve zaman içinde bireyleri o alanlarda yer almaya teşvik eder, dönüşüm yapar, el değiştirir. Tabi ayrımcılık yaparak, yandaşlara peşkeş çekerek değil.

Sosyalist düzende ise bireylerin yerini kamu alacaktır. Devletleştirilmiş kurumlar, kamusal birliklere, işçi ya da köylü kolektiflerine, kolhozlara ve diğer çeşitli kooperatiflere aktarılacak, devletin kontrol ve denetiminde işletilmeye devam edileceklerdir.

 

4. Halkçılık:

Kayıtsız şartsız halkın egemenliğinden yana olmak. Halk için, halkın huzuru ve mutluluğu için çalışmak. Halkın her bireyini hiçbir ırk, din, dil, kültür ayrımı gözetmeksizin devlet ve ülke olanaklarından yararlandırmak. Hiçbir sınıfın üstünlüğünü kabul etmemek, halkın her kesimini eşit görmek, sınıflar arasındaki farkı kapatarak, adil bir paylaşım sağlamak.

 

Halkçılık ilkesi de devletçilikle birlikte düşünülmelidir.

Devlet, halk için var olmalı ve halkın yararları doğrultusunda görev yapmalı, sosyal devlet olmalıdır.

Halk içinde ayrımcılık uygulayan, halkın bir kesimini diğer kesim üzerinde üstün tutan ve böylelikle adalet-eşitlik ilkesini çiğneyen bir yönetim halkçı olarak nitelenemez.

Cumhuriyet dönemi boyunca halkçılık ilkesinin soyut kaldığı ve doğru uygulanmadığı bir gerçektir.

Ama önemli olan asıl amaçtır ve doğru uygulamayı hedef edinmektir.

Sosyalizm de birçok ülkede doğru uygulanmamıştır. Ama bu sosyalizmin yanlış olduğu anlamı taşımaz.

Halkçılık doğru bir prensiptir ve ekonomik sistem ne olursa olsun bu prensipten vazgeçilmemesi gerekir.

Hiçbir sosyalist halkçılık prensibine karşı çıkmaz ve bu prensip, sosyalizmin olmazsa olmazlarındandır.

 

 

5. Laiklik:

Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak. Devlete, siyasete, kanunlara dini-dinsel öğeleri karıştırmamak, din ve inançlar konusunda tamamen tarafsız olmak.

 

Diyanet işleri laiklik konusunda bir handikap olmuştur. Aynı sanayinin olmamasından dolayı devletçiliğe ağırlık verilmesi zorunluluğu gibi, sünni mezhebin egemenliği, tarikat ve cemaatlerin etkinliği nedeniyle din işleri serbest bırakılamamış, devlet eliyle yönlendirilmek zorunda kalınmıştır. Gerçek anlamda laik olunabilmesi için bu risk ve manilerin ortadan kaldırılmasını takiben Diyanet işlerinin devletten terki gerekmektedir.

 

6. Devrimcilik:

 

Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda çağın gerektirdiği her türlü değişimi gerçekleştirmek, çağdışı niteliklerden ve geri kalmışlıktan kurtulmak için sürekli ileriye ve yeniliğe atılım yapmak, aklı ve bilimi esas alarak toplumun yararları doğrultusunda sürekli bir gelişime ve değişime açık olmaktır. Çağa, uygarlığa, modern yasalara direnip tutucu-gerici-muhafazakar tutumlar içinde olmamak, popülist politikalar yerine akılcı, bilimsel politikalar uygulamak, bilimin ve teknolojinin getirdiği her türlü olanaktan yararlanmaktır.

 

 

İlkelere doğru uygulanmıyor diye karşı çıkmak yerine, doğru uygulanabilmesi için mücadele vermek gerekir.

Örneğin laiklik ilkesi, doğru uygulanmadığı için karşı çıkılacak bir ilke değildir, diğer ilkeler de öyle.

Ama ilkeler içinde diyelim ki "Bireycilik" olsaydı, bu tartışılabilir ve doğru olmadığı ortaya konulabilirdi.

 

Ayrıca illa 6 ilke olacak diye bir şart yok, çoğaltılabilir.

Atatürkçü düşünce çerçevesinde barışçılık, bağımsızlıkçılık vs. eklenebilir.

Ya da her insan kendine göre, yapısına-dünya görüşüne göre ilkeler oluşturabilir.

Örneğin hümanistlik, enternasyonalistlik gibi ilkeleri katabilir.

 

Şimdi bu prensiplerin hangisinin geçersiz olduğu, doğru olmadığı, çağdışı kaldığı ileri sürülebilir?

Bu prensiplerin nesi yanlıştır ve hangisinin yerine ne gelmelidir?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

1990'lı yıllarda A-Politika dergisinde yayınlanan bi yazı okudum bugün, kemalistlere sesleniyor yazıda.

Hiç yapmadığım şeydir uzun yazılar yapıştırmak ama bu yormuyor okurken, hem çok da uzun sayılmaz.

Kemalizmin mevcut iktidar zihniyetinden farklı olmadığını göremeyen ve kemalizme sıkı sıkı sarılmaya, uzaklaşarak azıcık iyi bişey etmişse de geri dönmeye çalışanlara gelsin;

 

Dinle Kemalist!

 

Gene laiklik elden gidiyor diye feryat etmeye başladın. İktidarı alır almaz, tekke ve zaviyeleri kapattın. Oysa bunlar Anadolu toprağının zenginliğini yansıtıyorlardı. Aralarında Ortodoks İslamın tahakkümcü sembolik "evrenine" destek olanlar varsa da Osmanlı'da sünni dinsel despotizm esas olarak ulema kaynaklıydı. Ulema medreseden yetişirdi. Tekke ve zaviyeler tasavvuf odaklarıydı. Sünni olanlar olsun, Alevi olanlar olsun panteizmin barışçı sembolik evreninin düşünsel odaklarıydılar. Ulemanın katı tutumunu etkisiz kılarak Anadolu halkının kültürel çeşitlilik içinde birarada yaşamasını sağlayan folk islamın yaratıcılarıydılar.

 

Sen tuttun "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diyerek halkın ruhsal dinlenme kaynaklarını ortadan kaldırdın. Oysa bu bereketli topraklar üzerinde senin mürşidine de yer vardı. Heterodoks alevi-bektaşi tekkeleri kendi gnostik anlayışları doğrultusunda senin mürşidinle de seve seve ilişkiye geçerlerdi. Sen ne yaptın? Dedin ki, "seni sünni zulmünden korurum, ama sen de kendi kimliğini reddedip tamamen bana tabi olacaksın". Kahrolası babalar, dedeler, dedebabalar, postnişinler, Pir Sultan gibi "Bir ben mi düşmüşüm can telaşına" diyemediler, can telaşına düşüp kuyruğuna takıldılar.

 

Kendin dine inanmadığın halde, "bu halka bir din lazım" deyip, Diyanet kurumunu kurdun. Kendine göre bir islam icat edip resmi memurlarınla bunu halka dayattın. Ulemadan beter bir ruhban sınıfı yarattın. Her şeyin aslına rücu edeceğini düşünmedin, senin diyanetinin günün birinde en ortodoks sünni-hanefi islamcı faşizmin kalesi olacağını göremedin. Üstelik alevilerden ve dinsizlerden kesilen vergilerle bu canavarı sen büyüttün.

 

Bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar doğunun despotizmiyle, batının ruhsuz maddeciliği ve tahakkümcülüğü arasında sıkışmalarına rağmen sezgileriyle çeşitlilik içinde birliği, birlikte yaşama olanağını, özgürlüğü, kardeşliği, barışı arıyorlardı; toplumun tepesine tünemiş devlet aygıtının ve yerel mütegallibenin ulaşamadığı pazaryerinde, mahallede ve padişah fermanının geçmediği dağlarda yakalamışlardı da.

 

Sen tuttun özgürlüğün bilgisi ve pratiğinin oluşma olasılığının çok yüksek olduğu bu topraklara (bu şans hala kaybolmuş değil) batının deli gömleğini giydirdin. Sonra da yaptığın işi laiklik, çağdaşlık, ilericilik olarak kutsadın.

 

Sen tuttun Bizans-Osmanlı devlet geleneğini aynen devraldın ama Tevhid-i Tedrisat yasalarıyla halkın özgürlükçü kültürel kaynaklarıyla bağını kestin. Yıllar boyunca jandarma zoruyla yerleştirmeye çalıştığın zorunlu eğitim sisteminde, zorunlu din dersleriyle, imam hatip okullarıyla genç kuşaklara tasavvufi hoşgörüden yoksun faşist siyasallaşmış islamın aktarılacağını görmedin.

 

Bu topraklarda, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Abaza, Arap, Zaza, Yahudi, Gürcü, Laz, Boşnak, Pomak, v.b. 46 değişik etnik kökenden insan yüzyıllar süren deneyimleriyle birlikte yaşamayı öğrenmişti. Sen iktidara geldin, Türk milliyetçiliğini resmi din haline getirdin, Güneş dil teorisi uydurma resmi tarihini müfredatınla insanlara dayattın, yıllar yıllar boyu düşmanlık tohumlarını ektin, ülke nüfusunun üçte birini oluşturan Kürtleri yok saydın. Jandarma zulmü, dil yasaklarıyla asimile etmeye çalıştın. Şimdi Kürtlerin başkaldırısını ülke bölünüyor çığlıklarıyla karşılıyorsun. Oysa bölücülüğün kaynağı sensin.

 

Nerede, "gel ne olursan ol gel, ister putperest ol, ister mecusi gene gel" diyen mevlevi dergahı? Nerede, hoşgörü simgesi Bektaşi dergahı? Nakşibendilik gibi köklü bir tasavvufi odak bile sayende holdingleşti, faşistleşti.

 

Ve sen şimdi çıkmış feryat ediyorsun. "Laiklik elden gidiyor" diye. Yıllarca hapiste çürüttüğün çağdaş Bedrettin, Nazım Hikmet'in çocuklarını Kemalist-Laik cepheye çağırıyorsun. Hadi canım sen de.

 

Hiçbir şeye yanmayız da bu çağrıların hala aleviler tarafından ciddiye alınmasına yanarız. Oysa Sivas'ta alevileri yakan yalnızca islamcı faşistler değildi; aynı zamanda Kemalist devlete duydukları güvendi. Yoksa ayı inine bir çakı bıçağı bile almadan girerler miydi? Ne dersiniz Nefes dergisi yazarları?

 

Kaynak: A-Politika, Mayıs 1994, Sayı: 1, sayfa 14

Link to comment
Share on other sites

Bes kurusluk kadar kendi akillari olmayanlarin ordan burdan yavsak düsüncelilerden alinti yapip tartismaya calismalari cok komik olmaktadir...

 

Avrupa'nin insanlari demokrasi,hukuk, insan ve özelikle kadin haklari icin tirnaklariyla savasip kanlarini dökerek simdiki haklara sahip olmuslardir...Onlarin Atatürk gibi bir liderleri olmadi ki her seyi altin tepsi icinde hazir bulsunlar...

 

Gecmis zamani nankörlük yaparak günümüzün görüsleri ile elestirmeye calisanlar asagilik yavsak düsüncelilerdir...Bir insan nankör olmaya görsün, edit vatanini bir sise whiskiye satmaya calisir...

 

Atatürk'e put gibi taparak nemalananlarla, ona camur atarak nemalananlar arasinda hic bir fark yoktur...Üretemeyen caga ayak uyduramayan kisa yoldan köseyi dönüp meshur olmak iseyenler bu yola basvururlar...

 

Bunlar capsiz karizmasiz dünyadan bir haber nankör yavsak düsüncelilerdir...

 

...onlara özenenlerde.

Link to comment
Share on other sites

1990'lı yıllarda A-Politika dergisinde yayınlanan bi yazı okudum bugün, kemalistlere sesleniyor yazıda.

Hiç yapmadığım şeydir uzun yazılar yapıştırmak ama bu yormuyor okurken, hem çok da uzun sayılmaz.

Kemalizmin mevcut iktidar zihniyetinden farklı olmadığını göremeyen ve kemalizme sıkı sıkı sarılmaya, uzaklaşarak azıcık iyi bişey etmişse de geri dönmeye çalışanlara gelsin;

 

Dinle Kemalist!

 

Yazının içeriğinde Kemalistlerden ziyade Atatürk'e sesleniliyor.

Ama bir yığın yanlış ve haksız iftira var.

Örneğin Mevlevi dergahı kapatılmamıştı ama kapatıldığı yazılıyor.

Gerici-yobaz tarikatlar panteist diye sunuluyor ki, bunlar panteizmin p'sine bile sahip olmayan, tasavvufu sünnileştirerek yozlaştırmış gerici tekkeler.

Takkeli bir liboşun teraneleri..

Bugünlerde fazlasına rastlıyoruz bu yavşaklıkların.

Laikliği, dil devrimini, bilimin rehber alınmasını bile eleştirebilecek kadar alçaldılar.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

1990'lı yıllarda A-Politika dergisinde yayınlanan bi yazı okudum bugün, kemalistlere sesleniyor yazıda.

Hiç yapmadığım şeydir uzun yazılar yapıştırmak ama bu yormuyor okurken, hem çok da uzun sayılmaz.

Kemalizmin mevcut iktidar zihniyetinden farklı olmadığını göremeyen ve kemalizme sıkı sıkı sarılmaya, uzaklaşarak azıcık iyi bişey etmişse de geri dönmeye çalışanlara gelsin;

 

Dinle Kemalist!

 

Gene laiklik elden gidiyor diye feryat etmeye başladın. İktidarı alır almaz, tekke ve zaviyeleri kapattın. Oysa bunlar Anadolu toprağının zenginliğini yansıtıyorlardı. Aralarında Ortodoks İslamın tahakkümcü sembolik "evrenine" destek olanlar varsa da Osmanlı'da sünni dinsel despotizm esas olarak ulema kaynaklıydı. Ulema medreseden yetişirdi. Tekke ve zaviyeler tasavvuf odaklarıydı. Sünni olanlar olsun, Alevi olanlar olsun panteizmin barışçı sembolik evreninin düşünsel odaklarıydılar. Ulemanın katı tutumunu etkisiz kılarak Anadolu halkının kültürel çeşitlilik içinde birarada yaşamasını sağlayan folk islamın yaratıcılarıydılar.

 

Sen tuttun "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diyerek halkın ruhsal dinlenme kaynaklarını ortadan kaldırdın. Oysa bu bereketli topraklar üzerinde senin mürşidine de yer vardı. Heterodoks alevi-bektaşi tekkeleri kendi gnostik anlayışları doğrultusunda senin mürşidinle de seve seve ilişkiye geçerlerdi. Sen ne yaptın? Dedin ki, "seni sünni zulmünden korurum, ama sen de kendi kimliğini reddedip tamamen bana tabi olacaksın". Kahrolası babalar, dedeler, dedebabalar, postnişinler, Pir Sultan gibi "Bir ben mi düşmüşüm can telaşına" diyemediler, can telaşına düşüp kuyruğuna takıldılar.

 

Kendin dine inanmadığın halde, "bu halka bir din lazım" deyip, Diyanet kurumunu kurdun. Kendine göre bir islam icat edip resmi memurlarınla bunu halka dayattın. Ulemadan beter bir ruhban sınıfı yarattın. Her şeyin aslına rücu edeceğini düşünmedin, senin diyanetinin günün birinde en ortodoks sünni-hanefi islamcı faşizmin kalesi olacağını göremedin. Üstelik alevilerden ve dinsizlerden kesilen vergilerle bu canavarı sen büyüttün.

 

Bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar doğunun despotizmiyle, batının ruhsuz maddeciliği ve tahakkümcülüğü arasında sıkışmalarına rağmen sezgileriyle çeşitlilik içinde birliği, birlikte yaşama olanağını, özgürlüğü, kardeşliği, barışı arıyorlardı; toplumun tepesine tünemiş devlet aygıtının ve yerel mütegallibenin ulaşamadığı pazaryerinde, mahallede ve padişah fermanının geçmediği dağlarda yakalamışlardı da.

 

Sen tuttun özgürlüğün bilgisi ve pratiğinin oluşma olasılığının çok yüksek olduğu bu topraklara (bu şans hala kaybolmuş değil) batının deli gömleğini giydirdin. Sonra da yaptığın işi laiklik, çağdaşlık, ilericilik olarak kutsadın.

 

Sen tuttun Bizans-Osmanlı devlet geleneğini aynen devraldın ama Tevhid-i Tedrisat yasalarıyla halkın özgürlükçü kültürel kaynaklarıyla bağını kestin. Yıllar boyunca jandarma zoruyla yerleştirmeye çalıştığın zorunlu eğitim sisteminde, zorunlu din dersleriyle, imam hatip okullarıyla genç kuşaklara tasavvufi hoşgörüden yoksun faşist siyasallaşmış islamın aktarılacağını görmedin.

 

Bu topraklarda, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Abaza, Arap, Zaza, Yahudi, Gürcü, Laz, Boşnak, Pomak, v.b. 46 değişik etnik kökenden insan yüzyıllar süren deneyimleriyle birlikte yaşamayı öğrenmişti. Sen iktidara geldin, Türk milliyetçiliğini resmi din haline getirdin, Güneş dil teorisi uydurma resmi tarihini müfredatınla insanlara dayattın, yıllar yıllar boyu düşmanlık tohumlarını ektin, ülke nüfusunun üçte birini oluşturan Kürtleri yok saydın. Jandarma zulmü, dil yasaklarıyla asimile etmeye çalıştın. Şimdi Kürtlerin başkaldırısını ülke bölünüyor çığlıklarıyla karşılıyorsun. Oysa bölücülüğün kaynağı sensin.

 

Nerede, "gel ne olursan ol gel, ister putperest ol, ister mecusi gene gel" diyen mevlevi dergahı? Nerede, hoşgörü simgesi Bektaşi dergahı? Nakşibendilik gibi köklü bir tasavvufi odak bile sayende holdingleşti, faşistleşti.

 

Ve sen şimdi çıkmış feryat ediyorsun. "Laiklik elden gidiyor" diye. Yıllarca hapiste çürüttüğün çağdaş Bedrettin, Nazım Hikmet'in çocuklarını Kemalist-Laik cepheye çağırıyorsun. Hadi canım sen de.

 

Hiçbir şeye yanmayız da bu çağrıların hala aleviler tarafından ciddiye alınmasına yanarız. Oysa Sivas'ta alevileri yakan yalnızca islamcı faşistler değildi; aynı zamanda Kemalist devlete duydukları güvendi. Yoksa ayı inine bir çakı bıçağı bile almadan girerler miydi? Ne dersiniz Nefes dergisi yazarları?

 

Kaynak: A-Politika, Mayıs 1994, Sayı: 1, sayfa 14

 

Tarih bilgisi olmayan, düşük zekalı safları kolayca etkisi altına alabilecek yalan dolan dolu bir yazı bu.

 

Bunu yazanın yüzüne tüküresim, hatta kusasım geldi.

Link to comment
Share on other sites

Kemalizmin mevcut iktidar zihniyetinden farklı olmadığını göremeyen ve kemalizme sıkı sıkı sarılmaya, uzaklaşarak azıcık iyi bişey etmişse de geri dönmeye çalışanlara gelsin;

 

Peleuze;

Belli ki yazıyı savunmaktasın.

Yazının içeriğine baktığımızda gerici kurumları-oluşumları sahiplenip, onları Anadolu'nun zenginliği gibi göstermeye çalışan bir zihniyet var.

Halbuki bunların hiçbir yararı olmadığı gibi, halkı bölen, gruplaşmalara-kutuplaşmalara götüren ve aralarında düşmanlık oluşturan bir yapıya sahipler. Şeyhliğin-müritliğin ülkeye sağladığı bir katkı yok. Tersine halka gerici-yobaz fikirler pompalayan, bilimi karalayan, insanları aldatan ve sırası geldiğinde de kışkırtıp kullanan kurumlar. Alevi katliamlarının temelinde bu kurumlar yatıyor. Aleviler hakkında iftiraları yayan, "onların kestiği-pişirdiği yenmez" diyen onlar. Bu mu zenginlik?

 

O kurumlardan ulema yetiştiği yazılmış.

Öyle ulema olmaz olsun.

Ama Diyanet ve İlahiyat fakülteleri sayesinde biraz olsun, cahil,yobaz olmayan, toplumda fesat oluşturmayan din adamları yetişti.

Tabi ki Diyanet gibi bir kurumun laiklik içinde yeri yok.

Ama eğer Diyanet olup da, Atatürk Diyaneti kaldırmış olsaydı; benzer sözler edilecekti.

Halbuki bu tarikat-cemaatlerin, tekkelerin yasaklanmasından doğan boşluğu kapatmak ve halkı doğru yönlendirebilmek için Diyanet kuruldu. Ne var ki DP iktidarından sonra sünnilik yine palazlandı ve Diyaneti tahakkümü altına aldı.

 

Batının medeni kanunlarını getirdiği, laikliği kurduğu için eleştirilmiş.

Kötü mü yapmış?

Bunu eleştirenler, bugün AB'ye girebilmeyi hedef edinmişler, AB sayesinde ilerleyip kalkınacağımızı pompalamaktalar.

Kaldı ki Atatürk Avrupa dememiş, bir örnek ülke ismi vermemiş. "Çağdaş uygarlık düzeyi" demiş.

Çağdaş uygarlık Avrupa'daydı, dolayısıyla Avrupa'nın yasaları alındı. Çok da iyi yapıldı.

 

Atatürk'ten önce etnik grupların ne özgürlükleri vardı da, kaldırıldı? Yok böyle birşey!

Kabul edilmeyen, gocunulan; Türkmen'in-Yörük'ün,Kürd'ün, Rum'un, Ermeni'nin, Çerkes'in, Abhaza'nın, Gürcü'nün Türkiye adı altında ve Türk vatandaşlığı adı altında birleştirilmiş olmasıdır.

Avrupa 700 senedir bu topraklara Türkiye ve üzerinde yaşayanlara da Türk demekteydi.

Asıl bundan rahatsız olup, ayrı ad-dil peşinde koşmak şöven milliyetçiliktir.

 

Tutturulmuş bir Güneş Dil teorisi vs.

Bir dönem iddia edilmiş, ortaya böyle bir teori atılmış. Atatürk de bunun üzerinde araştırma-çalışma yaptırmış.

Zamanla doğru olmadığı anlaşılıp terkedilmiş.

Ne var bunda?

 

Ayrıca Nazım Hikmet'i hapislerde çürüten Atatürk değildi. Bunu en güzel Nazım'ın mektubundan anlamaktayız.

Öyle olsa en başta Nazım eleştirirdi Atatürk'ü. Ama tek kelime eleştirisi olmamış, tersine hep savunmuştur.

Ve bu yazının sahibi belki de Nazım'dan düşmanlık derecesinde nefret eder ama onu kullanmaktan da sıkılmaz.

 

Sonuç olarak bu yazı ajitasyona yönelik bir demagoji yığınıdır ve gerçekleri saptırmakta, gericiliğe destek vermektedir.

Link to comment
Share on other sites

Tarih bilgisi olmayan, düşük zekalı safları kolayca etkisi altına alabilecek yalan dolan dolu bir yazı bu.

 

Bunu yazanın yüzüne tüküresim, hatta kusasım geldi.

 

Tarih bilgisi vardır da, işine geldiği gibi çarpıtarak yazmış.

"Ben bu vatanı bir kiraz ağacının gölgesine ve bir çift kadın memesine satarım" diye yazanın yazısına benziyor.

"Vatan neymiş, bağımsızlık-yurtseverlik neymiş?" diyen zihniyetlerden başka türlü bir bakış açısı beklenmez.

 

Destek verdikleri zihniyet, gün gelir kitapları-dergileri yasaklar, aydınları-yazarları zındana tıkar, laikliği kaldırır, ulemayı danışman yapar, berbat-tehlikeli dedikleri interneti-facebook'u kapatır, ucube diye heykelleri yıkar, resimleri yakar; bunlar yine boyun eğip destek verir ve bunu özgürlük olarak görür.

Ama buna direnenler, yasaklara boyun eğmeyenlerinki özgürlük mücadelesi olarak görülmez.

Tersine onlar Ergenekonculuktan, darbeleri savunmaktan hapislerde çürütülürken, bunlar da şakşakçılık ve jurnalcilik yaparlar.

Link to comment
Share on other sites

Peleuze;

Belli ki yazıyı savunmaktasın.

Yazının içeriğine baktığımızda gerici kurumları-oluşumları sahiplenip, onları Anadolu'nun zenginliği gibi göstermeye çalışan bir zihniyet var.

Halbuki bunların hiçbir yararı olmadığı gibi, halkı bölen, gruplaşmalara-kutuplaşmalara götüren ve aralarında düşmanlık oluşturan bir yapıya sahipler. Şeyhliğin-müritliğin ülkeye sağladığı bir katkı yok. Tersine halka gerici-yobaz fikirler pompalayan, bilimi karalayan, insanları aldatan ve sırası geldiğinde de kışkırtıp kullanan kurumlar. Alevi katliamlarının temelinde bu kurumlar yatıyor. Aleviler hakkında iftiraları yayan, "onların kestiği-pişirdiği yenmez" diyen onlar. Bu mu zenginlik?

 

O kurumlardan ulema yetiştiği yazılmış.

Öyle ulema olmaz olsun.

Ama Diyanet ve İlahiyat fakülteleri sayesinde biraz olsun, cahil,yobaz olmayan, toplumda fesat oluşturmayan din adamları yetişti.

Tabi ki Diyanet gibi bir kurumun laiklik içinde yeri yok.

Ama eğer Diyanet olup da, Atatürk Diyaneti kaldırmış olsaydı; benzer sözler edilecekti.

Halbuki bu tarikat-cemaatlerin, tekkelerin yasaklanmasından doğan boşluğu kapatmak ve halkı doğru yönlendirebilmek için Diyanet kuruldu. Ne var ki DP iktidarından sonra sünnilik yine palazlandı ve Diyaneti tahakkümü altına aldı.

 

Batının medeni kanunlarını getirdiği, laikliği kurduğu için eleştirilmiş.

Kötü mü yapmış?

Bunu eleştirenler, bugün AB'ye girebilmeyi hedef edinmişler, AB sayesinde ilerleyip kalkınacağımızı pompalamaktalar.

Kaldı ki Atatürk Avrupa dememiş, bir örnek ülke ismi vermemiş. "Çağdaş uygarlık düzeyi" demiş.

Çağdaş uygarlık Avrupa'daydı, dolayısıyla Avrupa'nın yasaları alındı. Çok da iyi yapıldı.

 

Atatürk'ten önce etnik grupların ne özgürlükleri vardı da, kaldırıldı? Yok böyle birşey!

Kabul edilmeyen, gocunulan; Türkmen'in-Yörük'ün,Kürd'ün, Rum'un, Ermeni'nin, Çerkes'in, Abhaza'nın, Gürcü'nün Türkiye adı altında ve Türk vatandaşlığı adı altında birleştirilmiş olmasıdır.

Avrupa 700 senedir bu topraklara Türkiye ve üzerinde yaşayanlara da Türk demekteydi.

Asıl bundan rahatsız olup, ayrı ad-dil peşinde koşmak şöven milliyetçiliktir.

 

Tutturulmuş bir Güneş Dil teorisi vs.

Bir dönem iddia edilmiş, ortaya böyle bir teori atılmış. Atatürk de bunun üzerinde araştırma-çalışma yaptırmış.

Zamanla doğru olmadığı anlaşılıp terkedilmiş.

Ne var bunda?

 

Ayrıca Nazım Hikmet'i hapislerde çürüten Atatürk değildi. Bunu en güzel Nazım'ın mektubundan anlamaktayız.

Öyle olsa en başta Nazım eleştirirdi Atatürk'ü. Ama tek kelime eleştirisi olmamış, tersine hep savunmuştur.

Ve bu yazının sahibi belki de Nazım'dan düşmanlık derecesinde nefret eder ama onu kullanmaktan da sıkılmaz.

 

Sonuç olarak bu yazı ajitasyona yönelik bir demagoji yığınıdır ve gerçekleri saptırmakta, gericiliğe destek vermektedir.

 

Pante,

Sen de yapıştırdığım yazıya cevap yazmışsın "yavşaklık" olduğunu düşünerek

Yukarıda senin bildiklerinin milyonda birini bilmeyen düşünme sakatı kılkuyruk (cigi) da cevap yazmış.

Sen insan gibi yazıda geçenleri neden doğru bulmadığını anlatmışsın

O adam yazıda geçenlerin tam olarak ne olduğunu bile anlamadan "bunlar analarını satan yavşaklardır" gibi şeyler yazmış.

Moderatör efendi gelsin de görsün "yavşak" demenin bile bir adabı olduğunu.

 

yazdıklarınaysa şimdi canım çok sıkıldı diye cevap veremicem, küslüğüm geçer moderatörü affedersem gelir yanıtlarım, gelmezsem de kusuruma bakma.

Link to comment
Share on other sites

Yukarıda senin bildiklerinin milyonda birini bilmeyen düşünme sakatı kılkuyruk (cigi) da cevap yazmış.

Sen insan gibi yazıda geçenleri neden doğru bulmadığını anlatmışsın

O adam yazıda geçenlerin tam olarak ne olduğunu bile anlamadan "bunlar analarını satan yavşaklardır" gibi şeyler yazmış.

 

Anlama özúrlü yavsak düsüncelilere bir daha anlatayim da anlasinlar...

 

...Cigi kisilere ve yazilarin sahiplerine asla hakaret küfür etmez ama sadece carpik curpuk gelismemis ilkel düsüncelere "ÿavsak düsünce" der...

 

Demokrasiyi hukuku insan ve kadin haklarini sokaktaki esitligi yavsak düsüncelere sahip olanlarin benimle tartisabilebilmeleri icin bulunduklari zamandan 400 sene ileride olmalari gerekir.

 

Ayrica yavsak düsünceli küfürbaz cigi sendromu hastaligi olan mürtede yalakalik yalamalik yapmak icin yazilarin sahiplerine saldirmak sahsiyetsizliktir.

 

Simdi "sokakta esitlik" nedir diye sorsam yanit veremezler ama bol bol laga luga kem küm yaparlar...Google da olmadigi icin sanalin kasarlanmis komunist sosyalist demokrasi cigirtkanlari da bu soruya simdiye kadar yanit verememisdirler...

 

Neden?

 

Yasayip görüp bilmedileri icin.

 

Haaaa haaaa haaaaa.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Tarih bilgisi vardır da, işine geldiği gibi çarpıtarak yazmış.

"Ben bu vatanı bir kiraz ağacının gölgesine ve bir çift kadın memesine satarım" diye yazanın yazısına benziyor.

"Vatan neymiş, bağımsızlık-yurtseverlik neymiş?" diyen zihniyetlerden başka türlü bir bakış açısı beklenmez.

 

Destek verdikleri zihniyet, gün gelir kitapları-dergileri yasaklar, aydınları-yazarları zındana tıkar, laikliği kaldırır, ulemayı danışman yapar, berbat-tehlikeli dedikleri interneti-facebook'u kapatır, ucube diye heykelleri yıkar, resimleri yakar; bunlar yine boyun eğip destek verir ve bunu özgürlük olarak görür.

Ama buna direnenler, yasaklara boyun eğmeyenlerinki özgürlük mücadelesi olarak görülmez.

Tersine onlar Ergenekonculuktan, darbeleri savunmaktan hapislerde çürütülürken, bunlar da şakşakçılık ve jurnalcilik yaparlar.

 

Haklısın. Yazıyı yazan her kimse belirgin bir demagoji uyguladığı çok açık. Öyle ki birçok yerde ne dediği, neyi savunduğu, kime kızdığı ya da neye isyan ettiği bile belli değil. Birşeyler söyleyip ardından hemen Kemalizm'e giydirmeye çalışmış. Çok aptalca, ama çok.

 

Klasik beyin yıkama, bilinç altına arsızca sızıverme numaraları bunlar. Ama yine de emsalleriyle kıyaslandığında çok acemice, hatta çocukça bir dizayn.

 

Ama artık her yerde bu tür yalanlar dillendiriliyor. Örneğin bugün radyo dinlerken, TRT kanalında üstelik, kim olduğunu bilmediğim gençten bir konuşmacı Atatürk'ün İttihatçı olduğunu ve ünlü tarihçilerden birinin (Alman ...Ericc Vann Zulkaren miydi neydi) 1908 ile 1950 aralığında kayda değer hiçbir ilerleme olmadığını iddia ettiğini anlatıyordu. Yani 1923'ü hiç saymıyor bile.

 

TV kanallarında da buna benzer bin bir türlü saçmalık gırla gidiyor.

Bazen açıp dinliyorum da şaşıyorum. Bu adamlar saatlerce konuşup gerçekte elle tutulur somut hiçbir şey söylememeyi nasıl beceriyorlar bir türlü anlayamıyorum. Bu demagogları dinleyebilmek için sıfır numara gerizekalı olmak gerek. İnanmıyorsanız deneyin ve oturun TV'deki konuşmacıları dinleyin. Arada bir esip gürleyip Kemalizm'e çatarlar. Ama gerçekte söyledikleri hiçbir şey yoktur. Tek bir kanıta dayanmaz iddiaları. Sanal gündem belirleme çabalarıdır bunlar. Bu sanal gündemde, aslında hiç olmayan şeyler çok büyük birer felaketmiş gibi topluma enjekte edilir.

 

Örneğin türban sorunu!

Bu satılmış yavşaklara göre, Türk halkının türban ve Kürt sorunu dışında başka hiçbir derdi yoktur.

Nüfus patlamış, işsizlik başını almış, ülkede iktidar karşıtı ne kadar gazeteci varsa düzmece senaryolarla hapse tıkılmış, Türkiye'nin basın özgürlük notu dünyanın en geri ülkelerini bile geçmiş, demokrasi ve insan hakları açıkça çiğnenmiş bunların umurunda değildir!

 

Tek dertleri iktidara yaranmak olan bu sünepe yalakaların ne yapmaya çalıştıklarını anlamamak için aptal olmak lazım.

Altlarında jipler, takım elbise şahane, villalar, yalılar, gelsin çaylar oynasın kızlar gününü gün eden bu çanak yalayıcı bağırsak parazitlerini her fırsatta teşhir etmek, bunların yüzüne tükürmek artık her yurttaş için bir şeref meselesidir.

 

Ve bakmayın siz bunların her dakika Televizyonlarda, boyalı basında boy göterdiklerine.

Benim mahallemdeki berber bile bunların ne mal olduğunu biliyor.

Millet bunların anasına avradına verip veriştiriyor inanın bana.

Şerefsizlikleri gün gibi meydanda duran bu yalamalar artık o kadar deşifre oldular ki artık kimsenin kanına giremiyorlar kolay kolay.

Link to comment
Share on other sites

Pante,

Sen de yapıştırdığım yazıya cevap yazmışsın "yavşaklık" olduğunu düşünerek

Yukarıda senin bildiklerinin milyonda birini bilmeyen düşünme sakatı kılkuyruk (cigi) da cevap yazmış.

Sen insan gibi yazıda geçenleri neden doğru bulmadığını anlatmışsın

O adam yazıda geçenlerin tam olarak ne olduğunu bile anlamadan "bunlar analarını satan yavşaklardır" gibi şeyler yazmış.

Moderatör efendi gelsin de görsün "yavşak" demenin bile bir adabı olduğunu.

 

yazdıklarınaysa şimdi canım çok sıkıldı diye cevap veremicem, küslüğüm geçer moderatörü affedersem gelir yanıtlarım, gelmezsem de kusuruma bakma.

 

Peleuze;

Cigi'nin yazısında "analarını satan" değil, vatanını satan var.

Ama haklı, ben de benzerini yazdım. Çünkü vatan kavramını kabul etmeyenlerler bunlar. Bağımsızlık düşüncesini zırva bulanlar bunlar.

Dolayısıyla bunlar için "vatanını satar" ifadesi pek rahatsız edici olmaz herhalde. Seni bilmem, ne düşünürsün.

 

Yavşaklık ise, bu tipler ve yazıları için uygun nitelemedir.

Yavşak, kaypaktır, kıvırtkandır, kanıtsız-belgesiz iddialarda bulunur ve çamur atar.

Yavşak genelde demagoji yapar. Yapılanları abartır. Gerçekleri saptırır. Sürekli manipulasyona başvurur.

 

Yavşak olmayan, adam gibi kalkar Kürt sorununu savunur, anadilde eğitimi savunur. Kafasına yatmayan, fikrine uymayan anayasa maddelerine karşı çıkar. Karşıysa İstiklal marşını eleştirir, andımız'ı eleştirir. Devletçiliğin-milliyetçiliğin kendince yanlışlarını yazar.

Kalkıp da laikliğe, medeni yasalara, bilimi rehber almaya b.k atmaz. Dincilere, gericilere destek çıkmaz.

 

Sen yazıdaki fikirleri savunuyorsun. Ama yavşaklığı görmüyorsun.

Benim lafım o yavşaklığa, sana değil.

"Yazıdaki demagojilere, yalanlara, isnatlara, ajitasyonlara, manipülasyonlara da katılıyorum, iyi yapmış" dersen ancak o zaman yavşaklık nitelemesini üstüne alınabilirsin.

Link to comment
Share on other sites

Mustafa Kemal'i cok seviyorum kim bana karisabilir, ne diyebilir?

 

Hayatini ülkesine adamis bir insani anlayamayan, anlamak istemeyen yavsak düsünceliler bu sevigiyi anlayamazlar.

 

Adam uyusturucu tüccari, kadin düsmani, sapik apoyu sever onun icin ölmeye hazir, hic bir sorun olmamakta ama dünyanin kabul ettigi bir lideri sevmek birilerinin kiclarinda ciban cikmasina neden olmakta...Cikar ortaya bir tane lakirdi ulemasi yavsak düsünceli cakkudu cukkudu M.Kemal'e karsi slogan üretir.Neden?

Cünkü kafa uyusuk bir halt bilmiyor, önüne hangi cins samani koymuslarsa ondan almis vitaminini, yanlis beslenmis haberi yok dingilin....

 

edit

 

Bir konun da altini cizelim cünkü artik vakti zamani geldi...Bu yavsak düsünceye sahip olanlar kiclarini yirtsalar Cigi'nin yaptigi videolari yapamazlar.

 

He he heeee.

Link to comment
Share on other sites

Arkadaşlar, Atatürk'ü sevebilirsiniz de sevmeyebilirsiniz de.

Kimsenin sevme ya da sevmeme zorunluluğu yok.

Ne sevenler aşağılanabilir ne de sevmeyenler.

Burası özgür bir platformdur ve övene de eleştirene de, sevene de sevmeyene de düşüncelerini ifade edebilme olanağı sağlar.

Tartışma adabı içinde muhataplarınızın düşüncelerini eleştirebilirsiniz.

Ama şahsiyetini aşağılamaya yönelik ifadelere ve hakaretlere kesinlikle izin verilmeyecektir.

Hakarete yer vermeden bir mesajını tamamlayamayanlar, bunun önemli bir seviye eksikliği olduğunu algılayabilmeliler.

Asıl üstünlük, karşısındakini hakaret dolu mesajlarla değil, bilgi-fikir yüklü mesajlarla etkisiz bırakabilmektir.

 

Burası ne Kemalist ne de anti-Kemalist bir platformdur.

Her iki kesimden olanlara da aynı mesafede olunacak ve seviyesiz mesajlara kesinlikle taviz verilmeyecektir.

O nedenle lütfen fikirlerinizi yarıştırın, düzeysiz söylemlerden medet ummayın.

Link to comment
Share on other sites

Arkadaşlar, Atatürk'ü sevebilirsiniz de sevmeyebilirsiniz de.

Kimsenin sevme ya da sevmeme zorunluluğu yok.

Ne sevenler aşağılanabilir ne de sevmeyenler.

 

Cigi Mustafa Kemal'i seviyor ama Kemalist degildir.Yok böyle bir sey fakat birilerinin inadina ara sira kendimize "Kemalist" dedigimiz de oluyor...

 

Eee ne yapalim yani simdi?Kemalist olmakla, Stalinci, Leninci, apocu olmak arasinda daglar kadar fark vardir...En azindan Anadolu insani icin ömrünü hice saymis herkesin kabul ettigi son yüzyilin lideridir.

 

Yahu ben bu adami sevmeyecegim de kimi sevecegim?

 

Moderatör arkadasimizi da daha fazla üzmemek icin Mustafa Kemal'i sevenlere saldiranlara bir daha "yavsak düsünceliler" demiyecegim.

 

"Kaypak düsünceliler" diyecegim. :)

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Moderatör arkadaş bizleri yanlış anlamış.

Biz burada birilerini kötü bir dille yeriyorsak bunu, onların Atatürk'ü sevmedikleri için yapmıyoruz.

Sever ya da sevmez, bu kişinin bileceği iştir.

Hem sonra biz "Atatürk'ü sevelim" dediğimiz anda bu adamlar 180 derece dönüp "evet, haklısın, sevelim" diyecek de değiller.

 

Şu "Atatürk'ü sevmek" sözünü biraz daha açalım.

Bizim Atatürk'ü sevmekten anladığımız, en yalın ifadesiyle: Atatürk ilke ve devrimlerini bilmek ve korumaktır.

Bu devrimlerin önemi bilmek ve onları her ne pahasına olursa olsun savunmak ve ileri taşımaktır.

Bu önemli demokratik, aydınlanmacı kazanımları Atatürk'ün şahsından çekip aldığımızda geriye ne kalırdı ki?

Sarı saçlı, mavi gözlü, yakışıklı ama sıradan bir adam kalmaz mıydı?

 

Öyleyse, biz Atatürk'ü sevmekten, O'nun işaret ettiği ilkeler ışığında yurdumuzu sevmeyi anlıyoruz.

Yani, O'nu fiziksel özellikleri için veya başka bir kişisel niteliğinden ötürü seviyor değiliz.

Dikkat edelim: biz burada Nihat Doğan'ı sevmeyi ya da sevmemeyi tartışmıyoruz kardeşim.

Biz burada, ismini dünya tarihine altın harflerle yazdırmış, tarihin en büyük devrimcisinin ilkelerinin sevilip sevilmediğini tartışıyoruz.

 

Bu açıklamalar ışığında, bilinmeli ki, kimseyi Atatürk'ü anlamadığı halde Atatürkçü geçindiği için takdir etmeyeceğimiz gibi "Atatürk'ü sevmek zorunda mıyım" masum itirazınun altına gizlenen ve türlü iftira ve çarpıtmayla insanları yanılmaya çalışan şarlatanlardan da lafımızı esirgemeyiz.

 

Yukarıda, Atatürk'ü sevmeyenlerin astıkları iletileri okuyup incelediğinizde, yakın tarih bilgilerinin kasıtlı olarak çarpıtıldığını göreceksiniz.

Buyrun okuyun ve tarafsız gözlerle olayı değerlendirin.

 

Ama daha da anlamadıysanız, biz de gerçekleri getirir gözünüze sokarız.

Link to comment
Share on other sites

Guest DİRİLİŞ

Moderatörümüz haklı.

 

Kişilerle değil, fikirlerle uğraşma becerisini gösterebilmeliyiz. Ayrıca da üslubumuza dikkat etmeliyiz.

 

Bu konularda taviz verilmeyecektir.

 

Mantık,

 

Sen burada kişileri fikirlerinden nasıl böyle belirgin hatlarla ayırabiliryorsun?

Yani, bir iletinin fikre değil de kişiye yazıldığının kıstası ne?

 

Burada kimse gerçekte birbirini tanımıyor bile ve kişilerin birbiriyle uğraştığını ileri sürmenin temeli yok.

Adamın yazdığına bakıyor ve ona göre bir yanıt veriyorsun hepsi bu.

 

Ayrıca, çoğu forumda, bir kişilik ya da özgün bir fikir ortaya koyabilecek olgunlukta katılmcıdan da söz edilemez.

Birçoğu bunalımda, kaybolmuş gençlerden oluşuyor forumların.

Hapçısı, uyuşturucu bağımlısı, kedi kesen psikopatı, toplum dışı kalmış meczubu ne ararsan var.

Ama okuyup öğrenebileceğin çok az üye var.

Bunların da çoğu yine sağdan soldan gördükleri ile kendisini kabul ettirmeye çalışan yarım yamalak fikir sunan tipler.

 

Şimdi bu gerçekleri ifade etmekle kişilerle mi uğraşmış oluyoruz?

 

Tersine bu bir gözlemdir, bir nesnel tespittir.

 

Yakınlarda Koşaner bir açıklama yaptı:

 

"Alternatif Tarih Yazılıyor"

 

dedi.

 

Son yıllarda piyasa sürülen kitaplarda, köşe yazılarında, kim tarafından finanse edildiği bilinmeyen ya da bilinmezlikten gelinen kimi gazeterlerde bu gayreti görmemek için kör olmak gerek.

 

Şimdi; bunları yazınca kişilerle mi uğraşmış oluyoruz.

 

Bu sistemli çabayı deşifre etmekle ego tatmini mi yapmış oluyoruz?

 

-------------------------------------------------------------------------------

 

Fikirlerle savaş, kişilerle de savaştır.

Çünkü fikirler kendiliklerinden var olup münferit nesneler gibi dolaşmazlar.

Fikirler kişlerin içinde yaşarlar.

Tutarsız, yanlış, hastalıklı fikirler, hasta insanların içinde yaşarlar.

Bu salgın hastalıkla mücadelede, elbette hastalarla da uğraşılacak, karantina uygulanacaktır.

Ta ki kişi hastalığından kurtulup toplum sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkıncaya dek.

Yeryüzünde başka bir tedavi yöntemi yoktur.

Link to comment
Share on other sites

Adminimiz de, moderatörümüz de haklilar.Onlara istemeyerek olsa da ugras verdigim icin özür dilerim.

 

Bazi laf anlamaz parayonaklarin anladiklari dilden yazmak bazen kacinilmaz olmakta fakat bu bir bahane degildir.

 

Sevgili Cigi;

 

Bilimsel Felsefe'de absürdlüklerine hatta hakaretlerine tahammül ettiğimiz Cemozen karşısında Diriliş'i düşünüyorum da; "Vay haline Cemozen'in!" diyorum.

İkisini Ateistforum'da karşı karşıya getireceksin. Bence tartıştıkları başlığın 5'er mesajlık ömrü olur. Başlık kilitlenir, ikisi de şutlanır. :lol:

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Mantık,

 

Sen burada kişileri fikirlerinden nasıl böyle belirgin hatlarla ayırabiliryorsun?

Yani, bir iletinin fikre değil de kişiye yazıldığının kıstası ne?

 

 

Diriliş haklı.

Doğru diyor.

 

Yani bir insana bu tür forumlarda düşüncelerinden dolayı "yavşak düşünceli" demek serbestse, pekala kendisine "yavşak, g.t, kocakafa, kişiliksiz, at, eşek" filan da denilebilir. Birine izin verip diğerini yasaklamak çok saçma.

Yanlış anlamadıysam moderatör arkadaş bana eğer yavşak bi düşünceyi desteklemişsem karşıdakinin bana yavşak düşünceli demesinde bir sakınca olmadığını söyledi, çünkü orda beni değil düşüncemi hedef alıyomuş. Böyle olunca herşey missmiş.

En iyisi oturup bi liste hazırlayın, hangi düşüncelerin yavşak düşünce olduğunu yazın. Biz de ona göre hareket edelim.

Mesela benim için de kemalist düşünce kafası "b.kkafa" olabilir, daha ilk iletimde b.kkafalılar dersem olmaz ama di mi? Hoş sonraki iletilerde de dememem gerekir eğer işin b.ku çıksın istemiyorsam.

 

Yani bence, siz en iyisi en baştan şu yavşaklı bilmemneli konuşmaları hepten bi yasaklayın. Bu adamlar kim ki bunların yavşak düşünce dediği şeyleri doğru kabul edip bana yapılan yavşak düşünceli yakıştırmasını kabul edip, hoş görücem. Valla forumu ciddiye alıyor işi dalgaya vurmuyosam o lafı bu ibibiklere yediririm misli küfür ederek. Herkes aynını yapar.

 

Ben artık zaten yazmayı düşünmüyom burda (forum yönetimi ile ilgili değil moderatöre küslüğüm geçti, ama bu cigiye migiye çok gıcık oluyom kendimi kontrol edemeyebilirim diye, iyilikten imsaniyetlikten hep yani, bi de konuşma isteği misteği kalmadı)

ama işte diriliş haklı, ya bu adamların "ben ona demiyom düşüncesine diyom" gibi dangalakça bi bahaneyle millete saldırmalarının en baştan önünü kesin, ya da göstermelik girip "ama hakaret etmeyelim şeyy" demeyin salıverin gitsin.

Link to comment
Share on other sites

Sevgili Cigi;

 

Bilimsel Felsefe'de absürdlüklerine hatta hakaretlerine tahammül ettiğimiz Cemozen karşısında Diriliş'i düşünüyorum da; "Vay haline Cemozen'in!" diyorum.

İkisini Ateistforum'da karşı karşıya getireceksin. Bence tartıştıkları başlığın 5'er mesajlık ömrü olur. Başlık kilitlenir, ikisi de şutlanır. :lol:

 

Haklisin sevgili Pante, fakat biz sabirla misafir okuyucular icin bilgisizlerin ve yanlis bilgilere sahip olanlari desifre edilmesi yolunu tercih etmekteyiz.

 

Beyinleri cipslenmislerin, Kemalizm, Kemalistlik diye bir seyin olmadigini dahi bilmeden yazilarin sahiplerine saldirmalari housumuza gitmekte. :)

 

Ateistforum ve düsüncedünyasina dadanan sanalin sapik trolleri Bilimsel Felsefe'de yazamazlar.Dolayisi ile kardes sitelerimizi bogmaya calisan beyinleri gelismemis manyaklara hak ettikleri yanitlari vermeye calismaktayim fakat onlarin seviyelerine inmekte bir hata.

 

Senin bilgi ve birikimine yanit veremeyen dangalaklar sana karsi saldirma hakaret küfür yolunu secmeleri sabrimi zorlamakta.Bu manyaklari sanalda degilde canli olarak karsimda görmek isterim.

 

Dolayisi ile her köyün bir tane deli devesi olmasi da normaldir. :)

 

Fakat düsüncedünyasi sitesinin admini ve moderatöründen tekrar özür diliyorum.Bir daha sapik düsüncelere "yavsak dúsúnceli" demiyecegim.

Link to comment
Share on other sites

Bu manyaklari sanalda degilde canli olarak karsimda görmek isterim.

 

 

Cigi tüm mallıkların bir yana, çok merak ettim beni canlı olarak karşında görsen ne yapacağını

Yani forumda yaptığından farklı olarak ne yaparsın? Niye görmek istiyon?

Tarif vereyim, 165 boylarında 45 kilo ağırlığında öyle çok sert bi tipi olmayan 23 yaşında biriyim.

Mesela karşılaştık ikimiz de birbirimize doğru yürüyoz, canlı gördün beni.

Ne yaparsın?

Yavşak düşünceli şu bu mu dersin? Onları burda da diyebiliyon zaten.

O zaman ne?

Ne olur yani canlıyken, döver misin?

Erkek olduğunu düşünürsek muhtemelen sana göre çok cılız kalacak bi kızı dövebilip dövemeyeceğin ayrı mesele, tam olarak merak ettiğim şey yer mi maçan?

 

Bir alemsin cigi sen alem içinde.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...