Jump to content

berguzar

Members
  • İçerik sayısı

    31
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    1

berguzar last won the day on 24 Eylül 2013

berguzar had the most liked content!

Sitemizdeki itibarı

8 Neutral

berguzar hakkında

  • Doğum günü 21-05-1965

Profile Information

  • Gender
    Female
  • Location
    ANKARA

Son profil ziyaretçileri

2.828 profil görütülenme
  1. Yetişkin olma yaşı 40 tır. Üreyebilmek yetişkin olduğun anlamına gelmez. Yetişkin kelimesi kemale erme ile aynı anlamı barındırır. Merak edenler kuranda ahkaf 15 e bakabilir.
  2. Bilimden kasıt pozitif bilim ise bilim denen birşeyden hiç bahsedemezsin bu söylediklerinden sonra sevgili arkadaşım. Doğada 3 rakamı yoktur. Bu insanın algısı ve anlaması için bir soyutlamadır. Sen bu savunduğun bilimi sayılar olmadan yapamazsın ama doğada zaten rakam yokki. E nasıl oluyor şimdi, doğada olmayan şeylerle açığa çıkardığın bilgi bilim oluyor ama ben bunları söyleyince sen felsefe yapıyorsun bu bilimin konusu değil diyorsun. 3 rakamı da felsefenin konusu o zaman. Bunun aksini kimse iddia edemez. Doğada ağaç vardır, insan vardır, maymun vardır, kuş vardır. Sen onları anlamlandırmak için 3 ağaç, 5 insan dersin. Ama doğada 3 de yoktur, 5 de yoktur. Doğada olmayan rakamı soyutlama ile bilime dahil edip, bunun üzerinden bilgi açığa çıkarmayı bilim diye niye bize sunuyorsunuz? Tıpkı senin bana itiraz ettiğin şeylerden dolayı bende sana bunları yazıyorum. Ve sonra Tanrı felsefenin konusu deyip beni minderin dışına attığını iddia ediyorsun. Ben Tanrı için tek ve mutlak güç diyorum. Şimdi senin şu cümlene bir bakalım. Senin Tanrın kimmiş? ** Insanoglu kendini sorgulamayoluyla, kendi insan zihniyeti ozune dondukce, kendi disinda bir guc aramayacak ve tum numenal degerlerin sadece kendinde oldugun un bilinc ve farkina varacak. ** Yukarıda bir iletide ne dedim? İnsan ya İbrahimin Tanrısına Tanrım diyecek, yada kendi yarattığına/kendisine. Şimdi sen bana bu cümlen ile kendi kendinin Tanrısı olmadığını nasıl ispatlayacaksın? Selamlar...
  3. Kuranda İbrahim peygamberden bahseder. Önce güneş benim Tanrım olmalı demiş sonra ay çıkınca, batanları sevmem demiş. Sonra ay benim Tanrım demiş, güneş çıkınca kaybolanları sevmem demiş. Yani bu sorgulama sürecini tıpkı senin yukarıda anlattığın süreci bu şekilde yaşamış ve kuranda bu bize bu şekilde anlatılır. Sadece doğaya bakmış, yanındaki insanlar ile beraber yaşamak zorunda olduğundan doğanın olduğu gibi yöntemleri ile en uygun sosyal modeli ortaya çıkarmış ve koymuş. Vahiy bize bunu diyor zaten. Yani bu senin dediğin yeni birşey değil ki. Dolayısı ile Tanrı denen kavram insanın yaptıklarına elbet karışır. Karışması da en doğal olanıdır. Nasılki yağmur yüklü bulutlar bir şekilde o yağmuru bırakmak zorunda ise, bu sebep sonuç döngüsünde işleyen bir süreç ise bizim inandığımız ve evrenin tek sebebi olan Tanrının da insana müdahalesi kaçınılmazdır. Ama o insana müdahaleyi hep iyiden ve olumludan yana yapmasını ister. Ama Tanrı bana şunu öldür dedi diyenleri de sallamamasını ister. Benim bir yeğenim var, 9 aylık. Felaket bir çocuk, zapt etmek mümkün değil. Onu gözlediğim zaman acıkınca ağlıyor, bunalınca ağlıyor. Onu doğaya bıraksak ve farzetsek ki tek başına yetiştin yaşına gelene kadar ölmeden hayatta kalacak, muhtemelen konuşmayı bilmeyecek. Ama o ortamda bile yaşadığı diğer canlıların kafasına zevk olsun diye bir taş attığında inan bunun kötü birşey olduğunu bilecek. O öyle kodlandı çünkü, tıpkı diğer canlılar gibi. Ama kendine homo sapiens sapiens diyen insan türü, yani farkında olduğunun farkında olan adam bunlardan daha fazlasını yapıyor. Sırf çıkarı ve egosu için. Tanrıyı öldürmek bu bağlamda bir işe yaramaz. Bence Tanrıyı kendi çıkarı için kullananları bertaraf etmektir doğru yol. Neden Tanrıyı öldürmek işe yaramaz, bu seferde senin yukarıda kendi ilahlığını bilmeden ilan etmeler ortaya çıkacak. Yani Tanrı ölmez. Tanrı her zaman var olacak. Ya İbrahimin Tanrısına var diyecek insan, yada onu dışlayıp bilerek veya bilmeden ben Tanrıyım/kendi kendimin Tanrısıyım diyecek. Velhasıl durum bundan ibaret. Selamlar.
  4. Hiçbir şey anlamadım. Sen insan dışına çıkamazsın, insanlık dışına da çıkamazsın. Çünkü bunun daha ne demek olduğunu ve nasıl birşey olduğunu dahi bilmiyorsun. Sen insansın çünkü. O zaman da şu cümleyi hiç kuramazsın. ** Ben se bunun insandisi ve insanlikdisi oldugunu ortaya koyuyorum ve insan ve insanligin zihniyeti adina sorununu ortaya koyuyorum. *** Selamlar, sevgiler...
  5. Sevgili evrensel insan, Seni yanlış anlamamış isem, herşeye insan isim vermiştir/soyutlamıştır/kavramlaştırmıştır söylemi üzerinden bir tartışma yapıyorsun. Halbuki ben sadece onlardan/olduğu gibiliğinden bahsediyorum diyerek savunma yapıyorsun. Ama bu çok yanlış bir tartışma yöntemi. Sen bizden gayri bir mahluk değilsin ki? Sen insan isen bu eleştirdiğin yada tartıştığın konunun dışına kendini nasıl/hangi gerekçe ile çıkarıyorsun? Ki tüm söylemlerine rağmen, senin kendini o çemberin dışına çıkarman imkansız. Bana göre o çemberin dışında bir tek varlık var, Tanrı. Tabi o da nesne cinsinden değil, bilinç cinsinden. Sen yeni Tanrı mısın?
  6. İnsan bildiği kadar vardır, bildiğiyle vardır demeye getirmişsin biraz. Yani bildiğiyle yetinmek derken. Niye yetinsin ki? Bu herşeyden önce insanın gelişimine bir sektedir bence. Ayrıca söylediklerin benim teistik söylemlerim gibi ön kabüllü. Üzülerek böyle yani. Ben de tam aksini tek gerçek Tanrıdır, doğa onun işleyiş ve eylem alanıdır, doğaya bakarak insan kendini geliştiremediğinden dinler doğru uygulanmaz. Uygulamadaki yanlış dinleri doğru din diye kabul edenler, ön yargılılardır diye düşünüyorum. Çünkü insan salt madde değildir, daha önce de söyledim. Papatya benim papatya olduğum ile zerre kadar ilgilenmez, bunu biliyorum. Çünkü ondan bana dair bir tepki alamıyorum. Ama papatyanın papatya olması beni ilgilendiriyor, maddenin dışında bir boyutu var. Salakça bile olsa seviyor-sevmiyor yapıyorduk bir zamanlar. Yani papatya sadece bize maddeyi çağrıştırmıyor. İnsan böyle kurgulanmış bir makina. Bunu evren böyle kurgulamış de, bende Tanrı diyeyim, ikimizde aynı şeyden bahsederiz. Zerre kadar fark yok yani bu iki söylemde de... Selamlar...
  7. Çünkü, deminde dediğim gibi insan olgularla bilim yapar ama bu olguların yansımasıdır insanın hayatına anlam katan, biçim katan, değer katan. Yani insan böyle bir makinadır. Dolayısı ile hep merak eder ve hep bilmek ister. Bilimsel duruşla teoriler-kuramlar üretiyoruz ama bunlarda bir noktadan sonra metafizik oluyor. Bilim kendisinin bu metafizikliğini kabul etmiyor. İşte ben buna sitem ediyorum aslında. Selamlar.
  8. Sevgili arkadaşım, Bilim başlığında konuştuğumuz konuya paralel yazıyorum bunları. Dediklerine katılıyorum ama iş inanç kısmına girince bir sebepin varlığı ile bu fizik bilgileri pekiştirmek metafizik, bir sebebin yokluğu ile bu fizik bilgilerini pekiştirmek de metafiziktir diyorum ben. Neyse tartışma ilerledikçe zaten yazarım düşüncelerimi.
  9. Bütün bilimsel kavramları işimize geldiğimiz gibi kullanıyoruz ve bu da bizi çok büyük yanılgılara sürüklüyor. Elimizde big bang e dair veriler var ve aksi ispat edilene kadar bu teori gerçek deniliyor. Kabul. Ve yine burada big bang öncesine dair kuramlar var. Ama bizim fikiz algımız ve bilgimiz big bang i bile doğrulayamıyor ki, ondan öncesi bilimsel olsun. Dolayısı ile zaten çok çok geriye gittiğimizde metafizik konuşuyoruz ama bunları dillendiren bilim adamı olunca bilimsel diyoruz. Kendimizi kandırmayalım.
  10. Bence evrendeki her sesin her canlıda bir yansıması/karşılığı var. Yani müziğin ortaya çıkması olmazsa olmazlardan biriydi diye düşünüyorum. Bu arada Asturum, o verdiğin linki çevirsen. Bizde okumuş oluruz. Herkes sen gibi imkanlara sahip değil.
  11. Selam sevgili evrensel insan; Verdiğin örnekten gidecek olursam, bu tünelin bahsettiğin hiçbir emaresini bilmiyorum ama sadece yürüyorum. Tamam, kabul. Yürüyorum zaten. Ama bu tünelin başının-sonunun nerede başlayıp ve nerede biteceğini bilmiyorum, bu tünelin sonuna doğru ne şekil alacağını bilmiyorum, bu tünelin başından hemen sonrasının şeklini bilmiyorum. Tamam, bunların hepsine kabul. Ama çok çok iyi bildiğim-iz bir şey var. Biz bu tünelde kısa bir an için olacağız. Anlatabildim mi? Ve bunu hepimiz biliyoruz ve inkar etmemiz mümkün değil. Buda mı fenomen? Bence değil. Bu gerçeğin ta kendisi. Şimdi bu dediklerimden sonra, bu tüneli var eden Tanrı, içine bir kısmında bizi yolculuk edelim diye koyan Tanrı, tünelde karşılaşacağımız durumlara göre eylem üretmenin yollarını gösteren de Tanrı (zira bu tünelde yalnız yürümüyoruz) ve biz bunları bilerek bu tünel hakkında kesin bir bilmeye hiç bir zamana ulaşamayacağımızı bilmemize rağmen, tünelde varlığımızı gösterdiğimiz o anlık zaman diliminde madde ve mana bir arada yaşasak güzel olur diyorum ben. Ve bu dediklerinden sonra sen diyorsunki: Ben bu tüneli çözerim, benim işim bu tüneli boydan boya kat etmek. Gerisine karışmam. Yani Tanrıyım ben diyorsun, yada ilahlığa soyunuyorsun. Bilimsel olmak güzeldir ama bundan öte bilimsel olmakla beraber realist olmak sanırım insan içi daha faydalıdır. Yoksa ona fenomen, buna fenomen dersem sen de fenomensin. Sen kendine evrensel insan diye noktayı sen koymuşsun, hani senin virgülün diye sorarım. Değil mi? Bu gerçek ise çok feci. Benim kardeşimde NDT sektöründe, oradan biliyorum. Ayrıca yazdıklarınızın tümüne katılıyorum. İşte böyle diretmeler yüzünden aradan mana yani diğer bir adıyla duygusallık çıkınca insan bir acımasıza dönüşebiliyor. NDT sektöründe çalışan kardeşime diyorlar ki patronları, dozun fazla çıkarsa seni işten çıkartırız. Halbuki bu işi yapan insanın bu işin en iyi ayrıntılarına kadar bilmesi gerekir. Sen yukarıda ısrarla diyorsunki elektrik çarpar diye kısıtlamayın, yürüyün, elektrik çarpar derseniz ona nokta koyarsınız. Ya iyide elektrik çarpıyor işte, elektrik çarpar, şöyle böyle korunmalı ve bununla ilgili bilim üretmezsen insanlığa faydalı olamazsın diye düşünüyorum. Ayrıca bunları yazıyorum ama senin çok ama çok iyi niyetli, tüm insanlık için kahrolabilen bir kalbin olduğunu çok ama çok iyi biliyorum. Lakin bu savundukların bu yüreğin ile pek örtüşmedi. Bunu da demeden edemedim. Ve tüm bu yazılanlardan sonra en net tabir ile tavuk-yumurta sorusunu horoza sormuşlar ve horozda ben işime bakarım, gerisine karışmam demiş diye noktalamış ya. Biz hep yürüyelim diyerek horozlanmanın insanlığa bir katkısı olacağını da düşünmüyorum demek istiyorum yine üzülerek. Selamlar... Sevgiler... Saygılar...
  12. Güzellll. Çok beğendim bu cümleleri, yeniden okunsun istedim. Bu cümleleri biraz teist argümanlarıyla açayım istiyorum, umarım becerebilirim. Dini terminolojide hayat kelimesi HAY'dan (yani diri olan demek)gelir. Bu da yukarıdaki arkadaşın cümlelerinin teistik sonucu olarak bizi sürekli diri bir varlığa götürür. Buraya kadar yazılanlara bakınca insanın bilmesinin deneye ve gözleme dayalı olduğunu gördük. Evet, bilgi böyle açığa çıkar ama insan bundan daha fazlasını merak etmiştir ve bilgisinin nihayetine birşey de koyar. Çünkü akıl ya da duygusal kısım böyle dolar. Bir de şunu demek istiyorum. İnsan hakkında hiçbir bilgisi olmadığı bir şeyi düşünemez. Mesela ben desemki : oburuntutumamanınkokorimbo, biliyor musun? Cevap: Hönk. Çünkü buna dair en ufak bir emaresi bile yoktur. Ama Tanrı öyle değil. Zamanla Tanrı fikri gelişmiş ve değişkenlik göstermiştir bu da insanın bilme sürecinde üstüne birşeyler koyarak yol aldığını gösterir. Yani özetle salt bilme insana yetmez. Karşımızda bir çiçek var, papatya. Hepimiz bunun papatya olduğunu biliyoruz. Ama onun papatya olduğunu bilmek bizi doyurmaz. Ne güzel papatya, sarısı ne güzel, güzel kokuyor gibi tanımlamalar olmazsa papatyanın papatyalığı bizi zerre kadar ilgilendirmez. Çünkü insan böyledir. İşte burada bir üst akıl/bir üst boyut devreye girer ve biri bunu diri olan Tanrının eylemi der evrene. İşte burada ego devreye girer ve biri buna Tanrıya gerek yok, bak papatya orda öylece duruyor der. Yani ben böyle düşündüm bu başlıkta okuduklarımdan sonra. Sevgiler...
  13. berguzar

    AYFAT!!!

    Okuduğum bir kitapta aynen şu paragraf yazıyordu. Okuduğumda önce yüksek sesle güldüm, sonra kendi gülüşümden utandım, çünkü bunda gülünecek değil, ibret alınacak bir durum vardı. Paragrafı eksiksiz olarak aktarıyorum; “Fiziksel makyaj çok mühim değil, asıl tehlike olun zihinsel makyajdır. Bir kadın ya da erkek ruhunu boyamaya, kendisi olmaktan uzaklaşmaya başlamışsa feci son onu orada öylece bekliyor demektir. Fiziksel makyajda ruj olarak tasarlanan o boya üç aşağı beş yukarı her dudağa uygundur; ancak hiçbir insanın tasarlamaya güç yetiremeyeceği fikir makyajı bir başkasında emanet gibi duracaktır. Ayşe hanım gibi düşünmeye, onun gibi konuşmaya başlamak insanı kendi benliğinden uzaklaştıracaktır. Ayşe hanıma benzemeye çalışan Fatma hanım, sonuçta ne Aşye olacak ne de Fatma. O artık başka bir yaratığa dönüşecektir, Ayfat. Geçenlerde bir sabah işe giderken 75 yaşının üstünde olduğunu yüzündeki çizgilerden ve elindeki bastondan tahmin etttiğim bir hanımefendi gördüm. Bana doğru yürüyordu ve sanırım tam önümden geçecekti. Ben kırmızı ışıkta beklediğim esnada. Çok şık bir tayyör giymişti, tayyörüne uygun bir şapkası vardı. Elinde çantası ve çantasıyla uyumlu ayakkabıları. Hafiften kadınsı makyaj da yapmıştı ve güzel bir kırmızı ruj vardı dudaklarında dikkat çekici. Yüz ifadesi ise nötr değildi. Hele hiç asık suratlı değildi. Güneşli bir hava olmamasına rağmen gözleri ışıl ışıldı. Belliydi ki hayatı sevgi ile geçmiş biriydi. Çünkü başka bir göz sahip olamaz o bakışlara ve o bakışın sunduğu manaya. Dayanamadım ve tam yanımdan geçerken eğildim dedimki kendisine.” Ne kadar hoşsunuz hanımefendi, gönlüme güneş gibi doğdunuz sabah sabah, ömrünüze bereket.” Şaşırdı, kısa bir an durakladı ve dedi ki: ” O sizin zarifliğiniz”. Ben ise zarif değildim, sadece insandım ve sadece o insanda gördüğümü kelimelere dökmüştüm. Dünyada, aynı şartlarda iki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile bağ oluşturduğunda mutlak surette su meydana gelir. Bu değişmez bir fizik bir yasadır. Benim inancıma göre Tanrı bu evreni belli yasalar sonucu oluşturmuş ve bu yasalara kendi de uyarak tutarlılık göstermiştir. Tutarsızlık olsa idi bu iki elementin sevişmesi sonucu bazen su, bazen amonyak olabilirdi, ama olmuyor. Ve yine benim inancıma göre, gözlemlediğim evrende sevgi temelli her iş yeşerir ve dal dal boy verir. Nefret temelli her iş ise çorak toprak gibidir. Ve yine benim inancıma göre Tanrı sevginin biricik ve yegane kaynağı olduğundan, insanı var ederken en çok sevgisinden katmıştır hamuruna. Bugün dünyamızı Ayfatlar kuşatmıştır. Kendimizi teslim ettiğimiz zihniyet bizi sevgi ile yoğurulmuş hamurumuzdan koparmış, içimizdeki bizleri ötekileştirerek, dışımızdaki başkalarının uşakları haline getirmiştir. Kölelik bitti diyenler ise çok yanılıyor demek istiyorum bu arada. Tez vakitte zihinsel makyajdan kurtulup kırmızı rujlarımızı sürmeye devam ederek bize sunulan özümüzü geri almalıyız. Bunu biz istemezsek o bize geri dönmez. Biz onu nerede yitirdi isek, oradan ayağa kaldırmak zorundayız. O gördüğüm hanımefendi eminim kendini bildiğinden beri öyle bakıyordu. Çünkü o bir şeyleri her ne pahasına olursa olsun yitirmemiş idi. Bu gözlerinden okunuyordu. Göz nurdur, nur ışıktır. Işık, sisteminin sahibinin her zerrede zuhur eden bir güzelliği ve özelliğidir çünkü. Gördüğünüz güzelliklere suskun kalmayın. Hepimiz susarsak, konuşmayan bir toplum, görmeyen bir toplum olur çıkarız. Ve nitekim de öyleyiz. Sabah işe giderken kaç tanemiz hiç tanımadığımız insanlara herhangi bir karşılık beklemeden tebessümle “günaydın” diyoruz. Bir insanın bir insan için dileyeceği tek gerçek iyilik-barış ve huzurdur. Biz bunu başka birine dilemekten kaçınarak aslında bize de dilenecek bir şeye kapılarımızı baştan kapatmış olmuyor muyuz? Olta balıkçıları bilir. Oltayı atınca balıklar “aaa ne güzel olta, iğnesi de pırıl pırıl parlıyor, hadi kendimi şu iğneye takayım da balıkçı beni tutsun, akşam karnını doyursun” diye oltaya gelmez. Balıkçı sabırla bekler nasibini. Balık oltaya takılınca yine sabırla sarar misinayı. İnsan sabrını yitirdikçe etrafından bi haber yaşar işte bizler gibi. Biz güler yüzle bir günaydın demeye sabretmeyi çoktan unuttuk ey insanlık! Özetle, evrenin sahibi bizim her tür mutluluğumuz için sistemi muazzam bir şekilde kurmuştur ve işleyişi bize emanet etmiştir. Siz sisteme ters yaparsanız, o da size ters yapar. Bunu sakın akıldan çıkarmayın. Öznesi insan olan herkese, mahsus selam ederim.
×
×
  • Create New...