Jump to content

Bilimin Felsefi Tabani Nedir?


evrensel-insan

Recommended Posts

Yapisal Bilginin Uc Cesidi

 

Epistemoloji, yani bilgi'nin felsefesi'nin; yapisal temelde uc cesit bilgi algisi vardir. Bunlar

 

Sosyal bilgi

Fiziksel bilgi

Mantiksal/matematiksel bilgi dir.

 

Bir kisi, dunyanin hangi cografyasinda ve hangi toplumunda dogarsa dogsun; kendisine yasam ve iliskilerinde, bulundugu cografya ve topluma paralel olarak sosyal bilgi (Etik icerikli, milli, dini, geleneksel, toresel, ahlaki, kulturel, siyasal v.s.) yonledirim ve yaptirimlinin "soyle yap/dusun, yapma/dusunme" temelli ogretileriyle beslenir.

 

Fiziksel bilgi ise, genelde okul, cevre, aile, medya v.s. den alinan ve icerik olarak; genelde tum dunya da ortak olan bir bilgidir. Yalniz burada, fiziksel bilginin; etik yonlendirim ve yaptirimlarinin dogrulariyla, "carptirildigini" da unutmamak gerekir.

 

Dunyanin neresinde dogar ve yasarsa yasasin, bir kisinin sosyal ve fiziksel bilgi disinda alabilecegi tek bilgi olan mantiksal/matematiksel bilgi ise, kisinin kendisini ne kadar birey bilincine tasidigina, kendi ve turunun varliginin bilincine ve farkina varmasina ve bir kimlik ve kisiligini, bulundugu toplumdan farklilasarak ortaya koymasina baglidir.

 

Bu ucuncu bilgi cesidi, birey bilinci almaya baslamis kisinin, kendisine verilen ve kendisinden dusunce ve davranis olarak uygulanmasi istenen, sosyal bilginin tabularindan, veri ve degerlerinden kendisini ne kadar soyutlarsa, o kadar mumkundur.

 

Cunku bu bilgi cesidi, sosyal bilgiyi, birey bilinci ile sorgulayabilen, degistirebilen, yenileyebilen v.s. temelli; sadece bireyin kendi kisiligine uyarladigi bilgidir.

 

Bu bilgi bireyin, kendisine verilen her turlu, sabit, sahipli, alisilagelmis, otomatiklesmis v.s. anlam ve icerikleri; kendi algisi ile anlamlandirdigi ve icerik verdigi bilgidir.

 

Bir birey, boyle bir bilgiyi neyin ne oldugunu ve kendisine nasil verildigini algiladikca, bilincine ve farkina cikardikca kisaca yaptirim ve yonlendirim yerine "serbestlige" eristikce, gelistirecegi ve kullanip, paylasacagi bilgidir.

 

Bu bilginin, dogal zihniyet ve dogal ego bunyesindeki yansisi; genelde, sosyal yetistirim olarak, bencil, ya da bananeci, bireyci ya da toplumcu basi ceken, ya da bir gorusu takip eden iceriktedir.

 

Buradaki en buyuk tehlike, yine nihilizmdir. Cunku bu bilgi, nihilizmin getirdigi yukumsuzlukleri, bencillige ve "benim icin hersey mubah" anlayisli akilciliga yonlendirir. Bu da bireyin "canavarlasmasi" demektir. Ya da birey, bir kenara cekilir ve "beni ilgilendirmez" diyerek, bananeci olabilir.

 

Halbuki, arzu edilen; bu bilginin, bireyin birey bilincini, insansal zihniyet ve tursel self ile bilinclendirmesi ve kendi birini, turu ile butunlemesidir. Bunu da saglayacak olan, bireyin bireysel bilincini, gunumuz bilim, bilimsellik algisi ve bilimsel metodun, notr algili ve disaridan bakisli gozlem, teori, teori test ve yeni gozlem ile yanlislanabilmesi, algi ve zihniyetiyle gelistirmesidir.

 

Aksi, bu bilginin; dogal zihniyet bunyesinde, teslim olan/alan temelli bir yansisi olacagidir. Ustelik, her teslimiyet, kendi bunyesinde; akilci, inancsal, dogrucu, tartismasal, ayrimci, bencil v.s. bir NOKTALAMA OLACAKTIR.

 

Iste bir bireyin, zihin ufkunu noktaladigi yerde; kendisi acisindan, teslim oldugu yerdir. Yani kendi algisinca, sorunun olmadigi, mutlulugun bulundugu, tatmin olundugu v.s. yerdir. Bu da gunumuz algisindaki, bilim, bilimsellik ve bilimsel methodun uygulanabilen zihniyet ve dusunce/davranisina terstir.

 

Iste bu ucuncu bilgi, bilim, bilimsellik ve bilimsel metod olarak her turlu yapisalligi ortaya surekli suregelen surec olarak sunarken; ayni zamanda sosyal ve ontolojik temeldeki fiziksel bilginin de yapisalliginin hem her yonuyle ortaya konumu, hem de bu yapinin insansal zihniyete gore, yapilanisinin nasil bir sorun icerdigini ve bu yapinin ne oldugunu, nasil algilanip, analiz ve kritize edilebilecegini ve curutulerek, nasil insan ve insanlik adina zihniyet ve dusunceleri olarak kok ve temellerinden yenilenecegini de veren bilgidir.

 

Acaba ulkemizde, kimler ve nasil bu bireye ozgu mantiksal/matematiksel bilgi uretiminin bilincine sahiptir, farkindadir ve de dusunce ve davranista uygulamaktadir?

 

Sonucta insanoglu turunun her konudaki, her turlu bilgi yenileyisi; bu ucuncu dusunceden cikar. Tarih, her konuda ve her alanda bu ucuncu bilginin yaraticilari ve onculeri ile doludur. Insani, onun insanligini, bilimi, teknigi v.s. ilerleten bilgi de bu bilgidir.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Yapici Bilgi ile Yapisal Bilgi Farki

 

Tarihin ve kulturun bir insanoglu yapimi oldugu algilandiktan sonra; ilk ortaya cikan mantiksal/matematiksel bilgi cesidi, toplumlari ve her turlu toplumsal yaptirim ve yonlendirimleri; IDEOLOJIK, AKILCI ve DOGRUCU temelde "degistiren/degistirmeye yonelen" bilgi olmustur. Genelde, etigin tum izmleri bu iceriktedir.

 

Mesela, marxizim; mantiksal/matematiksel bilginin, bir urunu olan bu AKILCI IDEOLOJI, olan yapinin, yeni bir yapiciligina ( social constructionism) tasimak icin ideolojisini ortaya atmistir.

 

Yapici bilginin, ortaya cikisi ve uygulanisi TOPLUMSALdir. Yani, bireye ve birey bilincine yer yoktur. O yuzden de oncu ve liderler eliyle, bulunan duzeni yikmaya ve kendi akilci dogrusuna paralel olarak, degistirmeye yoneliktir (proletarta diktatorlugu)

 

Bir cesit, toplum oncu ve ust yapi eliyle, bireysel bilinc almadan, onculerin mucadelesiyle degistirilmek istenmektedir.

 

Aslinda bakildiginda, bu tip akilci ideolojik dogrular, somutun degil; soyutun yani aklin bir urunudur ve bu akil ile toplumlarin tarihini degerlendirmekte ve tarihi degistirmeye yonelmektedir. SOYUT OLDUGU ICIN DE INANCSALDIR.

 

Kisaca, yapici bilgi; kendi akilciliginin inandigi dogrusunun yarattigi ideoloji ile toplumlari (onlarin bilinc ve farkindalik duzeylerini gale almadan ve birey bilincinin farkinda olmadan) onculeri eliyle ve icinde bulundugu toplumsal duzeyi devrim ile degistirerek, kendi akilciliginin inandigi dogrusunun ideolojik duzenini getirme cabasidir.

 

Zaten tarihe bakarsak, bu yapisal gelisim; tum tarih boyu tekerrur etmis ve yeni toplumlar, yeni etik yonlendirim ve yaptirimlar dogmustur. Bu, bugunde devam eden bir durumdur ve her birbirinden farkli akilci inancin dogruladigi ideolojiler (izmler), bu savasi vermektedir.

 

Halbuki yapisal bilgi, hem yukarida aciklanan yapici bilgiyi hic bir yapici bilginin icinde yer almadan ve notr algi ile gozlemler ve gozleminin insan ve insanlik adina sorunlarini ortaya koyar. Iste bu temelde, yapisal bilgi; yapici bilgi zihniyetine karsidir ve onun yanlisligini gozlemi ile dile getirir.

 

Yapici bir yerde, bireysel ve tasarimci akilciligin temelidir. Yani akilciligin dogruluguna inandigi bir ideolojinin pesinden gider ve onun icin mucadele eder.

 

Bu temelde, tum etik yonlendirim ve yaptirimlar, yapici akilciligin bir urunudur. Bu akilciligin once akilda, sonra da duzende sistemlestirdigi etik (milli, dini, toresel, mistik, efsanevi, kulturel, geleneksel v.s.) tabular, veriler ve degerlerdir. Buna metafizigin, ontolojik ve teolojik ideolojileri de dahildir.

 

Yapisallik ise, her turlu yapici bilgiyi disaridan ve notr gozlemler ve sorunlarini dile getirir. Ayrica, bilim bilimsellik ve bilimsel metodun yapisalliginin zihniyetini uygular.

 

Sosyal yapisallik ( social constructivism) ile sosyal yapicilik (social constructionism) zihniyet farki da burada yatar. Cunku yapisallik, bilimsel olmayan yapiciligin bozucusu, curutucusu ve tum resminin sorunsal ortaya koyucusudur. Bu farkta, dogal zihniyet ile; insansal zihniyet farkidir.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Nesnel ve Objektif Bilgi

 

Nesnel ve objektif bilginin, insanoglu oznesinden bagimsiz olamayacagini da, yapici bilgi adina eklemek istiyorum.

 

Sonucta her turlu bilgi algisi, insanoglu turune aittir ve insanoglu turunun soyutlamasi ile bu bilgi ortaya konur.

 

Burada bilimsellik farki ile inancsallik farki; soyutlamanin nerden basladigina baglidir.

 

Eger bilgi, Akil soyutuyla baslar (metafizik, ontolojik, teolojik ve etik), Aklin dogrusuna inandigi bu soyut bilgi, somutlasirsa, yani sistemlesir, urumlasir, kanunlasir ve duzen haline gelirse; bu bilgi, inancsal, ideolojik ve dogrucu bilgidir. Burada bilginin, temelinin ontolojinin, maddesi, dusuncesi, pozitifi, nesnesi, oznesi veya kavrami olmasi, onun soyutlamasinin, aklin soyutu ile somutlastigi gercegini degistirmez.

 

Eger bilgi, gozlem somutu ile baslar (burada gozlemlenenin ne oldugunun kesinliginden ziyade, fenomen kavrami kullanilir) ve gozlemin soyutu olan, teori, formul, tez, anti tez v.s. ile soyutlanirsa, bu bilginin bilimsel ve epistemolojik olabilmesi icin de, gozlemin ortaya koydugu soyut, teorinin v.s. test edilebilmesi ve yeni bir gozlem ile yanlislanabilmesi gerekir.

 

Iste buradaki en onemli fark ve bu farkin getirdigi olgu, herkesi baglayan ve tartismaya acik olmayan ve de evrensel onayi olan bilgi, yani EPISTEMOLOJIK TEMELLI BILIMSEL BILGIDIR.

 

Nesnel bilginin ontolojik degil de, epistemolojik sorununu ve insanoglu oznesinden bagimsiz olamayacagini, daha detayli algilamak icin;

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nesnel_bilgi

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Constructivist Epistemoloji-Yapilandirmaci Bilgi

"Türkçe kaynaklara baktığımızda constructivism kavramıyla ilgili bir uzlaşmanın

henüz gerçekleşmemiş olduğunu görmekteyiz. Kimi araştırmacılar constructivism kavramına karşılık oluşturmacılık (Kara ve Özgün-Koca, 2004; Baki ve Bell, 1997; Gürol ve Tezci, 2001; Asan ve Güneş, 2000; Kılıç, 2001; Yıldırım ve Akar, 2004; Kabapınar, 2004; Gürol ve Atıcı, 2001; Semerci, 2003; Yanpar-Şahin, 2003) terimini kullanırken kimileri de yapılandırmacılık (Köseoğlu, Budak ve Kavak, 2002; Yurdakul ve Demirel, 2004; Şaşan, 2002) ve hatta yapısalcılık (Aşkar Aktamış,Ergin ve Akpınar, 2003), yapıcılık (Alkan ve a., 1995; Deryakulu, 2001), inşacılık (Muğaloğlu-Aktürk, 2001), kurgulamacılık (çevrimiçi http://www.elma.net.tr) ve hatta birden fazla terimi bir arada yapısalcı(oluşturmacılık) (Koçoğlu ve Köymen, 2002; Turan, 2001) önermektedir.-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Konstr%...Frenme_teorisi)

 

Bu nedenden dolayi, yukaridaki numarasi verilen mesajlarin ve "yapisal" in "olusturmacilik-constructivism" olarak alinmasini oneriyorum.

 

Cunku bu konuda yapilacak her hangi bir Turkce kaynak basvurusunda, yapisal yerine olusturmacilik netice verecektir. Ayrica "yapilandirmacilik olarak ta henuz Turkce'de gecerli olmaktadir.konstrüktivizm'de kullanilmaktadir.

 

Yalniz, constructivism, constructionism, yani kurmacilik ile karistirilmamalidir.

 

Daha once bu baslikta aciklamaya calistigim, constructive epistemoloji, yani yapilandirmaci epistemoloji ile ilgili, internetten buldugum bir link, ana hatlari ile konu ile ilgili tarihi ve kavramsal bilgi iceriyor.

 

Buradan bir pasaj alintilayacagim. Eger konu ilginizi ceker ise, ve konunun daha bir netlige kavusmasi istenirse, o zaman gelen sorulara gore, yanitlar verebilirim.

 

Yapılandırmacılık (constructivism), Bruner (1990), Kelly (1950), Piaget

(1969), Von Glassersfeld (1993) ve Vygotsky (1978) gibi arastırmacılar tarafından etraflıca ele alınan (aktaran Young ve Collin, 2004), anlama ve bilgi konularına odaklanan epistemolojik (bilgi kuramsal) bir yaklasımdır (Savery ve Duffy, 1995).

 

Bilgi felsefesi olarak da adlandırılan epistemoloji, bilginin olanaklı olmasına,

dogruluguna, geçerligine, kaynagına, dogasına iliskin arastırmayı kendisine konu

edinen bir felsefe disiplinidir (Çüçen, 2001). Dolayısıyla yapılandırmacılık, tek bir

gerçeklik oldugunu ve bu gerçeklige ulasılabilecegini savunan indirgemeci

(reductionist) ve belirlenimci (deterministic) nesnelci (objectivist) paradigmadan farklı bir biçimde (Stead, 2004), mutlak gerçekligin, varsa bile, bilgisine ulasılamayacagını ve her bireyin yasantısal dünyasını bilissel süreçleri aracılıgıyla olusturdugunu öne süren bir epistemoloji olarak tanımlanabilir (Young ve Collin, 2004).

 

Yapılandırmacı görüsün ilk temellerinin, Socrates öncesi (Pre-Socratic)

filozofların “bilginin bilen tarafından olusturuldugu” fikriyle ve Socrates’in “Bilgi

Algılamadır” ifadesiyle, Demokritos, Anaksimenes, Anaksimandros ve Thales gibi

erken dönem Yunan filozoflarından dıs dünyanın bilgisinin mutlak oldugu,devinimle açıklanabilecegi (Thomson, 1997) ve bu bilgiye ancak deney yoluyla ulasılabilecegini savunan maddeci görüslerden belirgin biçimde ayrılmasıyla atıldıgı söylenebilir.

 

Bununla birlikte, bir bilgi felsefesi olarak yapılandırmacılık 18. yüzyılda yasamıs olan Napoliten felsefeci Giambattista Vico (1688-1744)’nun çalısmalarında belirginlesmektedir. Vico, Eski Italyan Bilgeligi (De Antiquissima

Italorum Sapienta, 1710, aktaran Copleston, 1996:162) baslıklı çalısmasında,

Descartes’in felsefesini elestirerek, “gerçekligin kuralı ve ölçütü onu yapmıs

olmaktır” ifadesine yer vermis ve bilmeyle yapmayı özdeslestirerek bilginin

dogasındaki öznellige isaret etmistir.

 

Diger taraftan, söz konusu temel önermeler, literatürde sosyal (social constructivism), bireysel (individual constructivism) ve radikal (radical constructivism) yapılandırmacılık gibi farklı bakıs açılarıyla ele alınan yaklasımların da temelinde yer alan önermelerdir (Brooks ve Brooks, 1999; Yurdakul, 2005).

 

Esasen, bu bakıs açıları yapılandırmacılık ekseninde yer almakla birlikte, farklı noktalara vurgu yapmaktadırlar. Örnegin, Piaget (1999)’nin ismiyle özdeslesen bilissel yapılandırmacılıkta (cognitive constructivism) bireylerin bilgiyi, deneyimlerini, bir bilissel analiz ve açıklama isleminden geçirdikten sonra yapılandırdıgı vurgulanarak, bilissel süreçler ön plana alınırken, Vygotsky’nin görüsleri etrafında biçimlenen sosyal yapılandırmacılıkta (social constructivism) bilginin sosyal uygulamaların ya da sosyal gruplar arasındaki etkilesimlerin bir ürünü oldugunu kabul edilmektedir.(Young ve Collin, 2004).

 

Ancak ne bireysel yapılandırmacılık ne de sosyal yapılandırmacılık birbirlerini dıslamamakta, aksine tamamlamaktadırlar (Nuthall, 1999; Kitchener, 2004). Nitekim ne Vygotsky bilginin yapılandırılması sürecinde bilissel süreçlerin önemini yadsımıstır (Nuthall, 1999); ne de Piaget bilginin yapılandırılmasında sosyal etkilesimi dısarıda tutmustur (Kitchener, 2004).-Alinti-

 

http://buje.boun.edu.tr/upload/reviz...3BDE2DBd01.pdf

 

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Yapinin Yapilandirilmisligi

Felsefenin, yapisal ve post yapisalligini, en acik ve net aciklayan cumle, epistemolojisinin cumlesidir. Bu cumle ayni zamanda epistemoloji ile felsefenin var ve ol temelli metafiziginin (ontolojik-teolojik-etik), bil ve bilgi temelli epistemoloji farkinida ortaya koyar. Bu cumle bana aittir ve matematiksel/mantiksal bir algi, bilgi, birikim, gozlem ve bilincin urunudur.

 

"structure is constructed" yani, yapi yapilandirilmistir (olusturulmustur)

 

Bu su demektir hersey bir yapidir ve yapisal olarak ancak algilanabilir.

 

Bu yapiyi yapilandiran ise, kendi yapisi da dahil; insanogludur. Onemli olan da yapilandirilmisligin ne oldugu degil; NASIL YAPILANDIRILDIGINI (OLUSTURULDUGUNU) ortaya koymaktir.

 

Iste constructionism ile constructivism de burada farklilasir.

 

Constructionism, bu yapilandirilmisligin ne oldugunu aciklamaya calisirken ve INSANOGLUNU BU YAPILANDIRILMISLIGA TESLIM VE MAHKUM EDERKEN; constructivism, bu yapilandirilmisligin ne oldugu ile degil; NASIL O OLARAK OLUSTURULDUGU, YAPILANDIRILDIGI ILE ILGILENIR ve YAPILANDIRILMISLIGI, OLUSTURULMUSLUGU NASIL TEMELINDE COZER, BOZAR, KRITIZE EDER VE ACIKLAR.

 

Bu konu ve bunun nasil elimine edilecegi, bundan nasil arinilacagi konusuda evrensel-insan zihniyetinin konusudur. Bu temelde de konu tamamen insan odakli, merkezli, faktorlu zihniyetin, dogal zihniyet temelli dogallastirilmis, yapilandirilmis ve olusturulmus koken ve temellerinin sorunsal ve evrensel ayniliktaki koken ve temelini, yani NOKTALAMANIN CIZIMSEL, SEKILSEL, GORSEL ACILIMINI ortaya koymaktadir.

 

Yani ve kisaca, ne "Dusunuyorum, oyleyse varim", ne "varim oyleyse dusunuyorum" aksine "varligimi ve dusuncemi dile getiriyorum" temelli varlik, dusunce ve kavram uclemi; ancak insanoglu faktorunu temel alir.

 

Ustelik, yapilandirilmisligin, olusturulmuslugun, yapilandiraninin ve olusturulmasini saglayaninin kim oldugu da, herturlu ve herbir yaraticinin (buna her turlu akilli tasarimcilik, programlayicilik v.s. de dahil) tekelinden kurtulup, insanoglu oldugu algisina verilmesidir.

 

Sonucta insanoglunun soyutlamasi temelli her turlu ortaya attigi aklin sinirini belirleyen verilerle tartismak ve ugrasmak yerine; bu verilerin kaynagi olan insanoglunu temel almak, bir suru soruna da isik tutacaktir.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Yapilandirilmisligin Cozumu

Benim, evrensel-insan zihniyeti olarak ne yaptigimi ve bu yaptigimin ne oldugunu, en son yaptigim her turlu degerlendirme temelinde, epistemolojik olarak acikliyorum.

 

Bunun ingilizcesi "deconstructivist epistemoloji" dir. Turkce tercumesi, su an bilinen ve algilanan kavramsal anlamiyla "yapilandirilmisligin (olusturulmuslugun) cozumu epistemolojisi (bilgisi) dir.

 

Bunun bir kac ana izahini veren cumleleri vardir.

 

Birincisi-everything is constructed- hersey, yapilandirilmistir.

Ikincisi-structure is constructed-yapi yapilandirilmistir.

Ucuncusu-construction is manmade- yapilandirma, insanoglu yapilandirmasidir.

 

Evrensel-insan zihniyeti ise, bu insanoglu yapilandirilmisliginin, evrensel ayniliktaki yapi ve isleyis koken ve temellerini sekilsel, cizimsel ve gorsel olarak ortaya koyan ve bu yapilandirilmis yapi ve isleyisin, sorunsal acilimini ve dokumunu, kokden ve temellerinden arinarak yenileyen, cozumsel olarak ortaya koyan insansal bir zihniyettir.

 

Yapilandirilmisligin cozumunun ne oldugunu algilayabilmek icin; once yapi ve isleyisin insanoglu eliyle, adina,ait ve icin olarak nasil yapilandirildigini da algilamak icin, en once yapi ve isleyisin mimarinin insanoglu oldugunu algilamak ve bu yapi ve isleyise insandisinda kalan ve yine insanogluna yansimasi ile algilanan ve insanoglu eliyle ortaya konan, herturlu ve herbir nenin, boyle bir mimarisi olmadigini da algilamak gerekir.

 

Bunun yaninda, teleolojik olarak; herhangibir amaci da, baska bir fenomende (dogada, evrende, dunyada, maddede, yaraticida, yaratilisda v.s.) aramamak, sadece ve sadece epistemolojik olarak ve tek ve de alternatifsiz olarak insanoglunda aramak oldugunu algilamak gerekir.

 

Ayrica bu yapi ve islerligini veren, her turlu yapilandirmisligin, siniri, kesinligi, sabitligi, sahipligi oldugunun algilanmasi ve bu siniri v.s. ortaya koyanin da insanoglu faktorunden baska bir sey olmadiginin da algilanmasi gerekir.

 

Herturlu insandisi temel ve bakis acisindan, insanogluna yonelmek gerekir.

 

Butun bunlar, insandisinin eliminesi icin gereklidir.

 

Insanlikdisinin elimineside, tamamen neyin insan zihniyeti, dusuncesi, davranisi, sistemi ve duzenine yakistiginin uydugunun ve ortada olan yakisiksizligin ve uyumsuzlugun ne oldugunun algisi ve bu yakisikliksizligin ve uyumsuzlugun sorununun algilanabilmesi, ortaya konabilmesi konusudur.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kodaman;

 

Sana izah edici ve aciklayici bilgiler verdim.

 

Eger okursan goreceksin ki, constructive epistemoloji ve benim deconstructive epistemolojinin, nesnellik, akilcilik, deneycilik temelli ontolojik yanasimlarla bir bagi yoktur.

Bu kadar aciklama yeterli olmazsa, ya da anlasilamayan bir yer olursa, belirtirsen; ordan devam ederiz.

 

Herhangibir seyin, yapilandirilmis olarak icinde bireysel olarak yer almadan ve konuyu oldugu gibi, resmiyle ve sorunuyla verebilmek icin de qua felsefesi gerekir.

 

Dolayisiyle, constructive epistemoloji vequa felsefesi, herseyin bir insanoglu yapilandirilmisligi oldugunu tum resmiyle ve sorunsal icerigiyle ortaya koyar.

 

Deconstructive epistemolojide, bu ortaya konan yaspilandirilmisligin yapi ve isleyisinin insansal zihniyet temelli insanoglunun dogal zihniyetinin insandisi ve insanlikdisi oldugunu verir.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger Kodoman;

 

Konu daha detayli algilansin diye, bazi alintilar ve linkler verecegim.

 

Bilimsel yöntem çeşitli yeni bilgi edinmek veya bilinen bazı bilgileri doğrulamak veya düzeltmek amacıyla, çeşitli fenomenleri araştırmak için ve geçmişte kazanılmış, öğrenilmiş bilgileri tamamlamak için kullanılan yöntemlerin bütününe verilen isimdir. Bilimsel yöntem(ler) gözlemlenebilir, deneysel (ampirik) ve ölçülebilir kanıtların belirli bazı mantıksal prensiplerle incelenmesine dayanır-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilimsel_y%C3%B6ntem

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilim

 

Burada madde degil, fenomenden bahsediliyor. Yalniz, fenomenoloji ideolojisi ile karistirmamak gerekir.Yukaridaki "duzeltmek" yanlislanabilirliktir.

 

Maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, madde ve maddenin hareketleri ile değişimleri haricinde hiçbir şeyin varolmadığına dair felsefî teori sistemidir.-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Materyalizm

 

Ontoloji ya da varlık bilimi, temel sorunu varlık olan felsefi disiplin. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varoluş" ayrımını; "Varlık vardır" ve "Varlık yoktur" fikirlerini tartışır.-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ontolojik

 

Natüralizm iki farklı felsefik görüşte incelenir:

 

Yöntemsel natüralizm (veya bilimsel natüralizm) ki bu epistemoloji üzerine yoğunlaşır: "Dünya üzerinde güvenilir bilgiyi edinmenin yöntemleri nelerdir?". Metafizik ve dini inançtan bağımsız, özellikle "bilgi" edinmenin pratik yöntemleriyle ilgili epistemolojik bir bakış açısıdır. Buna göre varsayımların doğal neden ve olaylara göre açıklanıp test edilmesi gerekir.[1] Gözlemlenebilir eylemlerin açıklamaları yalnızca doğal nedenlerle ilişkilendirildikleri sürece pratik ve faydalı olur (mesela "kesin işleyişler" buna örnektir, ama "şüpheli mucizeler" değil). Yöntemsel natüralizm modern bilimin temel prensibidir. Bazı filozoflar bu düşünceyi daha da genişleterek yöntemsel natüralizmin felsefenin de temel prensibi olduğunu söylemişlerdir. Bu bakış açısına göre bilim ve felsefe bir bütündür. W.V. Quine, George Santayana ve diğer bazı filozoflar da bu düşünceyi desteklemişlerdir.

 

Metafizik natüralizm, (veya ontolojik natüralizm veya felsefik natüralizm) ontoloji üzerine yoğunlaşır: Bu bakış açısı daha çok varoluş ile alakalıdır: var olan nedir ve var olmayan nedir? Natüralizm "tabiat vardır ve bütün temel doğrular tabiatın doğrularıdır."[2] metafiziki pozisyonuna sahiptir.-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nat%C3%BCralizm_(felsefe)

 

Yukaridaki link bazen cikmiyor. Cikan linkin arama sayfasina "naturalizm" yazip, cikan sayfadan, ikinci baslik "Naturalizm (felsefe)" yi tiklarsaniz, yukaridaki alintinin yer aldigi sayfaya ulasirsiniz.

 

Ben evrensel-insan zihniyetine, 1994 te basladim. Ozamanlar, ne K.Popper'in yanlislanabilirlik ilkesinden, ne universal pragmatics sembollerinden (x ve y), ne P. Kurtz'un qua felsefesinden, ne de yapilandirilmis epistemolojiden haberim yoktu. Deconstructive, yani yapilandirilmisligin bozucusu epistemolojisi ise benim kendi matematiksel/mantiksal bilgim dahilindedir. Ayni, x ve y nin acilimi gibi.

 

Evrensel-insan zihniyeti, herseye ve herbirseye yonelik evrensel/insansal/kavramsal/bilissel/insanmerkezci/bilimsel ve epistemolojik bir mentalitedir, yontemdir, metoddur ve kullanimbilim olarak ta, dogal zihiyet ve onun yapilandirilmis yapi ve isleyisine aykiridir. Yanlislama, cikarsama, negatif icerikli, ispat degil; curutme icerir. Curutme de, insan ve insanligi zihniyeti temelinde, epistemolojik, gozlemsel ve olgusaldir.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Evrensel-insan ortalığı boğmuş yine. :D

 

Bilimin felsefi tabanında bilgi değil, sezgi ve kuşku vardır.

İnsanoğlu bilmediklerini öğrenmek ister. Sorgular, araştırır, eleştirir.

Eğer bu merak deneylere, gözlemlere dönüşüp kanıtlar elde etmeye yönelirse bu felsefenin adı bilim felsefesi olur.

Dolayısıyla bilim felsefesi sezgiyle, kuşkuyla, sorgulamayla başlar.

"Bilim felsefesinin temelinde bilgi vardır" dersek yanlış olur.

Bilgi değil, bilgiye ulaşmanın yolları, yöntemleri vardır.

Tabi mevcut olan kanıtlanmamış bilgilerin de sorgulaması yapılıp onlar da kanıtlanmaya, kuramlaştırmaya çalışılır.

Ama esas olan bilinmeyenlerin bilinmesidir ki bunlara da bilimsel yöntemlerle ulaşılır.

 

Ulaşılamayan yani deneylenip gözlemlenmesi olanaksız bilinmeyenler için ise yapılan felsefeyi bilimle ilişkilendirebilmek için bilimsel felsefe olması gerekir, yani bilime dayanması, temelinde bilim olması gerekir. Örneğin materyalist olması gibi..

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Bilimin felsefi tabanında bilgi değil, sezgi ve kuşku vardır.

İnsanoğlu bilmediklerini öğrenmek ister. Sorgular, araştırır, eleştirir.

Eğer bu merak deneylere, gözlemlere dönüşüp kanıtlar elde etmeye yönelirse bu felsefenin adı bilim felsefesi olur.

Dolayısıyla bilim felsefesi sezgiyle, kuşkuyla, sorgulamayla başlar.

"Bilim felsefesinin temelinde bilgi vardır" dersek yanlış olur.

Bilgi değil, bilgiye ulaşmanın yolları, yöntemleri vardır.

Tabi mevcut olan kanıtlanmamış bilgilerin de sorgulaması yapılıp onlar da kanıtlanmaya, kuramlaştırmaya çalışılır.

Ama esas olan bilinmeyenlerin bilinmesidir ki bunlara da bilimsel yöntemlerle ulaşılır.

 

Ulaşılamayan yani deneylenip gözlemlenmesi olanaksız bilinmeyenler için ise yapılan felsefeyi bilimle ilişkilendirebilmek için bilimsel felsefe olması gerekir, yani bilime dayanması, temelinde bilim olması gerekir. Örneğin materyalist olması gibi..-pante-

 

Umarim yazilanlari okuyorsundur, gerci okumak da yetmez, algilamak gerekir. 1994'ten beri tum one surduklerimin bilimsel olarak ortaya konmasi ve benim bu konuda bilgilenmem ve birikim kazanmam en buyuk yardimcim. Oyuzden linkleri veriyorum. Gerci hersey algi, bilgi, bilinc temelindedir. Oyuzden kesinlikten yolacikanlarin algilamalari zordur.

 

Bilimin temeli gozlemdir, kuskusu ise, ortaya attiginin yanlislanabilir ve yanlislanana kadar epistemolojik olmasidir. Bilim bilgidir ve pozitiftir. BILIMDE BILINMEYEN YOKTUIR, BILINENIN YANLISLANABILIRLIGI VE YENI GOZLEMLERIN GETIRECEGI YENI BILGILER VARDIR.

 

Bilim SOYUTTAN BASLAMAZ, SOMUTTAN BASLAR. O yuzden de akilci degildir. Akli gozlemin getirdigi teori, tez, formul, hipotez uzerinedir.

 

Soyuttan somuta giden bilim degil; felsefedir.

 

Esas olan bilinmeyenin bilinmesi degil; bilinenin inanc olmamasidir.

 

BILIM ONTOLOJIK DEGILDIR, O CAG BITMISTIR. K.Popper,,Kuhn ve Feyerabend, bilim ve bilimsellikte ontoloji cagini kapatmistir. Cunku ontoloji varligin ne oldugunu kesin ve ispatli olarak ortaya koyar, bilim ise fenomeni gozlemler.

 

Iste tam da bu nedenden, ontolojiinanca ve INSANOGLU DUYUMUNA DAYANIR.

 

Bilimde ise, inanc yoktur KENDI DAHIL, INSANOGLU GOZLEMINE DAYANIR.

 

Oyuzden yukarida yazilan mesajlari iyi okumak ve algilamak gerekir.

 

Eger itiraz olacaksa da, bu itiraz, bilimsel olmalidir.

 

 

HERSEY BILGIDIR, BILGININ DISINDA BIR SEY YOKTUR.

Istersen son cumlemi tartismaya acik olmadigi halde tartisabiliriz.

 

Mesela, bilginin disinda ne oldugunu ortaya koymakla, konuya girebilirsin.

 

varlikta, gercekte, dogruda bir turevdir, bir bilgidir ve insanoglu yaptirilmisligidir.

 

Kisaca insanoglu disinda kalan ve insanogluna yansiyan gercegin (reality, truth degil), ne oldugu, anlam ve icerigi insanoglu yaptirilmisligi olan bir bilgidir.

 

Insanoglu olmadan, varlikta, gercek te, dogruda bilgi de ortaya konamaz. Bu epistemolojik olarak boyledir. Yarin, baska bir canli turu mesela bir maymun cinsi, soyutlamaya baslar, bu soyutlasma ile insanoglu ile bir dialog kurarsa, o zaman oturur tekrar dusunuruz. Bugun icin epistemolojik olarak insanoglu hem kendi, hem de kendine yansiyan allgiladigi ve kavramlastirdigi her sey icin alternatifsizdir.

 

Ustelik bu bilgilendirme, sadece insanoglu tarafli bir monologdur. Insanoglu eliyle ortaya konan, varligin, gercegin bu konuda bir soylevi, kabulu/reddi yoktur.

 

Cunku dialog, sadece insanoglu turu bunyesindedir ve monologdur.

 

Herseyin temeli olan insanoglu eliyle yapilandirilmis bilgi, epistemolojik olarak surekli suregelen bir surectir, yanlislanir, yenilenir, gozlem teoriye tasinir, teori test edilir, gozlem olgulasir ve gozlemsel yanlislanabilirligi baki kalir. Bu da surekli suregelen bir surectir.

 

Bunun aksi olsa ve tum inanclar gibi, bilim de kendini sinirlasa, bilim ve bilimsellikte ve de teknikte gelisme olmazdi.

 

Iste bilimin ve bilimselligin farki, surekli suregen bir surec olan degisim ve yenilenme, yanlislanmadir. Bilimde ontolojide oldugu gibi, kesinlik, sabitlik, mutlak v.s. yoktur ve olamaz, olursa inanc olur ve bilim olmaz.

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/7b/Uncertainty.svg/550px-Uncertainty.svg.png

http://en.wikipedia....iki/Uncertainty

 

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

" Bilimsel, kanunlar, kurallar, yasalar, dogadadir, evrendedir (maddededir)" diyorsan, bilimi ontolojik ve insandisina bagliyorsun ve maddeye, dogaya v.s. bir teleolojik (kanun yapici, kanun yaratici) icerik veriyorsun demektir.

 

"Kanunlar, kurallar, yasalar tanridadir, bilim yasalari tanri olabilir-S.Hawking- (burada nasil bir tanridan bahsettigin ve o tanriya ne anlam ve icerik verdigin belirler), diyorsan, bilimi inanca ve teolojiye ve de insandisina bagliyorsun, demektir. Ayrica, teleolojik (akilli tasarim, programlayici, yaratici v.s.) bir icerik veriyorsun, demektir.

 

 

"Bilimsel, kanunlar, kurallar, yasalar, birer insanoglu (bilim kisisi) soyutlamasidir/yapilandirilmisligidir. (teori, tez, formul, antitez, sentez, analiz, hipotez, maksim, postulat, belgit, axiom)" diyorsan, bilimi insanoglu faktorune ve epistemolojinin yapilandirilmisligina bagliyorsun demektir.

 

Bu uc olanaktantan hangisi, ya da dorduncu birolanak. Buyur, inancsal, ideolojik degil; bilimsel olarak tartisalim.

 

Kisaca, kanunlar, nesnede mi/maddedemi?

 

Kanunlar yaraticida mi/tanrida mi?

 

Kanunlar insanoglunda mi?

 

Hangisi?, ya da varsa 4. bir olanak? Ozne ozelligine sahip olan bu yukaridakilerden hangisi?

 

Ya da hem madde, hem dusunce hem de kavram olan hangisi?

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

bir suru hayvanin nasil uredigi ve nasil canli meydana getirdigi gozlem ve tibbi bilgi ile ortaya konulmaktadir.- Evrensel İnsan

 

Sayın Evrensel İnsan;

 

Hayvanların nasıl ürediğini gözlemliyoruz. Hayat, ancak önceki hayattan geliyor. Örneğin bebekler nereden gelir sorusunun cevabı anne ve babasından şeklinde yanıtlanır. Hayatın ancak hayattan gelmesi gözlemlenebilen yani bilimsel bir olgudur. Fakat İnsan türü de dahil, tüm bitkiler, hayvanlar kısaca organik alemin cansız kimyasal maddelerden geldiği söylenebilir mi?

 

Elbette söylenir fakat bunu gösterin dersem gösteremezsiniz. Deney yoluyla kanıtlayın dersem yine kanıtlayamazsınız. Bu iş deney tüpünde bir kaç aminoasit oluşturmakla bitmiyor. Proteinlerin dizilimi, mitokondrinin ortaya çıkı, enzimlerin oluşumu, DNA, RNA'nın türemesi vs. NASIL ve NEDEN olmuştur?

 

saygılarımla

Agop-dikran

Güzellll. Çok beğendim bu cümleleri, yeniden okunsun istedim.

 

Bu cümleleri biraz teist argümanlarıyla açayım istiyorum, umarım becerebilirim. :)

 

Dini terminolojide hayat kelimesi HAY'dan (yani diri olan demek)gelir. Bu da yukarıdaki arkadaşın cümlelerinin teistik sonucu olarak bizi sürekli diri bir varlığa götürür.

Buraya kadar yazılanlara bakınca insanın bilmesinin deneye ve gözleme dayalı olduğunu gördük. Evet, bilgi böyle açığa çıkar ama insan bundan daha fazlasını merak etmiştir ve bilgisinin nihayetine birşey de koyar. Çünkü akıl ya da duygusal kısım böyle dolar.

 

Bir de şunu demek istiyorum. İnsan hakkında hiçbir bilgisi olmadığı bir şeyi düşünemez. Mesela ben desemki : oburuntutumamanınkokorimbo, biliyor musun? Cevap: Hönk. :) Çünkü buna dair en ufak bir emaresi bile yoktur. Ama Tanrı öyle değil. Zamanla Tanrı fikri gelişmiş ve değişkenlik göstermiştir bu da insanın bilme sürecinde üstüne birşeyler koyarak yol aldığını gösterir.

 

Yani özetle salt bilme insana yetmez. Karşımızda bir çiçek var, papatya. Hepimiz bunun papatya olduğunu biliyoruz. Ama onun papatya olduğunu bilmek bizi doyurmaz. Ne güzel papatya, sarısı ne güzel, güzel kokuyor gibi tanımlamalar olmazsa papatyanın papatyalığı bizi zerre kadar ilgilendirmez. Çünkü insan böyledir. :)

 

İşte burada bir üst akıl/bir üst boyut devreye girer ve biri bunu diri olan Tanrının eylemi der evrene.

 

İşte burada ego devreye girer ve biri buna Tanrıya gerek yok, bak papatya orda öylece duruyor der.

 

Yani ben böyle düşündüm bu başlıkta okuduklarımdan sonra.

 

Sevgiler...

Link to comment
Share on other sites

Saygideger berguzar;

 

Yani özetle salt bilme insana yetmez. Karşımızda bir çiçek var, papatya. Hepimiz bunun papatya olduğunu biliyoruz. Ama onun papatya olduğunu bilmek bizi doyurmaz. Ne güzel papatya, sarısı ne güzel, güzel kokuyor gibi tanımlamalar olmazsa papatyanın papatyalığı bizi zerre kadar ilgilendirmez. Çünkü insan böyledir.-berguzar-

 

 

"Papatya nedir?" sorusunun bilimsel olarak bir cevabi yoktur ve olamaz. Papatya'nin ne olduguna dair soylenen her soz, dilsel ve felsefidir.

 

Soyle aciklayayim. Papatya'nin ne oldugunun ortaya konmasi, kesinlik, mutlaklik, ispat temelli NOKTALAYICI CEVAPLARDIR. Papatyanin ne oldugunu nasil bir cevap ile noktalarsan noktala, bilimin onunu ve ufkunu tikamis ve papatya'yi algi, bilgi, birikim, gozlem, bilinc ve farkindalik olarak noktalamis olursun. Bunu aklin kendini inandirmak icin bir tatmin temelinde yapmak, akli sinirlamak demektir.

 

Bilim ve bilimsellik ise, papatya'yi bir fenomen olarak gozleme tabi tutar, bu gozlemi evrimsel iceriklle, soyutlayarak teoriye, teze, formule v.s. tasir, bu teorisini test eder ve yanlislanabilirligini baki birakarak gozlemine, bildirmesine, bilgisine, bilincine v.s. surekli bir surec olarak devam eder. Su ana kadar epoistemolojik gozlemi bilimi nereye getirdiyse, papatya ile ilgili bilimsel sinir odur. Ama bu sinir anliktir ve bilim papatyayi gozlemeye, bildirmeye, bilgisini test etmeye ve gerektiginde bilgisini yenilemeye ve yanlislamaya aciktir.

 

Iste bilim, insanoglu dusuncesinin bu fenomeni surekli suregelen surec temelli bir gozlemidir ve bunun basi ya da sonu yoktur, bu surekli suregelen bir surectir.

 

Bunun disinda, papatya'yi "sudur/budur, su degildir, bu degildir" temelli her turlu papatya gozleminin onunu tikayan yanasim ve PAPATYANIN NE OLDUGUNUN AKLIN KENDINI INANDIRDIGI BIR IDEOLOJIK, TEOLOJIK VE TELEOLOJIK DOGRU ILE ISPATI, KESINLIGI, MUTLAKLIGI "PAPATYA'YI SONLANDIRMA/NOKTALAMA" INANCIDIR.

 

Burada isteyen, madde ile, isteyen dusunce ile, isteyen tanri ile, isteyen nesne ile, isteyen ozne ile, isteyen isim ile v.s. noktalar ve bu noktalama bilimsel degil; ideolojik, inancsaldir.

 

Ustelik tum bu noktalamalar ve gozlem sinirsizligi insanoglunun bir yetisidir ve dolayisi ile insanoglu papatya ile ilgili ne ortaya atarsa atsan, bu tek tarafli bir monologdur ve sadece insanoglu eliyle, adina, icin, ait bir yapilandirilmisliktir.

 

Papatyayi nasil olursa ne olursa olsun akil ile noktalamak (aklin tatmini tanrisal, egosal) inanctir. Papatyayi bir fenomen olarak evrimsel ve surekli suregelen surec ufkuyla gozlemlemek, gozlemi bildirmek, test etmek olgulastirmak ve bu bilginin degiskenligini, yenilebilirligini ve yanlislanabilirligini ortaya koymak ise bilim ve bilimsel olandir.

 

Iste onemli olanda, eger bilimsel kalinacaksa, papatya ile anlik gozlem sinirini asmamak ve papatya fenomenini kesinlestiren bir ideolojik inanca tasimamaktir. Bunu yapmak hem bir dogal zihniyettir, hem bir egosal tatmindir, hem de insandisi bir oznel guce davetiye cikarmaktir. Cunku o zaman papatya biter, papatya ustunde dogal bir guc ve tatmin olusur.

 

Bunu bir iki ornekle aciklayayim.

 

Bir tunelde yuruyorsun, ama; ne tunelin ne oldugunu, ne basini sonunu, ne tunelin nerede/neresinde oldugunu, ne tunelde ne kadar zaman bulundugunu, ya da ne kadar zaman sure daha tunelde kalacagini v.s. sormak yerine, sadece tunelde yuruyorsun, ve yurumeye devam ediyorsun. Iste bu yurume ve yurumeye devam etme, bilimdir ve bilimseldir. Geri kalan aklin sadece kendisini ikna etmek icin sorup, cevap aradigi tanrisal ve egosal akil yurutumleridir. Bunu basarabilmek insansal zihniyet, basaramamak dogal zihniyet ve insandisi bir baska guc aramak ve ona teslim olmak, ondan tatmin olmak, onunla noktalanmaktir. Bu da zaten tunel degil, tunelin getirdigi aklin egosal ve tanrisal boyutudur, inanctir.

 

Baska bir ornek, suya bakiyorsun ve baktikca su berraklasiyor. Ne suyun ne oldugunu, ne nezaman suya bakmaya basladigini, ne ne kadardir baktigini, ne ne kadar daha bakman gerektigini, ne berrakligin duzeyini, ne ne zaman basladigini, ne ne zaman sona erecegini v.s. temelli dusunmuyorsun, sadece suya bakiyor ve suyun giderek berraklastigini biliyor ve bakmaya devam ediyorsun, iste bilim ve bilimsellik budur. Bunun disi epistemoloji ustu, doga ustu, dunya otesi, mistik, mitolojik, ideoloji ve inanctir ve de aklin kendini teslim ettigi, tatmin ettigi insandisi bir guc arayisi ve egosal noktalamadir.

 

Oyuzden basit bir "papatya nedir?" sorusuna yanasim ve bakis acisi verilen cevap ile birlikte, insanoglunun bilgisini,bilincini, farkindaligini, birikimini, bilimsel olup olmadigini,inancini, ideolojisini kisaca evrene, dunyaya, kendine, kendi birine vealgiladigi hedr seye yasam ve iliskilerine yonelik dusunce ve davranisinin temelini teskil eder.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kodaman;

 

Bu senin gorusunse, saygi duyarim ve konuyu senin adina noktalarim. Gerisi senin bilecegin is.

 

Cunku onemli olan bu tip kisisel cevaplar vermek degil; bilgi, birikim, bilinc temelinde dile gelen dusuncelere eger karsi cikilacaksa DUSUNCE BELIRTEREK YANIT VERMEKTIR.

 

Bu basarilmadiginda, zaten konu kisisellige donusur ve dusunce disi tartismak ise,benim yazi dilim ve uslubum degildir.

 

Ayrica burasi bir kitle platformu vekitleye aciktir, ilgilenen okur ve yanitlar, ilgilenmeyen okumaz. Ama, dusunce bu kitlesel platformda yerini almistir. Isteyen algilar, isteyen algilamaz.

 

Benim gorevim ortaya koymaktir, gerisi okur ve yazarin kendi insiyatifindedir.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

"Papatya nedir?" sorusunun bilimsel olarak bir cevabi yoktur ve olamaz. Papatya'nin ne olduguna dair soylenen her soz, dilsel ve felsefidir.

 

Soyle aciklayayim. Papatya'nin ne oldugunun ortaya konmasi, kesinlik, mutlaklik, ispat temelli NOKTALAYICI CEVAPLARDIR. Papatyanin ne oldugunu nasil bir cevap ile noktalarsan noktala, bilimin onunu ve ufkunu tikamis ve papatya'yi algi, bilgi, birikim, gozlem, bilinc ve farkindalik olarak noktalamis olursun. Bunu aklin kendini inandirmak icin bir tatmin temelinde yapmak, akli sinirlamak demektir.

 

 

Radyoaktivite nedir ,radyoaktif madde nedir?

Bu sorunun bilimsel olarak cevabı vardır.

Hatta bu açıklama iyiki bir "Noktalama"dır!

Yoksa bu kavramlar ,aslında bilim bunun hakkında ne dediğini bilemeyiz bir süreçtir ,diyerek elimize plütonyum parçacığını alabiliriz.

 

Hiç bir ideolojiye ,sabitlemeye ,metafiziğe ,materyalizme ait olmadığını dile getiren ,karşı çıkışlarına "bilim gözlemler ,insanoğlu sadece seyreder" gibi bir itiraz yönelten

utangaç ve sinsi bilinemezci bu felsefenin sonuçlarını "gözlemlediğim" bir örnekle anlatmak isterim.

Şantiyenin birisinde kaynak radyografilerini çeken bir arkadaşımız işlem sonrasında düşen çekirdeği eliyle alıp atmıştır.

Kendisi akciğer kanseridir ,günden güne erimektedir.

Şanslıdır henüz ölmemiştir.

Aynı zamanda teknik okul mezunudur ama bu onun ahmaklığını ,cahilliğini engellememiştir.

 

Belki de kendisi salaktır ,gözlemim sonucu ancak böyle diyebilirim.

Bilimin felsefesi diye ona yutturulan bu "sahte felsefeler" sayesinde salaklaşmıştırta diyebilirim.

 

Siz ne diyordunuz?

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

Bildigim kadariyla radyoaktivite bes duyu ile algilanamayan ve sadece bilimsel teknik ile farkedilebilen ve olculebilen ve belirli bir miktarin ustu eger vucuda tesir etmisse de oldurucu bir etkisi olan bir fenomendir.

 

Ama bu bilimsel olarak bir noktalama degildir,cunku bilim radyoaktivite uzerine her turlu bilimsel arastirmasina devam etmektedir. Su an gelinen bilgi durumu, epistemolojik bir sinirdir.

 

Tabiki insanoglu sagligina zararli bir fenomenin ne oldugunu ve uyarisini bilim epistemolojik olarak yapacaktir, zaten bilimin de gorevi budur ve ayni zamanda da bilim bu fenomeni teknigiyle ve teknigini gelistirerek, gozlemlemeye ve yeni bilgiler ortaya cikarmaya devam edecektir.

 

Bilindigi gibi, eski cernobil ve en yeni Japon Tsunami olgulari radyoaktiviteyi ve nukleer kullanim konusunu gundeme tasimisti.

 

Orada da kisiler, sirf bu sizintiyi onlemek icin, radyoaktiviteye maruz kaliyorlar.

 

Yalniz benim dile getirdiklerimden "bilim gozlemler, insanoglu sadece seyreder" cumlesini nasil ortaya cikardiginizi aciklarsaniz, sevinirim.

 

Arkadasiniza gelince,once gecmis olsun. Yalniz orada calisan bir kisinin bilimsel olarak birradyoaktiviteye karsi nasil davranmasi gerektigini bilmesi ve kendini buna karsi her turlu tedbirle korumasi ve kollamasi gerekmez mi?

 

Bilim felsefesi diye ona yutturulan sahte felsefelerden kastiniz, herhalde bilimselligin bunyesindeki metafizigin ideolojik ve inancsal etkisi.

 

Bence buradaki en buyuk sorun, arkadasinizin birey bilincine ve kendi mustakil var olan varligina yeteri kadar onem vermemesi. Hani bir ara AIDS'tecikmisti ya "biz Turk'uz bize bir sey olmaz" cehaletinin soylemi?

 

Ikincisi de, kendisinin bu konuda yeteri kadar uyarilmamasi ve bilgilendirilmemesi. Tabi bu soylem, birey bilincli icin, kendisinin yeteri kadar bu konuda bilgilenmemesi olmalidir.

 

Bir bilim calisaninin, bilimsel calismasi ile, kendi kisisel inanc ve ideolojilerini en azindan bilimsel calisma yaparken birbirinden ayirmasi gerekir. Eger bunu basaramazsa, hem bilime metafizik ideoloji ve inanclari katar, hem de kendine hic dusunulmeyen zararlar verir. Hatta bu zararlari cevresine de tasiyabilir.

 

Iste bu nedenden bilim ve inanc, bilimsellik ve inancsallik, bilimsel bilgi ve inancsal bilgi, bilimin epistemolojik siniri ve bilim ustu spekulasyon, bilim kurgu bilimsel olgular ve mitolojik, doga ustu, dunya otesi v.s. ortaya atilan "gercekler" farki cok iyi algilanmalidir.

 

Son ekleyecegim, herkesin once kendi turunun ve sonrada kendi birinin varliginin farkina varmasi ve bunun icin her turlu sahip ciktigi, sabitledigi, sorgulamadigi ve ugruna yasamini bile tehlikeyeattigi her turlu etik ve metafizik degeri sorgulamasi gerekir.

 

Ama sorgulama,maalesef bir rahatsizlik, bir zarar gorme ve bir sorun algilama temelinde oldugundan, bunlari algilamayanlar eldekini korumaya ve onun mucadelesini vermeye devam ederler.

 

Iste arkadasiniz, bunlardan fiziksel zarari kendine yasatmis, tekrar gecmis olsun.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger berguzar;

 

Bunu bir iki ornekle aciklayayim.

 

Bir tunelde yuruyorsun, ama; ne tunelin ne oldugunu, ne basini sonunu, ne tunelin nerede/neresinde oldugunu, ne tunelde ne kadar zaman bulundugunu, ya da ne kadar zaman sure daha tunelde kalacagini v.s. sormak yerine, sadece tunelde yuruyorsun, ve yurumeye devam ediyorsun. Iste bu yurume ve yurumeye devam etme, bilimdir ve bilimseldir. Geri kalan aklin sadece kendisini ikna etmek icin sorup, cevap aradigi tanrisal ve egosal akil yurutumleridir. Bunu basarabilmek insansal zihniyet, basaramamak dogal zihniyet ve insandisi bir baska guc aramak ve ona teslim olmak, ondan tatmin olmak, onunla noktalanmaktir. Bu da zaten tunel degil, tunelin getirdigi aklin egosal ve tanrisal boyutudur, inanctir.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Selam sevgili evrensel insan;

 

Verdiğin örnekten gidecek olursam, bu tünelin bahsettiğin hiçbir emaresini bilmiyorum ama sadece yürüyorum. Tamam, kabul. Yürüyorum zaten. Ama bu tünelin başının-sonunun nerede başlayıp ve nerede biteceğini bilmiyorum, bu tünelin sonuna doğru ne şekil alacağını bilmiyorum, bu tünelin başından hemen sonrasının şeklini bilmiyorum. Tamam, bunların hepsine kabul. Ama çok çok iyi bildiğim-iz bir şey var. Biz bu tünelde kısa bir an için olacağız. :) Anlatabildim mi? Ve bunu hepimiz biliyoruz ve inkar etmemiz mümkün değil. Buda mı fenomen? Bence değil. Bu gerçeğin ta kendisi.

 

Şimdi bu dediklerimden sonra, bu tüneli var eden Tanrı, içine bir kısmında bizi yolculuk edelim diye koyan Tanrı, tünelde karşılaşacağımız durumlara göre eylem üretmenin yollarını gösteren de Tanrı (zira bu tünelde yalnız yürümüyoruz) ve biz bunları bilerek bu tünel hakkında kesin bir bilmeye hiç bir zamana ulaşamayacağımızı bilmemize rağmen, tünelde varlığımızı gösterdiğimiz o anlık zaman diliminde madde ve mana bir arada yaşasak güzel olur diyorum ben.

 

Ve bu dediklerinden sonra sen diyorsunki: Ben bu tüneli çözerim, benim işim bu tüneli boydan boya kat etmek. Gerisine karışmam. Yani Tanrıyım ben diyorsun, yada ilahlığa soyunuyorsun. :)

 

Bilimsel olmak güzeldir ama bundan öte bilimsel olmakla beraber realist olmak sanırım insan içi daha faydalıdır.

 

Yoksa ona fenomen, buna fenomen dersem sen de fenomensin. Sen kendine evrensel insan diye noktayı sen koymuşsun, hani senin virgülün diye sorarım. Değil mi? :)

 

Radyoaktivite nedir ,radyoaktif madde nedir?

Bu sorunun bilimsel olarak cevabı vardır.

Hatta bu açıklama iyiki bir "Noktalama"dır!

Yoksa bu kavramlar ,aslında bilim bunun hakkında ne dediğini bilemeyiz bir süreçtir ,diyerek elimize plütonyum parçacığını alabiliriz.

 

Hiç bir ideolojiye ,sabitlemeye ,metafiziğe ,materyalizme ait olmadığını dile getiren ,karşı çıkışlarına "bilim gözlemler ,insanoğlu sadece seyreder" gibi bir itiraz yönelten

utangaç ve sinsi bilinemezci bu felsefenin sonuçlarını "gözlemlediğim" bir örnekle anlatmak isterim.

Şantiyenin birisinde kaynak radyografilerini çeken bir arkadaşımız işlem sonrasında düşen çekirdeği eliyle alıp atmıştır.

Kendisi akciğer kanseridir ,günden güne erimektedir.

Şanslıdır henüz ölmemiştir.

Aynı zamanda teknik okul mezunudur ama bu onun ahmaklığını ,cahilliğini engellememiştir.

 

Belki de kendisi salaktır ,gözlemim sonucu ancak böyle diyebilirim.

Bilimin felsefesi diye ona yutturulan bu "sahte felsefeler" sayesinde salaklaşmıştırta diyebilirim.

 

Siz ne diyordunuz?

 

Bu gerçek ise çok feci. :(

Benim kardeşimde NDT sektöründe, oradan biliyorum.

Ayrıca yazdıklarınızın tümüne katılıyorum.

 

Saygideger kapital;

 

Bildigim kadariyla radyoaktivite bes duyu ile algilanamayan ve sadece bilimsel teknik ile farkedilebilen ve olculebilen ve belirli bir miktarin ustu eger vucuda tesir etmisse de oldurucu bir etkisi olan bir fenomendir.

 

Ama bu bilimsel olarak bir noktalama degildir,cunku bilim radyoaktivite uzerine her turlu bilimsel arastirmasina devam etmektedir. Su an gelinen bilgi durumu, epistemolojik bir sinirdir.

 

Tabiki insanoglu sagligina zararli bir fenomenin ne oldugunu ve uyarisini bilim epistemolojik olarak yapacaktir, zaten bilimin de gorevi budur ve ayni zamanda da bilim bu fenomeni teknigiyle ve teknigini gelistirerek, gozlemlemeye ve yeni bilgiler ortaya cikarmaya devam edecektir.

 

Bilindigi gibi, eski cernobil ve en yeni Japon Tsunami olgulari radyoaktiviteyi ve nukleer kullanim konusunu gundeme tasimisti.

 

Orada da kisiler, sirf bu sizintiyi onlemek icin, radyoaktiviteye maruz kaliyorlar.

 

Yalniz benim dile getirdiklerimden "bilim gozlemler, insanoglu sadece seyreder" cumlesini nasil ortaya cikardiginizi aciklarsaniz, sevinirim.

 

Arkadasiniza gelince,once gecmis olsun. Yalniz orada calisan bir kisinin bilimsel olarak birradyoaktiviteye karsi nasil davranmasi gerektigini bilmesi ve kendini buna karsi her turlu tedbirle korumasi ve kollamasi gerekmez mi?

 

Bilim felsefesi diye ona yutturulan sahte felsefelerden kastiniz, herhalde bilimselligin bunyesindeki metafizigin ideolojik ve inancsal etkisi.

 

Bence buradaki en buyuk sorun, arkadasinizin birey bilincine ve kendi mustakil var olan varligina yeteri kadar onem vermemesi. Hani bir ara AIDS'tecikmisti ya "biz Turk'uz bize bir sey olmaz" cehaletinin soylemi?

 

Ikincisi de, kendisinin bu konuda yeteri kadar uyarilmamasi ve bilgilendirilmemesi. Tabi bu soylem, birey bilincli icin, kendisinin yeteri kadar bu konuda bilgilenmemesi olmalidir.

 

Bir bilim calisaninin, bilimsel calismasi ile, kendi kisisel inanc ve ideolojilerini en azindan bilimsel calisma yaparken birbirinden ayirmasi gerekir. Eger bunu basaramazsa, hem bilime metafizik ideoloji ve inanclari katar, hem de kendine hic dusunulmeyen zararlar verir. Hatta bu zararlari cevresine de tasiyabilir.

 

Iste bu nedenden bilim ve inanc, bilimsellik ve inancsallik, bilimsel bilgi ve inancsal bilgi, bilimin epistemolojik siniri ve bilim ustu spekulasyon, bilim kurgu bilimsel olgular ve mitolojik, doga ustu, dunya otesi v.s. ortaya atilan "gercekler" farki cok iyi algilanmalidir.

 

Son ekleyecegim, herkesin once kendi turunun ve sonrada kendi birinin varliginin farkina varmasi ve bunun icin her turlu sahip ciktigi, sabitledigi, sorgulamadigi ve ugruna yasamini bile tehlikeyeattigi her turlu etik ve metafizik degeri sorgulamasi gerekir.

 

Ama sorgulama,maalesef bir rahatsizlik, bir zarar gorme ve bir sorun algilama temelinde oldugundan, bunlari algilamayanlar eldekini korumaya ve onun mucadelesini vermeye devam ederler.

 

Iste arkadasiniz, bunlardan fiziksel zarari kendine yasatmis, tekrar gecmis olsun.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

 

İşte böyle diretmeler yüzünden aradan mana yani diğer bir adıyla duygusallık çıkınca insan bir acımasıza dönüşebiliyor. NDT sektöründe çalışan kardeşime diyorlar ki patronları, dozun fazla çıkarsa seni işten çıkartırız. Halbuki bu işi yapan insanın bu işin en iyi ayrıntılarına kadar bilmesi gerekir.

Sen yukarıda ısrarla diyorsunki elektrik çarpar diye kısıtlamayın, yürüyün, elektrik çarpar derseniz ona nokta koyarsınız.

Ya iyide elektrik çarpıyor işte, elektrik çarpar, şöyle böyle korunmalı ve bununla ilgili bilim üretmezsen insanlığa faydalı olamazsın diye düşünüyorum.

 

Ayrıca bunları yazıyorum ama senin çok ama çok iyi niyetli, tüm insanlık için kahrolabilen bir kalbin olduğunu çok ama çok iyi biliyorum. Lakin bu savundukların bu yüreğin ile pek örtüşmedi. Bunu da demeden edemedim. :(

 

Ve tüm bu yazılanlardan sonra en net tabir ile tavuk-yumurta sorusunu horoza sormuşlar ve horozda ben işime bakarım, gerisine karışmam demiş diye noktalamış ya.

 

Biz hep yürüyelim diyerek horozlanmanın insanlığa bir katkısı olacağını da düşünmüyorum demek istiyorum yine üzülerek. :(

 

Selamlar...

Sevgiler...

Saygılar...

Link to comment
Share on other sites

Polemiğe de başladık ya...

Cunku onemli olan bu tip kisisel cevaplar vermek degil; bilgi, birikim, bilinc temelinde dile gelen dusuncelere eger karsi cikilacaksa DUSUNCE BELIRTEREK YANIT VERMEKTIR.

Burada, şahsım tarafından yapılan şey bir ad-hominem değil, bir tespit. Nasıl ki, bir tartışma sırasında, yalan söylediği tespit edilen birine "sen yalan söylüyorsun" demek bir tespitse, burada yaşanan da budur.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger berguzar;

 

Yoksa ona fenomen, buna fenomen dersem sen de fenomensin. Sen kendine evrensel insan diye noktayı sen koymuşsun, hani senin virgülün diye sorarım. Değil mi?-berguzar-

Tabiki bende bir fenomenim. Evrensel-insan, imzamdan da anlasilacagi gibi, yasamimdaki hedefim. Oyuzden de devamli herseyi insanoglu olarak bilimsel temelde sorguluyorum.

 

Sonucta bir tanri aramak ve insanoglu ustu bir guce gerek duymak, aklin egosal/akilsal kendini inandirarak dogruladigi bir tatmindir.

 

Ben bilimsel veepistemolojik olarak tanri dahil, ve insanoglunun kendi dahil, herseyi kendi adina/eliyle/ait/icin yapilandirdigini bildigimden, tanrisal olumlu ya da olumsuz bir akil yurutumune ihtiyac duymuyorum.

 

Sen duyuyorsan, tanrisal olarak olumlu ya da olumsuz yanasabilirsin.

 

Orada yazilan da, benim verdigim gibi algilanamamis. Ben dedim ki, bilim ve bilimselligin sonu basi yoktur, insanoglu epistemolojik oarak bilimsel calismasini surdurur. Eger insanoglu adina bu bilimsel calisma bir tehlike iceriyorsa, bunun bilgisini de bildirmek bilimsel bir calismanin insanlik gorevidir.

 

Mesela bir elektrikci, nasil calisilacagini bilir, ama bilmeyen biri elektrige mudahele ederse, canindan olabil.ir.

 

Sonucta hersey bir bilgidir ve bu bilgi, degisebilen, yanlislanabilen, yenilenebilen surekli suregelen bir surectir. Oyuzden de ideolojik inancin aklin dogrusu ile noktalamasindan farklilasir.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kodaman;

 

Burada, şahsım tarafından yapılan şey bir ad-hominem değil, bir tespit.-kodaman-

Dile getirdiklerim hakkinda deneyci ve hatta akilci olduguna dair bir yorum yapmistin.

 

Ben oyle olmadigini sana epistemolojik bir aciklamayla cevap verdim.

 

Madem bir tesbit yaptigini soyluyorsun, o zaman bu tesbiti hangi mesajlarimin hangi dile getirdikleri temelinde yaparsan, ben de o zaman senin tesbitini degerlendirebilirim.

 

Yoksa, senin yapmis oldugun tesbitin, benim algilamam acisindan bir icerigi yoktur.

 

Oyuzden birincisi yaptigin tesbit nedir?

 

Ikincisi, bu tesbit hangi mesajimin hangi dile getirimi uzerine yapilmistir?

 

Ucuncusu, bunun bir tesbit oldugunun aciklamasi ve izahi nedir?

 

Dorduncusu bu tesbit, hangi epistemolojik tabana dayanmaktadir?

 

Sonucta eger tesbitin ontolojik ise, ben zaten ontolojik bir dile getirim yapmadim.

 

Ya da soyle yapalim, sen basligin icerigini aciklayan tabanin ne oldugunu kendince dile getir ve onun uzerine yazisalim.

 

Oyuzden birseyin yanlisligi, tesbiti, degerlendirmesi v.s. sadece kelimeyi kullanmakla degil; onun icini doldurmakla ve izah etmekle mumkundur.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideğer evrensel-insan;

 

Eğer sizde bir fenomenseniz ,özne olarak felsefenizi kuruyorsanız nasıl oluyorda meta-felsefe iddiası getirebiliyorsunuz ?

İnsanoğlunun alternatifsiz olduğuna katılmakla beraber eğer onun dışında bir yerde durmuyorsanız nasıl oluyorda olaya bakanın kendisinin

olay içinde olmadığını ,yer almadığını iddia edebiliyorsunuz?

Her türlü sorunu sorgulayıp (kanıtlamaya,inanca,ispata,doğruya v.s endekslemeden), sorunların evrensel ve bütünsel kökenine inmeyi amaçlayan felsefeniz bunları "nedenlemeye" başladığı anda olayın içerisinde hatta artık kendisi olay olmuştur.

Felsefe üstü iddianız sırf bu nedenle geçersizdir ,bu felsefe bilimin "sahte felsefesi"dir ,sinsi bir agnostizmdir!

Link to comment
Share on other sites

Saygıdeğer evrensel-insan;

 

Evrensel-insan'nın köşesi adresinde "kurmacanızı" açıklarken şöyle bir ifade kullanmışsınız :

 

Madde, düşünce ve kavram. Bunun ne biri, ne öteki, biri birinden önce ve ya sonra değildir. evrensel-insan

 

Sizden ,alıntıladığım yukarıdaki cümleyi açıklamanızı rica edeceğim.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

Bir daha soyluyorum. Ben bir seyi iddia veya ispat etmiyorum. Sadece olan yapilanmisligin sorunlari ile birlikte dogal zihniyet olarak insandisi ve insanlikdisiligini ortaya koyuyorum ve insansal zihniyet adina, bu dogal zihniyetin insanlasamamis insanlik ve insan zihniyetini icermeyen bir zihniyet oldugunu soyluyorum. Bu temelde de, dogal zihniyeti insan ve insanligin zihniyeti adina, tum yapilandirilmisliginin yapi ve islevinin sorunsal resmini vererek, cikarsama ile curutuyorum.

 

Benim yaptigim, zihniyet olarak insanOGLUnun dogal zihniyetinin hayvan ile insan zihniyeti arasindaki bir ara gecis formu oldugunu gostermektir.

 

Cunku, insanoglunun dogal zihniyet yapilandirilmisligi, ne bir hayvan ne de bir insan zihniyeti tasimaz. Aslinda temeli hayvana (anima/animus) dayanir ve hayvanin algisinin soyutlanmisidir.

 

Insansal zihniyet ortaya koyumu olarak, bu dusunce dile getirimi, dogal zihniyetin bunyesinde degildir. Dogal zihniyetin her turlu yapilandirilmisliginin disindan gozlemler.

 

Bunlari nedenleyen zihniyet, insanoglunun dogal zihniyeti yapi ve isleyisinin sinirlari icinde degildir, disindadir.

 

Bakin bir ornek vereyim. Konu tanri, tanrisal yanasim, tanrilasma/tanrilastirma ve tanrisal zihniyet olsun.

 

Dogal zihniyet bunyesinde tanrinin varligi konusu, teolojinin konusudur. Bu temelde tanrinin varligi varlik temelinde vara ve yoga, tanriya inanc temelinde de inanma, inanmamaya tasinir.

 

Dolayisiyle, aklin tanrinin varlik ve inanci konusundaki siniri, ya varlamak, ya yoklamak, ya inanmak, ya da inanmamaktir. Bu arada felsefede non effeble temelinde, tanrinin ne oldugunun soylenemeyecegi temelindeki agnostisizm vardir. Agnostisizmde de tanrinin ne oldugunun bilinip bilinmeyeceginin belli olmadigi vurgulanir. Bu iste evrensel-insan zihniyetinin tanri konusunu tum hatlariyle ortaya koymasidir.

 

Bu temelde benim birey olarak gozlemim (yani ortada olan resim, sahsi gorusumun yer almadigi)

 

Tanri kavram olarak, insanoglu tarafindan ortaya atilmis ve teolojik olarak degerlendirilen bir varlik ve inanc algisidir. Herkes kendince bu tanriya vermis oldugu anlam ve icerik temelinde onunla olumlu ve olumsuz bir bag kurar. Bu bag eger tanriya karsi bir yukumluluk ekliyorsa (kul, ibadet v.s.) konu teizmdir. Teizme anlam ve icerik belirtilen bir tanrinin temelinde olumsuz karsi cikiliyorsa, antiteizmdir. Tanri sadece bir algi ise, deizmdir. Bu alginin ne oldugu belirtilmis ise, panteizm ve panenteizmdir. Tanri belirlenemez ve bilinemez kilinirsa, agnostisizmdir.

 

Teizm temelli bir suru dini felsefe ortaya atilmistir. Ateizm ise, ya bir anlami ve icerigi ortaya konan tanrinin yoklanmasidir, ya da her turlu tanri algisinin yoklanmasidir.

 

Neyin ne oldugunun detaylarina girmeyecegim.

 

Iste bu dogal zihniyet temelli tanri konusundaki insanoglunun aklinin siniridir.

 

Eger sen burada benim konunun icinde yer aldigimi soyluyorsan, sence ben nasil bir bilinen tanrisal yanasim gostermis oluyorum?

 

Bu aciklamalar temelinde, bana ne dersin, teist mi, ateist mi, nonteist mi v.s. buna karar verebilir misin?

 

Ben suyum demedikten ya da bu teolojik varlik ideolojilerinden birini savundugumu gormeden diyemezsin.

 

Ama gordugun gibi, ben ne birini savunuyorum, ne de birini elestiriyorum. Sadece OLANI ORTAYA KOYUYORUM. Iste bundan sonra yapacak oldugum da, tanri kavramli her turlu dogal zihniyetin neyi savunur, elestirirse elestirsin, konunun insanoglunun zihniyet olarak insanlasmasi onundeki bir sorun, bir engel oldugunu ve konunun insandisi ve insanlikdisi oldugunu ortaya koymaktir. Burada da kisisel bir gorus yer almaz.

 

Bireysel gorusum ise, tanri konusunda benim serbest dusunur oldugumdur. Iste bunu bir birey olarak savunurum. Ama, bunun evrensel-insan zihniyetinin qua felsefesi ile bir bagi yoktur, cunku kendi bireysel gorusumdur konu olan.

 

Bilmem fark anlasilabildi mi?

 

Burada da agnostik oldugumu iddia etmissiniz. O zaman serbest dusunurlugun bir agnostisizm oldugunu ortaya koymaniz gerekecek.

 

Madde, düşünce ve kavram. Bunun ne biri, ne öteki, biri birinden önce ve ya sonra değildir. evrensel-insan

 

Herseyin temeli, tabani, yapilandirani, yapi ve islevini ortaya koyani epistemolojik olarak ve alternatifsiz olarak insanoglu olduguna gore; insanoglu bir butun olarak soyutlasmasini, beyni, yani maddesi, nin fonksiyonu dusuncesinin o dusunceye yansiyani algilamasi ve kavram olarak yansitmasidir. Dolayisiyler herseyin temeli olan insanoglunun kendisi yani alternatifsiz soyutlama yetisi sahibi insanoglu, madde/dusunce ve kavram ucleminden olusur. Bu uclemden biri olmazsa, insanoglu olmaz, dolayisiyle somut ve soyut soyutlamasi olmaz.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

Tamam, senin ile evrensel-insan zihniyeti ve qua felsefesi olarak degil; bir birey olarak yazisacagim.

Once bir birey olarak bilim ve felsefe temelinde dusuncemi dile getireyim.

 

Ben her iki konuda da serbest dusunurum. Yani, belirli bir ideolojik ve inancsal temel ve tabanim yoktur.

 

Herseyi epistemolojinin constructivist, yani yapilandirmaciligi temelinde degerlendiririm ve bu yapiyi, isleyisi sorun, curutme, bozma temelinde cikarsama metoduyla dile getiririm.

 

Sende istersen, bir kisi olarak kendi dusunceni ortaya koy, boylece ikimizin dusunceleri yazissin, ne dersin?

 

Boylece bana bir cesit, agnostik gibi bir etiket verme gereginde de kalmazsin. Cunku ben bir birey olarak kendi dusuncemin ne oldugunun bilinc ve farkinda olarak ortaya koyarim ve boylece de baskasinin dile getirdiklerimi kendi algisinca bir etikete tasimasina gerek kalmaz.

 

Ben, zaten sana bir etiket verme yanlisi olmadigimdan, sadece senin kendini dusunce olarak nasil ortaya koyuyorsan, o temelde seni degil;ortaya koydugun dusunceyi kendi algimca degerlendirecegim.

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...