Jump to content

AOG

Members
  • İçerik sayısı

    34
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    1

AOG last won the day on 17 Kasım 2022

AOG had the most liked content!

Sitemizdeki itibarı

9 Neutral

Son profil ziyaretçileri

Son ziyaretçiler bloğu devre dışı bırakıldı ve diğer kullanıcılara gösterilmiyor.

  1. Kanunlar aynı, yargı aynı, hukuk aynı... Yıllardan beri solcular, rejim karşıtı,kürtçüler, koministler aynı yargıyla yargılanıyordu... Yıllardan beri itiraz ediliyordu... Hiç ses soluğu duyuyormuydunuz... İşkenceden ölenler yada görenler bile aynı yargıdan adalet beklemiyormuydu ? Şimdi yargılanlar canı canda diğerleri patlıcanmıydı ? Değişen ne ki... Bir söz var hatırlarmısınız... "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" Bu yüzden yargıyı ve anayasayı ideolojilerden arındırarak çağa uygun hale getirmek lazım... Zaman gelir keser tekrardan döner...
  2. Stres yapmayın savaş olmayacak... En azından amerika seçimi sonuçlana kadar...
  3. Tüh geç kaldık... Onun bildirisi yok muydu yaw...
  4. Bu ayrımı bizlere biri anlatabilir mi ? Ne zaman bir darbeden bahs ederiz ve ne zaman bir devrimden ? Buyrun görüşleriniz...
  5. Uğrola Yargan Kam Bir çok sorularına yukarıdaki yazında kendin cevap veriyorsun. Sen ise bunları devlet kurumlarda çalışan memura bağlıyorsun ve bireysel hata olarak görüyorsun. Ben ise bu hataların devlet politikası olduğunu düşünüyorum. Bütün bireysel hataları alt alta yazdığımda, bu artık bireysel değil kolektif hatalar zinciri olduğu kanısına varıyorum. Temelini de yanlış atıldığını düşünüyorum. Halka daynamayan bir devrim, devrim değildir sadece totaliterdir. Bizim sistemimizde totaliterdir. Elbette o dönemin ruhuna belki uygundur denebilir ama bir çok ülkeler kendi sistmeleri düzeltmeleri için bir süreci vardır. Bir çok ülke 1945 ve 1990 dan sonra kendilerini yenileme ihtiyacı duydu. Türkiye bunları atladı. Araplar "arap baharı" yaşıyorlar, bizlerde bir bahar yaşıyoruz ama ismi konulmadı daha henüz. Ama bir değişim yaşadığımız kesin. Kemalizmi yavaş yavaş tasfiye ediyoruz. Aslında gözleri açık türkiyeyi gezmiş olsak, bunu daha henüz yapamıyoruz. Bütün aksaklıkları görebiliriz. Bu sadece devlet memurlarla ve sadece politikacılarla açıklayamayız. Bir Ülkede gözünü açtığında ancak o ülkenin sunduğu kadarıyla yetinmeyi öğreniyoruz. Dışarıya çıktığında deryalar olduğunu o zaman fark ediyoruz. Demokrasidelerde devletin halkın içinde eridiğini görüyoruz. Bizim cumhurriyette bu söz konusu değildir. Dolaysıyla böyle olmadığına dair her bireyin araştırıp sorgulamasının doğal hakkıdır bence. Günün ruhuna uygun, Dersim olayı ve Van depremi nasıl yorumlarsın ? Van depremi "takdiri ilahi" söylenebilir. Ben ise olaya farklı bakıyorum. 80 yıldır Cumhurriyetimiz var. Bu süre içinde fay hattın üzerinde nasıl şehirleşmeye izin verildi ? Fay hattı olduğunu biliniyor du. Ya istanbul ? Burada halkı koruması için bazı kurumlar faliyete geçmesi gerekmiyormu ? Demek, devletimiz Vatandaş odaklı işlemiyor. Devlet odaklıdır, Devlet memur odaklıdır... inanmiyorsan al birde olaylara gözlüğümden bak... :)
  6. İtiraf ediyorum futboldan pek anlamıyorum. Amacımda futbolu, şike varmı yokumu tartışmak değil. Derdim farklı. Ben bu kulüplerin başkanlarını ve taraftarları konuşmak istiyorum. Taraftarın çoğu halkın alt tabakasındadır. Çoğu emekcidir, asgari ücretlidir. Tek keyif aldığı yer kahvehane ve futboldur. Emeğini kodomanların hizmetine sunar. Kodomanlarda onun emeğini iyi kullanırlar. Futbol yöneticilere baktığında hepsi kodomandır. Onlarda Futbolu severler ama yönetmeyi daha çok severler. Onlar için futbol hobidir. Emekciler için stres atma yeridir. Kodomanlar eğlenirkende emekcileri kullanırlar ve iş yaparkende. Vatandaşların hem gelirleri hemde eğencesi kodomanların elindedir. Karar veren yine onlar. Entresan olan burada sıradan halkın iradesi söz konusu olmaması. Kulüp nasıl yönetileceği, kimler yöneteceği, Hangi futbolcular satılacağı, kimler alınacağı kodomanlar karar verir. Taraftara sadece alkışlamak düşer. Sıradan bir vatandaş olarak kodomanların eğlencesine neden dahil oluyoruz ? Yemeklerine, partilerine bizleri dahil etmezler. Futbolu bizler gibi tribünlerde izlemezler, bunu hakir görürler. Onlar için ayrılmış lojalar vardır. Makul olan burada oturmaktır. Eğer kodomanın takımı iyi iş başarırsa kendini alkışlatmayı sever. "En büyük başkan bizim...". Görüldüğü gibi pohpohlanmayı sever. Taraftarda başkanını pohpohlamayı sever. Burada bir anlaşmazlık söz konusu değil. Gayet uyum içindedirler kodomanlar ve taraftarlar. Bu aleve daleve işlerde noluyor ? Şikede neyin nesi ki ? Sıradan halk bunu istermi ? Halkı kaleye alan kim ki ? onlar sadece pohpohlasın ve alkışlasın. Arada bir futbolculara ve kodomanlara küfür etme izinleri vardır. Eğer abartılırsa haddini bildirmesini kodomanlar bilir. o uyum o zman bozulur. Peki şike mike neden yapılır. Bunun cevabı basit; kodomanların tüm işleri böyledir de ondan. Halkta, taraftarda kodomanlarından farklı değil. Takımı kazansında nasıl kazanırsa kazansın düşüncesindedir. TFF'nin nasıl çuvaladığını da gördük. Çünkü onlarda kodomanlardan oluşuyor. Hakemler onların emrindedir, Gazetecilere kart veren onlardır. Futbolculara, taraftara, kulüplere ceza meza onlar kesiyor. Konu resmiyete kurallara gelince burada kodomanlar çuvallıyorlar. Gayri nizami çalışmak kendilerine hak görüyorlar. UEFA bunlardan rapor istediler. Ne yazacaklarını bilemediler. UEFA anlaması için bir bilirkişi tee fransadan göndermek zorunda kaldı. Yazılan raporda kodomanlarımızın alehinde olduğu için, raporuda anlaşılmaz hale getirdiler... Bunun için kendi emrinde olan avukat ve gazetecileri kullanarak oluyor. Yadırgayacak bir durum değildir. Bende olsam o mevkide bende tüm olanaklarımı kullanırdım. O olanakta bizim ülkemizde bilhasa çoktur. Kodomanlara o imkanı gözümüz kapalı ne yazık ki sunuyoruz. Bu kodomanlar nereye el atsalar oradan kokular yükselmeye başlar... Çok pahalı parümler kulandıkları için olabilir. Ama bence kodomanların yapıları öyledir. Herşeyi yapamaycağını anlamaları, sınırlarını bilmeleri için güçlü siyaset adama, korkusuz savcıya ihtiyaç yoktur. Daha çok dirayetli ve bilinçli bir halka, taraftara ihtiyaç vardır. Bu şike olaylarında taraftar bu olayı kınadığını ben görmedim. Daha çok yolsuzluk yapan başkanların arkasında olduklarını beyan etmişlerdir... Durum böyleyken daha halen sizler taraftarmısınız ?
  7. Merhaba Reha, eski dost ve arkadaşım. Seni burada görmek güzel. Ama haklısın, burası baaayaaa yavaş işliyor. Sanırım biraz daha zamana ihtiyacı var. Sen daha neler yapıyorsun ?. Sevgiler Ataol
  8. Bu konuları sadece kürtlerle sınırlı tutmayalım... yoksa sıkıntıyı anlamayız... her isyanin sebepleri vardır... bu durduk yerede kışkırtmalarla olmuyor... sorunu olmayan kışkırtılamaz... yani her bir isyanın bulunduğu yüzyılda bir sorunu vardır... bir talebi vardır, ihtiyacı giderilmesini isteyen bir sorunu... yönetim, bunu göz ardı ederse, hiç yanaşmazsa, çözmeyi söz veripte oyalarsa... Bıçak kemiğe dayandığında ayaklanmalar kaçınılmaz olur... tarihte de bu öyleydi bugünde öyle... Bir memnuniyetsizlik söz konusu... ülkemizde yıllarca bu göz ardı edildi... şimdi kürtlerle ayyuka çıkmış bir sorunumuz var. Sadece kürtlerle değil... Bu cumhurriyet bütün vatandaşlarıyla kavgalıdır... sadece kürtlerle sınırlayamayız... kürtlere indirgediğimiz durumda bu gelişmeyi anlayamayız... Cumhurriyetimiz sadece sünni ve sağ düşünen türklerin temsilcisi gibi duruyor... diğer halkları ya yok saydı yada asimile etmeye çalışmıştır... Türkiyede yaşayan halkların hiçbirini kucaklamamıştır... Başka türlü bu 1970lerdeki sol-sağ çatışmayı anlayamayız... Süni- Alevi çatışmasını... Laik- şeriat çatışması... Azınıkların türkiyede göç ettirilmesi... Varlık yasasını... Kürtlerle bu işin alakası yok... Bu Cumhurriyetimizle alakalı... Kemalizm bizlere bir yere kadar getirdi... daha ilerisine götüremiyor... Bu Cumhurriyetin çağdaşlaşmama diye bir derdi var... Çağdaşlamaya direniyor... Ergenekon ve HSYK gibi çatırdamalar bu direnişin parçalanan sesleridir... sonucunda herzaman olduğu gibi aydınlık kazanacaktır... Türkiye Cumhurriyet türklük hegomenyenin çıkartılıp herkesin barınacak gerçek bir şemsiye haline dönüştürmeliyiz... şuana kadar sadece sünni- sağcı türkler korunuyordu... bundan sonra türkler şemsinenin altında yer açıp diğer halklarınada yer açmalılar...
  9. []Hasan Cemal, http://siyaset.milliyet.com.tr/guclu...54/default.htm Güçlü hükümet, kararlı lider! Kuzey İrlanda barışının mimarı konuşuyor: “Her iki taraf da birbirini askeri yollardan bitiremeyeceğini artık görmüştü. Ve risk almadan, taviz vermeden, bedel ödemeden barış olmaz.” LONDRA Kuzey İrlanda sorunu nasıl çözüldü? IRA, silahlara nasıl veda etti? Sorunun şiddetle bağı nasıl koparıldı? Ve barış nasıl geldi? Bu soruların yanıtlarını dinlerken, elbette Kürt sorunu ve PKK’yı da düşünüyoruz. Anlatan, Jonathan Powell. Bir diplomat. Başbakan Tony Blair’in 1990’ların ikinci yarısıyla 2000’lerde Kuzey İrlanda konusundaki bir numaralı danışmanı olarak barışın en önde gelen mimarlarından biri. Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün düzenlediği bir toplantı. Katılımcılar: Bir masanın çevresinde Ak Parti, CHP ve BDP’den sekiz milletvekili (tümü liderlerinin onayıyla katılıyor) ile bazı gazeteci ve akademisyenlerden oluşan yirmi kişilik bir katılımcı grup var. Jonathan Powell noktasıyla virgülüyle konuşuyor. Dikkat ediyorum, herkes kulak kesilmiş durumda. Başbakan Blair’le IRA’nın siyasal kolu Sinn Fein arasında ‘gizli kanal’ların nasıl açıldığını, o kanallar arasında yıllar yılı nasıl saklı faaliyetler yürütüldüğünü anlatıyor. Tony Blair’le birlikte Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta gittikleri ilk gizli görüşmede Sinn Fein liderleri Gerry Adams’la Martin McGuinness’ın ellerini sıkamadığını; çünkü babasıyla erkek kardeşinin IRA saldırılarında yaralandığını, kardeşinin yıllar yılı IRA’nın ‘ölüm listesi’nde yer aldığını anlatıyor. Jonathan Powell’ın Kuzey İrlanda tecrübesine ve barışa ilişkin sözlerinin önemsediğim bölümlerini herhangi bir yorum katmaksızın tırnak içinde aktarıyorum. Cesaret ve siyasal güç... “Liderlik hayati bir konu...” “Yalnız cesaret yetmiyor, aynı zamanda sağlam bir siyasi güç lazım. Blair 1997’de büyük bir seçim zaferiyle birlikte barışa soyundu.” “Güçlü bir hükümet, kararlı bir lider! İkisi olmadan olmaz.” Askeri yollar tıkanmıştı! “Her iki taraf da birbirini askeri yollardan bitiremeyeceğini artık görmüştü.” “Britanya ordusu IRA’yı yenemeyeceğini, IRA da Britanya ordusunu Kuzey İrlanda’dan askeri yöntemlerle atamayacağını anlamıştı.” “Her iki tarafta da güçlü siyasal liderler sahneye çıkmıştı.” Bisiklet teorisi... “Barış bir süreçtir. Eğer süreç yoksa, boşluk vardır ve bu boşluğu şiddet doldurur. Süreç varsa, umut vardır.” “Ben ‘bisiklet teorisi’nden söz ederim. Bisiklete binince pedal çevirmek zorundasınızdır, yoksa yere kapaklanırsınız.” “Barış sürecine asılacaksın!” “Ön koşul koymak hatadır!” “Muhafazakâr Başbakan John Major 1990’ların başında müzakereye başlamak için IRA’nın silah bırakmasını ön koşul olarak öne sürdü. Silahların gölgesinde görüşmem dedi. Oysa silah bırakma, yani silahsızlanma en sona bırakılacak bir iştir. Karşı tarafta teslim oluyormuş gibi bir hava yaratılmamasıdır doğru olan... Ön koşullar koymak hatadır.” “Risk almadan olmaz!” “Risk almadan, bedel ödemeden, taviz vermeden barış olmaz. İki taraf için de geçerlidir bu...” “Barışa giden yolda anlaşmayı iki tarafa da satman gerekir. Yani iki tarafın da kamuoylarını ikna etmen şarttır. İki taraf da barıştan kazançlı çıkacağına inanmalıdır.” “Barış bir günde olmaz. Anlaşmayı yaparsınız, ama onun bir süreç içinde uygulanmasına sıra gelir. Ve bu süreç içinde taraflar arasında güven oluşur. En önemli konu bu güvendir.” “Taraflar arasında Kutsal Cuma Anlaşması 1998’de yapıldı. Harika bir anlaşmaydı. Ama nihai barış 2007’de, tam dokuz yıl sonra geldi.” Asker ve medyanın rolü... “İngiliz basını 1970’lerde fena halde İrlanda düşmanıydı. Aslında iki taraf da öyleydi, son derece hissiydi. Ancak 1990’lardan itibaren medyanın tutumu makul ve yapıcı bir raya oturmaya başladı. Medya çok önemli. Son derece tahripkâr da olabiliyor, yapıcı da...” “Britanya ordusunun Kanlı Pazar katliamında, tutuklamalarda, bazı işkence olaylarında olumsuz rolü oldu. Sonra polis ön plana çıktı Kuzey İrlanda’da. Bu arada unutmayın, Britanya’da ordu yüzyıllardır sivil otoriteye bağlıdır.” Partiler üstü politika... “1997 öncesi, yani Blair’in büyük seçim zaferiyle başbakanlık koltuğuna oturmasına kadar iktidarla muhalefet Kuzey İrlanda konusunda siyah-beyaz tavırlar içinde oldular. Ancak Blair’le birlikte partizanlık sona ermeye, mesele partiler üstü kalmaya başladı.” “Blair, barış konusunda çok samimiydi; barışa gerçekten inanıyordu. Seçimi kazandıktan sonra ilk gezisini Kuzey İrlanda’ya yaptı. Ve aynı zamanda bunu yapan ilk Britanya başbakanı oldu.” Ateşkes yapmak, silah bırakmak... “Demokratik bir hükümet için, senin vatandaşını öldüren bir örgütle ateşkes yapmak hiç de kolay değildir.” “Önce ateşkes... En sonra bir hakemin gözetiminde silahları bırakmak, toprağa gömmek...” Jonathan Powell’dan sözler böyle. Daha yazacak çok şey var. Siz bu satırları okurken, bizler Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün toplantılar zincirinin ikinci halkası olan Belfast durağında olacağız. Üçüncü durak Edinburgh olacak. Kısacası: Bu haftanın yazıları Güney Afrika, Kuzey İrlanda ve İskoçya meseleleriyle yüklü geçecek. ------------------------------------------------ makale hakkında ne düşünüyorsunuz ?
  10. Ramazan yaklaşıyor... Sağlığınızı düşünerek bu konuyu açıyorum... Doktorlar diyor : "Mübarek ramazanız sağlıklı geçmesi için yiyeceklerinize dikkat edin, hafif yemeklerle başlayın...." gibi sözler herseferinde duyuyoruz..... ama dinleyen kim Diyabetizler uyarıyorlar.... oruç tutmayın, metabolizma diye bir şey var.... yemek alışkanlıklarınızı değiştirirseniz, gün boyu, bu sıcak günlerde vücutu susuz bırakırsanız.... vücut, hastalıklara zayıf kalıyor.... sonuç : şeker hastalığı, böbrek yetersizliği, tansiyon hastalıkları.... oruç tutanların verdiği zararın haddi hesabı yoktur.... uyuklayan işyerlerinde insanlar, hayalet gibi dolaşıyor.... hiç verimleri yok masa başında uyukluyan amirler.... sabahın köründe davulcunun ne işi var... insanı derin uykudan çıkarıyorlar ve iyi küfür benden yiyiyorlar.... iftara yetişmek için deli dana gibi araba kullanan insanlar.... konsantrasyonları zayıflıyor, bir an önce eve gitmek istiyorlar.... gereksiz kazalar, eve yetişim derken allahına yetişiyor.... hamile kadınlara önerilmiyor, ama kim tutar bacılarımızı.... düşük tehlike olmasına rağmen.... düşük yaptığında, bahane hazır "allah kendine istemiştir" bence bu bayanları da trafik canavarları gibi yargı önüne çıkartılmalı.... - doğrusunu söyle kızım, çocuk düşerken sen oruçlumuydun.... yalan konuşma çarpılacağın.... kurana el bas..... neden doktorlar ciddi şeklinde orucun tehlikelerden bahs etmez ? onun yerine yemek tariflerini sıralar.... bu olacak işmi.... oruç tutmak bir kültürdür/gelenektir... müslümanlığın simgesidir.... kültür öyle bir şey ki... fi tarihinde yerleşiyor ve bir türlü çıkaramıyorsun.... iliğine kadar girmiş.... gelenek çoğu zaman mantığın önüne geçer.... hele bizim gibi az gelişmiş ülkeler sadece geleneklerle yaşar.... doktorlarımız bunu iyi bilir.... halkın hasasiyetiyle ters düşmek istemez... yemek tarifeleri çok uçuştuğu bugünler de, onun yerine bence aydınlatıcı bilgiler verilirse daha iyi olacağı düşüncesindeyim. Sanırım bir çok insan neden aç kaldığını bile bilmez.... kültür mantığın önüne geçtiği an..... sordum haydara, neden tutuyom oğlum ? - dünyada ve türkiyede aç kalan insanlar var... onların açlığını yılda birsefer olsada his etmek.... yani bir şekilde empati yapmak, ama zaten açlık sınırın altında yaşayan insanlarız. Sınır neydi 1300TL gibi bir şey sen alıyorsun 750TL.... daha neyi his etmeye çalışıyorsun.... ayriyetten açlığını his edeceğine... kim açsa onlara yardım etmek daha makul değilmi....? - hımm, ama allahım öyle emir ediyor.... allahın neden insanlarını aç kalmasını istesin ki ? bunun bir mantığı olmalı....? -git lan işine, insanı din imanda çıkarırsın.... Niyetim kötü değil, sadece anlamaya çalışıyorum.... Halkımızda dine karşı eğilim çok fazla var, buda böyle baya sürecek.... Hal böyleyken orucu bilmek daha hakim olmak gerekmez mi.... ? Bana kalırsa okullarda oruç hakkında geniş bilgi verilmeli.... ne tür yemekler yenilmeli ve nasıl yemeli... İşyerinde uyuklamaak için neler yapmalı... araba sürücü neye dikkat etmeli... hamile kadınlar oruç tutuğunda içindeki bebeğe neler oluyor bunu bence iyi anlatılmalı.... Yani bu klasik şeyler değil, allahın emiri ve sünnetin gereği gibi değil.... biraz daha mantığa dayalı olmalı.... akla hitap etmeli.... Yinede önerim sağlığınızı tehlikeye atmayın.... mübarek günü kendinize zehir etmeyin....vaz geçin bu adeten.... Sigara paketlerin üzerinde resimli uyarılar var... Benim önerim ramazan pidelerin poşetlerin üzerine de orucun zararlarını anlatan uyarılar konulması Sağlıklı yaşam için oruçunuzu tutarken tekrardan düşünün bence...
  11. Evet konumuz bu... bana sorarsanız 'evvet' derdim, çünkü... adı üzerinde ' Muhafazarkar'. birşeyleri muhafaza etmek ister... değişmesini istmez... Burada neyi muhafaza etmek istiyor "Kültür"ü, "adetleri", "gelenekleri"... yeniliklere hep şüpeyle bakar... kendine ve çevresine ilişmesini tahamül bile etmez... Zarar gelmeyeceğinden emin olana kadar bekler... bu yüzden Muhafazakarlar da kültürel gelişmler yavaş işler... bilmem sizler ne dersiniz.... Dost yanlısı AOG
  12. AOG

    Dusunce Dunyasi

    13 şehit vermişiz... bütün forumlarda yorumlar yapılıyor... sadece burada tık yok... eğer yazar arkadaşları beklenecekse çok yazık olur... Bu forumun fonksyonu kalmaz... bir kınama yazısı o kadar zor mu ?
  13. 29 NİSAN 2006, Milli Gazete... AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Kretschmer’in bizzat, ABD Büyükelçisi Edelman’ın ise mektup yazarak rahatsızlığını dile getirdiği ayeti kerime, AKP hükümetinin gayretleriyle hutbeden çıkartılarak yerine hadisi şerif konuldu. Hutbelere müdahale AB ve ABD istedi… ABD Büyükelçisi Edelman bu ayeti okumayın diye Hükümete mektup yazdı. Ve her Cuma camilerde okunan “Allah Katında Din İslam’dır” ayeti hutbelerden çıkarıldı. Skandal düzenleme Din İşleri Yüksek Kurulu’nun hazırladığı yeni “Hutbe Değerlendirme Kılavuzu” ile ortaya çıktı. Bugüne kadar her Cuma namazında okunan Ali İmran suresi 19. Ayeti, “Allah Katında Din İslam’dır” ayetine yer verilmedi. Kılavuza göre bu ayetin yerine artık “Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” Hadis-i Şerif’i okunacak. MUSTAFA YILMAZ / ANKARA Türkiye her geçen gün yeni bir skandal gelişmeyle sarsılıyor. Son olarak Diyanet’in Cuma Hutbelerinde okunan “Allah katında din İslam’dır” ayetinin hutbeden çıkarılması gündeme bomba gibi düştü. Ayetten AB ve ABD ülkelerinin yetkilileri rahatsız oluyordu. Eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman’ın, geçen yıl Diyanetten sorumlu Bakan Mehmet Aydın’a bir mektup yazıp, söz konusu ayetin hutbeden çıkarılmasını istemiş olması skandalı daha da büyüttü. Söz konusu gelişme Ekonomi, Dış politikadan sonra camilerde okunan hutbelerin bile ABD tarafından belirlendiği eleştirilerine neden oldu. Skandal düzenleme Din İşleri Yüksek Kurulu’nun hazırladığı yeni “Hutbe Değerlendirme Kılavuzu” ile ortaya çıktı. Bütün müftülüklere gönderilen ve hutbe dualarının yeniden düzenlenmesine ilişkin kararları içeren Kılavuzda, bugüne kadar her Cuma namazından okunan Ali İmran suresi 19 Ayeti, “Allah Katında Din İslam’dır” ayetine yer verilmedi. Yeni düzenleme doğrultusunda artık imamlar Cuma Hutbelerinde söz konusu ayeti okuyamayacak. Kılavuzda bu ayetin yerine “Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” Hadis-i Şerif’i okunacak. Bir AB bir de ABD rahatsızdı Cuma Hutbelerinde söz konusu ayetin okunmasından ABD ve AB’li yetkililer rahatsızlık duyuyordu. Hatta eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman geçen yıl bu konuda Diyanet’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın’a bir mektup yazmış ve bu mektupta söz konusu ayetin Hıristiyanlara tehdit olarak algılandığını belirterek Ayet-i Kerime’nin hutbeden çıkarılmasını istemişti. Aynı şekilde AB Yetkilileri de “Allah katında din İslam’dır” ayetinin diğer dinlere baskı olduğu ve laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle hutbeden çıkarılmasını istemişti. Geçen yıl AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Kretschmer bu konudaki rahatsızlığını bizzat iletmişti. Diyanet uygulamayı savundu Hazırlanan yeni Hutbe Kılavuzu’nda, Âl-i İmran Suresi’nin “Allah Katında Din İslam’dır” mealindeki 19. ayetinin bulunmadığını doğrulayan Diyanet yetkilileri, düzenlemenin AB ve ABD eleştirileriyle alakasının olmadığını iddia etti. Bir Diyanet yetkilisi, “Bu ayetin hutbenin sonunda okunması gibi bir şart zaten yoktu” diyerek düzenlemeyi savunmaya çalıştı. Ancak söz konusu düzenlemenin AB ve ABD’li yetkililerin baskısı nedeniyle gerçekleştirildiği belirtiliyor Kaynak : http://www.milligazete.com.tr/haber/...mdir-21682.htm Bunu biliyormuydunuz? Ben ise yeni öğrendim... AKP böyle şey yapacağını hiç aklınızdan geçirirmiydiniz... ?
  14. Yemin etmelerini televizyonda izliyorum... kös kös teker teker gelip yemin ediyorlardı... herhangi bir heycan bende uyandırmadı. Başbakanı kameralar göstertiyor, oda bıyık altı gülüyor... Tükürdüklerini nasılda yalıyorlar diye düşünüyordur. CHP artık bitmiştir... Ağzıyla kuş tutsa kimse artık itibar etmez... herzaman diyorum AKPnin yükselişi, iyi siyaset yaptığından değil... muhalefetin çok kötü olduğundan kaynaklanıyor... Kılıçdaroğlu bir hayal kırıklığı oldu benim için... Soğukkanlılığını yitirip sıradan biri oldu... bundan sonrada doğrultamaz kendini, lider değişikliği şart bence... Halka bunu anlatamazsın artık... yakında yerel seçimler var, ne diyeceksin ki ? Yargının kurbanı olduğunuzu mu ? peki sormazlarmı sizlere, şimdiye kadar yargının eteğinde ayrılmayan sizler değil midiniz ?. Anayasa değişikliğe hayır diyen yine sizler değilmidiniz ? Çok merak ediyorum halka çıkıp ne diyeceğinizi... Daha iki gün önce ilçe yöneticisine soruyorum... Önümüzdeki yerel seçimler için nasıl bir çalışma yapacağınız, diye... oooo yerel seçimlere daha çok var, diyor. şaka gibi cevap. sanki cevap bir parti yöneticisinden değil daha çok kahvedeki ahbabımdan geliyor... olayın vahametinden bi haber... Ankaradan talimatlar gelecek ki bunlar uygulayacak... Yönetici değil birer piyon... CHPyi yönetmekte çok zor... CHPliler yönetilmek de istenmiyor ki... zamanın içerisinde kazanılmış parti içindeki imtiyazlardan öyle kolay kolay vaz geçemiyorlar... yıllardan beri hizmet ettiler şimdi bir yeni yetmeye öyle kolay da bırakmak elbette istemezler... CHPyi bu saaten sonra adam etmek çok zor... Eskiden CHP bir sosyal demokrat bir partidi... şimdi ise koyu kemalistlerle ve statükocularla dolu... sosyal demokrasiden bir eser yok... Sosyalist enternasyonal de bunları fırçalıyor, sosyal demokrasi değerlere geri dönsünler diye ama mümkün olmuyor... 20 yıl baykal yönetimi CHPyi yörüngesinden kaydırmış... Dönüşüm artık mümkün değil gibi gözüküyor... Aslında kılıçdaroğlundan çok ümitliydim. CHPyi sosyal demokrasiye yaklaştırcağını düşünüyordum. zor olacağını biliyordum ama deneme de herzaman yarar var diye düşündüm açıkcası... Kılıçdaroğlu 4 strateji hata yaptı bence... 1- Biz onu lider olarak değil bir genel başkanımız olarak kabul ettik. ama o seçim sırasında liderlik oynamya karar verdi ve bunu beceremedi... o soğukkanlı tavrını koruyamadı. Aslında tek silahı bence oydu... 2- Ergenekon tutukluları aday göstermeyecekti... 3- Yemin etmeme kararı almayacakları... 4- bence en önemlisi, kolaya kaçıp sağ oylara dadanmayacaktı... solda kalıp, sosyal demokrasiyi halkına anlatıp onlarda oy isteyecekti... ben şuna inanıyorum, hiçbir üye sosyal demokrasi ne olduğunu bilmiyordur. İnanmıyorsanız tanıdığınız bir CHPye sorun... bilmezler, bilemezler çünkü... öyle eğitim almaışlardır... Bundan sonrası CHP için çok zor geçecek... Solda bir parti CHPyi çok rahat devirebilir bence... Partinin geleceği nedir diye sorarsanız, vereceğim cevap şu olacaktır... Ya isim değiştirerek dönüşecek yada yok olacak... Benim idealim bir dernek yada Vakıfa dönüşmesi... Bol bol Atatürk ödülleri araştırmacılara, sanatçılara ve edebiyatçılara dağıtsınlar... Böyle olacağını şuradan anlarsınız... Eski kominist ülkeleri yöneten partiler şimdi ne durmdayssa... bizim CHP de o duruma er ya geç gelecektir... zaman meselesi... eğer dönüşmeyi beceremezse elbette... kendi adıma solda bir parti arıyorum... Sosyal demokrasiye dayanan bir parti...
  15. Çok inandırıcı gelmedi bana... çok komplo vari... Cemaat haberleri çoğunu zaten abartı buluyorum... eğer gerçekten cemaat, futbol şikeyi ortaya çıkartıp ve düzeni çökertebiliyorsa... bir madalya vermek gerek. bu zamana kadar kemalistler bunu yapamışsa, bunu cemaatlere mal edilemez herhalde... Cemaat bağdat caddesinde napacak ? anlamadım... Oradaki barlaramı takılacak ? yada barları kapatıp cami & dergah mı yapacak.... ? Bunlar orada yaşayan insanların tevecühle alakalıdır.... cambaz burada fonksyon görmez...
×
×
  • Create New...