Jump to content

Bilimin Felsefi Tabani Nedir?


evrensel-insan

Recommended Posts

Saygideger orca;

 

soyle ki miknatisin iki zit kutubu birbirini ceker , ayni kutuplari ise iter.-orca-

Bu bilgi, miknatisami aittir, yoksa miknatisi gozlemleyen ve ondan bu bilgiyi cikaran insanogluna mi, aittir.

 

Yukaridaki cumle, bir bilimsel olgudur ve gozlem olarak yanlislanana kadar da gecerlidir.

 

Ama bu bilgiyide, gozlemi de ortaya koyan, insanogludur. Miknatis sadece gozlem veren bir fenomendir. Kisaca "benim iki zit kutbum var, bunlar biribirini ceker ve ayni kutuplarim da iter" diye bir dialogu yoktur.

 

 

Degerli evrensel-insan,

 

Kulliyen yanlis ,

 

Bulabilirseniz karbon orani yuksek bir demir parcasi buluyorsunuz(galvanizli olmayan civi olur). Hatta icinde biraz da silisyum olursa daha iyi olur. Sonra gidiyorusunuz bir elektrikciden 0,30 mm lik lamine edilmis 10-15 metre bakir tel aliyorsunuz. Teli o buldugunzu metalin uzerine bir guzel doluyorsunuz. Baslangic ve bitis uclarini lamineli kablonun cakmak ile isitip ustundeki laminanti eritiyorsunuz ki iletken kisim oratay ciksin . Daha sonra bu yaptiginzi kucuk bobini , bir saksidaki bitkinizin altina yerlestirityorsunuz ve sonrasinda bobinin ucunun 12-24 volt arasi bir guc kaynagin(DC) bagliyorsunuz. Bitkinizede herzamanki gibi duzenli bir sekilde bakmaya devam ediyorsunuz (gunes, sulama vb.). Yapin bu dedigimi ve sonucta elektromanyetik alanin , bitkinizle nasil bir "dialog" kurduguna sahit olun."Dialog" kurma yetisi olmayan elektrik ve bitkinize ragmen.

 

 

Dediginiz gibi degil , biz var dedigimiz icin maddenin kurallari yok, maddenin zaten kurallari var.

 

"Kisaca "benim iki zit kutbum var, bunlar biribirini ceker ve ayni kutuplarim da iter" diye bir dialogu yoktur."

 

Bu bir "diyalog" sorunu degildir. Bir "diyalog" olayina indirgemeye calistiginiz maddenin oncullugu (ki olanakli degildir), sizin felsefi disiplinizin en buyuk zaafidir. Bu sizden once Platon,Hume,Berkeley, Mill, Popper, Witgenstein, vb leri cok denediler ama hep bir oncekiden bir adim oyete gidemediler.

 

Mantiksal pozitivistler, empristler ya da dilciler, idealizmin 20 yy da geldigi son noktadir. Bu grubun disinda ne diyorsunuz bunu merak ediyorum ?

 

 

Benimle "dialog" sozcugunu kullanmadan maddeyi tartisirsaniz cok memnun olurum! "Dialog" biz insanlara ait maddenin cok karmasik bir durumuna yonelik bir tanimdir.Maddenin kendine ait bir durum degildir.Maddeye, onun bir sonucu olan insan bilincinin cikrsamalarini yukleyerek , sofistikte bir carpitma icine giriyorsunuz. Bunu kesinlikle kabul etmiyorum

 

 

Selamlar

 

Orca

Link to comment
Share on other sites

Saygideger orca;

 

Ben bir yapilandirmaci bilgi savunucusu olarak, dedigim sudur.

 

Herseyden once, bir yapilandirmaci; gercekligin ontolojik degil, yapilandirilmislik (constructed) uzerine kuruldugunu dile getirir. Bu farklilik, constructivizmi, ontolojiden (varlik) epistemolojiye (bilgi) tasir.

 

Yapilandirmacilik temelinde, bilimsel ve bilissel bilginin tabiatini dile getirir. Buna gore, bilimsel bilginin, bilim kisilerince yapilandirildigi ve dunyadan kesfedilmedigi gorusune sahiptir.

 

Duyusal deneyimi aciklamak icin,bilimin kavramlarinin onerilmis birer zihinsel yapilandirilmislik oldugunu soyler.

 

Bilebilecegimiz tek gercekligin, insanoglu dusuncesinin sundugu/temsil ettigi gerceklik oldugunu soyler.

 

Gercekligin insan dusuncesinden bagimsiz oldugunu, fakat anlaminin, iceriginin ve bilgisinin herzaman bir insanoglu yapilandirmisligi oldugunu soyler.

 

Irkin, cinsiyetin ve cinselligin ayni masanin, sandalyenin ve atomun da oldugu gibi, fiziksel ve biyolojik gercekligin sunumunun/temsil edilmesinin bir insanoglu yapilandirmasi oldugunu soyler.

 

 

Simdi, siz bir insanoglu olarak, miknatis adina konusmadiginizi, bana izah edin. Ya da bu yukarda yazilanlari degerlendirin.

Cunku ontolojik gerceklik, doganin kanunlari oldugunu; epistemolojik gerceklik, kanunlarin dogada olmadigini ve bunlarin sadece insanoglunun doga adini verdigini gozlemleyerek, buradan cikardigi yasalari doga ile ozdeslestirdigi bunun bir bilgi oldugunu, yapilandirmacilik ta, bunun bir insanoglu yapilandirilmisligi oldugunu soyler.

 

 

Simdi, neye yanit verecekseniz, buyrun. Yalniz sizinde bir insanoglu turu oldugunuzu unutmayin ve miknatis ya da doga adina konusacaksaniz, miknatis ya da doga ile hangi dialogu kurdugunuzu dile getirin.

 

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygıdeğer evrensel-insan;

 

Işık teorisinde ,şu bilindik iki oyuktan geçme fenomenini anımsayalım.

Işığın hem parçacıklar gibi hem de dalgalar gibi hareket ettiği çok hassas deneylerle gözlemlenebilmiştir.

Fotonun hareketi için her ikiside söylenebilir.

Fotonların nasıl ve neden böyle davrandıkları henüz açıklanamamış ya da açıklanmış fakat ben bilmiyor olabilirim.

 

Aslında fotonlar tam olarak kendilerine özgü hareket ediyorlar.

Bilim insanları bunu kuantum mekaniksel hareket şeklinde tasvir ediyor.

 

Foton bize elbette "ben hem böyle hareket ederim ,hem de böyle" diyebilecek şekilde "bilinçli" bir harekete sahip değil ,ama biz ne dersek diyelim bu deneyde gözlemlendiği gibi değişik bir şekilde hareket ediyor.

Gözlemlediğimiz bu fenomeni modellendirmişiz ve kuramsallaştırmışız.

Böyle diyerek ne fotonu hareket ettiren bir bilinçten ne de fotonun kendi bilincinden bahsetmiş olmayız.

 

Doğaya sizin deyiminizle kanun vermemiş ya da yine sizin deyiminizle nasıl davranacağını söylememiş insanoğlu.

Siz bilimin üzerinde deney yaptığı ,hareketini gözlemlediği ve genelleştirerek adına madde(enerji) dediği "şeyleri" yine bilim adına hiçe sayıyorsunuz.

Daha doğrusu "insan oğlu ve onun birinin düşüncesi ,düşüncesinin yapılandırılmışlığı olmasa sizin üzerinde deney yaptığınız şeyde olmayacak" diyorsunuz.

 

Fotonun hareketine dair bilimin açıklamalarına şüphe ile yaklaşmak ,değişik methodlarla bu düşünceyi sınamak başka bir şeydir.

Binbir kelime oyunuyla bilimin üzerinde deney yaptığı ve adına madde(enerji) dediği şeyleri reddetmek başka bir şeydir.

Link to comment
Share on other sites

Simdi, neye yanit verecekseniz, buyrun. Yalniz sizinde bir insanoglu turu oldugunuzu unutmayin ve miknatis ya da doga adina konusacaksaniz, miknatis ya da doga ile hangi dialogu kurdugunuzu dile getirin.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

 

Saygıdeğer evrensel-insan,

 

Size daha önce acizane bir önerim vardı ,hatırlatmak isterim.

"Yer çekimi" üzerine fikir mübadelesi etmiştik.

Teklifim geçerli ,buyurun kendinizi karşıdaki binadan atın ,adına yer çekimi dediğimiz , insan iradesinden ve düşüncesinden ,insan oğlunun türlü türlü yapılandırılmışlığından bağımsız bilimin adına kuvvet dediği şey sizinle diyaloğa geçecektir!

 

Dostlukla

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

"Yer çekimi" üzerine fikir mübadelesi etmiştik.-kapital-

 

Yer cekimi bilimsel bir olgudur. Gozlemlenir, teorisi test edilebilir ve N.S.A. da da gecerlidir.

 

Ama, bunu gecerli kilan, test eden, teorisini ortaya atan, olgulastiran, gozlemliyen ve bilimsel kilan da insanogludur.

 

Yani, yer cekimi olgusunun gercekligi, yerin kendinde degil; insanoglu algisinda, anlaminda ve icerigindedir. Yani bir insanoglu yapilandirilmisligi, insanoglu monologu, insanoglu ortaya koyumudur.

 

Yer cekimi kavrami da bir epistemolojik gercekliktir.

 

Gozlem veren hersey gibi, insanoglu da gozlem verir. Onemli olan, insanoglunun alternatifsiz olarak bu gozlemi algilayan bir numenal yapisi oldugudur. Iste insanoglu faktoru, diger fenomenlerden bu numenal yetisi farkiyla ayrilir. Cunku bu NUMENAL YETI, EPISTEMOLOJIK OLARAK INSANDISI BASKA BIR GOZLEMLENEN OLGU DA YOKTUR VE INSANOGLU BU NUMENAL YETISI ILE ALTERNATIFSIZDIR.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

Doğaya sizin deyiminizle kanun vermemiş ya da yine sizin deyiminizle nasıl davranacağını söylememiş insanoğlu.-kapital-

 

Dogada olani, gozlemleyen, teoriye tasiyan, teorisini test eden, olgulastiran ve insanoglu disindaki doga olgusunun gercekligine anlam ve icerik veren, bilimsel ve inancsal olarak ortaya koyan ve bunu sadece kendi icin yapan, ve de epistemolojik olarak bu numenal yeti de alternatifsiz olan insanogludur.

 

Yani yasalar doga da degildir, dogayi gozlemleyen ve bu yasalari ortaya koyan bilim kisilerinin zihninde, teorisinde, olgusundadir.

 

Iste bu fark epistemolojik yontem ile ontolojik yontem farkidir.

 

Bunlari ben daha onceki mesajlarimda aciklamistim.

 

Natüralizm iki farklı felsefik görüşte incelenir:

 

Yöntemsel natüralizm (veya bilimsel natüralizm) ki bu epistemoloji üzerine yoğunlaşır: "Dünya üzerinde güvenilir bilgiyi edinmenin yöntemleri nelerdir?". Metafizik ve dini inançtan bağımsız, özellikle "bilgi" edinmenin pratik yöntemleriyle ilgili epistemolojik bir bakış açısıdır. Buna göre varsayımların doğal neden ve olaylara göre açıklanıp test edilmesi gerekir.[1] Gözlemlenebilir eylemlerin açıklamaları yalnızca doğal nedenlerle ilişkilendirildikleri sürece pratik ve faydalı olur (mesela "kesin işleyişler" buna örnektir, ama "şüpheli mucizeler" değil). Yöntemsel natüralizm modern bilimin temel prensibidir. Bazı filozoflar bu düşünceyi daha da genişleterek yöntemsel natüralizmin felsefenin de temel prensibi olduğunu söylemişlerdir. Bu bakış açısına göre bilim ve felsefe bir bütündür. W.V. Quine, George Santayana ve diğer bazı filozoflar da bu düşünceyi desteklemişlerdir.

 

Metafizik natüralizm, (veya ontolojik natüralizm veya felsefik natüralizm) ontoloji üzerine yoğunlaşır: Bu bakış açısı daha çok varoluş ile alakalıdır: var olan nedir ve var olmayan nedir? Natüralizm "tabiat vardır ve bütün temel doğrular tabiatın doğrularıdır."[2] metafiziki pozisyonuna sahiptir.-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nat%C3%BCralizm_(felsefe)

 

Bilimsel yöntem, en basit haliyle aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

 

1.Evrendeki bir fenomenin gözlemlenmesi

2.Bu fenomene dair, gözlemler ile tutarlı, ancak kesin olmayan, hipotez adında deneysel bir açıklama getirilmesi

3.Hipotezin tahminlerde bulunmak için kullanılması

4.Tahminlerin deneylerle veya ek gözlemlerle test edilmesi ve sonuçlar ışığında hipotezde gerekli değişikliklerin yapılması

5.(3) ve (4) numaralı adımların hipotez ve deney arasında tutarsızlık kalmayana kadar tekrarlanması-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilimsel_y%C3%B6ntem

 

 

Oyuzden konu ne olursa olsun, metafizigin ontolojik varliksal bakis acisi mi, yoksa epistemolojinin bilissel bakis acisimi farki vardir.

 

Benim dile getirdiklerim metafizigin ontolojik ve teolojik gercekliginin ideolojik inancsalligi ve numenal kurgusu uzerine degil; epistemolojik gercekligin, kavramsal, bilissel, bilimsel, olgusal ve numenal yapilandirmaciligi uzerinedir. Her turlu fenomenal gozlemi kendi de dahil numenal yapilandiran da insanogludur.

 

Insanoglu disinda, insanoglu algisina baska yansi ve gozlem veren fenomenal hic bir somut, nesne, madde, fizik, kimya, biyoloji, evren, doga, dunya v.s. nin numenal bir yasasi yoktur, bu numenal yasalari, formulleri, tezleri, hipotezleri, teorileri veren; insanogludur.

 

Bu durum insanoglunun sezgisel, duyumsal algisinin inanci, ideolojisi, soyutu, ozeli, ozneli ozseli icin de gecerlidir. Cunku bu yeti de insanogluna aittir.

 

Oyuzden de bilim ve bilimsellik, fenomenin ne oldugu ile degil; onun gozlemi ve olgusu ile ilgilenir. Fenomenin varliksal, metafizik, ontolojik her turlu mustakil ya da gercek tartismasi felsefenin metafiziginin konusudur.

 

Insanoglunca da bu tartisma, gercekligin gercekte var olan nedir olarak tartismasi bilhassa idealizm ve materyalizm arasinda yuzyillardir devam etmektedir. Cunku ortaya bu tartisma varliksal tartisilmayan bir olgu koyamaz.

 

Olgu, bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgidir. Olgu; nesnel ve irade dışı olumlardır ve sık sık olay ile karıştırılır.

Tarafsızdır,

Nesneldir,

Yoruma açık değildir,

İstenç (irade) dışıdır,

Bir süreç belirtir,

Herkes tarafından kabul edilmiştir.

 

Karşıt örnekler:

Atatürk 1881 yılında doğmuştur:(Olgu değil olaydır.)

Türklerin ilk sözlüğü Divan-ı Lugat-it Türk'tür:(olgu değil olaydır.)

Atatürk 19 Mayıs 1919'da Samsuna çıkmıştır:(Olgu değil olaydır.)

Türkiye'nin başkenti Ankara'dır:(Olgu değil olaydır.)

Atatürk 10 Kasım 1938'de vefat etmiştir: Olgu değil olaydır.)

 

Uygun örnekler:

Suyun 99 derecede kaynayıp 100 derecede buharlaşması, olgudur ama falancanın kilosu olaydır.

Işığın hızı, olgudur ama falancanın saniyedeki hızı, olaydır.

Yer çekimi, olgudur.

Canlıların üremeleri, olgudur ama falancanın üremesi, olaydır.-Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Olgu

 

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

Insanoglu turu ve birinin butununun, fenomenal/dogal (fiziksel, biyolojik nurokimyasal v.s. yapisi ve beyni) yapisi ile, numenal/bilissel (dusunce, zihin, zeka, algi, bilinc, farkindalik v.s.) yapisi ortak olarak epistemolojik, yani bilgisel (kavram, ifade, felsefe,dil ve bilimin soyutu-tez, hipotez, formul v.s.) yapilandirmaciligidir.

 

Eger bu yapilandirilmislik; fenomenonumenal ise, gozlemsel, olgusal, teorik, bilissel, bilimsel, nesnel, somut, gorunussel, v.s. dir.

 

Numenofenomenal ise kurgusal akilci, ideolojik, inancsal, metafizik, ontolojik, teolojik, etik, estetik, soyut, ozsel, oznel v.s. dir.

Bu da fenomen ile numen yapisinin kavramsal yapilandirilmisligi olarak insanoglu turu ve birini epistemolojik olarak henuz alternatifsiz kilar.

 

Buradaki ana fark, kurgusal yapilandirilmisligin; ispatci, determinist, akilci,indirgemeci, kesinlikci, mutlakli, sahipli, sabit v.s. ideolojik inancsal SINIRLANDIRILISI ve her turlu DEGERSEL, VERISEL VE TABUSAL SABITLENMIS, ALISILAGELMIS, OTOMATIKLESMIS, YERLESMIS YONLENDIRIMI VE YAPTIRIMI ile olgusal yapilandirilmisligin, epistemolojik, sinirsiz, yanlislanabilir, yenilenebilir, degisken, surekli suregelen surec temelli UFUK OZGURLUGUDUR. Yani KURGUSALLIK NOKTALAR, OLGUSALLIK VIRGUL KOYAR.

 

NOKTA SAVUNDURUR, SAHIPLENDIRIR, KARSI CIKARTIR, KABULLENDIRIR, TESLIM EDER/ALIR v.s.. TARTISTIRIR, SAVASTIRIR, MUCADELE ETTIRIR, AYRISTIRIR, v.s. VIRGUL YOL GOSTERIR, UFUK VERIR, OZGUR BIRAKIR, GELISTIRIR, SORGULATIR, NEDENSELLIGINI ARASTIRTIR, CIKARSAMA, CURUTME YAPTIRIR, ARINDIRIR, KURTARIR v.s.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

  • 3 ay sonra...

Felsefeye/Bilime Felsefi/Bilimsel Yanasim Farki

FELSEFEYE, FELSEFI BAKIS ACISI ve Yanasimi.

 

Konumuz, ister varlik, ister varligin gercekligi, ister varligin mustakilligi olsun. Bu temelde de, ister, nesnel, maddesel, gorunussel, fiziksel, kimyasal ve bunlarin epistemolojik belirtilen en kucugu, yada en buyugu olsun; FELSEFI YANASIM, MONIZM VE DUALIZM ILE SINIRLIDIR.

 

Yani, dogal zihniyetin; felsefeye felsefi yanasimi, ya monist, ya da dualisttir.

 

Bu temelde zaten;

 

Birincisi, monist bakisacilarindan; ideolik inacsal temelli dogru rehberliginde one

cikan monist yanasimlar; kendi icinde dogruluk mcadelesi vermektedirler. Bu da monizmin, mono olarak hangi felsefi temeli alirsa alsin, hem diger monist temellere, hem de dualist temele karsi bir uyumu soz konusu degildir.

 

Ayni sey dualizm icinde gecerlidir. Cunku dualizmin temeli DIYALEKTIGE DAYANIR ve bu diyalektigin, dualitik birlesiminden, bilhassa kulak ve ses dilinin noktalama icerikli yapilanis ve isleyisinden dolayi, bir diyalektik monizm soz konusudur. Yani, dualizm kabullenilir, fakat bu dualitik birlesim temellerinden birinin digerine zamansal ilk ve/veya oncelik kosuluyla.

 

Iste felsefenin, felsefi yanasiminin bu zamansal alisilagelmisligi, dusunceyi; mutlaka bir ilke, onceye yonelmeye zorlar.

 

Dolayisiyle, varlik tartismasi; ister mustakillik, ister gercek temelinde olsun "varlik nedir?" den ziyade "benim inandigim ideolojinin ilkledigi, onceledigi varlik dogrudur/vardir" tartismasina doner.

 

Iste bu nedenden, felsefe; bilimsel ve ORTAYA KOYUCU, TUM RESMI VERICI, DISARIDAN BAKIS ACILI VE NOTR ALGILI degildir ve dogal zihniyet bunyesinde de olamaz. Cunku dogal zihniyetin ufku, diyalektikle son bulur. Onun vereni ve otesi ortaya konan felsefenin felsefi yanassimi ile mumkun degildir.

 

Bu temelde de felsefi yanasim ve bakis acisi; IDEOLOJI, INANCSALLIK VE DOGRULUK ile sinirlidir. Tabi ki ideoloji, inanc ve dogru farkliliklarindan dolayi da, tartismasi; KESINLIKCI, MUTLAKLI, ISPATLI, DETERMINIST icerikte ve anlamdadir.

 

Bu da zihniyet ve onun dusuncesi UFKUNUN ACIKLIGINI KAPATMAK anlamina gelir.

 

Halbuki felsefeye, bilimsel yanasim; herseyden once insanoglu turu ve biri faktorunu, onun NESNELLIGINDEN ZIYADE; OZNELLIGINI, OZELLIGINI SOYUTLAMASINI VE ORTAYA KOYMASINI one cikarir.

 

Bu da otomatikman; epistemolojinin DEGISKENLIK, GERCEKLIK NOTRLUK, QUA ICERIKLILIK, temelinde; diyalektik tikanikligin tikanikligini acmak ve felsefeyi, felsefi degilde; bildirilen, belirtilen ve ortaya konan, ortaya koyan ve ortaya konum temelinde ve tum ideolojik, inancsal, dogrusal resmin goruntusunu vererek ve bu verimin faktoru INSANOGLU TURU VE BIRININ faktor olarak alternatifsizligini ve one cikisini algilayarak ve farkina vararak degerlendirmek anlamini tasir.

 

Burada, her zaman belirtildigi gibi; insanoglu turu ve birinin; diger her fiziksel, nesnel, maddesel, gorunussel, somut varlik gibi bir icerigi oldugu, zaten insanoglunu,m hem mustakillik, hem de gercek temelde felsefi bakis acisindan maddesel, nesnel, somut v.s. yapar.

 

Iste burada felsefi bakis acisinin, algilayamadigi, farkina varamadigi, bilincine cikaramadigi; INSANOGLU TURU VE BIRINDE OLUPTA, DIGER MUSTAKIL VE GERCEK OLARAK FELSEFI NITELENDIRILEN VARLIKLARDA OLMAYAN; diyalektik monizmin diger ucu olan; dusunsellik, oznellik, ozellik, soyutluktur.

 

Yani felsefeye gore; madde nasil maddesel, soyut nasil inancsal sa ve biribiriyle karsitsa; insanoglu bu karsitligi bunyesinde tasiyan; hem maddesel, hem de inancsal olmasidir.

 

Iste insanoglunun, felsefenin; felsefi tarihler boyu tartismasini, insanoglu kendi varlik bunyesinde DUALITY OLARAK barindirir.

 

Iste asil, ufuk ise bundan sonra gelir. Bu ufukta, insanoglu turu ve birinin, diger mustakil ve gercek varliklarda olmayan bu duality yapisinin ISLEYISINI VE DIYALEKTIGINI VEREN UCUNCU BIR NOKTA OLAN KAVRAMDIR.

 

Iste bu kavram sayesinde; insanoglu, hem kendi dualitisini, hem de felsefi monizmi ortaya koyabilir.

 

Bu da insanoglu turu ve birini, bir ust asamaya, duality otesi bir ucleme tasir. Iste bu uclemin, algisi, farkindaligi ve bilinci, ancak neyin ne oldugunu, ne olarak nasil oldugunu ve neden oyle oldugunu BILIMSEL OLARAK ortaya koyabilir.

 

Iste epistemolojik gerceklik, Insanoglunun bu mustakil ve gercek varlik temelli DUALITISINE; epistemolojinin temeli kavrami hem yanlislanabilirlik, hem de degisebilirlik temelinde katarak; zihniyetin her konudaki her turlu ufkunun onunu engel olmayan bir sekilde acmaktadir ve ozgur birakmaktadir.

 

Iste insanoglu turunun dogumdan beri aldigi ve kendisine verilen tum sinirlar, kesinlikler, mutlaklar, tabular, degerler, teslimiyetler, tikanikliklar, noktalar, kaliplar, yasalar, kurallar v.s. kisaca; olgu ve kurgular; BULGU, BILGI temelinde OZGUR KALMAKTA; hic bir kisitlama, herhangibir konu icerik ve anlam icin bir sinir teskil edememektedir.

 

Iste bilimin ve bilimselligin onunu acik tutacak olan da, insanoglunun bu acik ve serbest ufkudur.

 

Tabi bu ufuk ortada yok ise; felsefenin felsefi temelli ideolojik, inancsal, dogrusal tarismalari; hem bir yarar saglamadigi gibi; insanoglunun her turlu mustakil ve gercek varlik algisini, farkindaligini ve bilince cikmasini da erteleyecek ve gundeme getirmeyecektir.

 

Zaten emperyalist zihniyetin; dogal zihniyet ve dogal ego temelli her turlu soyutlama da, dilde, felsefe de, bilimde KALICI VE MUTLAK kilmak istedigi de, bu determinizmdir.

 

Cunku emperyalist zihniyet; insanoglunun dualist yapisini algilamis ve bu dualist yapilanisin monist isleyisinin her turlu monist ayrimciligini ve birbirleriyle savastirimini ustlenmistir.

 

Ama; maalesef; emperyalist zihniyet kendini algilayamamis ve kendi zihniyetini vereni ortaya koyamamistir. Iste bu uclem olarak ortaya koyum, insanoglunun emperyalist zihniyet ve onun ayrimci, cikarci v.s. dogal zihniyet ve dogal egosundan ozgurluk anlamini ve INSANSAL ZIHNIYET anlamini tasir.

 

Aksi, felsefenin felsefi bakis acisinin, dilde, bilimde ve felsefe de emperyalist zihniyet ile sinirliligi ve insanoglu turunun kendi bunyesindeki her turlu ayrimciligi, kisaca gunumuzun tarihler boyu devam eden insanoglu turu arasi ustunluk, hakimiyet ve teslimiyet yarisidir.

 

Su anki, bilimde de, felsefede de olan budur.

Link to comment
Share on other sites

Bilimin Felsefesi ve Bilmsel felsefe Nedir?, Farki Nedir?

 

Genelde felsefenin algisi, "dunyaya bakis acisi" ya da " dusuncenin dile gelimi" olarak algilanir. Gerci insanoglu turu ve birinin, soyutlama olarak ortaya attigi, hic bir kavramin; evrensel bir ortaklik temelinde, bir tanimi, tarifi, algisi, icerigi anlami v.s. yoktur.

 

Sonucta butun bu tanimlar ve verilen icerik; o kavrama bakis acisinin temelindedir.

 

Iste bu temelde de, bilime felsefe olarak bakis acisinin, iki farkli icerik ve anlami vardir.

 

Birincisi "bilimin felsefesi-philosophy of science" digeri, bilimsel felsefe-scientific philosophy"

 

Iste bu iki temel farliliktan, birincisi felsefi metod, mantik, yol, yon ve yontemi; ikincisi ise, epistemolojik method, mantik, yol, yon ve yontemi icerir.

 

Felsefi method, akilciligin dogruluguna, soyuta, inanca, ideolojiye, teoriye, spekulasyona, hipoteze v.s. dayanan temelli EPISTEMOLOJI USTU ORTAYA ATILAN VE BILIMSEL METODA DAYANMAYAN BIR ORTAYA KOYUMDUR.

 

Tartismali, savunulu, karsi cikisli, sabitli, mutlakli, kesinlikli, ispatli v.s. temelli NOKTALAMADIR.

 

Ikincisi ise, bilimsel metoda, yani somuta, gozleme, deneye, arastirmaya, sorgulamaya, incelemeye, nedensellige epistemolojik gerceklige, yanlislamaya, cikarsamaya, curutmeye, dayanan temelli EPISTEMOLOJIK ve bilissel, bilimsel metoda dayanan bir ortaya koyumdur.

 

Kullanimli, paylasimli, algilamali, gelismeli, ilerlemeli v.s. temelli SUREKLI SUREGELEN SURECTIR. Tamamen, insanoglu turu ve birinin bir urunudur ve onun kendi adina, ait, icin, eliyle monologudur. Ne ortaya koydugunun bir ozelligi ve oznelligi, ne de onun bir anlam ve icerigidir.

 

Iste bu temelde, bilim ve bilimselligin konusu olan ve bilimin her dalinda islenen ve bulundukca, deneye ve gozleme tabi tutuldukca dile gelen, her olgu (evren, evrim, dunya, insanoglu, diger canli/cansiz algilananlar v.s.) nun bunyesinde, o olgunun dile gelisi olarak; ne kadar bilimin akilci, dogrulu felsefesi, ne kadar epistemolojik gercekci felsefesi oldugunu algilamak, farkina varmak ve bilincine varmak; konunun ortaya kondugu sekliyle, bir akilciligin dogruluk urunumu, yoksa epistemolojinin gereklik urunu mu, oldugunun da algilanmasi ve farkinin ortaya konmassidir.

 

Bu ortaya koyusta, akilciligin dogruluguna, ideoloji, teori, inanc olarak degil; disardan bakis acisi ve notr alginin ortaya koyulanin koyan ve koyus temelinde tum resminin verilmesidir. Iste sorunda bu resmin tum goruntusu ile ortaya ciktigi zaman algilanabilir.

 

Bilim felsefesinde, agirlikli ve belirleyici olan akilci dogrulu felsefe; bilimsel felsefe de, agirlikli ve belirleyici olan, epistemolojik gercekliktir. Ustelik ilki, sabit, sahipli v.s. iken; digeri yanlislanabilir, degisebir ve degistirilebilir olarak ortaya konur. Birincisi tartisma yaratir, ikincisi alinip kullanilir ve paylasilir.

Link to comment
Share on other sites

  • 1 sene sonra...
Kuantum Düşünce Tekniği Nedir

http://i1.wp.com/degisimehazirim.com/wp-content/uploads/2011/03/kuantum-quantum-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce-tekni%C4%9Fi.jpg?resize=220%2C220

Kuantum düşünce tekniği veya yöntemi, NLP gibi hedefsel davranış değişikliklerini, yani kişisel gelişim veya değişimi hedef alan, kuantum fiziğinin doğuşundan güç alan, kendine has bir kişisel gelişim yönergesidir.

Kuantum düşünce yöntemi, aynı zamanda akademik platformlarda sosyal bilimlerin, her geçen gün, yaygınlaşarak sosyal olguları açıklamada kullandığı constructivist (yapıcı) bakış açısının varsayımları tarafından da desteklenen bir kişisel gelişim metodudur.

Kuantum düşüncenin altından yatan en temel prensip, şu sözlerle özetlenebilir:

Ne düşünürsek onu yaparız, ne düşünürsek o oluruz!

Ülkemizde, kuantum düşünce, terimini ortaya atan kişi, R. Şanal dır. Kendisinin üslubu ile kuantum düşünce tekniği:

“ sıradan düşünce biçimlerinin aksine, üst nitelikli, değiştirme ve oluşturma gücüne sahip, atom altı alanında etkili olabilecek yaratıcı düşünme biçimidir” ayrıca, kuantum düşünce tekniği “ ortak zeka alanında işlem yapan, bütün evreni tekamül ettiren enerji ile iş birliği yapan, dolayısıyla bireyi “kişi” olmanın sınırlı olanaklarından “bütünün” gücüne ulaştıran” bir düşünce şekli veya kişisel değişim metodudur.

Sayın R. Şanal Bu anlatımını günümüzün sosyal-psikoloji bilimi ile açıklığa kavuşturalım

Kuantum düşünce tekniğinin temelinde, bireyin kendisi ve çevresi ile ilgili bilinçaltına kodladığı varsayımları yatmaktadır. Bu söylem kalıpları, bir nevi zihnin sosyal olgulara anlam katmasını sağlayan, zihnin lensleri gibi çalışmaktadır. Bu varsayımlar kümesi, bireyin doğduğu günden bugüne, bilinçaltı tarafından edinilen farklı olgular ile eşleştirdiği, ilişkilendirdiği, dışardan gelen mesajların (ailesi, akrabarı, arkadaşları, öğretmenleri, medya vs.) göreceli , değişebilen kombinasyonudur. Söz konusu varsayımlar, bireyin farklı olgular karşısıda nasıl bir tavır veya davranış sergileyeceğini belirlemektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, varsayımların, göreceli, bir diğer deyişle kişiden kişiye değişen özelikte olduğu, ve mutlak olmayışıdır. Her birey aynı varsayımlar ile işlenmiş bir bilince sahip olsaydı, her birey, aynı olurdu.

Bireyler varsayımları ile karar verir ve hareket eder.

Örneğin, bir şirket yöneticisinin bilinçaltı varsayımı, “insanlar tembeldir”, “dolayısıyla çalışanlar her fırsatta işten kaytarmaya çalışacaklardır” yönünde ise, söz konusu yöneticinin yönetimsel kararları, daha fazla denetim, hiyerarşi, emir-komuta zinciri şeklinde olma olasılığı yüksektir. Aynı zamanda, çalışanlarına, yaklaşımı bu varsayımlar doğrultusunda olacaktır. Yöneticinin, sözkonusu varsayımlarını, çalışanlarına yansıtması ise, şirket kültüründe norm halini alacak ve çalışanlar kendilerini aynen yöneticinin, çalışanı varsaydığı gibi görmelerine sebep olarak, çalışanların gerçekten sadece denetim altında oldukları sürece, çalışkan, denetim dışında işten kaytaran bireyler olmasına neden olacaktır, ziraa yöneticinin pozisyon gücü, kendi düşüncelerinin çevresi tarafından edinilmesine imkan tanıyacaktır. Bir başka deyişle yöneticinin, hiyerarşik gücü eşittir varsayımlarını yayma gücü olacaktır. Sonuç olarak, yöneticinin varsayımları doğrultusunda verdiği kararlar, ilgili şirketin gerçeği olmuştur.

Kuantum düşünce tekniği ile çokca anılan “çekim gücü” teriminin altında yatan gerçek, varsayımların veya düşüncelerin, bireyin kendini ve çevresini yaratma gücü gerçeğine dayanamaktadır.

Bizler mutlak gerçeklerin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamaktansa, insani düşüncelerin yarattığı sosyal (insan varsayım ve düşüncelerine tabi) gerçeklerle çevrelenmiş bir dünyada yaşamaktayız.

Benzer şekilde, bireyin öz tanımlaması (ben neyim, kimim) sorusuna, cevaben bilinçaltına ektiği varsayımlar, onun hayata bakış açısını, verdiği kararları, davranış şekillerini ve sonuç olarak gerçekte kim olduğunu belirleyen ana unsurlardır.

Kuantum düşünce tekniği tanımında, düşüncenin gücü, işte bu fonksiyonunu referans alarak açıklanabilir. Düşüncelerimiz kendimizi ve çevremizi gerçekleştirme gücüne sahiptir.

Fakat, bireyin bilinçaltı düzeyindeki varsayımları, her zaman bireyin lehine işlemez. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının taktirini araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Bireyin bilinçaltına zamanla işlenmiş negatif öztanılaması (varsayımı) , bireyin tüm verdiği kararlarda etkili olup, sonuç olarak varsayımın kendisi bireyin hayatı olmaktadır. Söz konusu negatif düşünce kalıpları, bireyin doğduğu günden bugüne çevresinden aldığı “senden adam olmaz”, “bizim gibileri buralarda kabul etmezler”, “para kazanmak kim sen kim” tarzı negatif mesajlar ve bireyin tecrübe ettiği olumsuz olgular ile bilinçaltına kodlanarak hayatını şekillendirir. Genelde bireyler bunu inkar etse de, pratikte oluşan sosyal gerçekler, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular.

Kuantum düşünce yöntemi tanımlamasında geçen sıradan düşünceler, bireyin aleyhine işleyen bilinçaltı düzeyine ekilmiş negatif söylem kalıplarına işaret etmektedir. Kuantum düşünce ise buna karşın, bireyin lehine işleyecek düşünce kalıplarının bireyin zihninde kodlanarak yer edinmesine ve dolayısıyla bireyin tüm kapasitesini ortaya koyabileceği, mutlu ve başarılı yaşam sürdürmesi için uygun zihinsel altyapıyı hazırlamaya işaret etmektedir. Kısacası pozitif düşünce kalıplarını içermektedir.

Peki birey aleyhine işleyen, bilinçaltına ektiği negatif düşünce kalıplarını nasıl değiştirebilir.

Kuantum düşüncenin pratik alanının temlinde olumlamalar yatmaktadır. Kuantum olumlama şeklinde adlandırılan, pozitif söylemler, bireyin bilinçaltı düzeyinde ilgili konu odaklı ilişkilendirilmiş negatif söylemlere altarnatif pozitif söylemleri edinmesi şeklinde gerçekleşir. Örneğin daha önceki örnekte verilen özgüven sorununun altında, bireyin öztanımlaması “ben değersizim” şeklinde istemdışı oluşmuştur. Biofrekans Bilinçaltı Telkin Yönteminde (Ben değerliyim, Kendime saygı duyuyorum, istediğim her hedefe ulaşabileceğimi biliyorum, kendime güveniyorum, arzularıma ulaşmak için tüm yetenekler ile donatıldım) gibi pozitif olumlamaların bilinçaltı düzeyinde yer edinilmesini sağlanır, bireyin kendine güven ve saygı duyan birey olmaya uygun zihinsel altyapı değişimini sağlanmaktadır. Bir diğer deyişle kuantum olumlamalar doğrudan bilinçaltına kodlanmaktadır.

Link to comment
Share on other sites

Kuantum Düşünce: Ne Düşünürsek Onu Yaşarız, Ne Düşünürsek O Oluruz!
Kuantum Düşünce Yöntemi Tam Anlamıyla Nedir Sorusuna Sosyal Bilimlerden Cevap

Bizler mutlak gerçeklerin varolduğu bir dünyada, gerçeklerin peşinde koşan varlıklar mıyız, yoksa gerçekleri üreten, ürettiği gerçekleri yaşayan varlıklar mıyız?

Kendimiz ve dünyamız ile ilgili varsayımlarımızın aslında gerçekte bizi ve çevremizi oluşturduğunu söyler bize içinde bulunduğumuz yüzyılın temel sosyal bilimler akımı: ‘’Constructivism’’.

Kuantum düşünce tekniği veya Kuantum felsefesi, günümüzün sosyal bilimlerin sosyal olguları açıklamak için kullandığı önemli araç ‘’Constructivism’’ ile benzerlik göstermesi bir tesadüf değildir. Constructivism teriminin temelinde ‘’yapı’’ ‘’inşaa etme’’ ‘’ yapılandırma’’ anlamlarına karşılık gelen kökler yer almaktadır.

Constructivism, bugüne kadar gelmiş geçmiş, tüm sosyal bilimler teorilerinden farklı olarak, positivist methodology i reddeder. Der ki: Siz dünyaya X açısından baktınız, A,B,C varsayımlarınızı ortaya koydunuz, tüm kararlarınızı bu varsayımlar üzerinden aldınız ve sonuç olarak, A, B ve C nin içinde buldunuz kendinizi. Şimdi de A, B ve C nin ne kadar doğru bir tespit olduğu ile böbürleniyorsunuz.

Kuantum Düşüncenin temelini oluşturan; Ne düşünürsen onu yaşarsın, Ne düşünürsen o olursun” şeklinde özetleyebileceğimiz temel varsayımın altında constructivist teorinin yukarıda bahsedilen argümanı yatmaktadır.

Aslında constructivism in üzerinde durduğu nokta, mutlak gerçek ve sosyal gerçek ayrımıdır. Mutlak gerçekler ( okyanuslar, dağlar), varlığı insan düşüncesine tabi olmayan, sosyal gerçekler ( enflasyon, devletler) insan düşüncesi ile sabit olan gerçeklerdir.http://i1.wp.com/degisimehazirim.com/wp-content/uploads/2011/05/constructivisim-2.jpg?resize=228%2C300

Ekonomistler iyi bilir! Z enflasyon beklentisi, toplumda baş gösterdiği takdirde, Z enflasyona yakın bir enflasyon gerçekleşir. Bu süreç kaba taslak şu şekilde işler: Beklentiler belirli kaynaklardan büyük kitlelere yayılır, üreticiler ve parekendeciler mali hesaplarını ve fiyatlandırmalarını bu veriler doğrultusunda verir ve sonuç olarak başlangıçtaki tahmin edilen enflasyon oranına benzer bir oranda toplam fiyat artışı ( var olan para miktarına karşılık alım gücündeki değişim) gerçekleşmiş olur.

Veya

Realist paradigmin dominant olduğu bir dünyada ( 1950 önce Avrupası), milliyetçiliğin yoğun olduğu modern devlet şekilleri var olmuşken, Liberalism, Functionalism ve benzeri düşünce söylemlerinin baskın olduğu ( 1950 sonrası kademeli, 1990 sonrası yoğun Avrupa) bir dünyada post modern diye adlandırdığımız, belirli alanlarda rahatlıkla egemenliklerini Avrupa Birliği gibi supranational bir yapıya transfer edebilen devlet şekilleri var olmaktadır.

Realist varsayımların dominant olduğu bir dünyada Avrupa Birliği tarzı bir yapının varlığı mümkün olabilir miydi? Hiç sanmam!

Söylemlerimiz, yani benimsemiş olduğumuz düşünce kalıpları kendimizi ve çevremizi oluşturduğuna şüphe yok. X kararını alabilmek için, öncelikle benimsediğimiz söylemler ile bunu meşru kılmak zorundayız. Eğer var olan varsayımlarımız, Y hareketini meşru buluyorsa, Y hareketini gerçekleştiririz. Aynen realist düşüncenin modern devleti, liberalist düşünce ve uzantılarının post modern devlet gerçeklerini meşru kılıp var ettikleri gibi.

Kuantum Düşünce Yöntemi ve Kuantum Olumlama Bu Noktada Sosyal Bilimlerin En Önemli Bulguları İle Örtüşmektedir

Peki, BEN dediğimiz öz tanımlamamız da bugün bizim kim olduğumuzu göstermez mi?

EVET!

Özgüveni olmayan, komik olamayan biri olarak mı doğdum? Bunlar mutlak sıfatlarım mıdır?

HAYIR!

Kimse özgüvensiz, utangaç vs doğmaz…. BUNLARI EDİNİR!!!

Aynen farklı yönetim şekillerinin farklı tarihlerinde farklı toplumsal bilinçaltı söylemler havuzları tarafından meşru edilip var edilmişler, daha sonra farklı söylemler sonucu meşruluklarını kaybedip yerlerini yeni meşru yönetim şekillerine bırakmışlar ise, insanın da bilinçaltında yatan kendisi ile ilgili düşünce kalıpları onun bugünkü kişiliğini, hareketlerini, kararlarını belirler, bilinçaltı söylemlerinin değiştirilmesi ise yeni meşru kişiliği var eder.

Toplumların bilinçaltı söylemleri zamanla, önde gelen düşünürler, medya ve yeni siyasi akımlar tarafından değiştirilir ve sonuç olarak uzun süren bu süreçte toplumların sosyo-ekonomik yapılarında değişime olanak tanınır.

Bireylerin bilinçaltı düşünce kalıplarını değiştirmek de kısa sürede kolay değildir, ziraa bilinç muhafazekar bir yapıya sahiptir ve yeni gelen mesajları kabul etmesi uzun sürebilmektedir. Özellikle bireyin kendisi ile ilgili değiştirmek istediği bir özelliğin kalıcı olabilmesi için, bilinçaltında yatan temel söylemlerin değişmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, hevesle başlayıp, kısa süre süren değişimlerle yetinmek zorunda kalmaktadır. Örneğin, vücut geliştirmek isteyen fakat her seferinde hevesle başlayıp, istediği sonucu elde edinceye kadar devam edemeyen çevrenizdeki insan sayısını bir sayın.

Bu noktada, bio-frekans bilinçaltı olumlamaları, ulaştığımız gelişmiş audio-teknolojisi sayesinde doğrudan bilinçaltına gönderilmesi ise, arzu edilen değişimi bilinçaltından başlatarak hızlandırmaktadır.

Aynen toplumların kültürel bilinçaltı yapısı, günümüzde bilgi akışının hızlanması ile, nasıl daha hızlı değişiyor sonuç olarak toplumların sosyo-ekonomik ve sosyo- kültürel yapı gerçekleri değişiyorsa, bireylerin de arzu ettiği değişimi bio-frekans bilinçaltı telkin teknolojisi ile sağlamak aynı prensip doğrultusunda mümkündür.

Bilinçaltı düşünce kalıplarının değiştirilmesi, bireyin kendisine ve dünyaya bakış açısını yeniden yapılandırmaktır aslında. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının taktirini araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Genelde bireyler bunu inkar etse de, pratikte oluşan sosyal gerçekler, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular.

Bio-Frekans Bilinçaltı telkinleri, bu noktada, ‘’ben değersizim’’ kalıbı yerine, ‘’ ben değerliyim’’, ‘’kendime saygım sonsuz’’, ‘’ istediğim her işi başarabilirim’’ pozitif alternatif kalıpları doğrudan bilinçaltına göndererek, bireyin çekirdek inancını temelinde temizlemektedir.

Düşündüklerimizi yaşıyorsak, düşündüklerimiz bizi biz yapıyor ise, olumsuzluklarla dolu bir bilinçaltı ile başarıya ve mutluluğa ulaşmamızın ne kadar imkansız olduğu çok açıktır. Olumlu düşünce kalıplarının doğrudan bilinçaltı tarafından edinilmesi, bireyin arzu ettiği pozitif değişimi kısa sürede kalıcı olarak değiştirmesi bir mucize değildir. Beynin mucizevi gücünü, bireyin lehine çevirmektir.

Ziraa beyinimiz ile düşünür, beynimiz ile varsayar, varsayımlarımız ile karar veririz, varsayımlarımız ile hareket ederiz ve aslında varsayımımız oluruz! Kuantum düşünce yöntemi de işte bu prensibi benimser kendini inşaa eder.

Ben XYZ’yim, evet ben XYZ’mişim….

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...